Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Sönmüş Hayaller I- İki Şair
Sönmüş Hayaller I- İki Şair

Sönmüş Hayaller I- İki Şair

Honore de Balzac

Büyük Fransız romancısı Honoré de Balzac, üç ciltlik Sönmüş Hayaller’in bu ilk kitabında taşralı bir ailenin hayatını ve acılarını işliyor.

Büyük Fransız romancısı Honoré de Balzac, üç ciltlik Sönmüş Hayaller’in bu ilk kitabında taşralı bir ailenin hayatını ve acılarını işliyor.

Romanın baş kahramanları Lucien Chardon ile David Séchard, iki yetenekli ve yoksul gençtir. İlki bir eczacının oğludur ve büyük bir şair olma isteğiyle yanıp tutuşur; ikincisi ise bir matbaacının oğludur ve kâğıt imal etmenin yeni bir yöntemini araştırmaktadır. Karakter, dış görünüş ve arzuları açısından bu iki dost birbirinin zıddıdır. Lucien, yakışıklılığı ve cazibesi sayesinde kasabanın aristokrat çevresine girer, orada Madame de Bargeton onun koruyucusu ve ilham perisi olur. David ise Lucien’in kızkardeşine âşıktır, kız da onu sever ve hep birlikte aile olma hayalleri kurarlar. Ancak kader, iki dostu birbirinden ayıracaktır…

Yaşar Nabi Nayır’ın özenli çevirisinin bu değerli esere ayrı bir tat kattığına inanıyoruz.

*

ÖNSÖZ

Heybetli İnsanlık Komedyası adını okumak, anıtı bir bakışta kavramak demektir. Ama köşe kuleleri Balzac’tan bile göbekli olan bu kunt kaleye nereden saldırmalı, nereden girmeli? Sönmüş Hayaller bir gediktir, hem de en mükemmeli. Kuzin Bette kadar güçlü, Eugénie Grandeť’den daha güzel olan bu roman, çoğu kişinin okumuş olduğu o iki klasik eserin yanında ön plana geçirilmeye layıktır. İnsanlık Komedyası’nın yararına onu oraya geçirmek gerekir.

Tasarlanması ve üçte birinin yazılması ancak bir hafta sürmüş olan bu eser, hem Balzac’ı okumaya yeni başlayanı, hem de Balzac hayranlarını tatmin edecektir. Burada, daha başlangıçta, yazarı üne kavuşturan o taşra hayatı tablolarıyla karşılaşırız. Sonra Paris ortamında ilerleriz, Paris’in tipleri, azılıları, kurtları, zehirleri, dikenleri, yaldızları, elmasları ve çirkefleriyle tanışırız. Giderek burada Balzac’ı tanıyıp sevmeyi öğreniriz, çünkü bu hikâyede yazarın kendi hayatından alınma taraflar önemli ölçüdedir.

Daha başlangıçta, yazarın pek sevdiği temaların başlıcası, bir gerçek ve tutku yığını arasına sokulur: bulucunun acıları, ancak bonoların bilinmediği bir hava içinde nefes alabilen dehanın saflığından ileri gelen acılar.

Bu temadan az sonra Balzac’a özgü motiflerin ikincisi, yoksulluğun dramı, üstün insanın gelişmesine engel olan para sıkıntıları ve bu insanın kendi nefsine karşı istekleri gelir. Sönmüş Hayaller yazarının bizzat çekmiş olduğu, hayatını ağır bir yük altında ezen ve ona zaruretin kırbacı altında bağıra çağıra yazı yazdırarak adeta canını çıkaran o tüyler ürpertici dramaya, o korkunç para cehennemine sokulurken, okuyucu titremekten kendini alamaz.

İnsanlık Komedyası’nın en iyi çizilmiş sahnelerinden birinin kahramanı olan Z. Marcas şöyle der: “Fransa’da gençlik için artık çıkar yol kalmamıştır, gençlik bir buhar makinesinin kazanı gibi patlayacaktır.”

Bu, yazarın temel duygularından biridir. Onun kanısına göre, 1830 gençliği yitmiş bir gençliktir. Bugün biz buna talihsiz bir gençlik, diyoruz. Burjuvazi, yaşlıların bir icadıdır. Yalnız yaşlılar varlıklıdır, gençler yoksuldur.

O efsanevi “Zengin olunuz” sözü bir yalandır: Sönmüş Hayaller’in geçtiği Louis Philippe saltanatının ilk yılları bir ekonomik buhran dönemiydi ve bu buhran 1837’de en had safhasına vardı: Kitabın ilk bölümü bu tarihe rastlar; bu romanı bize bu derece yakın kılan da budur.

Temmuz krallığı acılar içinde yeni bir dünya doğuruyordu; hazinenin altın ve gümüş stoku azalmıştı; büyük sanayi, başka yerlerde olduğu gibi, Fransa’da da iflaslar ve Krack’lar arasın- da doğuyordu. Çoğunun akıbeti şüpheli ve hatta hileli büyük teşebbüsler, beceriksiz ya da fesatlı bütçeleriyle, döner sermayeden yoksun, genel masrafları hesaplanmamış, faizleri bir yıkım olan bankalara dayanan, büyüme kansızlığına ya da hesapsız boy atma hastalığına tutulmuş, bizim şimdiki sinema işlerimize benziyordu. Tıpkı Balzac gibi, 1836’da İngiltere’de devlet bankası da iflas tehlikesi geçiriyordu. Bankerler sanayiye sermaye yatırmaktansa, demiryolu tahvillerini ve devlet borçlarını (daha o zamandan!) tercih ediyorlardı. Sönmüş Hayaller’de, eski Fransız zanaatkârlığının, makineler devrine ne büyük mali sıkıntılar içinde girdiğini görüyoruz. Gutenberg’in kol kuvvetiyle işleyen antika baskı makinesi, Stanhope makinesi tarafından ezilirken, Sönmüş Hayaller, gerekenlerden yoksun bir bulucuyu sahneye koyar: David Séchard’ın zekâsı kötü malzemenin eksiğini kapatır ve taşrada düzenlenen bir fesat, sırrını elinden koparmaya çalışır. David Séchard, Balzac’ı temsil eden ilk kişidir.

İnsanlık Komedyası’nı tam bir bağımsızlık içinde yaratabilmek için Balzac, zengin olmayı çok istiyordu; zengin olmak amacıyla 1825’te küçük bir yayınevi firmasını satın almış, müessese çabucak topu atmıştı. Bu işte alacaklarını ancak yarım yamalak tahsil edebilmiş olmasına rağmen, 1826’da (yirmi yedi yaşındayken) iflas eden bir matbaayı satın aldı. 1827’de işini genişletti: Bir harf dökümhanesi satın alarak mali durumunu büsbütün berbat etti.

Balzac iflas etmiştir, buna şüphe yok; düzensizlik ve israf, evet; idare etmeyi bilmezdi, kişisel masraflarıyla işinin masraflarını birbirine karıştırırdı; işlerini hiç de iyi yönetmediğini tahmin etmek için eserinde iş hayatından bahseden karışık sayfaları okumak yeterlidir. Çabuk güvenen, hayal gücü son derece geniş, alanı çok büyük bir düşünür olduğu için iflas etmeye zaten mahkûmdu. Anonim şirketin henüz doğmamış olduğu, her şeyin, ortağı şahsen sorumlu kılan ortaklık yoluyla yapıldığı bir devirde Balzac, birikmiş parasını, çalışmasını, yakınlarının parasını, geleceğini, sağlığını, hatta kendi varlığını bile bu uçuruma attı; kendini bir ticaret dehası sanıyor, pek de yanılmıyordu. Fransa’da, ilk aksilikler karşısında yere serildi ve sermayesizlik yüzünden yokuşu çıkamadı, ama Birleşik Devletler’de ya da Güney Amerika’da olsaydı, hayat ona kredi sağlardı. Yenilmişken bile kalkınabilirdi. Onunki kadar yüksek bir deha, endüstrinin hangi alanına yönelirse yönelsin, orada devrimler yaratırdı. Yazarın bir yayıncı tarafından sömürüldüğü, onu da matbaacının sıkboğaz ettiği, berikinin dökümhanelerin kurbanı olduğu, bu yüzden bir yazarın, eserinden en çok kazanç sağlamak için hem kitapçı, hem yayıncı, hem matbaacı, hem de dökümcü olması gerektiği düşüncesi, otomobillerine kendi lastiklerini takabilmek için Amazon’da kauçuk tarımı yapan Ford’un düşüncesinden başka bir şey değildir. Yeni dünyada Balzac, bir Dupont de Nemours, bir Liebig olurdu. Oysa Paris’te Kayalık dağları yerinden oynatan iman, Montmartre’ın kılını bile kıpırdatamaz. Zincirleme bir sanayi kuramadığı için Balzac, kişiliğinden çok şeyler kattığı o David Séchard olmakla yetinecekti. Büyük sanayici rolünde başarılı olamayınca, kahramanı gibi yeniden bir emekçi haline geldi, ama bir yazı emekçisi. Buna üzülmeyelim: Bu yenilgiden (sanatın öcünü almasıyla) onun zaferi çıkacaktı.

1830’da yazarlar, kusurlu bir kapitalizmin hâlâ sömürdüğü proleterlerdi. Balzac, günün birinde Barbier adında eski bir başdizgiciyi, bir sefalet arkadaşını keşfetti. Fikir işçisi, Saint-Simon- vari bir kaynaşma ile beden işçisine elini uzattı, onunla ortak oldu. Onu Paris’te bugün Visconti Sokağı olan Marais Saint Germain sokağı no. 17’ye yerleştirdi. Bu matbaayı hayattan romana, Quartier Latin’den Angoulême’e geçirin, aynı kâğıt topları, aynı mürekkep kokusu, zanaatkârın yeni makineciliğe karşı aynı mücadelesi, küçük patronun büyük imalathane sahibi karşısındaki aynı tiksintisiyle Sönmüş Hayaller’deki David Séchard’ın dükkânını elde edersiniz.

Balzac neden Angoulême’i seçti? Çünkü kocası baruthaneyi yöneten, büyük ve hırçın ahbabı Madam Zulma Carraud’nun yanında kalmış olması dolayısıyla orayı tanıyordu; çünkü bu kâğıt şehrinde bir kâğıt işi kurmaya da teşebüs etmişti. Böylece, Sönmüş Hayaller’de bize M. René Bouvier’nin, “Kâğıt sanayiinin dikey bir etüdü” dediği bilgileri verebildi. Bu bakımdan o, Napoleon’un keskin görüşüne sahipti; ilerideki kişilerini teşkil edecek olan muhataplarının -en kapalı birer diplomat ya da en sıkı birer cimri olsalar da, o kâhin bakışıyla ta yüreklerinin içini okuyordu. Bu mistik adam, bir sanayinin kaderini önceden sezmişti; artık pek pahalıya mal olan paçavra kâğıdı devrinin sona erdiğini herkesten önce tahmin etmiş, kâğıdın satine edilmesindeki en yeni yöntemlerden şüphesiz haberdar olarak, Séchard’ın diliyle bitkisel hammaddeli kâğıdı övmüştü. Sönmüş Hayaller’in çıkışından on yıl sonra kâğıtçılık, yazarın açtığı çığıra girecekti: Cointet’ler nasıl Séchard’ın beratlarını çalmışlarsa, gelecek de Balzac’ın haklarını yağma edecekti.

Bu sanayi haklarının elden alınma draması bizi pek iyi bildiğimiz bir cehenneme, ödenmemiş poliçeler ve protesto edilmiş senetler cehennemine götürüyor; elli santimlik bir pulun bir obüsten daha fazla mesafe aldığını ve tahripler yaptığını gösteriyor, adını taşıyan fazla dikkat edilsin, karşısındaki uçurumdan ürperti duyan yazar yayıncı, gene de onun feci komikliğini fark ediyor, bize o dava vekilleri, mübaşir yamakları ve tefeciler alayını ve onların alacak, zimmet, mizan üçlemesi karşısındaki sırıtmalarını gösteriyor.

Temmuz krallığı, sanayiin bu ortaçağı, demek ki hep yoksulluk ve yıkıntı getirdi. Romantikler harabelerden hoşlanmazlar. Yazarımız, hayatı severdi. Hayat, daha doğrusu onun fâni görünüşü, Sönmüş Hayaller’in ikinci kahramanı, Lucien de Rubempré’dir. David Séchard’la birlikte bir kez battıktan sonra Balzac, Rubempré ile ikinci kez denizin dibini boylayacaktı.

Rubempré, Balzac’ın gençliğinde beslemiş olduğu bir boş hayaldir, o zamanlar, insanın canı çekince güzel, genç, zengin ve ünlü olabileceğini sanıyordu (Byron ne kötü bir örnek vermişti). Bu aptalca drama, hayatta ilk adımlarını atan bütün tecrübesizlerin dramasıdır, yüz yıl öncesi gibi bugün de gerçeğe tamamen uygundur; şüphesiz her zaman böyle olacaktır. Bunun içindir ki Sönmüş Hayaller, hiçbir zaman solmayacaktır.

Taşradan gelip Paris’e ayak basan genç şairin önünde iki yol açılır: Çalışmanın dar kapısıyla gazeteciliğin geniş kapısı. Biz bugün bu farkı anlatmak için “Seine nehrinin sol yakası ve sağ yakası” derdik. Sol yaka, Des Quatre-Vents Sokağı mahfilidir. Yeniler Kulübü’dür, d’Arthez’dir, Michel Chrestien’dir, katıksız sanattır. Elli altmış yıl sonra, Revue Blanche ya da Nouvelle Revue Française diyeceklerdi. Sağ yaka, Gil Blas ya da Paris-Soir’dır, bol para verilen parlak fıkraların binbir deliğinden sanat yeteneğinin sızıp gittiği gündelik gazetelerdir. Balzac. işe sol yakadan başlamıştı; iradesi, dehası sayesinde Seine nehrinin karşı yakasına geçti. Bu geçişin hikâyesinden de Sönmüş Hayaller’i ortaya çıkardı. Güçlü adam eşyalarını yakar, zevklerini, sevgilerini, ihtiraslarını yakar, ama sanatını kurtarır. Kutsal bencillik, yüce erdem; güçlü sanatçı, zayıf sanatçının battığı yerde selamete erişir.

1837: Tipik Balzac yılı. Sönmüş Hayaller bizi heyecana getiren o tarihi taşır. On yıl önce, daha ilk başarılarını kazandığı sıralar- da Balzac, debdebeli bir hayata atılmıştı: Gümüş takımlar, fayton ve atlar, eyer takımları alıyor, hanımlara hediyeler veriyor, duvarları bir hayal gibi yıkılacak olan (ama başkalarının hayalleri gibi, çünkü Balzac’ta her şey yıkılır da hayal yıkılmaz) Jardies’yi satın alıyordu. Birkaç yıl sonra sıkıntıya düşecekti. 1837’de bu dar durumu son haddini buldu. Bu konuda Madam Hanska, çalışmalarına ara veren mektuplarla uzun uzun açıklamalarda bulunmuştur. Cassini Sokağı’ndan taşındı. Bir başkasının adı altında Chaillot Sokağı’nda bir eve yerleşti. Yayıncı Werdet’nin iflası, ödenmemiş senetler, Balzac madenini işletmek üzere bir ortaklık kurma projeleri, jandarmaların yazarın peşine düşme- si, kovuşturmaya uğrayarak eşyalarının haczedilmesi, ipotekler, yığın yığın protesto edilmiş senetler, müzayede ile satılan mallar, kaybedilen zamanlar, boşu boşuna gidip gelmeler ve taban eskitmeler…

Rubempré gibi Balzac da, ayaklarının altında bir uçurumun açıldığını görüyordu. Borçlar deliğine mi düşecekti, yoksa kolay kazanılan paralar çukuruna mı? Hemen o yıl masraflarını frenleyecekti. Gazetecilikten vazgeçti. Gümüş takımlarını rehine koydu, günde on sekiz saat çalıştı, bütçesi yeniden mütevazı bir şekil aldı.

Balzac’la beslenememiş olan bu hayaller, yaşamak istiyordu; bunlar, Rubempré’nin kişiliğinde yaşayacaktı. O, yazarın yaptığı fedakârlıkların sembolü, tatmin edemediği lüks ihtiyacının bir ifadesi olacaktı. Çıtkırıldım Rubempré, bir keşiş hayatı yaşayan Balzac’ın yoksunluklarının bedelini ödeyecekti.

Balzac, kahramanını sevmiyor değildi. Kendisinin bir gölgesi olan bu kişiyi nasıl sevmeyebilirdi? Cazip ve şairane, ince, (tıpkı o sıralarda Balzac için annesinin yaptığı gibi, kız kardeşinin ona para yetiştirmek üzere her türlü sıkıntıya katlanmasına rağmen) parasız olan Rubempré, onu bir anne şefkatiyle himaye eden kadına, İnsanlık Komedyası’nda sık sık karşımıza çıkan, acemilere kılavuzluk etmekte usta olan o taşra kraliçesine rastladı. Balzac’ın kibar kadınları, genellikle üç gruba ayrılırlar ki, hayatında bunların örneklerini tanımıştı: Tutkusuz, kırıtkan, kaprisli ve zalim, kibirli yol gösterici (tanıdığı Castrier düşesi böyleydi), şefkatli bir sevgiliye akıl öğreten sadık sevgili “Madam de Berny”, salonu sayesinde hüküm süren şöhret düşkünü kadın yazar “Abrantes düşesi”. Sönmüş Hayaller’in Madam de Bargeton’u, ilkin üçüncü tipi temsil eder, sonra derece derece ikinci gruba yükselir, en sonunda ilkinde karar kılar.

Angoulême’de, Madam de Bargeton’un küçük çevresinde Rubempré diye anılan Chardon, kendini büyük adam sanır. “Tutkulu, kusurlu, hem kibirli, hem mağrur, çok ihmalci olduğu halde düzeni seven bir şair, istemeye, tasarlamaya biraz gücü yetse de işe koyulmak için gereken güçten yoksun olan o tamamlanmamış dehalardan biri.” Rubempré “erkek kılığına girmiş bir genç kız”- dır. Bir genç kız gibi dişiliği, unutma hassası, manevi takatsizliği vardır. “Kadın kalçalarını andıran kalçaları vardı”. Buna karşın ya da bu yüzden, çok zekidir; “iyilikler gibi kötülükleri de anlar”.

Oysa nasihatlerden de yoksun değildir. Vautrin ona hayli nasihat eder, Madam de Bargeton, onu nasihate boğar; halis dostu d’Arthez onu durmadan dürtükler: “Büyük adam olmak kolay değildir.” “Deha, eserlerini gözyaşlarıyla sular.” …

 

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yabancı)
  • Kitap AdıSönmüş Hayaller I - İki Şair
  • Sayfa Sayısı176
  • YazarHonore de Balzac
  • ISBN9789754346060
  • Boyutlar, Kapak13,5x19,5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviVarlık Yayınları / 2017-1.Basım

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Kırmızı Han ~ Honore de BalzacKırmızı Han

    Kırmızı Han

    Honore de Balzac

    Balzac “İnsanlık Komedyası” isimli devasa yapıtının “Felsefi İncelemeler” bölümünde yer alan Kırmızı Han’ı arkadaşını haksız bir idam cezası nedeniyle kaybeden eski bir ordu cerrahından...

  2. İki Yeni Gelinin Anıları ~ Honore de Balzacİki Yeni Gelinin Anıları

    İki Yeni Gelinin Anıları

    Honore de Balzac

    Balzac’ın mektup-roman tarzında kaleme aldığı yapıt, dostlukları okul yıllarına dayanan iki yakın arkadaş Louise ve Renée’nin farklı şehirlerdeki ailelerinin yanına dönmelerinin ardından birbirlerine yazdıkları...

  3. Vadideki Zambak ~ Honore de BalzacVadideki Zambak

    Vadideki Zambak

    Honore de Balzac

    MADAME LA KONTES NATALİE DE MANERVİLLE’E İsteğinize boyun eğiyorum. Çünkü bizim için, Bizi sevildiğimizden çok daha fazla sevdiğimiz kadının ayncalığı, sağduyu kurallarım her zaman...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Devridaim ~ Augusto MonterrosoDevridaim

    Devridaim

    Augusto Monterroso

    Hayat deneme değil, birçok şey denememize rağmen; hayat hikâye değil, birçok şey uydurmamıza rağmen; hayat şiir değil, birçok şey hayal etmemize rağmen. Hayatın şiirinin...

  2. Gündem ~ Éric VuillardGündem

    Gündem

    Éric Vuillard

    20 Ocak 1933, Berlin kışının sert ama sıradan bir günüdür. Reichstag’ın konforlu salonunda, Alman endüstrisinin önde gelen yirmi dört baronuyla Nazi yetkilileri gizli bir...

  3. Olay ~ Annie ErnauxOlay

    Olay

    Annie Ernaux

    Üniversite yurdunun tuvaletinde, aynı anda hem bir hayat hem de bir ölüm doğurmuştum. İlk defa kendimi nesillerin içinden geçtiği bir kadınlar zincirinin parçası hissettim....

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur