Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Siyah Nefes
Siyah Nefes

Siyah Nefes

Gülşah Elikbank

BİRİNCİ BÖLÜM KASABA Kasaba oldukça sessizdi. Böyle küçük bir yerde elbette sokaklarda insan kalabalığı görmeyi ya da trafikte kaybolmayı beklemiyordum. Ama burada ki -sessizlik-gerçekten…

BİRİNCİ BÖLÜM

KASABA

Kasaba oldukça sessizdi. Böyle küçük bir yerde elbette sokaklarda insan kalabalığı görmeyi ya da trafikte kaybolmayı beklemiyordum. Ama burada ki -sessizlik-gerçekten sessizdi. İlk kez bu kelimeye bugüne kadar haksızlık ettiğimi düşündüm. Ağaç dallarına rüzgar çılgınca değiyor ama tek bir ses çıkarmıyordu. Köy yollarının tozları bir yukarı kalkıyor bir aşağı iniyordu ama tüm bunlar olurken tek bir ses oluşmuyordu. Bir an sanki konuşsam sesim çıkmayacak gibi geldi. Öylesine bir şarkı mırıldanmaya başladım ve sesimi duyunca biraz ferahladım. Neyse ki etrafta bir başıma kimsenin olmadığı bu yolda kendi kendime şarkı söylüyor olmamdan daha garip şeyler vardı. Kasaba, tozlu toprak yollarıyla birlikte, etrafı yüksek dağlarla çevrili bir düzlükte yer alıyordu. Bu haliyle sanki bir kürenin içinde gibiydi. Daha çok terk edilmiş bir hali vardı. Çok uzun süredir kimsenin yaşamadığı ya da yaşayamadığı bir hayalet kasabaydı burası. Belki de salgın bir hastalık sonucu karantinaya alınmıştı, sokak haydutlarının uğrak yeri olduğundan kasabanın insanları başka diyarlara göç etmişti ya da. İstilaya uğramıştı ya da kasabanın gençleri büyük şehirlere gidince yaşlılar da bir süre sonra ölmüş, kasabada hayat sona ermişti. Aklımdan bütün olasılıkları tarıyordum bir yandan da izlediğim Hitchcock filmlerinin üzerimdeki etkisini keşfediyordum.

Bir yere yetişecek gibi hızlı adımlarla yürüdüğümü fark ettiğimde neredeyse sağ ayağım sol ayak bileğime takılıyordu ve yere kapaklanıyordum. Etrafıma bakınınca terk edilmiş gibi duran yirmi kadar tek katlı evlerin olduğunu gördüm, hepsinin duvar boyaları tamamen silinmiş, altlarındaki sevimsiz gri sıva ortaya çıkmıştı. Dokunsan yıkılacak gibi eğreti duruyorlardı. Ama içlerinden biri daha çok dikkatimi çekmişti. Biraz ileride küçük taştan bir evdi bu. Bahçesindeki tüm çiçekler kurumuş, bahar olmasına rağmen hiç bir ağaç yeşillenmemişti. Bahçesinde kuru dallarla sarılmış çardağın altında bağdaş kurmuş oturan yaşlı kadını görünce ürperdiğimi hissettim. Bu kasabanın tarihinden hatta belki de insanlık tarihinden bile daha yaşlı gözüküyordu kadın. Okulda öğrettikleri gibi ağaçların halkalarına bakıp yaşlarını anlayabiliyorsam bu kadının yüzündeki kırışıklıklara bakınca da onun yaşını az çok tahmin edebilirdim. Ama ağaçlara nazaran kadının yaşını yüzyıllarla hesaplamak durumunda kalabilirdim. Sanki zaten ölmüştü de gömme işlemini bir süre ertelemişlerdi. Hatta yanına gitsem, rutubetli toprak kokusunu almaktan şüpheleniyordum, belki de gömmeyi unutmamışlardı! Sıcaktan, yorgunluktan ve yalnızlıktan olsa gerek düşüncelerim yine sınır tanımıyordu. Kadınla göz göze geldiğimizde ki -göz çukurlarının içine kaçmış gözleriyle bu çok zor oldu- bir yabancıyı gördüğü için hiç şaşırmadığını fark ettim. Misafirperver olduğunu da söylemezdim elbette. Ama sanki zaten bir yabancıyı bekliyordu ama o beklediği ben değildim. Ya da burada canlı birini görmenin şokunu yaşıyordu, kim bilir. Epeydir yürüyordum ve yol boyunca gördüğüm tek canlı varlık oydu. Buna hayvanlar da dahildi üstelik. Bu kadar yakından kadına da canlı demeye dilim varmıyordu ama yanına gidip en azından şansımı denemeliydim, yoksa susuzluktan ölecektim. Saati de göz önüne alınca hava kararmadan bu tuhaf kasabadan derhal gitmek zorunda olduğuma emindim. Bunun için bir yaşayan ölüden su istemeye katlanabilirdim sanırım.

Bahçenin kapısını aralarken çıkan ses kulaklarımı tırmaladı, uzun süredir var olan sessizliğe çok alışmıştım galiba. Ama bu ses bu kapının uzun süreden beri açılmadığını bağırıyordu belki de. Henüz üzerinde örümcek ağları yoktu, derin bir nefes aldım. İçimden kendimi güldürmek ve düşüncelerimi dağıtmak için sürekli işin komik yanlarını görmeye çalışıyordum. Tabii bu sadece daha çok gerilmeme yol açıyordu. Kadının güneşten kavrulmuş kahverengi teninin üzerinde, göz çukurlarına gömülü birer yeşil zeytin tanesi vardı sanki ve renkleri hala pırıl pırıldı. İnsanın içine işliyordu, kesinlikle yaşayan tek yanıydı gözleri… Üstelik yüzündeki kırışıklıkları gururla taşır gibi insana yukarıdan bakan bir bakışı vardı. İki yana ördüğü bembeyaz saçlarının arasında sadece bir iki tel saç, bir zamanlar saç renginin kızıl olduğu konusunda ipucu veriyordu. Eliyle yanındaki ahşap sandalyeyi bana işaret edince, irkildim. Sandalyenin kenarına ilişirken kendimin bile zor duyduğu bir sesle, iyi günler, diyebildim. Masanın üzerindeki sürahiden bakır bardağa ağır ağır su doldurup, eliyle önüme itiverdi. Yüzümden susuzluğum bu kadar çok mu anlaşılıyordu yoksa bu bir çeşit hoş geldin hareketi miydi anlayamadım. Ama suyu bir dikişte içtim. O sırada annemin yıllardan beri bıkmadan söylediği cümle geldi aklıma, sakın yabancılardan içecek, yiyecek bir şey kabul etme. Gülümsemekten kendimi alamadım. Eminim içinde bulunduğum durumu görse, bir uzay gemisi durup bana içecek bir şeyler uzatsa, o da almamı isterdi. İkinci bardağı sormadan ve beklemeden kendim doldurdum. Zira cevap alabileceğimden emin değildim çünkü bu iki küçük yeşil zeytin tanesi su içerken bana göz ucuyla bile bakmamıştı. Oradaydım sanki ama aynı zamanda da değildim. Yolu sormak istiyordum ama anlamsız bir şekilde çekiniyordum. Daha ağzımı bile açamadan ayağa kalkıp beni kolumdan yakaladı ve hızla, böylesi zayıf ve yaşlı bir kadından beklenmeyecek bir güçle üstelik, bahçe kapısına sürükledi. Hala bana bakmıyordu, eliyle yaklaşık beş yüz metre uzaklıktaki yolun sonunu işaret etti ve derinlerden çıkan bir sesle ‘Oraya varınca sola dön ve hiç durmadan ilerle, karanlık çökmeden o yolu tamamlamış ol.’ diye emretti.

Kadının gözlerine bakıp kalmıştım, sesi birden boğazını yakarak yükseldi.

‘Ne duruyorsun, çabuk git dedim sana ve sakın durma.’

Hala cevap veremiyordum, korkmuştum ama daha fazlası vardı. O konuşurken zihnimde canlanan figürler, kişiler beni olduğum yere saplamaya yetmişti. Her zaman böyle olurdu, çok korktuğum zaman hiç bir tepki veremezdim. Genelde bunu soğukkanlı oluşuma verirlerdi ama ben durumun öyle olmadığını bilirdim. Aksine ödüm kopardı, çaresizlik elimi kolumu bağlardı. Ancak kadın beni sarsınca kendime gelebildim, “hadi” diyerek beni bahçe kapısının dışına çıkardı, hayır adeta beni oraya fırlattı demek daha doğru olurdu. Deli kuvveti dedikleri bu olmalıydı.

Bir an önce dediği yolu tamamlayıp bu yüzü, biraz önce koluma dokunduğunda zihnimde beliren anlamsız figürleri zihnimden silmek istiyordum. Ama bunu yapamazdım elbette. Çünkü hafızam gördüğü her şekli, her yüzü ve detayı kaydederdi. Bu yedi yaşımdan beri böyleydi üstelik. Beynimin içinde o günden beri yani tam on bir senelik bir anılar deposu vardı. Neyse ki yedi yaşımdan öncesini hatırlamıyordum. On bir yıllık bir yük on sekizden daha iyiydi.

Eklendi: Yayım tarihi

“Siyah Nefes” için 4 yanıt

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yerli)
  • Kitap AdıSiyah Nefes
  • Sayfa Sayısı496
  • YazarGülşah Elikbank
  • ISBN9944822183
  • Boyutlar, Kapak13,5x21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviSepya / 2010

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Aşkın Gölgesi ~ Gülşah ElikbankAşkın Gölgesi

    Aşkın Gölgesi

    Gülşah Elikbank

    Rüzgarın soğuğu insanın tenini adeta ısırırken, genç kızın yüreği sevgilisinin ellerinde ısınıyordu. Berlin sokakları, uçuşan yapraklarla ve telaşla koşuşan insanlarla doluydu. Ece’nin telaşı, diğerleri...

  2. Mavi Dağ ~ Gülşah ElikbankMavi Dağ

    Mavi Dağ

    Gülşah Elikbank

    Fantastik kurgu seven okurların Siyah Nefes adlı kitabıyla tanıyıp sevdiği Gülşah Elikbank’tan Günebakan Üçlemesi’nin ikinci kitabı Mavi Dağ Lanetin çöktüğü kasabadan gerçek hayata “düşen” Nil ve Kayra’nın aşkı Mavi Dağ’a giden yolda Günebakan Nil’in arkadaşlarını koruyacak mı dersiniz?

  3. Kar İzleri Örttü ~ Aslı E. Perker, Ayşegül Çelik, Barış Müstecaplıoğlu, Cem Selcen, Doğu Yücel, Yekta Kopan,Ece Erdoğuş,Elif Tanrıyar,Gül İrepoğlu,Yazgülü Aldoğan,Gülşah Elikbank,Hacer Yeni, Hakan Günday, İlknur Özdemir, Levent Mete, Menekşe Toprak, Mine G. Kırıkkanat, Nermin Yıldırım, Sibel Oral, Tuna KiremitçiKar İzleri Örttü

    Kar İzleri Örttü

    Aslı E. Perker, Ayşegül Çelik, Barış Müstecaplıoğlu, Cem Selcen, Doğu Yücel, Yekta Kopan,Ece Erdoğuş,Elif Tanrıyar,Gül İrepoğlu,Yazgülü Aldoğan,Gülşah Elikbank,Hacer Yeni, Hakan Günday, İlknur Özdemir, Levent Mete, Menekşe Toprak, Mine G. Kırıkkanat, Nermin Yıldırım, Sibel Oral, Tuna Kiremitçi

    Lapa lapa yağan kar, yaklaşan Yılbaşı'nın telaşı ve bir cinayet ya da birkaç cinayet. Bu kitabı elinize aldığınızda karşılaşacağınız üç öğe bunlar. Bu üç öğe etrafında örülmüş tam yirmi öykü, yirmi farklı hikâye.

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Kara Kar ~ Gönül AktürkKara Kar

    Kara Kar

    Gönül Aktürk

    Tamam, sağ ol, Allah razı olsun” “Ne Allah’ı kızım öyle bir şey yok!” “Yapmayın, olmaz mı? Nasıl yani ya siz Allah’a da mı inanmıyorsunuz?”...

  2. Dokuz Evin Kedisi ~ Koray Avcı ÇakmanDokuz Evin Kedisi

    Dokuz Evin Kedisi

    Koray Avcı Çakman

    Bir kedinin sahibi değil, insanı olursunuz. Üretken yazar Koray Avcı Çakman, Dokuz Evin Kedisi’nde, yüreğinin miyavını bulmak için yuvasından, ailesinden ayrılan pofidik bir kedinin gözünden bakmamızı...

  3. Olduğu Kadar ~ Feyyaz YiğitOlduğu Kadar

    Olduğu Kadar

    Feyyaz Yiğit

    Saplantılı bir aşk. Şiddetli bir tutku. Çarpıcı bir yetenek. Ve geceleri yusufçuk kılığında gezen bu gizemli kız... Yusufçuk Gece Gelir, edebiyat dünyasında son 10 yılın en yankı uyandıran yazarının sıradışı ikinci romanı.

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur