Büyük Fransız romancısı Balzac, üç ciltlik Sönmüş Hayaller’in ikinci cildinde ünlü bir yazar olma hayalleri kuran Lucien’in, kendisini koruyup kollayan büyük aşkıyla taşradan Paris’e kaçtıktan sonra edebiyat cumhuriyetinde başından geçenleri anlatıyor. Kısa sürede birbirlerini hayal kırıklığına uğratan iki sevgili ayrılırlar. Varını yoğunu hovardaca giyim kuşamına harcayan Lucien sefalete sürüklenir. Mizacı gereği kısa yoldan başarıya ulaşmaya heves eden şair, uyarılara kulak asmayarak gazetecilik hayatına atılır, bir aktrisi metres edinir ve onunla birlikte yüklü borçlara girer. Güzelliği ve yeteneğiyle birdenbire parlar, ancak çevresindeki kıskanç insanların çevirdiği dümenler yüzünden edebi alanda istediği başarıya bir türlü ulaşamaz ve kendisini bekleyen hazin sona adım adım yaklaşır. XIX. yüzyıl Paris’inde, sefahat içinde yaşayan soylu kibarlar ile köhne bir otel odasında kalan ve çalışmalarıyla şöhrete ulaşanlar arasındaki karşıtlığı, ayrıca kitapçılık ve gazetecilik işinde dönen türlü entrikaları zengin tasvirlerle ortaya koyan bu değerli eseri Yaşar Nabi Nayır’ın özenli çevirisinden okuyacaksınız.
*
Ne Lucien, ne Madam de Bargeton, ne Gentil ne de hizmetçi kız Albertine, o yolculukta yaşanan olaylardan bir kez olsun söz etmediler; ama hizmetkârların sürekli yanlarında bulunması yüzünden, kadın kaçırmanın bütün zevklerini tadacağını uman bir âşık için bunun pek tatsız bir yolculuk olduğu söylenebilir. Hayatında ilk kez posta arabası ile seyahat eden Lucien, bir yıllık geçimine ayırdığı paranın hemen hepsini Angoulême-Paris yolunda döküp saçtığını görünce şaşkına döndü. Yetenek gücünü çocukluğun sevimliliğiyle birleştiren bütün insanlar gibi, kendisi için yeni olan şeyler karşısında duyduğu saf şaşkınlığı dillendirme hatasında bulundu. Bir adam, duygu ve düşüncelerini bir kadına hemen belli etmeden önce, onu iyiden iyiye incelemelidir. Soylu olduğu kadar şefkatli de olan bir sevgili, çocuklukları anlar ve bunlara gülüp geçer; ama biraz olsun kibirliyse, âşığının çocuk gibi işe yaramaz ve küçük görünmesini affetmez. Birçok kadın öylesine taparcasına sever ki, âşığını bir tanrı gibi görmek ister; oysa bir erkeği olduğu gibi seven kadın, onun büyüklükleri kadar küçüklüklerine de tapar. Lucien, Madam de Bargeton’un kalbinde aşkın gurur üzerine aşılanmış olduğunu henüz fark edememişti. Bu yolculuk sırasında, iradesine hâkim olacak yerde deliğinden çıkmış fare yavrusu sevimliliklerine kendini kaptırdığında, Louise’in yüzünde beliren anlamlı gülümsemelerin nedenini araştırmamak hatasına düştü.
Yolcular, gün ağarmadan Echelle sokağındaki Gaillard- Bois oteline indiler. İki sevgili o kadar yorgun düşmüşlerdi ki, Louise hemen yatmak istedi ve yattı, ama daha önce, Lucien’e kendine ayırdığı dairenin üstünde bir oda tutmasını tembih etmeyi de unutmadı. Lucien, akşam saat dörde kadar uyudu.
Madam de Bargeton akşam yemeği için onu uyandırttı, genç adam saati öğrenince hızla giyindi ve Louise’i Paris’in yüz karası olan o biçimsiz odalardan birinde buldu; bütün zarafet ve kibarlık iddialarına rağmen orada zengin bir yolcunun evindeki rahatlığı bulacağı tek bir otel yoktur. Lucien, gözleri her ne kadar birdenbire uyandırılmanın bıraktığı o sis perdesiyle kaplı olsa da, bu soğuk, güneşsiz, perdeleri solmuş, ovulmuş taş döşemesi berbat görünen, mobilyası yıpranmış, zevksiz, eski veya elden düşme olan bu odada Louise’ini tanıyamadı. Gerçekten de öyle insanlar vardır ki çerçeve gibi kullandıkları kişilerden, şeylerden, yerlerden ayrı düştükleri anda gösterişlerini de, değerlerini de kaybediverirler. Felemenk tablolarındaki alacakaranlığın dâhi ressamların oraya yerleştirdikleri figürlerin canlılığı açısından gerekli olması gibi, canlı yüz ifadelerinin kendilerine özgü bir tür atmosferi vardır. Taşrada yaşayanların hemen hepsi böyledir. Madam de Bargeton da engelsiz bir mutluluğun başladığı bir anda gereğinden fazla ağırbaşlı ve düşünceli görünüyordu. Lucien şikâyet edemez- di: Gentil ve Albertine kendilerine hizmet ediyorlardı. Akşam yemeğinde, taşra hayatının başlıca özelliği olan o bolluk ve esaslı nimetten eser yoktu. Ticaret zihniyetinin yavanlaştırdığı yemekler komşu bir lokantadan geliyordu, miktarları azdı, karavanayı andırıyordu. Orta halli insanların katlanmak zorunda kaldıkları bu taraflarıyla Paris hiç de güzel değildir. Lucien, değişmesine bir anlam veremediği Louise’i sorguya çekmek için sofradan kalkmalarını bekledi. Yanılmıyordu. Kendisi uykudayken vahim bir olay olmuştu, çünkü düşünce- ler manevi hayatın olaylarıdır.
Öğleden sonra saat ikiye doğru, Sixte du Châtelet otele gelmiş, Albertine’i uyandırmış, hanımıyla görüşmek istediğini söylemiş ve Madam de Bargeton’a giyinip süslenmesi için biraz zaman bıraktıktan sonra tekrar gelmişti. Yolculuğunu pek gizli tuttuğunu sanan ve Mösyö du Châtelet’nin böyle garip bir şekilde karşısına çıkmasından meraka düşen Naïs, onu saat üçe doğru kabul etti.
Kendisini selamlayan du Châtelet, “Dairede azar işitmeyi göze alarak peşinize düştüm,” dedi, “çünkü başınıza gelecekleri tahmin edebiliyordum. Ama ben işimi kaybetsem de, en azından siz kaybolmayacaksınız!”
Madam de Bargeton:, “Ne demek istiyorsunuz?” diye haykırdı.
Adam kaderine boyun eğmişçesine, “Görüyorum ki Lucien seviyorsunuz,” dedi, “bir kadının hiçbir şeyi düşün- memesi, usulü erkânı bu derece unutması için bir erkeği sevmesi gerekir, sizse bunları pek iyi bilirsiniz! Ah, sevgili Naïs, Angoulême’den genç bir erkekle adeta kaçtığınızı öğrendikleri anda, özellikle Mösyö de Bargeton ile Mösyö de Chandour’un düellolarından sonra, Madam d’Espard’ın evine veya Paris’te herhangi bir salona kabul edileceğinizi mi sanıyorsunuz? Kocanızın Escarbas’ta oturması ayrıldığınızı düşündürüyor. Böyle bir durumda, kibar adamlar önce karıları için dövüşür, sonra onları serbest bırakırlar. Mösyö de Rubempré’yi sevin, himaye edin, istediğiniz gibi kullanın, ama birlikte oturmayın! Aynı araba ile yola çıktığınızı burada biri öğrenecek olursa, görüşmek istediğiniz insanlar sizi tefe koyarlar. Hem Naïs, henüz kimseyle karşılaştırmadığınız, denemeye tâbi tutmadığınız, emellerine ulaşmak için daha gerekli bulduğu bir kadına kapılarak sizi unutabilecek bir adam uğruna böyle fedakârlıklarda bulunmayın. Sevdiğiniz adama kötülük etmek istemem, ama ondan önce sizi düşünmeme ve size şunu söylememe izin verin: Onu inceleyin! Giriştiğiniz işin büyük önemini düşünün. Karşınızda kapıları kapalı bulursanız, kadınlar sizi kabul etmeye yanaşmazlar- sa, hiç değilse onca fedakârlık yaptığınız adamın buna her zaman layık olacağını ve değerini anlayacağını düşünerek pişmanlık duymayın. Madam d’Espard son derece tedbirli ve katı bir kadın, çünkü o da kocasından ayrıldı, bu ayrılığın sebebiniyse kimse öğrenemedi; ama Navarrins’ler, Blamont- Chauvry’ler, Lenoncourt’lar, bütün akrabaları etrafını sar- di, en kendini beğenmiş kadınlar bile evine gidiyor ve onu saygıyla kabul ediyorlar, demek ki bu ayrılıkta kocası marki hatalı sayılıyor. Kendisini daha ilk ziyaretinizde düşüncelerimin doğru olduğunu anlayacaksınız. Paris’i bildiğim için size önceden söyleyebilirim: Evine girdiğiniz sıradan markiz, kendine Mösyö de Rubempré dedirten bir eczacının oğluyla birlikte Gaillard-Bois otelinde kaldığınızı öğrenmişse, yandınız demektir. Burada Amélie’den çok daha düzenbaz ve kurnaz rakipleriniz olacak, kim olduğunuzu, nerede oturduğunuzu, nereden geldiğinizi, ne yaptığınızı öğrenmekte gecikmeyecekler. Görüyorum ki kimliğinizi gizleyebileceğinizi hesap ediyordunuz: ama siz kimliği gizlenemeyecek insanlardansınız. Angoulême’le her yerde karşılaşmayacak mısınız? Meclisin açılması dolayısıyla Paris’e gelen Charente vekilleri; Paris’te izin yapan general; ne bileyim Angoulême’de oturanlardan biri bile sizi görecek olsa hayatınız bir anda değişiverir: herkes size sadece Lucien’in metresi gözüyle bakar. Herhangi bir konuda bana ihtiyacınız olursa ben Faubourg-Saint-Honoré sokağında, Madam d’Espard’ın evinden iki adım ötede, Vergi Nazırı’nın evindeyim. Mareşal Carigliano’yu, Madam de Sérisy’yi ve Başbakan’ı oldukça iyi tanırım, sizi kendilerine tak- dim edebilirim; ama Madam d’Espard’ın evinde o kadar çok insanla görüşeceksiniz ki bana ihtiyacınız olmayacak. Şu veya bu salona gitmek istemenize gerek kalmadan, bütün salonlar sizi kabul etmeye can atacaklar.”
Du Châtelet, Madam de Bargeton tarafından sözü hiç kesilmeden konuşabildi: kadın bu düşüncelerin ne kadar yerinde olduğunu anlayarak ne diyeceğini şaşırmıştı. Gerçekten de, kimliğini gizli tutabileceğine güvenmişti.
“Haklısınız, sevgili dostum; ama ne yapmalıyım?” dedi.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıSönmüş Hayaller II - Taşralı Bir Büyük Adam Paris'te
- Sayfa Sayısı344
- YazarHonore de Balzac
- ISBN9789754346107
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviVarlık Yayınları / 2017-1.Basım
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Gazap Tohumları – Dollanganger Ailesi Serisi 3.Kitap ~ V. C. Andrews
Gazap Tohumları – Dollanganger Ailesi Serisi 3.Kitap
V. C. Andrews
Amerikalı genç kadın yazar V.C. Andrews, küçük yaşta geçirdiği hastalıktan ötürü ömür boyu üzerinde yaşayacağı tekerlekli sandalyesinde yazmaktan şikâyetçi olmadığını belirtiyor. Kitaplarının konusunu gerçek...
- 15 Saniye ~ Andrew Gross
15 Saniye
Andrew Gross
Bütün hayatını elinden alması için 15 saniye yeterdi… Ancak ölüm kadar basit bir sonun peşinde değildi. Peşinde olduğu, hayatından çok daha fazlasıydı. Ne de...
- Var Olan Ada ~ Susanna Tamaro
Var Olan Ada
Susanna Tamaro
Yok oluş da, kurtuluş da bizim elimizde. Seçim yapma sorumluluğu bize düşüyor. Susanna Tamaro okurlarını “karası” düşüncelerden, “denizi” kelimeler den oluşan adasına davet ediyor....