Kırmızı Pabuçlu Bayramlar
‘Şahit olduğum bayramlar…’
Bayrama günler kala çocukluğumuzdaki bayramlar geldi aklıma. Evlerin dip köşe temizlendiği, komşularla toplanıp baklavaların açıldığı, bahşiş konacak mendillerin nakışlandığı, bayramlıkların alındığı, misafirlere ikram edilecek şekerlerin konulacağı çiçekli cam şekerliklerin vitrinden çıkarıldığı, günler öncesinden eşe, dosta, akrabaya, tebrik kartlarının posta ile yollandığı, mahalleye kurulacak seyyar lunaparkın heyecanının çocukların yüreklerinden evvel gözlerinde görüldüğü, küslerin barıştığı, yüreklerin, ellerin buluştuğu bayramlar geldi aklıma.
Hele ki bayram sabahı bayram namazından dönen babaların, ellerindeki ekmeğin kokusu gitmiyor burnumdan.Radyo da çalan şarkı malum. Barış Manço ağabeyden ‘Bugün Bayram.’
Nasıl da unutuyordum! Arpa tanesi kadar büyüyelim diye arefe suyu ile yıkandığımız bayramları. Baş ucumuzdaki yepyeni kıyafetler bunların hepsi bayramdı, bayram heyecanıydı.
Cezaevindeki açık görüşler. Komşu teyzenin sevinç, hüzün karışık gözyaşlarını sile sile, burnunu çeke çeke, cezaevi ziyaretinden döndüğü bayramlar.
Hüznüne rağmen mahallenin çocuklarına bahşiş ve şeker vermeyi ihmal etmediği bayramlar. Öyle ya, bayramdı. Gülmesi gerekiyordu çocukların gözlerinin.
Kabristan ziyaretinden dönenlerin, “Bu bayramda sensizim anne!’’, “Bu bayramda sensizim baba!’’ diye figanları hâlâ kulağımda.
Anasından, babasından uzakta kaç bayram geçirdi saymadım ama annemin, “Bu bayram da göremedim anamı!” deyişi ve gözlerinin doluşu çıkmıyor aklımdan.
Maaşını alamayan emekçinin, çocuklarına bayramlık alamayışının hüznü de kaçmamıştı gözlerimden çocuk olmama rağmen.
Oysa kırmızı pabuç hayaliydi evin küçük hanımının.
Baklava açmayı bırak, şeker girmeyen evlerin bayram hüznüne tanık oldu bu gözler.
Ama her şeye rağmen bayramdı. Yoksulluğu unutup, gülüyordu gözler.
Bayram günlerinin yıllık izinle birleştirilip, havuz kenarında, tatil köyünde, lüks otellerde geçirilmediği, adının tatil değil, bayram olduğu ve bayram gibi yaşandığı günler, benim çocukluk bayramlarımdı.
Ya da memleketine giderdi insanlar. Şimdi yüreklerde hem bayram hem de memleket hasreti var.
Bizim evde bayram demek, annemin evde oluşu demekti. İşe gitmeyişi demekti.
Gelen giden konuklar, kurulan sofralar demekti. Benim misafir gelen teyzelerin topuklu ayakkabılarını giyerek, evimizin bahçesinde elimde saç fırçası ile konser vermem demekti.
Bayram; ‘kırmızı’ demekti. ‘Kırmızı ayakkabı’ demekti. ‘Kırmızı ayakkabı hayali kurmak,’ demekti.
Çocuktuk işte, her gün bayram olsa derdik.
Sonra bir söz öğrendik. ‘Deliye her gün bayram.’
Sorumsuzlara ithafen söylendiğini nereden bileyim? “Deli olsaydım,” dedim.
Her gün annem evde olurdu. Her gün kırmızı ayakkabılarım. Her gün bahşiş. Her gün şeker. Oh ne güzel! Her gün lunapark diyemiyorum. Çünkü lunaparkları uzaktan izledim ben.
Bizim lunaparkımız, büyükbabamın elleriyle yaptığı üstü kaygan sehpaydı.
Üzerinde oturur, bacaklarımı uzatırdım. Ağabeyim bacaklarımdan tutar, benim eksenim etrafında döner, beni de döndürürdü. Sözüm ona dönme dolapta idik.
“Küçük hanım parasını verir misin?” dediğinde, cebimdeki şekerlerden verirdim ona. Mutluyduk aslında. Ya da ne bileyim ben çocukken de seviyormuşum gülmeyi.
Oysa için için üzülürdüm. Ama rüyalarımda dönme dolaba da bindim, atlıkarıncaya da.
“Eski bayramlar nerede?” diyecek kadar yaş almadım.
Eski bayramları yaşayacak kadar heyecanlı değiliz belki de.
Ne bileyim? Sevinmek mi pahalandı? Yoksa dostluklar mı?
Şimdi çocuklar baş uçlarına koymasalar da arefe gecesinden kıyafetleri, bizim kadar coşkuyla ve heyecanla beklemeseler de bayramları, ben çocukların ölmediği ve gözlerinin parladığı, güldüğü, şekerli, bahşişli ve lunaparklı bayramlar diliyorum tüm çocuklara…
Ay, gün kavramının olmadığı,
Bir bayramdı.
Ya da ben hatırlamıyorum şimdi,
Ayını, yılını.
Bir bayramdı ve bana,
Kırmızı ayakkabı alınmıştı.
O zamandan belliymiş rengim.
Ve o ayakkabılar, ilk günden çalındı.
Hâlâ aklıma geldikçe üzülürüm.
Hey!
Kırmızı ayakkabımı çalan
Umarım;
Kendine ve çocuklarına
Ayakkabı alacak güçtesindir.
Çalmadan, üzmeden, kırmadan,
Kırmızı ayakkabılı bayramlara…
Istaka Düştü Damlarına
Hayatta hiçbir dikili taşının olmayışının hüznü müydü onu hırçınlaştıran? Istakaya dizdiği taşların tutkusu muydu evinden, ocağından uzaklaştıran?
Zift karası çay ve tütün eşliğinde oynadığı oyunlarda kazanama hırsı hayata, şansa yenilginin haykırışı mıydı?
Meteliği yok iken cebinde, persiz ıstakaları devirmişliği çoktur kahvehanenin masasına.
Öyle çayına da oynanmıyordu oyunlar. Günlerce cebinde gezdirdiği elektrik faturasının parasını da o masaya bırakalı çok olmuştur. Katbekat da borçlanmıştır kahvehane arkadaşlarına.
Her gece, “Bu gece kazanmaya geldim!’’ diyerek girmiştir kahvehane kapısından.
O, taşları dizerken ıstakaya evde karısının gözünden inci gibi akıyordur yaşlar. Onun peri yoktur ıstakada belki ama eşinin derdi çoktur. Her akşam yemekler defalarca ısıtılır evde.
“Anne çok acıktım. Babam ne zaman gelecek?’’ dendiğinde, “Az daha bekleyelim, gelir birazdan,’’ diyerek kendisinin umutla, çocukların ise uykulu gözlerle sofra başında beklemişliği çoktur babayı.
Anne avuturken çocukları evde, o avunur bir dahaki el açarım oyunu diye.
Yenilmiş ve oldukça içmiş şekilde gelir eve. İçki ve sigara kokusu ile birlikte buselerdir, çocuklarının yanağına kondurduğu. Ve her gece gümbürtü kopar o evde.
Kulaklarını tıkar, gözlerini sıkı sıkı yumar, sonsuza kadar saymaya başlar çocuk.
Çocuk işte! Gümbürtü bitmez saymaktan yorulur, uyur.
Evde roller değişmiştir.
Okuldan çocuğunu almışlığı, elinden tutup eve getirmişliği yoktur babanın.
Her gece yanağına kötü buseler konan çocuğun, kahveden babayı eve çağırmışlığı çoktur.
Eve gelmesi için dil döktüğü yetmiyor gibi annesinin pişirdiği yemekleri rüşvet olarak göstermesi de cabası. Kim kime sahip çıkıyor? Kim kimin olması gerektiği yerde olasını istiyor? Muamma!
Hatta annenin çaresizlikten çocuğunu yalana teşvik etmişliği de olmuştur.
“Kalkmazsa baban masadan, kardeşinin ateşlendiğini söyle!’’ Ya da misafir geldiğini söylemesi tembihlenmiştir çocuğa. Anne için pembe ama çocuğun unutamayacağı, ıstakanın şahitliğinde söylediği ilk büyük yalanıdır.
Ama babasını kahveden çıkarmayı başarmışsa ve elinden tutup eve dönüş yolunda yürüdüklerinde ya parktan ya da birlikte gezmeden döndüklerinin hayalini kurmuştur çocuk.
Çıtırtılar vardır o evde. ‘Yıkıldım! Yıkılıyorum!’ çıtırtısı. Çünkü ‘ıstaka düşmüştür damlarına.’
Camın perdesi yarıya kadar açıktır hep. Yarılanmış perdenin ardında yol gözleniyordur çünkü.
Annesini dua ederken hatırlıyordur şimdilerde o çocuk.
Duası da şöyledir annenin:
“Onu evine bağla, kumar illetinden kurtar!’’ Öyle işlemiştir ki bu sözler çocuğun kulak köküne.
Şimdilerde kız tavlasından öteye varmaz oynadığı oyun. Çünkü ötesi kabusudur çocukluğunun.
Babasının kumar borcu olan ahbaplarının ağzından duymuştur ilk kez namus borcunu.
Hoş! Oyun masasında iliğine kadar sömürmek ne kadar namussa, babasının kumar borcu da o kadar namustur. Bunu büyüdüğünde anlar çocuk.
Ne pazar gezmeleri ne de bayramların lunaparkına dair hiçbir anısı yoktur çocuğun hafızasına kazınan. Kavgalar, gürültülerdir çocukluğuna dair hatırladıkları. Kahvehaneden eve giden yol zihnindedir hâlâ. Kaç adım, kaç metre, kaç dakika sürer o yol? Sor! Bu yaşında söylesin sana.
Hayalinde kaç kahvehaneyi yaktı, yıktı bilseniz. Tüm ıstakaları ve okey taşlarını denize dökmeyi planladı bu çocuk.Çocuktu, yapamadı. Kahvehaneleri yakıp yıkamadı, okey taşarlını denize dökemedi belki ama derdi olmadı ıstaka
***
İçindekiler
Yazar Hakkında..5
Kırmızı Pabuçlu Bayramlar..11
Istaka Düştü Damlarına……16
Alzheimerlının Düşleri20
Yastığının Kokusu…26
Yağmurların Uzağında..31
Çiçekli Gecelik.35
Yamalı Hayatlar39
Tek Kişilik Mektuplar…45
Lohusa Şerbeti..50
Sol Yanımız Aşk55
Sandık Lekesi…58
Gardiyanın Kızı60
Çocuktuk Bir Vakit ….65
Ne Kadınlar Sevdim Hiç Bilmediler69
Merhaba…..75
Yağmur Kokulu77
Bir Fincan Kahve….78
Bahane80
Eğreti..83
Mahşere Kaldı..84
Yankı…86
Papatya Falı87
Kuşlar Soruyor.88
Ucuz ..91
Bir Yolculuğa Çıksam…92
Semt….95
Yalnızlığın..97
Bir Yudum..98
Cesaret99
Kaç Kez? ..100
Hadi Hayat ..102
Düşlerimde Kelimeler104
Kadın Kadına.106
Sarhoş……109
Çocuk Olsam.110
Üşürken ..113
Geçen Günlerim Merhaba.114
Aynı Semtin Çocukları……118
Uzak Kent120
Yürüsem…121
Pişman…..122
Öyle Bir Yerdeyim ki..124
İstanbul….126
Tiryaki…..127
Öylece Gel Diyordun.128
Sis130
Mutlu musun?131
Bela…132
Öyle Sevelim ki…..135
Topuklu Ayakkabı.136
Rastlaşmadık..138
Sevdan……141
Yağmurları Özledim…142
Haziran….144
Biçare146
Dolunay…147
Ezber Ettim….149
Cellat152
Gizli Mezar….153
Cenaze…..154
Şiirlerimi Vurdular157
Cehennem159
Sen mi? Ben mi?….160
Gökyüzü..164
Güneş166
Ağlama Çocuk ……168
Gün Batımı….169
Mağlup….170
Savaşın Ortasında..172
Tanrı Değilim 174
Gece..176
Umut178
İçimdeki Çocuk…..179
Pamuk Şekeri.180
Mahrum Etme……182
Bir Ses Ver184
Yağmur…..185
Eylül..186
Krizantem187
Son Vapur189
Nisan Akşamı.190
Bulut.191
Bir Kadın Düşün ..192
Olmayanlara…193
Gürbüz Ağabeyime194
Sızı….196
Kaçıncı Eylül .197
Selamı Var198
Müebbet…199
Anlatabildim mi?…200
Şarkı..201
Kemancı…202
Kelebek….203
Karanfil….204
Fısılda……206
Aşk Perileri208
Kulakların Çınlamadı mı?.210
Aşkın Kâfiri….212
Sevdadan Önce…..213
Unut Diyorlar214
Çocukluk İşte.215
Güzel Kadına.216
Küçüğüm.218
Son Kez….219
Çal Kapımı221
İntihar……222
Mektup….224
İlişmeyin..228
Kal….230
Haykırış…231
Anne.232
Çırılçıplak234
Göbek Bağı….235
Günlerden Pazar….236
Sala…237
Meyhaneci238
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Deneme
- Kitap AdıSol Yanımız Aşk
- Sayfa Sayısı240
- YazarCemile Savaş
- ISBN9786053848547
- Boyutlar, Kapak13,5 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviYakamoz Yayıncılık / 2015
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Ütopya ~ Thomas More
Ütopya
Thomas More
İngiltere kralı VIII. Henry’nin elçisi olarak ülke ülke dolaşan Thomas More, seyahatleri esnasında tanıştığı filozof arkadaşlarıyla uzun konuşmalar yapmaktadır. İdeal bir ülkenin nasıl olması...
- Bir Tutam Saç Bir Altın Yüzük ~ Halit Payza
Bir Tutam Saç Bir Altın Yüzük
Halit Payza
Ümit Yaşar biraz küldür, biraz duman. Kül, Ümit Yaşar’dır; duman, “Baba intihar öyle edilmez, böyle edilir!” notunu yazarak Galata Kulesi’nden kendini atan Vedat Oğuzcan…...
- Kapıyı Anahtarla Açmak ~ Hıncal Uluç
Kapıyı Anahtarla Açmak
Hıncal Uluç
Kapıyı Anahtarla Açmak Hıncal Uluç’un Sabah Gazetesi’ndeki ses getirmiş yazılarından oluşuyor. Hepinizin bildiği gibi mutluluk, sevgi, aşk konularına şaşırtıcı düşünceler geliştiriyor. Bu kitapta onun...