Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Şimdi ve Daima
Şimdi ve Daima

Şimdi ve Daima

Ray Bradbury

“…Zamana dair bildiğimiz her şeyi, hatta zamanın kendisini ardımızda bıraktık.” Ray Bradbury sadece bilimkurgunun değil fantastik edebiyatın ve korkunun da yirminci yüzyıldaki ustalarından biri….

“…Zamana dair bildiğimiz her şeyi, hatta zamanın kendisini ardımızda bıraktık.”

Ray Bradbury sadece bilimkurgunun değil fantastik edebiyatın ve korkunun da yirminci yüzyıldaki ustalarından biri. Bilimkurgunun “iyi edebiyat” da olabileceğini kanıtlayan belki de ilk yazar. 2007’de yayımlanan ve iki kısa romanı bir araya getiren Şimdi ve Daima, Bradbury’ye niçin düzyazının şairi dendiğini kanıtlar nitelikte bir kitap.

“Bir Yerlerde Bir Müzik Çalıyor”da James Cardiff, okuduğu şiirler ve gördüğü rüyalar tarafından yavaş yavaş küçük çocukların sokakta oynamadığı ve sakinlerinin asla yaşlanmadığı, gözlerden uzak bir kasabaya çekilir. Kasabanın şairane güzelliğinden ve bir Mısır kraliçesinin adını taşıyan hoş, esrarengiz bir kadından büyülenen James, acımasız bir yıkım yaklaşırken kasabanın gizemlerini ortaya çıkarmak için elinden geleni yapacaktır.

“Leviathan ‘99”da acemi astronot Ishmael Hunnicut Jones, Cetus 7’ye binerek kaderini bir kuyrukluyıldızı saplantı hâline getiren amansız bir delinin ellerine bırakır. Gezegenler arasında gezinen mürettebat ise bu yolculukta ilahi bir yargıyla ve evrendeki en korkunç düşmanla yüzleşecektir: Zamanla.

Şimdi ve Daima, Amerika’nın önde gelen hikâye anlatıcısının eşsiz yeteneğinin nefes kesici çeşitliliğini ve zihninin, ruhunun ve kalbinin bastırılamaz canlılığını gözler önüne seriyor.

Şimdi ve Daima, ustadan ustalara saygı duruşu.

“Bradbury’den Melville, Shakespeare ve Poe esintileri taşıyan eşsiz bir kitap.” —The Tımes

İçindekiler
Bir Yerlerde Bir Müzik Çalıyor…………………………………………….9
Leviathan ’99……………………………………………………………………121

BİR YERLERDE BİR .
MÜZİK ÇALIYOR

BİR YERLERDE

Bazı anlatıların –ister öykü, ister novella, ister roman olsun– tek ve belirgin bir dürtüyle yazıldığını hemen anlayabilirsiniz. Diğer bazıları ise, hayatının farklı evrelerinde kişinin bilinçaltında yer eden ve çok sonraları zihinde toparlanıp bir bütün hâline getirilen olayların izlerini taşır.

Ben altı yaşındayken, içindeki seyahat sevdasına bir türlü hayır diyemeyen babam, ailemizi trenle Arizona eyaletinin Tucson kasabasına götürdü ve bir yıl süresince orada, yeni yeni gelişen bu küçük kentte yaşadık; benim için heyecan verici bir süreç olmuştu bu. Biz geldiğimizde kasaba hâlâ küçük denebilecek bir yerleşim yeri olmakla beraber, gelişme emareleri gösteriyordu. Bana sorarsanız, kalkınan bir şehrin dönüşümüne tanıklık etmek ve hatta bunun bir parçası olmak kadar ilginç bir şey yoktur. Orada kendimi özgür hissediyordum ve kısa süre içinde pek çok arkadaşlık kurmuştum.

Tucson’da bir sene geçirdikten sonra, doğduğum ve ömrümün ilk yıllarını geçirdiğim yer olan, Illinois eyaletinin Waukegan kasabasına geri döndük. On iki yaşına geldiğimde ise yeniden Tucson’a taşındık; bu defa önceki sefere oranla daha heyecan verici bir süreç geçirdim, çünkü kentin eteklerindeki evimizden her gün yürüyerek okula gidiyor ve çölde yaptığım bu zoraki yürüyüşler sırasında başta kaktüsler olmak üzere çeşit çeşit bitki, kertenkele, örümcek ve zaman zaman da yılan görüp inceleme imkânı buluyordum. Yedinci sınıfa geçtiğim o sene, edebiyat hayatına başladığım seneydi aynı zamanda.

Çok sonraları, John Huston’ın yönettiği Moby Dick filminin senaryosunu yazarak İrlanda’da geçirdiğim yaklaşık bir yıl süresince, Kanadalı mizah yazarı Stephen Leacock’un eserleriyle tanışma fırsatı yakaladım. İçlerinden biri, Küçük Bir Kasabada Günışığında Çizilmiş Eskizler isimli bir kitapçık özellikle ilgimi çekmişti.

Bu kitap beni öyle etkilemişti ki, Metro Goldwyn Mayer şirketinin bunu filme alması için bayağı uğraş verdim. Kitaptan kabataslak bazı bölümler derleyerek MGM stüdyolarına bundan ne denli başarılı bir film çıkarılabileceği yönündeki öngörümü sundum. MGM yetkililerinin ilgisini çekmeyi başaramayınca, elimde gelişme arifesindeki küçük bir kasabayı andıran senaryo taslağıyla kalakalmıştım. Diğer yandan, gerek altı gerekse on iki yaşımdayken tanıyıp sevdiğim Tucson’u hatırlamadan edemiyordum ve bu noktadan hareketle, konusu çölün ortasındaki küçük bir kasabada geçecek ve olur da ileride filme alınması gündeme geldiği takdirde senaryo işlevi görecek bir kısa öykü yazmaya koyuldum.

Aynı dönemde, gerek bizzat rastlaştığım gerekse beyaz ekranda oyunculuğunu beğeniyle takip ettiğim Katharine Hepburn’ün, geçen yıllara rağmen hiç bozulmayan genç ve hayat dolu görüntüsü bende hayranlık uyandırıyordu.

Hepburn 1959 yılı içinde, kırklı yaşlarının sonlarına geldiğinde, Venedik Tatili (Summertime) adlı filmde oynadı. Bu filmi izledikten sonra, henüz isimlendirmediğim bir öykümde onu başrole kondurma fikri bende iyice yerleşti; Bir Yerlerde Bir Müzik Çalıyor adlı novellam yavaş yavaş şekillenmeye başlamıştı. Bundan otuz yıl önce, başrolünde Sean Connery’nin oynadığı ve Jerry Goldsmith’in enfes müziklerinin yer aldığı, Rüzgâr ve Aslan adlı bir film seyrettim. Müziğin etkisinden kurtulamamış olmalıyım ki, büyülenmişçesine tekrar tekrar çaldığım bu ezgiden aldığım ilhamla uzun bir şiir yazdım.

Konusunu ve gidişatını zihnimde henüz tam olarak şekillendirmediğim öykümün ilk bölümlerini yazarken yaşantıma giren bu müzik, Bir Yerlerde Bir Müzik Çalıyor’un ana unsurlarından biri oluvermişti. Öyküyü yazarken ihtiyaç duyacağım öğeler nihayet bir araya geliyor gibiydi: Önce altı, sonra on iki yaşındayken Tucson’da geçirdiğim birer sene, Katharine Hepburn’le karşılaşmalarımız ve özellikle Venedik Tatili filmindeki rolüyle üzerimde bıraktığı etki, Rüzgâr ve Aslan filminin müziğinden ilham alarak yazdığım uzun şiir. Hepsi üst üste konunca, peşinden gelecek olan kısa roman için uzunca bir giriş yazacak malzemeyi edindiğim kanısına vardım. Bugün dönüp de geçmişe baktığımda, böylesi unsurları bir araya toplayıp elde bulundurmakla ve sonrasında Bir Yerlerde Bir Müzik Çalıyor adlı eserimi oluştururken bunlara başvurmakla ne denli şanslı olduğumun daha iyi farkına varıyorum. Bu kitabı yazmamda bana yardımları dokunan bazı dostlarımdan bahsetmeden geçemeyeceğim. Bunlardan biri, söz konusu kısa romanın yayımlanması için çaba sarf ettiğim geride kalan son birkaç yıl boyunca beni hep cesaretlendirmiş olan sevgili dostum Anne Hardin’dir. Bu kitaba en az benim kadar kendini adamış olduğuna şüphe yok.

Pek tabii ki tüm bu süre zarfında, yaşı ne kadar ilerlese de, ister tiyatro sahnesinde isterse film stüdyosunda başrolü büyük bir başarıyla canlandıracağına emin olduğum Katharine Hepburn hayattayken eserimi yetiştirme umudu vardı hep içimde. Bu durumdan öteden beri haberdar olan Katie de aynı heyecan ve sabırla hikâyenin sonlanmasını beklediyse de, yıllar geçtikçe usanmış olacak ki, bu dünyadan ayrılmayı tercih etti. Novellamın giriş sayfasına koymayı uygun gördüğüm ithaf cümlesinde onun adına yer vermekle kendimi biraz olsun affettirmeyi ümit ediyorum.

Bir yerlerde bir müzik çalıyor… Anne Hardin ve Katharine Hepburn’ün anısına, sevgiyle.

1

Rüzgâr ve güneşin hükmettiği, çalılarla kaplı ovada, yabani çiçekler arasında büyüyen bir sessizlik vardı. Çok geçmeden, arazi boyunca uzayıp giden demiryolu sarsıldı. Ateş ve buhar yüklü kara bir tren doğu yönünde belirip gürültüyle istasyona girdi ve oradan her geçen kondüktörün gelişigüzel havaya savurduğu kesilmiş bilet fişlerinin yığınla biriktiği perona yaklaşınca yavaşladı. Takım elbisesi sıcaktan çamaşır bezi misali sırılsıklam olup üstüne yapışmış genç bir adam, trenin yavaşlamasını fırsat bilip önce bagajını savurmuş, sonra trenin hızına ayak uydurarak kendi de atlamıştı. Tren bu anlık olay hiç yaşanmamış gibi hızını tekrar artırıp gürleyerek uzaklaştı; yere kapaklanmamak için birkaç adım koşan adam ise nihayet dengesini bularak durmuş ve çevresine şöyle bir bakınca, etrafını sarmış olan toz zerrelerinin içinden, belli bir mesafe ötedeki küçük evlerin serabı andıran görüntüsünü seçebilmişti. “Buna da minnet,” diye fısıldadı. “Bu lanet yerde medeniyet namına bir şeyler varmış en azından.” Rüzgâr havadaki toz bulutunu dağıttıkça daha çok çatı, kilise bacası ve ağaç serildi gözlerinin önüne. “Neden?” diye kendi kendine fısıldadı tekrar. “Ne diye geldim ki buraya?” Daha da az duyulur bir sesle soruyu yanıtlayan yine kendisi olmuştu: “Öyle gerekti işte.”

2

Öyle gerekmişti.
Önceki gece uykuyla uyanıklık arasında gidip gelirken, gözkapaklarının içine bir şeyler yazılı olduğu hissine kapılmıştı.
Gözlerini açmaksızın, birbiri peşi sıra akıp giden dizeleri
tekrarladı:
Bir yerlerde bir müzik çalıyor,
Olabilecek en tuhaf tonlarla
Ayçiçeği tohumlarından ve denizcilerden bahsederek,
Bir yerlerde bir trampetçi çocuk
Ümitsiz vakitlerin hissiyle titriyor,
Henüz doğmamış bir gelecekteki
Yaz günlerini hatırlayarak.
“Bekle biraz,” sözcükleri çıktı dudaklarının arasından.
Gözlerini açmasıyla beraber yazılar aniden silinip gitti.
Başını yastıktan yarı kaldırdıysa da, fikir değiştirip gerisingeri yattı.
Gözlerini tekrar yummasıyla beraber gözkapaklarının
içinden geçmeye başlamıştı yine dizeler:
Tarihöncesinden fışkıran ve
Eski Mısır’ın tozlarıyla kaplı bir gelecek,
O mezar ve leylak kokusu

Şehvet mahsulü tohumlar
Ve kimsenin erişemeyeceği
Kadar yüksekte bir dalda duran şeftali,
Orası,
Istakozlar kadar güzel mumyaların
Yitip gitmiş gelecekleri anımsayıp ders verdiği bir yer

Bir an için, dizeleri değiştirmek veya onlardan kurtulmak ister gibi, gözlerinin titrediğini hissetti ve onları daha da sıkı yumdu. Sonra başının içindeki alacakaranlıkta tekrar sözcükler şekillendi:

Ve çocuklar taş zemine oturup
Önlerindeki kuma kendi yaşamlarını çizdiler,
Uzak diyarlardaki kayıp geleceklerde
Hiç gerçekleşmeyecek ölümlerini hatırlayarak,
Bir yerlerde bir müzik çalıyor
Ayın hiç batmadığı bir gök altında,
Yazın kimsenin uyumadığı
Ve kimsenin düşüp ölmediği bir yerde;
Zaman sonsuza dek sürüp gider
Kalpler atmaya devam eder
Ay ışığı altında çalınan tamtamların sesine ayak uydurarak
Ve Sonsuzluğa doğru kayarak.

“Bu kadarı çok fazla,” diye fısıldadı. “Artık dayanamıyorum. Şiir denen şey hep böyle mi yazılıyor acaba? Nereden çıktı bu şimdi? Ne zaman bitecek?” Sorular zihninde birbirini kovalıyordu. Ne yapması gerektiğine karar veremeden, gözlerini yumup başını tekrar yastığına koydu ve bu defa şu mısraları okudu:

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Dinozor Öyküleri ~ Ray BradburyDinozor Öyküleri

    Dinozor Öyküleri

    Ray Bradbury

    Bugüne bakabilmek için ne kadar geçmişe gitmek gerekir? Bir dünyanın kaderi bir kelebeğin kanatlarının rüzgârıyla değişebilir mi gerçekten? Dinozor Öyküleri, tarihöncesinden uzak geleceğe yankılanan...

  2. Fahrenheit 451 ~ Ray BradburyFahrenheit 451

    Fahrenheit 451

    Ray Bradbury

    “Mutlu olmamız için gerekli her şeye sahibiz, ama mutlu değiliz. Bir şey eksik. Etrafa bakındım. Ortadan kaybolduğunu kesinlikle bildiğim tek şey, on-on iki yıldır...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Zebani ~ Andrew DavisonZebani

    Zebani

    Andrew Davison

    Romantizmi, hayal ile gerçeği ustaca bir araya getiren egzotik bir macera. Marie Claire Sizi okumaya mecbur bırakıyor… Sayfalar sanki kendi kendilerini çeviriyorlar. Metro Çılgınca...

  2. Ben Sana Tutsak ~ Julianne MacLeanBen Sana Tutsak

    Ben Sana Tutsak

    Julianne MacLean

    Yatağındaki Düşmandan… Leydi Amelia Sutherland, Duncan MacLean gibi bir adama boyun eğmektense ölmeyi tercih ederdi. Ancak acımasız İskoçyalı savaşçı yatağının yanında dikilirken seçim şansı...

  3. Aşk Tutulması ~ Christie RidgwayAşk Tutulması

    Aşk Tutulması

    Christie Ridgway

    “Katıksız bir romantizm.” -Jennifer Crusie- “Komik ve seksi” -Susan Wiggs- Baci kardeşler, nesillerdir ailelerinde olan Tanti Baci üzüm bağlarını kurtarmak için el ele verirler....

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur