Can Yücel’in ‘vakti gelince gitmenin adıdır gün batımı’ dizesini içinden söyleyen Fuat, Galata limanından ayrılan lüks Cruise’in üst katındaki kafeteryada oturuyordu. Ceset taşıyan bir ambulansın siren çalması kadar anlamını yitirmişti hayat onun için. Morga ölü yetiştiriyor gibiydi duyguları. On dört yaşında, mavi gözlü güzel kızına bir daha sarılamayacağını, koklayıp öpemeyeceğini düşündükçe kahroluyordu. Panik içerisinde yaşamına son vermek kararı aldığını söylüyordu içsesi. İflas ettiğinde karşı karşıya kalacağı olumsuzlukların neler olacağını biliyordu. Yaşarken hissettiği boğulma duygusuna dur demek istediği anlarda, başını omzuna koyarak ağlayacağı bir insanın varlığına ne de çok ihtiyaç duymuştu. Her ağlayanın güçsüz, her gülenin de mutlu olmadığı bu dünya da hayat iki şekilde yaşanıyor; ya hiç mucize yaşanmamış gibi ya da her anın mucizeymiş gibi!
İki şeye hakkım var: Özgürlük ve ölüm… Birine sahip olamazsam ötekini isterim. Çünkü kimse beni canlı tutsak edemez. Che Guevara Che Guevara’nın bu sözü sosyolojik bir düşünceyi ifade eder. İnsanların bulundukları ülkede özgür olmaları sosyolojik bir hak ise, yaşam alanları içerisinde maddi olarak özgür olmaları, kişi ya da kişilere bağımlı olmaları da bir ihtiyaçtır.
Insanlar bazen hiç hesapta olmayan durumların içine çekilir verirler. Hayal bile etmedikleri olayları yaşarken buluverirler kendilerini.Fuat işlerinin bozulduğunu, iflasa doğru sürüklendiğini fark eder. Onu iflasa sürükleyen tek şey alacaklarımı tahsil edememesinden kaynaklanıyordu. Çalışkan, dürüst ve sağlam karakteriyle çevresinde sevilen ve saygı gören Fuat henüz kırk beş yaşındaydı.Ceset taşıyan bir ambulansın siren çalması kadar anlamını yitirmişti hayat onun için. Morga ölü yetiştiriyor gibiydi duygulan. Iflas ettiğinde karşı karşıya kalacağı olumsuzlukların neler olacağını biliyordu. Yalnız olsa üstesinden geleceğine hatta bilgi birikimiyle düştüğü çukurdan çıkmayı becerebileceğine inanıyordu.
Ancak yalnız değildi. Tanınan bir ailenin kızı olan eşi, canından çok sevdiği on dört yaşında güzeller güzeli bir kızı vardı. Derinde olduğunun farkındaydı, yarattığı karanlığın içerisinde…Öylesine gömülmüştü ki içindeki acıyı düşünmeye, çıkış yolunu bir türlü göremiyordu. Çıkış yolu olmadığına inanıyordu. Derinlerden yüzeye çıkıp aramaya devam etmek de imkânsız gibi görünüyordu.
Yaşarken hissettiği boğulma duygusuna dur demek istiyordu. Fuat, yaşama sevinci denen olgunun, zorlukların üstesinden gelmek değil, zorlukların üstesinden gelebilecek morali hissetmektir, gerçeğine uygun moral motivasyonuna sahip değildi. Akıldan daha fazla, daha çabuk ruha yol bulan duygulanı, yaşamına son verme karar almasına neden olur.Karar verdiği sırada hiç öngörmediği, düşünde bile aklına gelmeyen bir yöne doğru şiddetli bir akıntıya doğru kapılıp gidiyordu.
“Cesaret bazen seçtiklerin değil, vazgeçtiklerin olur” sözüne uygun davranışlar içerisindeydi.
Fuat hayatın bazen ‘acaba’ ihtimalinin verdiği heyecanla “hayal kırıklığı arasında yaşanan gelgitlerden ibaret olduğunun farkında değil gibiydi. Ancak bir şeylerin elinden değil de, içinden gelmediğinin farkındaydı.Panik içerisinde yaşamına son vermek kararı aldığını söylüyordu içsesi.Fuat, içsesi ile çelişki halindeydi.
Umutsuzluğun yakıcı çaresizliği içinde özellikle de içinde bulunduğu durumun çaresizliğini açıkça kavramışken, içsesinin; çok doğru bir karar olmadığını söylemesine adeta isyan ediyordu.
“Çaresizlikten boğazımın düğüm, düğüm olduğunu; boğulurcasına hissettiğimi fark etmiyor musun? Çığlıklarımın duvarlarda yankılandığını, kimsenin beni duymadığını, bir köşeye yığılıp kaldığımın farkında değil misin?” Haykırışlarına karşılık iç sesi umut doluydu.“Üzgünsün, yaralısın, kızgınsın; hayal kırıklığına uğramışsın. Acı çekeceksin ancak atlatacaksın.”
İnsan zihninin sadece bazı şeyleri bildiği, içsesinin, içgüdünün her şeyi bildiğini, içgüdüsel olarak bildiklerinizi dinlerseniz, sizi her zaman doğru yola yönlendirdiğine inanmasına rağmen Fuat, içsesinin ısrarla,
“Kolay yolu seçtin, başından beri kötümser oldun. Rahmetli annen hep demez miydi, ‘Hayra yor hayır olsun.’ diye. Sen ne yaptın, intihar etmeye karar verdin?” sözlerine sinirleniyordu. Sinirlenmesinin nedeni iç sesinin haklı olduğunu bilmesi nedir. Karanının etkilenmesini istemiyordu.
“Rahmetli annem, ‘Allah kimseyi attan indirip eşeğe bindirmesin’ derdi. Attan düştüm, binecek bir eşeğim bile yok. Buna rağmen gayret etmedim mi? Gece yarısı yatağın bir ucuna oturmanın izahını ben sana nasıl yapayım? Sen gecenin ortasında güneşi görmemi istiyorsun.”Gerçekten de imkânları dahilinde çıkış yolu aramıştı ancak olmayınca olmuyordu. Hem fazla zamanı da kalmamıştı.Hayat sigortasının her ay ödenmesi gereken yüksek tutardaki bedelini ödemek için ayırdığı para bitmek üzereydi.Yaklaşık üç buçuk aydan beri konakladığı otelin önünde bekleyen taksiye biner. Galata rıhtımına gideceğini söyler. Barbaros Caddesinden aşağıya doğru giderlerken çalan telefonunu açar“Fuat Bey, ben İlhan… Üç ay önce size vermiş olduğum çeki şu an ödeyemiyorum ancak mutlaka ödeyeceğimi, şayet çekim bankada yazılırsa inanın ticari hayatım bitti dediğimde hiç tereddüt etmeden tamam demiştiniz. Size müteşekkirim, borcumu ödemek istiyorum.”
Fuat, Galata rıhtımının önünde biraz bekler. İçerisinde otuz bin dolar olan zarfı getiren gence teşekkür ettikten sonra rıhtımdan içeri girer. Cruise turuna katılan yabancıların, İstanbul’da kaldıkları süre içerisinde alışveriş yaptıkları poşetleri ellerinde olduğu halde ikili, üçlü çoğunlukla da daha kalabalık gruplar hâlinde gemiye geçişlerini, gemiye giriş işlemini yaptırmakta olduğu bankonun önündeyken görür. Cruise İn kafesi oldukça kalabalıktı. Yabancılar İstanbul’un muhteşem görüntüsünü izlerken bir taraftan da görüntüler kaydediyorlardı. Bir süre onları izledikten sonra bakışlarını tekrar kıyıya çevirir. Cruise, Sarayburnu açıklarından geçerken içtiği kahve fincanını masaya bırakır.
Ülkeyi yöneten vizyon ve bilgi birikiminden yoksun kadroların yok etmeyi başardığı, orta direk diye tarif edilen bir aileye mensuptu. lyi bir eğitim almıştı. Öğrenci olduğu yıllar içerisinde her istediğini alamamış, istediği gibi bir yaşam sürmüş olsa da sıkıntı çekmediği için şanslı olduğuna inanırdı. Ailesinin maddi imkânlarını bildiği için verilen imkânların dışında bir şey talep etmemişti. Neo emperyalizmin etkisinin çokça hissedildiği, maddi kazanç ve kişisel çıkarları öne alan kirli ilişkilerin, etik iş ve ahlak anlayışından yoksun piyasa şartlarının yıkıcı tahribatını yaşıyordu.
Aslında, “Geç gelen adalet adaletsizliktir.” sözünü doğrulayan hukuk anlayışı nedeniyle alacaklarını mahkeme kanalıyla en erken iki-üç yıl sonra alabileceğini öğrendiğinde, “Dalga mi geçiyorsun?” dediği avukatının,
“Hatta İstinaf ve Yargıtay da düşünürsek bu süre daha da uzayabilir.” cevabına sinirlenir.
“Doğru mu anladım? İflas etmek üzere ya da iflas etmiş bir kişi alacaklarını yargı yoluyla almak için dava açmak isterse harç adı altında paramı ödeyecek?”Avukatının, “Evet” diye cevap vermesi üzerine küfür eder.“Yahu biz bu devlete yıllardır vergi ödüyoruz! Harç parası mı alacaksın? Al, ancak dava neticelendikten sonra alsan ölür müsün?”
Hiç de haksız değildi. Neredeyse hemen her gün medyada yapılan yolsuzluklar, kamunun parasının gasp edildiğine dair haberler yer alıyor, bir savaşta çıkıp bu haberleri ihbar kabul edip soruşturma açmıyordu. Bu da yetmiyormuş gibi, sorumlular hakkında ülkeyi yönetenler de duyarsız kalıyorlardı. İnsanların, suç duyurulan ile ilgili takipsizlik kararı veren mahkemelere dolayısıyla hukuka olan güvenleri neredeyse hiç kalmamişti.
Fuat, hayat sigortası yaptıracağı firmanın isteği üzerine çok bilinen özel bir hastanede check up yaptırmıştı. İntihar dışında her türlü ölüm halinde belirlenen primi ödemeyi taahhüt eden sigorta şirketi ile check up sonuçlarının olumlu çıkması üzerine poliçeyi karşılıklı olarak imzalamışlardı. Fuat, sözleşme gereği her ay ödemesi gereken yüksek miktardaki parayı ödüyordu. Öyle şeyler vardır ki; insan daha onları yapmadan pişman olur, fakat yine da yapar. Fuat hayat sigortasını bu duyguları yaşayarak imzalamıştı.
Üniversiteden mezun olduktan hemen sonra on sekiz ay süren yedek subaylığını tamamlamış, bir süre değişik firmalarda çalıştıktan sonra kendi işini kurmuştu. İş hayatında başarılı olmuş, para kazanmıştı. Kazandığı paralar çok yüksek denilecek tutarlar olmasa da prestijli bir firma yaratmayı başararak amacına ulaşmıştı. Hayat ilginçtir. Hayat insanlara bazen, “Sana istediğini soran oldu mu? Vereceğimle yetin,” dercesine acımasız olabiliyordu. Hem de en beklenmedik bir anda.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yerli)
- Kitap AdıSona Doğru Giderken
- Sayfa Sayısı100
- YazarKaya Başaran
- ISBN9786259412740
- Boyutlar, Kapak13.5 x 19.5 cm, Karton Kapak
- YayıneviAlaska Yayınları / 2023
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Gizli Ajans ~ Alper Canıgüz
Gizli Ajans
Alper Canıgüz
“Patronunuz Şeytan Bey’dir ve sizden de çok hoşlandığını söyleyebilirim.” Neydi bu şimdi? şaka mı? “Öyle mi?” dedim bu manyakça oyuna bir tur ayak uydurmaya...
- Ninatta’nın Bileziği ~ Ahmet Ümit
Ninatta’nın Bileziği
Ahmet Ümit
Bir Hitit Destanı Anadolu’daki ilk büyük devlet: Hititler. Yeryüzündeki ilk büyük savaş: Kadeş. Kadeş’e giden sevgilisini 3 300 yıldır bekleyen Hititli bir kadın: Ninatta....
- Hayatın Işıkları Yanınca ~ Serdar Özkan
Hayatın Işıkları Yanınca
Serdar Özkan
Aradığı çocuğu bu sahil kasabasında da bulamamıştı yaşlı adam. Ege Denizi'nin sessiz bir köşesinde, birbirine yakın konumlanmış yedi şirin ada vardır. Yaşlı adamın geride bırakmak üzere olduğu kasaba işte o yedi adayı gören on sekiz kasabadan biriydi. Bugüne kadar ziyaret ettiklerinin on altıncısı.