Ona sahip olmak için her şeyini, hatta ruhunu vermeye hazırdı
Baştan çıkarıcı bir İskoç lordu
O, savaş meydanındaki ve yatak odasındaki meziyetlerinden dolayı bütün krallıkta Hawk olarak bilinirdi. Hiçbir kadın onun dokunuşuna karşı koyamazdı ama içlerinden biri bile onun kalbine ulaşamamıştı – ta ki intikam peşindeki bir peri tarafından günümüz Seattle’ından Ortaçağ’ın İskoçya’sına getirilen Adrienne de Simone’a kadar. Ait olmadığı bir yüzyıla hapsolan, fazlasıyla cesur, çok konuşan bu kadın bir 16. yüzyıl çapkını için gerçek bir sınavdı. Hawk ile evliliğe zorlanan Adrienne, onu kendisinden uzak tutacağına yemin etmişti ancak yakışıklı lordun tatlı baştan çıkarışı yeminini bozmasına sebep olacaktı.
Zamanda tutsak olmuş bir yabancı
Adrienne’in kusursuz dudaklarında zampara lord için kusursuz bir ‘hayır’ cevabı vardı ama Hawk, ona adını tutkuyla söyleteceğine ve onu arzuyla yalvartacağına dair ant içmişti. Ne farklı zamanlardan gelmeleri ne de aralarındaki mesafe onun aşkını kazanmasına mani olacaktı. Adrienne tutkulu kalbinin telkinlerine uymak konusunda tereddüt etse de tüm çekinceleri Hawk’ın kararlılığı karşısında eriyip gidecekti
***
BELTANE
(Bahar)
Çatal dilli yılanlar gördünüz
Görünmeyen dikenli kirpiler;
Semenderler ve kör kertenkeleler, hata etmeyin
Peri kraliçemize yaklaşmayı düşünmeyin.
SHAKESPEARE, Bir Yaz Gecesi Rüyası
GİRİŞ
İskoçya
1 Şubat 1513
Üvez ağaçlarının arasından yasemin ve sandal ağacı kokusu yayılıyordu. Çiğ tanecikleriyle sırılsıklam olmuş dalların üzerinde yalnız bir martı belirdi ve Morar’ın beyaz kumlarını aydınlatan gündoğumuna doğru süzüldü. Turkuaz gelgit, kaymaktaşı rengindeki kıyıya vurduğunda denizkızı kuyruğu tonlarında parıldıyordu.
Tuatha De Danaan’ın zarif kraliyet hanedanlığı bir uçtan bir uca zengin bir yeşillikle bezeliydi. Göz alıcı kırmızı ve limon rengi minderlerle kaplı gezinti arabaları çimenli tepeciği donatmış, dışarıdaki çardağın etrafına yarım ay şeklinde sıralanmıştı.
“Senden bile yakışıklı olduğunu söylüyorlar,” dedi kraliçe, çardağının dibinde tembelce sere serpe uzanan adama.
“İmkânsız.” Adamın alaycı kahkahası bir peri rüzgârında çınlayan kesme kristaller gibi çınladı. “Diyorlar ki erkekliği yarı yarıya sertleştiğinde bir aygırı kıskandırabilirmiş.” Kraliçe yarı kapalı göz kapaklarının altından dalgınlaşan erkeklerine baktı.
“Belki bir fareyi,” diyerek dudak büktü ayaklarının dibinde yatan adam. Zarif parmakları havada ufak bir aralığı ölçtü ve kıkırdayışı sisi delip geçti.
“Tamamen sertken de bir kadının aklını çeler, ruhunu çalarmış.” Kraliçe rengârenk bir muziplik ateşiyle parıldayan gözlerini saklamak için uzun kirpiklerini indirdi. Erkeklerim ne kadar da kolay kışkırtılıyor böyle!
Adam gözlerini devirdi ve kibirli yüzünü tiksinti kapladı. Bağdaş kurup denize baktı.
Ancak kraliçe buna kanmadı, ayaklarının dibindeki adam fazlasıyla mağrurdu ve tahriklerine görünmeye çalıştığı kadar dayanıklı değildi.
“Onu kışkırtmayı bırak kraliçem,” diye uyardı Kral Finnbheara. “Egosu zedelendiğinde soytarı nasıl olur biliyorsun.” Kraliçesinin kolunu sakinleştirircesine okşadı. “Onunla yeterince uğraştın.”
Kraliçenin gözleri düşünceli bir edayla kısıldı. Bir an için intikam yolundan dönmeyi gözden geçirdi. Erkeklerine tartan bir bakış attığında bu düşüncesini göz ardı etti, çünkü geçen gece geç saatlerde kulak misafiri olduğu konuşmalarının acı verici detaylarını hatırlamıştı.
Söyledikleri affedilmezdi. Kraliçe başka bir kadınla kıyaslanıp da yetersiz bulunacak biri değildi. Dudakları belli belirsiz gerildi. O benzersiz narinlikteki eli bir yumruk oldu. Sonraki sözlerini sarf etmeden önce özenle seçti.
“Ama ben hakkında tüm söylenenlerin doğru olduğunu gördüm,” dedi kraliçe mırlar gibi.
Bu beyanı, takip eden sessizlikte havada asılı kaldı, çünkü kesik hazmedilemeyecek kadar derindi. Yan tarafındaki kral ve ayaklarının dibindeki soytarı huzursuzca kıpırdandı. Tam kraliçe söylemek istediğini yeterince sertçe ifade edemediğini düşünmeye başlamıştı ki iki adam da aynı anda oltaya geldi.
“Kimmiş bu adam?”
Perilerin kraliçesi Aoibheal, memnun tebessümünü narin bir esneyişin ardına saklayıp erkeklerinin kıskançlığından kana kana içti. “Ona Hawk* diyorlar.”
1. Bölüm
İskoçya
1 Nisan1513
Sidheach James Lyon Douglas, Üçüncü Dalkeith Lordu, odada ağır adımlarla yürüyordu. Su damlacıkları ıslak saçından süzülüp geniş göğsüne düşüyor ve karnındaki bir çift kas tepeciğinin ortasında birikinti oluşturuyordu. Ay ışığı açık pencereden içeri sızıp bronz tenine gümüş bir parıltı katıyor, dökme çelikten yapılmış bir heykelmiş illüzyonu yaratıyordu.
Arkasındaki küvet soğumuş ve orada unutulmuştu. Yataktaki Esmerelda da soğumuş ve unutulmuştu, bunu biliyordu.
Ve bu hiç hoşuna gitmiyordu.
Benim için fazla yakışıklı, diye düşündü Esmerelda. Ancak azizler biliyordu ya, adam zehirliydi, vücudundan uzun soğuk bir yudum almak da zehrinin tek tedavisiydi. Onu elde etmek için yaptığı şeyleri düşündü, yatağını paylaşmak ve bir de – Tanrı onu affetsin – orada kalabilmek için yapacaklarını…
Ondan neredeyse bu yüzden nefret edecekti. Kendinden de bu sebepten nefret ediyordu zaten. O benim olmalı, diye düşündü. Geniş odada, tepesinde altı metre yükseklikte bir kemerle birleşen yivli taş sütunların arasındaki pencereye doğru ağır ağır yürüyüşünü izledi.
Esmerelda arkasından bakarken dudaklarını büktü. Bir kalede böyle büyük, geniş açıklıklar bırakmak aptalca ya da cahilceydi. Ama insan devasa kaz tüyü bir yatakta yatıp, güllerle kaplı kemerin üzerinde ışıldayan yıldızlarla bezenmiş kadifemsi göğü izliyorsa bunun ne önemi vardı ki?
Bu gece var gücüyle içine girerken, sadece onun sahip olabileceği türden taş kadar sert erkekliğiyle sonsuz açlığını ateşlerken de göğe baktığını görmüştü.
Esmerelda onun bedeninin altında daha önce hiç tatmadığı bir zevkle inlerken lanet adam öylece dışarıya bakıyordu – sanki yanında kimse yokmuş gibiydi.
Yıldızları mı sayıyordu?
Düşüp uyuyakalmamak için sessizce müstehcen mısralar mı mırıldanıyordu?
Onu kaybetmişti.
Hayır, Esmerelda yemin etti, onu asla kaybetmeyecekti.
“Hawk?”
“Hmm?”
Titreyen parmaklarıyla lavanta renkli ipek çarşafları düzeltti. “Yatağa dön Hawk.”
“Bu gece huzursuzum tatlım.” Soluk renkli, büyük, mavi bir çiçek sapıyla oynuyordu. Yarım saat önce nemli yapraklarını ipeksi teninde gezdirmişti.
Hâlâ enerjisi olduğunu açıkça söylediğinde Esmerelda irkilmişti. Kendisi uykulu bir doygunluk hissederken, onun vücudunun hâlâ baştan aşağı kıpır kıpır bir canlılıkla titreştiğini görebiliyordu. Bu adamın büyülü bir tatmin hissi içinde uyuklaması için nasıl bir – ya da kaç – kadın gerekiyordu?
Kız kardeşi onu daha fazla mı tatmin etmişti? Yatağını sıcak tutan kardeşi bir yol mu bulmuştu?
“Kardeşimden iyi miyim?” Kelimeler ağzından kendini tutamadan döküldü. Dudağını ısırıp endişeyle cevabını bekledi.
Sözleri onun puslu bakışlarını yıldızlı geceden koparmış, geniş yatak odasında dolanıp ihtiraslı, kuzguni saçlı çingeneye yöneltmişti. “Esmerelda,” diye azarladı adam yumuşak bir sesle.
“Daha iyi miyim?” Boğuk, kısık sesi hırçın bir tınıya bürünmüştü.
Hawk iç geçirdi. “Bunu daha önce konuşmuştu- ”
“Ama bana hiç cevap vermedin.”
“Kendini kıyaslamayı bırak tatlım. Aptalca olduğunu biliyorsun…”
“Sen beni yüzlercesi hatta binlercesiyle kıyaslarken, ben nasıl kendi kardeşimle kıyaslamayayım?” Işıldayan gözlerinin üstündeki düzgün kaşları çatıldı.
Hawk bir kahkaha patlattı. “Ya sen beni kaç kişiyle kıyaslıyorsun sevgili Esmerelda?”
“Kardeşim benim kadar iyi olamaz. Neredeyse bir bakire sayılırdı.” Kelimeyi ağzında kötü bir tat bırakmış gibi tükürerek söylemişti. Hayat, bekârete değer verilemeyecek kadar belirsizdi. Şehvet her yönüyle Rom kültürünün sağlıklı bir parçasıydı.
Hawk onu uyarırcasına elini kaldırdı. “Dur. Hemen.”
Ama Esmerelda yapamadı. Suçlamayla dolu o zehirli sözcükler, pagan kanına şarkılar söyleten tek erkeğe karşı hızla ve öfkeyle döküldü. Bacaklarının arasındayken hissettiği sıkıntı, bu gece Hawk’ın mükemmel yüzüne de yansımıştı. Aslında birçok gecedir böyleydi.
Hawk öfkesine sessizlikle karşılık verdi, Esmerelda dinlenmek için durduğunda yeniden pencereye döndü. Yalnız bir kurdun uluması geceyi bölünce, içinde karşılık vermek isteyen bir haykırışın büyüdüğünü hissetti.
Esmerelda onun sessizliğinin aynı zamanda vedası olduğunu biliyordu. Reddedilme ve aşağılanmanın acısıyla yatağında titreyerek uzandı – bir daha asla girmesini istemeyeceğini bildiği o yatakta.
Esmerelda onun için cinayet işlerdi.
Dakikalar sonra yatağın yanındaki masadan aldığı gümüş kamayla üstüne atladığında yapmayı planladığı da tam olarak buydu işte. Eğer Hawk şaşırmış görünseydi, Esmerelda intikam yemini etmeden oradan ayrılabilirdi. Bir an için panik yapsaydı, hatta üzülseydi.
Ancak Hawk bu duyguların hiçbirini göstermedi. Kusursuz yüzü kahkahayla aydınlandı, hiç çaba sarf etmeden dönüp Esmerelda’nın kolunu yakaladı ve kamayı açık pencereden dışarı fırlattı.
Lanet adam yalnızca gülmüştü.
Ve Esmerelda onu lanetledi. Doğmuş ve ileride doğacak olan çocuklarını da.
Hawk onu öpücüklerle susturduğunda, hain bedeni dokunuşuyla erirken Esmerelda dişlerinin arasından lanet okudu. Hiçbir erkek böyle yakışıklı, erişilmez ve de böylesine korkusuz olmamalıydı.
Hiçbir erkek Esmerelda’yı yüz üstü bırakamazdı.
Hawk’ın onunla işi bitmişti ama onun Hawk’la işi bitmemişti. Onunla işi asla bitmeyecekti.
* * *
“Senin suçun değildi Hawk,” dedi Grimm. Dalkeith’in çakıl taşlarıyla bezeli terasında oturmuş, tamamen erkeksi bir mutluluk içinde şarabını yudumluyor ve ithal tütün içiyorlardı. Sidheach James Lyon Douglas mükemmel çenesini mükemmel eliyle sıvazladı, tıraş olduktan sadece birkaç saat sonra çıkan mükemmel sakalının gölgesi sinirine dokunuyordu.
“Anlamıyorum ki Grimm. Benimle olmaktan zevk aldığını sanıyordum. Neden beni öldürmek istesin ki?”
Grimm kaşını kaldırdı. “Hawk sen kadınlara yatakta ne yapıyorsun böyle?”
“İstediklerini veriyorum; fantezilerini. Tutkulu kanım ve bedenim her dileklerine amade.”
“Peki kadınların fantezilerini nereden biliyorsun?” diyerek Grimm merakını dile getirdi.
Dalkeith Kontu usulca güldü, kadınları çıldırttığını bildiği çarpıcı, gürültülü bir mırıltıydı.
“Ah, Grimm, tüm bedeninle dinlemen lazım. Kadınlar gözleriyle anlatır, farkında olsalar da olmasalar da. Sessiz çığlıkları seni yönlendirir. Bedeninin gizli devinimleriyle, o enfes kıvrımlarının ardında mı yoksa önünde mi olmanı istediğini anlarsın. Yumuşak mı yoksa sert mi; nazik bir sevgili mi yoksa bir canavar mı aradığını anlarsın. Dudaklarının öpülmesini mi istiyor yoksa vahşice tüketilmek mi, göğüslerinin- ”
“Yeter anladım.” Grimm lafını kesip yutkundu. Koltuğunda kımıldayıp üst üste attığı bacaklarını açıp yeniden bacak bacak üstüne attıktan sonra kiltini çekiştirdi. Sonra bacaklarını yeniden açıp iç geçirdi. “Ya Esmerelda? Onun fantezilerini anladın mı?”
“Hem de fazlasıyla. Bir tanesi Leydi Hawk olmaktı.”
“Bunun mümkün olmadığını biliyor olmalı Hawk. Herkes Kral James nişanını ilan ettikten sonra evli sayıldığını biliyor.”
“Yani ölü sayıldığımı. Bu konuyu konuşmak istemiyorum.”
“Vakit yaklaşıyor Hawk. Sadece konuşmayacaksın, bir şeyler yapman da gerekecek – mesela gidip karını almak gibi. Zaman azalıyor. Yoksa umurunda değil mi?”
Hawk, Grimm’in tarafına sert bir bakış attı.
“Sadece kontrol ediyorum, o kadar. Şunun şurasında on beş gün var, unuttun mu?”
Hawk gözlerini ışıl ışıl geceye çevirdi, gök parlayan yıldızlarla kaplıydı.
“Nasıl unutabilirim ki?”
“Sence Comyn’in kızıyla evlenmezsen James tehditlerini gerçekleştirir mi?”
“Kesinlikle,” dedi Hawk düz bir sesle.
“Senden neden bu kadar nefret ettiğini anlamıyorum.”
Hawk’ın yüzünden alaycı bir gülümseme geçti. James’in ondan neden nefret ettiğini biliyordu. Otuz yıl önce Hawk’ın annesiyle babası, James’i o kibirli ruhunun en dibine kadar aşağılamıştı. James intikamını alamadan Hawk’ın babası ölünce, kral da Hawk’ı düşman bellemişti.
On beş uzun yıl boyunca James, Hawk’ın hayatının her aşamasını kontrol etmişti. Hizmet yemininin bitmesine günler kala, James gelecek yıllarını da kontrol edebilmek için bir plan hazırlamıştı. Kralın hükmüne göre, Hawk tanımadığı ve istemediği bir kadınla evlenmek zorundaydı. Oldukça çirkin ve kuşkusuz deli olduğu söylenen gözden uzak bir kız kurusuyla. Bu Kral James’in çarpık ömür boyu hapis anlayışıydı. “Kralların düşüncelerine kimin aklı erer ki dostum?” Hawk kaçamak bir cevapla konuyu kapadı.
İki adam uzun süre sessizce oturdu, ikisi de kadifemsi göğe bakarken farklı sebeplerden derin düşüncelere dalmıştı. Bahçede bir baykuş usulca öttü. Ağustos böcekleri bacaklarını tatlı bir konçertoyla birbirine sürttü. Yıldızlar parlayıp gecenin mavi siyah gök kubbesinde ışıldadı.
“Bak. Bir tanesi kayıyor. Orada Hawk. Sence ne demek bu?” Grimm semadan aşağı düşen beyaz bir zerreciği işaret etti, ardında parıldayan süt beyazı bir iz bırakıyordu.
“Esmerelda böyle kayan bir yıldız görünce dilek tutarsan dileğinin gerçekleşeceğini söylüyor.”
“Şimdi dilek tuttun mu?”
“Boş laf.” Hawk dudak büktü. “Hayalperest bir kızın aptalca romantik saçmalıkları.” Elbette dilek tutmuştu, hem de son zamanlarda ne zaman kayan bir yıldız görse yapmıştı bunu. Hep aynı dilek. Ne de olsa zaman yaklaşıyordu.
“Eh, ben deniyorum.” Grimm homurdandı, Hawk’ın alaycılığından etkilenmemişti. “Dilerim ki…”
“Söyle Grimm, dileğin nedir?” Hawk merakla sordu.
“Seni ilgilendirmez. Sen inanmıyorsun.”
“Ben mi? Binlerce insanı şiirleri ve cazibesiyle büyüleyen ebedi romantik, hiç o sevimli kadınsı şeylere inanmıyor olabilir miyim?”
Grimm arkadaşına uyaran bir bakış attı. “Dikkat et Hawk. Onlarla alay ederken ayağını denk al. Bir gün bir kadını gerçekten kızdırabilirsin. O zaman ne yapacağını da bilemezsin. Şimdilik o harika gülümsemene tav olabilirler- ”
“Bunun gibi yani.” Hawk kaşını kaldırıp gülümsedi, hedefindeki kadının aynı zamanda kalbindeki tek güzel olduğunu anlatan ifadesi ve uyku mahmuru gözleri tam bir bütün oluşturuyordu. O kalp ki içinde yalnızca tek kişiye yer vardı – Hawk’ın kollarında o sırada kim varsa ona.
Grimm sahte bir tiksintiyle başını salladı. “Bunu çalışıyorsun, değil mi? Kesin öyledir. Haydi, itiraf et.”
“Elbette çalışıyorum. İşe de yarıyor. Sen olsan prova yapmaz mıydın?”
“Kadın avcısı.”
“Hı-hım.” Hawk onu onayladı.
“İsimlerini hatırlıyor musun bari?”
“Beş binin her birini.” Hawk sırıtışını şaraptan bir yudum alarak sakladı.
“Alçak. Ahlaksız.”
“Düzenbaz. Zampara. Aşağılık. Ha, bak bu güzel: Şehvetperest!” diyerek Hawk ona yardımcı oldu.
“Neden içini göremiyorlar?”
Hawk omzunu silkti. “Benden aldıkları kadarı hoşlarına gidiyor. Dışarıda birçok aç kadın var. Onları, sırf iyi niyetimden dolayı reddedemem. Sonra aklım kalır.”
“Ben aklının nerede kaldığını gayet iyi biliyorum sanırım,” dedi Grimm soğuk bir sesle. “Bir gün orası başını büyük derde sokacak.”
“Ne diledin Grimm?” Hawk her zamanki gibi söz kadınlara gelince takındığı umarsız tavrıyla uyarıyı duymazdan geldi.
Grimm’in yüzüne yavaşça bir gülümseme yayıldı. “Seni
————
* İng. Hawk atmaca anlamına gelmektedir. (ç.n.)
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Fantastik Roman (Yabancı)
- Kitap AdıSisli Dağların Ötesinde
- Sayfa Sayısı400
- YazarKaren Marie Moning
- ÇevirmenÖzge Burçak Aydınalp
- ISBN9789944826365
- Boyutlar, Kapak13,5x21, Karton Kapak
- YayıneviEpsilon / 2013
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Vadideki Zambak ~ Honore de Balzac
Vadideki Zambak
Honore de Balzac
MADAME LA KONTES NATALİE DE MANERVİLLE’E İsteğinize boyun eğiyorum. Çünkü bizim için, Bizi sevildiğimizden çok daha fazla sevdiğimiz kadının ayncalığı, sağduyu kurallarım her zaman...
- Issız Adanın Kralı ~ Michael Morpurgo
Issız Adanın Kralı
Michael Morpurgo
“Günlerin geçmesini bekleyerek hayatı harcayamazsın. Hayat, yaşamak içindir.” Savaş Atı, Tekboynuzlara İnanıyorum, Kelebek Aslanı ve Kayıp Zamanlar kitaplarından tanıdığımız dünyaca ünlü İngiliz yazar Michael Morpurgo’dan, 2000 ‘Red House Çocuk Kitapları’ ve 2001 ‘Prix Sorcières...
- Sessiz Kiracı ~ Clémence Michallon
Sessiz Kiracı
Clémence Michallon
“Mükemmel bir seri katil romanı. Tek seferde okudum!” –Paul Tremblay “Hayatta kalma mücadelesine odaklanan acımasız, hüzünlü ve yürek parçalayıcı bir roman. Gerçek suç öyküleri,...