Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Sonsuz
Sonsuz

Sonsuz

Geveze

Aşk, çok güzel bir yelkenlinin içindeki Kibir’den yardım istemiş. “Kibir, lütfen bana yardım et!” Kibir, “Sana yardım edemem, Aşk. Sırılsıklamsın ve yelkenlimi mahvedebilirsin.” diye…

Aşk, çok güzel bir yelkenlinin içindeki Kibir’den yardım istemiş.

“Kibir, lütfen bana yardım et!”

Kibir, “Sana yardım edemem, Aşk. Sırılsıklamsın ve yelkenlimi mahvedebilirsin.” diye cevap vermiş.

Üzüntü yakınlardaymış ve Aşk yardım istemiş: “Üzüntü, seninle geleyim?”

Üzüntü,

“Of, Aşk. O kadar üzgünüm ki, yalnız kalmaya ihtiyacım var.”

Yaptığı radyo programlarıyla büyük bir dinleyici kitlesini kendisine hayran bırakan Geveze yepyeni kitabı Sonsuz’la okuyucularla buluşuyor. Yine hayatın her deminden ve her renginden hikayelerle sizi büyülüyor.

Yıllar önce biraz çekingen biraz meraklı bir çocuk yaşarmış büyükadada. En büyük merak radyo imiş bu küçük çocuğun. Günlerden birgün bir radyo vericisi yapmış ve sesini kaydet­tiği Philips teypten kendi yaptığı radyo vericisiyle yayın yap­maya başlamış yaz tatilinde.

Aradan zaman geçmiş, bu çocuk büyümüş ve gerçekten kapısında genç radyo yazan stüdyonun içinde yayın yaparken bulmuş kendini…

O günden bugüne tam yirmi yıl geçti, dile kolay yirmi yıl… her sabah saat 5.30’da yayına kalkarken Allah a şükrediyorum. Sizlere her sabah ulaşmamı sağladığı için ve her teşekkür te­lefonunda sizlere olan minnet duygum bir kez daha artıyoiyi ki varsınız…

İyi ki bunca yıldır beni dinlediniz.
Ve benim sonsuza kadar kalacak bu kitabı hazırlamama vesile oldunuz.
Sizi çokkkk seviyorumm.
Derin, Berke ve Julal’e…

İLK KARAR

Adamın biri, bilge bir kral olmakla ün salmış olan kralın yanına gider. Krala sorar:

“Efendim, söyleyin bana hayatta özgürlük var mıdır?” Kral, “Elbette…” der. “Kaç bacağın var senin?”

Adam soruya şaşırarak, “İki efendim.” der.

Kral, “Pekala, tek bacağının üstünde durabilir misin?” “Tabii ki..diye cevap verir adam.

“O halde, hangi bacağın üstünde duracağına karar ver.” Adam biraz düşünür ve sol bacağı üstünde durmaya ka­rar verir.

“Tamam.” der.

Kral, “Şimdi de öteki bacağını kaldır.”

Adam şaşırır.

“Bu imkansız kralım.” der. “Gördün mü?” der kral, “Öz­gürlük budur. Sadece ilk kararı almakta özgürsün. Ondan son­rasında değil.”

KARŞILIKSIZ İYİLİK

İskoçya’da yoksul mu yoksul bir çift yaşardı. Fleming’di adı. Günlerden bir gün tarlada çalışırken bir çığlık duydu. Hemen sesin geldiği yere koştu. Bir de baktı ki, beline kadar bataklığa batmış bir çocuk, kurtulmak için çırpınıp duruyor. Çocukca­ğız bir yandan da avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Çiftçi, ço­cuğu bataklıktan çıkardı ve acili bir ölümden kurtardı. Ertesi gün Fleming’in evinin önüne gelen gösterişli arabadan şık gi­yimli bir aristokratındı.

Çiftçinin kurtardığı çocuğun babası olarak tanıttı ken­dini. “Oğlumu kurtardınız, size bunun karşılığını vermek is­tiyorum.” dedi.

Yoksul ve onurlu Fleming, “Kabul edemem!” diyerek ödülü geri çevirdi. Tam bu sırada kapıdan çiftçinin küçük oğlu gö­ründü.

“Bu senin oğlun mu?” diye sordu aristokrat. Çiftçi gururla, “Evet!” dedi. Aristokrat devam etti: “Gel seninle bir anlaşma yapalım. Oğlunu bana ver, iyi bir eğitim almasını sağlayayım. Eğer karakteri babasına benziyorsa ileride gurur duyacağın bir kişi olur.”

Bu konuşmalar sonunda Fleming’in oğlu aristokratın desteğinde eğitim gördü. Aradan yıllar geçti. Çiftçi Fleming’in oğlu Londra daki St. Mari’s Hospital Tıp Fakültesi’nden mezun oldu ve tüm dünyaya adını penisilini bulan Sir Alexander Fleming olarak duyurdu. Bir süre soma aristokratın oğlu zatürreye yakalandı. Onu ne mi kurtardı?

Penisilin!

Aristokratın adı: Lord Randolp Churchill.
Oğlunun adı: Sir Winston Churchill.
Kurtaran Doktor: Çiftçinin oğlu Sir Alexander Fleming. Paraya gereksiniminiz yokmuş gibi çalışın.
Hiç acı çekmemiş gibi sevin.
Hiçbir şey beklemeden verin.
Karşılığı nasıl olsa gelecektir.

HAMAL KISSASI

Yolların dahi olmadığı eski zamanlardı. Demek ki fakirdi bizim gibi çoğunluk, bu nedenle taşınacak yüklere talip ola­cak hamallar bulmak zor olmuyordu.

Yanımdaki hamalla yola çıktık. İhtiyardı. Kendinden bü­yük bir yük almıştı. Benim sırtımda ise birkaç bavul vardı sa­dece, onunkinin çeyreği kadar.

Diyordum ki içimden, “Çok gitmeden kıvrılırsa titreyen ba­cakları, yüklenirim sırtındaki yükün yarısın..Nitekim çok geçmeden dedi ki:

“Mola vakti. Gel biraz dinlenelim…”

“Ne molası?..” dedim ona hayretle. “Ben daha terlemedim!” Sözüme aldırmadı. Durdu, çöktü.

Salarken yükünün ipini, “Sen de dinlen hadi.” dedi. Benim canım sıkılmıştı bu işe.

Genç olduğumu, ondan kuvvetli olduğumu, bunun gibi bir bunakla yola çıkmamın ne büyük hata olduğunu düşünü­yordum. O ihtiyar, bir bacağını azıcık uzatmış halde sessizce dinleniyorken, ben huzursuz bir şekilde ayakta dolanıyordum.

Bir saat kadar sonra yine durdu, oturdu, dinlendi. Ben kız­gınlıkla dolandım etrafında… Yükünü indirip, “Sen de dinlen, demesine aldırmadım, ona daha çok kızdım…

Sonra yine durdu. Bana da “dinlenmemi” söyledi yine ama dinlenmedim. Yarım saat sonra “Dinlenelim mi?” diye sordu, aksi aksi başımı salladım…

Kaçıncı molasıydı hatırlamıyorum, birden bire dizlerimin bağı çözüldü. Kafamın içinde uçuşan kara kara sinekler sustu, çöküp kaldım. Kayış kolumdan çıktı, sırtımdaki bavullar kaydı.

Ne kadar zaman geçtiğini fark etmedim. Uyumuştum da uyandım mı, yoksa bayılmıştım da ayıldım mı anlamadım… Baktım kendi kocaman yükünün üzerine benim bavullarımı da bağlamıştı. Küçük tasına birazcık su koyup dudağıma dayadı, içtim. Sonra koluma girerek, “Hadi kalk,” dedi, “bana yaslan. Ağır ağır gider ve bir süre sonra gene dinleniriz.” Dediğini yap­tım. Omzundan güç aldım, ama asıl anlattıkları iyi geldi bana.

“Ben yılların hamalıyım. Nice pehlivan yapılı adamlar gör­düm. Çoğu, dinlenmek istemediklerinden yükleriyle birlikte kendilerini de toprağa serdi sonunda. Yolda gördüğümüz saçıl­mış kuru kemiklerin çoğu, anlattığım bu insanlara ait… Hal­buki bir yükü ‘taşımak’ bizim işimiz, altında ezilmek’ değil!.. Unutma ki bir yük, taşıdıkça ağırlaşır. Dinlenerek sen yükünü hafifletiyorsun! Belki günün birinde hamallığın şekli değişir. Belki o günleri ben göremem. Ama sen kavuşursan o zaman­lara, aman ha, kafanın içinde de sakın yük taşıma… Akşam­ları bırak ve hafifle… Sabah dinlenmiş olarak yeniden tekrar taşırsın yükünü. Bizim işimiz, bugünü yarına taşımak, bugü­nün altında yok olmak değil.

Çünkü yarınlarda bizi bekleyenler var, taşıdıklarımızı bek­leyenler…”

KİMSEYİ KÜÇÜMSEMEYİN

Bir berberde iş adamı tıraş olurken bir yandan da berbe­riyle sohbet etmektedir.

Derken, kapının önünden ağır ağır geçmekte olan paspal bir çocuk görürler.

Berber iş adamının kulağına fısıldar, “Bu çocuk var ya, dün­yanın en aptal çocuklarından biridir! Bak; dikkat et şimdi…”

Berber çocuğa seslenir:

“Evlat, buraya gel!”

Çocuk sakince dükkana girer ve yüzündeki aptalca sırıt­mayla berberi selamlar.

Berber iş adamının kulağına sessizce, “Bak şimdi…” diye fısıldar ve bir elinde beş, diğer elinde iki yüzlük bir banknot göstererek çocuğa sorar:

“Hangisini istiyorsan alabilirsin.”

Çocuk dalgın dalgın bir beş, bir de iki yüzlüğe bakar ve sonunda beşlik banknotu hızlıca çekerek berberin elinden alır. Berber iş adamına döner ve gülerek, “Gördün mü? Sana söy­lemiştim.” der.

İş adamı tıraş bitince sokağa çıkar ve az ileride kendi ken­dine oynayan o çocuğu görür. Yanına giderek, neden iki yüzlük değil de. beşlik banknotu aldığını sorar. Çocuk hiç de aptalca olmayan bir gülümsemeyle yanıt verir: “Eğer beşliği değil, iki yüzlüğü alırsam oyun biter!”

DUYGU ADASI…

Bir zamanlar, bütün duyguların üzerinde yaşadığı bir ada varmış. Mutluluk, Üzüntü, Bilgi ve tüm diğerleri, Aşk dâhil.

Bir gün, adanın batmakta olduğu, duygulara haber verilmiş. Bunun üzerine hepsi adayı terk etmek için sandallarını hazırla­mışlar. Aşk, adada en sona kalan duygu olmuş çünkü müm­kün olan en son ana kadar beklemek istemiş.

Ada neredeyse battığı zaman, Aşk yardım istemeye karar vermiş. Zenginlik, çok büyük bir teknenin içinde, geçmektey­miş. Aşk, “Zenginlik, beni de yanına alır mısın?” diye sormuş.

Zenginlik, “Hayır, alamam. Teknemde çok fazla altın ve gümüş var, senin için yer yok.” demiş.

Aşk, çok güzel bir yelkenlinin içindeki Kibir’den yardım istemiş. “Kibir, lütfen bana yardım et!”

Kibir, “Sana yardım edemem, Aşk. Sırılsıklamsın ve yel­kenlimi mahvedebilirsin.” diye cevap vermiş.

Üzüntü yakınlardaymış ve Aşk yardım istemiş: “Üzüntü, seninle geleyim?”

Üzüntü, “Of, Aşk. O kadar üzgünüm ki, yalnız kalmaya ihtiyacım var.”

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Hikaye
  • Kitap AdıSonsuz
  • Sayfa Sayısı168
  • YazarGeveze
  • ISBN9759963835
  • Boyutlar, Kapak13,5x21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviMAVİ AĞAÇ / 2012

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Kızıl Altın ~ Ludmila FilipovaKızıl Altın

    Kızıl Altın

    Ludmila Filipova

    Bu roman, gerçek olaylardan ve salgın olasılığına karşı kaynağı araştırılmamış kan ürünleri ticareti kurbanı, gerçek insanların dramından esinlendi…. Gerçeğe dayalı bilgiler, kurguyla harmanlandı… Kitapta...

  2. Sahiden Hikâye ~ Kemal VarolSahiden Hikâye

    Sahiden Hikâye

    Kemal Varol

    “Kendimizi avutalım, yarın öbür gün başımız önümüze düşmesin diye esmer diyorlardı bize. Külliyen yalandı. Ben karaydım. Gobi, benden karaydı. Ferdi karaydı. Domestos karaydı. Zülküf...

  3. Gül Ağacı Sokağı ~ Debbie MacomberGül Ağacı Sokağı

    Gül Ağacı Sokağı

    Debbie Macomber

    Her şeye rağmen hayatımızı anlamlı kılan insanlar varsa yaşamak için hâlâ bir sebebimiz var demektir… Sevgili Dostlarım, Cedar Cove’a hoş geldiniz! Olivia, Grace, Charlotte,...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur