Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Sıradan Hayat
Sıradan Hayat

Sıradan Hayat

Adele Van Reeth

Sıradan Hayat bir yanda ilk çocuğuyla, öbür yanda birlikte olduğu erkekle ve onun çocuklarıyla ilişkisine tanık olduğumuz bir kadının hikâyesi. Adèle Van Reeth bir…

Sıradan Hayat bir yanda ilk çocuğuyla, öbür yanda birlikte olduğu erkekle ve onun çocuklarıyla ilişkisine tanık olduğumuz bir kadının hikâyesi. Adèle Van Reeth bir başlangıcın güzelliği ile bir ebeveynin kaçınılmaz kaybının dehşeti arasında sıradan hayat üstüne düşündüğü otobiyografik bir yapıt sunuyor bize. Bu yolculuk sırasındaki durakları felsefeden edebiyata uzanıyor: Ralph Waldo Emerson, Henry David Throeau, Simone de Beauvoir, Albert Camus, Clément Rosset, Virginia Woolf, Samuel Beckett…

Adèle Van Reeth (1982) Fransız felsefeci ve radyo programcısı. Sinema felsefesi konusunda uzmanlaşan Van Reeth Amerikalı felsefeci Stanley Cavell’ın çalışmalarına dayanarak sıradanlık kavramı üstüne çalışıyor. Eylül 2011’den bu yana France Culture radyosunda Les Chemins de la philosophie (Felsefenin Yolları) adlı programı hazırlayıp sunuyor.

*

Senden ayrılacağım. Benim karnımın içinden başka bir şey tanımamış olan sen, havayı ve uzamı karşında bulacaksın. İçimden çıkacaksın, bu ilk travman olacak.

Doğum neyin başlangıcıdır? Senin için olduğu gibi benim için de her şey çoktan başladı. Adımlarımın ritminde yaşıyor ve gelişiyorsun. Oluşum halindesin. Bedenim seni ağırlıyor. Bedenim senin bedenini besliyor. Sana bağlıyım. Seni görmüyorum.

Benden ayrılacaksın. Bedenim için yalnızca geçici bir dönüşüm olacaksın. Oysa senin için bu mutlak bir başlangıç. Hayretler içindeyim. Benim varoluşum kendisinden başka bir şeyi nasıl meydana getirebiliyor? Nasıl olur da bedenim başka bir bedeni ortaya çıkarabiliyor, işte akıl almaz olan bu.

Doğumun bir kopuş olacak. Beni sana bağlayan yaşamsal bağ çözülecek. Birbirimizi azat edeceğiz ve bedenlerimizin bu mesafesinden buluşmamız ortaya çıkacak. Nihayet seni göreceğim. Bu kopuş hoşuma gidiyor, arzuladığım yeniliği muştuluyor. Kopuşu bezginliğe tercih ederim, zira hiçbir şey aynının sürüp gitmesi kadar çekilmez değil benim için. Acıklı olan kopuş değil, kopuşun üstesinden gelmek istediği şeydir: bizi olağanüstüye karşı susuz bırakan varoluşumuzun kaçınılmaz sıradan koşulu.

Acıklı olan, ılık su. Filmin bitişinden sonra devam eden ve kayda değer hiçbir şey olmayan hayat. Her geçen yıl, birbirini izleyen ve benzeşen saniyeler. Sonun neredeyse gelmesi istenir ki bir şeyler nihayet geçip gitsin. Akışı, ölmek pahasına da olsa, her tür vasıtayla durdurmak. Yine de akış devam ediyor.

Zamana nasıl katlanılır?

Yenilik karnımda.

Yola çıkış

Hareket etmek üzereyim. Valizlerimi boşaltmaya cesaretim yok, vücudumun yanımda tutuyorum onları, ne olur olmaz, elim giriş kapısının tokmağında, kaçmaya hazır haldeyim. Acil durumda kolayca hareket edebileyim diye asgari bir alan kaplayacak şekilde sınırlandırıyorum hayatımı. Yine de neredeyse her gece, her defasında başka bir yerde yaşadığımın rüyasını görüyorum: Minicik bir dairede, çatı katında, kulübede, mağarada, kuytu köşelerde ikamet ediyorum. Oraya sığındığımı, iyi olduğumu ama bunun uzun sürmediğinin rüyasını görüyorum. Yaşanacak bir yer benim için hayatta kalınacak bir yerdir. Oraya dışarıda savaş varmışcasına sığınıyorum.

Ev hayatı uygun bir adlandırmaysa da işlevi meskendeki vahşiyi ehlileştirmek. Oysa hiçbir yırtıcı hayvan kalmıyor evimde. Bir evde oturmak her gün yürüttüğüm bir mücadele, her ne kadar neye karşı çırpındığımı bilmesem de.

Olanaklı hayat gerçek hayattan neden daha çekici? Olanaklı olan rahattır: Gerçeğe ve başka yerlere eşit mesafede konumlar kendini. Kapıyı açar ama asla eşikten geçmez.

Uzaktan ne yaranın kabuğu ne de yara izleri görülür, kapalı tutulanın kokusu hissedilmez, ne hıçkırıklar ne de iç çekişler işitilir. Sıradan hayat ayrıntıların hayatıdır, çok yakından, hatta fazla yakından bakılan bir hayat size yapışır, musallat olur, sonunda hiç kımıldayamaz hale gelirsiniz. Tam tersine, olanaklı olan, sıradanlığı çıkarılmış hayat hem de daha iyisini, uzaktan yaşananı sunar bize. Olanaklı olanın âşıkları mikroskoba tahammül edemez.

Olanaklı hayatın olağanüstü bir yanı yoktur. Ne sihirli güçleri ne de süper kahramanları vardır. Fakat süzülmüş bir hayattır, aynasız, saatlerin sürüncemede kalmadığı ve sabahleyin uyanmaların keyifli, bitmeyen paranın ve gerçek anlamda onarıcı uykuların olduğu, kirlenmeyen bir evde, yaşlanmayan bir bedende hayattır. Mümkünün yasını tutanlar için sıradan hayat nihai yenilgidir, gerçeğin en gerçek olduğu, dolayısıyla da en itici olduğu yerdir.

Benimse sorunum bunun tam tersi. Benimkinden başka hayatları yaşamakla ilgilenmiyorum. Bu hayatta beni tatmin etmeyen şey olanak dahilindeki hayatlardan feragat etmek değil, bu hayatın tam da benim hayatım olduğunu söylemenin imkânsızlığı. Gündelik ayakkabımın içine kaçmış bir taş gibi bir şeyler beni sürüklüyor, dışarıya değil ama kenara doğru. Bir çırpıda, zamanından önce bırakıp gidiyorum. Devam etmesin diye çabalıyorum. Bir yere yerleşmemek. Orada olmaya pek fazla alışmamak. Geçiciyim. Bir öteki taraf olsun istemiyorum, kendimi başka yerde hissetmeden burada olmayı başarabilmek isterdim.

Kaçmak değil ama varmak nihayetinde.

Zor sıradanlık

Sıradan hayatla bir derdim var. Yürümüyor bir şey. Önem taşımayan anlarda nefes almamı engelliyor sanki (ve diyaframıma gittikçe daha fazla yüklenmesine rağmen taşıdığım çocuk değil bunun sebebi). Beni bir yerde ikamet etmekten alıkoyan bir şey var. Sanki bir yere yerleşirsem ahtapot gibi bir el boğazımı sıkıp beni nefessiz bırakacakmış gibi geliyor. Halbuki sıradan hayata sitem edecek bir sebebim yok, ihtiŞamsız ya da vasat olduğunu sanmıyorum, aksine beğendiğim bir hoşluk buluyorum onda, yeniden yola koyulmadan önce gücümü topladığım sıcak bir destek, bir teselli. Ancak bazen, uzun süre aynı yerde kaldığımda ya da fazlasıyla iyi tanıdığım insanların yanında, sıradan hayat birdenbire, beklenenin aksine, büyük bir şiddetin mekânına dönüşüyor sanki ipe asılı bir ceset salonun ortasında dikiliyormuş ve amaç hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam etmekmiş gibi. Bu durum çok erken başladı, herhangi bir anda beni tiksindiren “neredeyse hiçbir şey’in bu doygunluğu, yüzün ortasına inen aparkatlar gibi karşıladığım otomatik cümleler. İnsanlarla yakınlaştıkça bu şiddete daha çok maruz kalıyorum. Hep aynı yere varan söylemler, söylendiği anda devasa bir bıkkınlık uyandıran önceden tahmin edilen kelimeler.

Doğduğumdan beri duyduğum, bende vampir görmüş etkisi yaratan ibareler bunlar: karnımın ortasına güm güm vuran gürültüler, uzun bir titremenin ardından buzdolabının son sarsılma sesi, makasın yaptığı işi sezdiren kötü kesilmiş tırnaklar ve lavaboda kalmış kırpıntıları. Aynı zamanda kokular var; temizlik ürününün kokusunu çokça hissettiren yeni silinmiş yerler, ilkbaharda çim biçme makinesiyle kesilmiş otlar hoş bir koku ama doğduğumdan beri her yıl aynı mevsimde geri geldiği için yeni bir şey bulmak üzere kaçmak, çimensiz, ilkbaharsız bir gezegende yaşamak arzusu veriyor. Ve ayaklar var, havalar azıcık ısınsin sanki hiç sorun yokmuşçasına herkesin göstermekten böbürlendiği, en küçük temasın bir sülüğün dokungacı gibi gelmesiyle beni oracıkta kıpırdayamaz hale getiren ayaklar.

Yalnızca var olanı seviyorum, başkalarının bu konuda benden daha iyi olduğunu sanmıyorum, kendine sonluluk iğnesi yapar gibi gerçeğe daha da yaklaşmak için günde iki sigara içiyorum, var olan her şeye dikkat kesiliyorum, mümkün olduğunca haz alıyorum, bununla birlikte, yine de, bu gerçeklikten bir şeyler bana dayanılmaz geliyor ve kendime açıklayamadığım bir nedenden dolayı, bende gelişen varoluşun güçlü tiksinti duygusunu güçlendiren bu tam tamına “sıradan” terimi, bazen, ölümü hayatın en imrenilecek kısmı olarak düşünmeme sebep oluyor.

Ve işte ilave bir varlığı hayata getirmeye hazırlanıyorum. Bu neyi değiştirir?

 

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Deneme
  • Kitap AdıSıradan Hayat
  • Sayfa Sayısı176
  • YazarAdele Van Reeth
  • ISBN9786057643902
  • Boyutlar, Kapak13.5 x 19.5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviNotos Kitap / 2022

Yazarın Diğer Kitapları

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Görünmez Kentler ~ Italo CalvinoGörünmez Kentler

    Görünmez Kentler

    Italo Calvino

    Modern dünyanın masal anlatıcısı Italo Calvino’nun Türkçede uzun süredir görünmeyen kitabı Görünmez Kentler, tekrar elimizin altında… Kubilay Han’ın atlasında yolculuk eden Marco Polo… Batının...

  2. Sirenleri Taşa Tutun ~ Selahattin YusufSirenleri Taşa Tutun

    Sirenleri Taşa Tutun

    Selahattin Yusuf

    Bir ipeğin ruhunu ellerinin arasına alıp öptü. Nefesi yabancı bir nefesin yanında yürüdü Rob’un. Damarları aktı uzun uzun. Vadilerin kıvrımlarında titreyip duran ırmakların, denize...

  3. Şark Kedisi ~ Prof. Dr. Annemarie SchimmelŞark Kedisi

    Şark Kedisi

    Prof. Dr. Annemarie Schimmel

    Şark kedisi hem bir dost hem bir demondur; aslandan kurnaz ve hilekâr, bir kaplan gibi çevik ve hızlıdır. Ermiş ve dindarlar için vazgeçilmeyen ruhanî...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur