Tek kelimeyle muhteşem bir düğündü!
Her şey ama her şey öylesine güzeldi ki.
Peri masalı gibi. Tüller, mumlar, çiçekler…
İnsanı taaa yüreğinden yakalayan karmaşık duygular,
gülücükler, gözyaşları…
İşte böyle bir gece yaşadı bizim takım, sevgili defterim.
Ve -en önemlisi- bu bizler için bir başka ‘ilk’ti.
Çünkü aramızdan biri evleniyordu!
İlk kez bizim gruptan birinin düğününe katılıyorduk!
Gel de duygulanma…
Hâlâ inanamıyorum!
Demek bizler artık evlilik dönemine geldik, dayandık.
Vay be!
*
4 Haziran, Cuma
Tek kelimeyle muhteşem bir düğündü!
Her şey ama her şey öylesine güzeldi ki…
Peri masalı gibi… Tüller, mumlar, çiçekler…
İnsanı taa yüreğinden yakalayan karmaşık duygular, gülücükler, gözyaşları…
İşte böyle bir gece yaşadı bizim takım, sevgili defterim. Ve -en önemlisibu bizler için bir başka ‘ilk’ti.
Çünkü aramızdan biri evleniyordu!
İlk kez bizim gruptan birinin düğününe katılıyorduk! Gel de duygulanma…
Hâlâ inanamıyorum! Demek bizler artık evlilik dönemine geldik, dayandık.
Vay be!
Gelelim evlenenlere…
Şu anda meraktan çatladığına eminim.
Öyleyse söyleyeyim.
Evlenen-Burak’tı.
Ağzın açık kaldı, değil mi?
Ben de ağzın açık kalsın diye öyle dedim zaten. Yani… şaka yaptım!
Şakaydı şaka…
Yoksa Burak kiiim, evlenmek kim…
Dur bakalım daha…
Seni o kadar özlemişim ki, sevgili defterim, seninle baş başa kalınca, kazık kadar kız olmama karşın, çocuklaşıp muzırlık yapmaktan kendimi alamıyorum.
Şakayı bırakıp olaya damardan girelim istersen. Evlenen -Melis’ti.
Melis’le Kaan…
Yaa… ağzın yine açık kaldı değil mi… Kader azizim kader…
Biz taa işin başından beri onları birbirlerine yakıştırıyorduk. O kadar da söyledik. Ama Melis Hanımefendi hiç oralı olmadı, yetmezmiş gibi gitti Allah’ın İsviçreli çikolatacısıyla evlenmeye kalktı. Neyse ki, o iş direkten döndü de herkes rahat bir nefes aldı. Böylece bugün bu mutlu sonu hep birlikte yaşayabildik. İş dönüp dolaşıp bizim istediğimiz noktaya geldi anlayacağın.
(Şimdi burada ufak bir geriye dönüş yapmam gerekiyor.) Melis bize bomba haberi verdiğinde hepimiz müthiş şaşırdık. Tamam, onları birbirlerine yakıştırıyorduk ama bunun gerçekleşebileceği konusunda elle tutulur bir belirti yoktu ortada. Nitekim Melis bile, “Çocuklar, aslında bu benim için de sürpriz oldu,” diyerek söze başlamıştı.
“Kaan eğitimini bitirip Amerika’dan dönünce beni, ailemi filan aradı ama o bunu her zaman yaptığı için doğrusu aklıma bir şey gelmedi. Ne zaman ki kısa dönem askerliğini yaparken beni daha sık aramaya başladı, işte o zaman neler
oluyor diye düşünmeye başladım. Olaylar bir yandan hızl ggelişiyor gibiydi, öte yandan henüz kesin bir şey yoktu ortada. İşte bu nedenle, sizlere bir şey söyleyemedim,” diyerek adeta bizden özür diledi Melis.
“Tabii canım…”
“Haklısın…” gibi sözcüklerle sevgili arkadaşımızı yüreklendirdik. Öyle ya… Ne yapsın kız yani… Kalkıp her sefer teker teker bizleri arayıp, “Galiba Kaan’ın niyeti var,”, “Bugün yine aradı, galiba niyeti ciddi,” mi deseydi, hava raporu verir gibi.
“Eee… sonra? Sonra?” diye oturduğu yerde yaylandı Dilek. “Ben tam, ne oluyoruz? Acaba? Yoksa… filan derken Kaan pat diye evlenme teklif ediverdi.”
“Aslanım benim!”
“Bu iş bu kadar!” şeklinde yine koro halinde durumu onayladığımızı belirttik.
“Kaan, benim durakladığımı görünce, Melis, yıllardır birbirimizi tanıyoruz, öyle değil mi, dedi. Gerçekten de öyleydi. Ve devam etti, birbirimizi seviyoruz, artık bunu da biliyoruz; o zaman niye bekleyelim, neyi bekleyelim. Ne bileyim, dedim, pek apar topar olmuyor mu sence? Peki dedi, bir süre daha bekleyince ne değişecek ki… İşte bu çizgide konuştu, konuştu, sonunda ben de peki dedim.” “Oley!”
“Tebrikler!” “Mutluluklar!”
Arkadaşımıza sarılıp onu öptük. Bu güzel olayı paylaşmanın mutluluğunu yaşıyorduk.
Canım benim, gözleri dolu doluydu, bizlere sarılırken. “Böyle bir günde ağlanır mı?”
“Sen bakma ona! Bunlar mutluluk gözyaşları, mutluluk…”
“Çocuklar, sahiden iyi yaptım, değil mi? Yani o kadar alelacele oldu ki…” diye sordu Melis bir eliyle gözlerinin yaşını silerken.
“Kızım, bundan âlâsı can sağlığı. Adamda her şey var,” dedi Dilek parmaklarıyla bir bir sayarak. “Yakışıklı, eğitimli, kültürlü, görgülü, işi var, eh, parası da hiç fena sayılmaz…”
Ve o noktada herkes kahkahadan kırıldı.
“Ayrıca,” dedi Esin, “çok düşünenleri de görüyoruz. Bu işler hiç belli olmuyor, yıllarca çıkıyorlar, sonunda evleniyorlar, bir de bakıyorsun, bir yılı doldurmadan boşanmışlar. Onun için takma kafana böyle şeyleri. Siz çok mutlu olacaksınız.”
Yine anımsıyorum, Toprak, “Gittiği yere kadar gider, yürümezse uygarca bitirirsin,” dedi.
Yoruma bakar mısınız!
Mantıklı bir yaklaşım elbette ama bunu söylemenin ne yeriydi, ne de zamanı… Yani, sağ olsun, şu Toprak bazen öyle laflar ediyor ki, bu söz nereye varır, ucu kime dokunur, hiç ama hiç düşündüğü yok.
İşte böyle, sevgili defter.
Düğüne dönecek olursak, Melis kuğular gibiydi. Esin’in söylediğine göre, gelinlik Fransız dantelindenmiş. Dekoltesi, sımsıkı beli ve zengin eteğiyle romantik bir model seçmişti Melis. Başında duvak yoktu; serbestçe omuzlarına dökülen o güzel saçları, üzeri minicik beyaz çiçeklerle bezeli bir tarakla yandan tutturulmuştu.
Ne duvak, ne taç, ne bir şey…
Sadece o bol beyaz çiçekli tarak vardı saçlarının arasında. Kulağındaki ince uzun küpelerle, göğsündeki broş ise pırıl pırıl parlıyordu.
Kaan, açık gri bir smokinin içine koyu gri yelek giymişti.
Bu iki güzel insan, yolun iki yanına dizilmiş beyaz mumların arasından nikâh masasına doğru yürürken herkesle birlikte onları alkışlıyor, bir yandan da gözyaşlarımı tutamıyordum. Öylesine sevgiyle, heyecanla, öylesine mutlulukla ve çok garip ama incecik bir hüzünle kabarıyordu ki içim…
Can arkadaşım, sevgili dostum için çok çok mutluydum; sevdiği biriyle birlikte geleceğe doğru yürüyordu. Artık onun başka bir yaşamı olacak, öncelikleri değişecekti. Evet, biliyorum saçma ama böyle şeyler düşünüyordum o anda. Ne tuhaf, ne karmaşık duygular…
Daha önce hiç akla gelmemiş düşünceler…
Anneannemle annem bir asker, bir bayrak görmesinler, hemen ağlarlar. Bir nikâh töreni, bir gelin… yine ağlarlar. Ben de hep onlarla alay ederdim ama bak işte Melis’i böyle görünce ne biçim allak bullak oldum.
İçim kabardı içim… Ve gözyaşlarım sel oldu aktı. Göz ucuyla, şöyle çaktırmadan etrafıma bakıp, bizim kızların da benden farklı durumda olmadıklarını görünce bayağı ferahladım. Dilek sürekli burnunu siliyordu. Esin’in vaziyeti daha da vahimdi, neredeyse tüm makyajı akıp gitmişti.
Sila, “Durmasanıza, hadi atın elinizdeki paraları,” dedi de toparlandık. Uğur paralarını, gelinle güvey nikâh masasına oturana dek serptik.
Tabii anında şamata başladı. Kaan’ın arkadaşları da az değillerdi hani…
“Ayağına bas, oğlum.”
“Kaan, son pişmanlık fayda etmez.”
Bunun üzerine Dilek’le birbirimize baktık ve Sıla’yla Esin’in de katılmasıyla, “En büyük gelin, bizim gelin!” diye karşı tezahüratta bulunduk.
Nikâhı kıyacak olan hanım görevli bizlere şöyle bir göz attı da, kibar bir sessizlik oluşabildi sonunda.
Bundan sonrası, hayatın o çok önemli anlarında olduğu gibi, bir ağır çekimdi sanki.
Nikah memuresinin sözleri… Melis’in “Evet” deyişi… Kaan’ın “Evet”i… Imzalar… Evlilik cüzdanının kahkahalar arasında Melis’e uzatılışı… Melis’le Kaan’ın ayağa kalkışları… Birbirlerine doğru dönüşleri… Melis’in ışıklar saçarak Kaan’a gülümseyişi… Kaan’ın ona doğru eğilişi… Ve -Melis’i dudaklarından öpüşü…
Alkışlar… Alkışlar…
Bu duygusal sahnenin ardından gelense bir sevinç cümbüşüydü. Aile bireyleri birbirlerine sarılıyor, öpüşüyor, bu özel günü kutluyorlardı.
Melis’le Kaan ilk danslarını nostaljik bir parça eşliğinde yaptılar. Sonra Melis’le babası, sanırım babasının seçtiği, romantik bir valsin temposuna uyarak döne döne dans ettiler. İzlemesi öyle hoştu ki…
Derken Kaan da annesiyle dansa katıldı. Onları birer ikişer aile büyükleri izledi. Melis’in işareti üzerine bizler de dansa kalktık.
Müzik harikaydı! Nostaljik parçaları kıvrak Latin müziği izledi, genci yaşlısı kendini kaptırmış, dans ediyordu. Yemek servisine geçilmese insanların oturacağı yoktu, ortam öylesine keyifli, herkes öylesine neşeliydi.
“Hanımlar, beyler,” dedi Suphi. “Gecenin can alıcı haberi, bu düğünde tam üç ayrı büfenin bulunuşudur.” “Herkes kendi ilgi alanını nasıl da belli ediyor,” diye fisıldadı Sıla.
“Neymiş abi ya, bu büfeler?”
“Sevgili Burak kardeşim, birincisi ileri cenahtaki İtalyan büfesi oluyor. Onu geçip sola yönelince karşına suşi bar çıkıyor ve yerlerde yastıklar… İsteyen yerde oturur, anlaminda.”
“Sonra?”
“Sonra sağ tarafa yönelirsen hanım kızlarımızın yüksek beğenisini kazanacağına inandığım, light yiyecekler büfesi…” “Nasıl yani?”
“Nasılı var mı? Izgara etler, izgara sebzeler ve türlü salatalar… Kilo almak istemeyen vatandaşlar için…”
“Sen hangi büfeye yöneleceksin koçum?”
“Ben,” dedi Suphi ayaklarının üstünde keyifle yaylanarak, “direkt İtalyan diyorum Burakçığım.”
“Çok haklısın birader,” dedi Burak. “Izgaraları kızlara, Japon yemeği suşiyi de… light erkeklere bırakalım,” diye cümleyi tamamladılar bir ağızdan.
Melis’le Kaan dolaşmaya başlamışlardı, konuklarıyla tek tek ilgileniyorlardı.
Esin, “Böyle masa masa dolaşmaları ne kadar sıkıcı, modası geçmiş âdetler bunlar,” diye söylendi.
Sila, “Geçenlerde gittiğim bir düğünde gelinle damat kapıda konuklarını karşılıyorlardı. Böylece daha sonra dolaşmak zorunda kalmadılar,” dedi.
Kendimi tutamayıp, “Olur mu öyle şey?” diye Sıla’nın sözünü kestim. “Nerede kaldı gelinin gizemi?”
“Ne gizemi Allah aşkına Serra, gelinliğini giyip gelecek, işte. Bunun nesi gizemli?”
“Esin, hele de senin gibi estetikten anlayan biri böyle konuşmasın bari. Tüm düğünlerde gelin merakla beklenir. Herkes onu görebilmek için birbirinin omzuna tırmanır adeta. Neden? Gelini merak ettikleri için… Nasıl bir gelinlik giymiş? Duvağı nasıl? Kendisi nasıl? Güzel mi? Şık mı? Sen kalkıp onu kapıya dikersen, pek çok insan balon gibi sönecektir.”
“Onlar sönecek ama gelin de kendi düğününde onu bunu dolaşacağına rahat rahat eğlenebilecek.”
“Kusura bakma ama sana katılamayacağım, Esinciğim. Belki de modası geçmiş fikirleri savunuyorum ama insanlar kalkıp senin için, senin o özel gününü paylaşmak için gelmişler. Yani, sana bir değer vermişler. Peki, bunun karşılığında senin en azından bir hoş geldiniz demen gerekmez mi?”
“Ve böylece hoş geldiniz derken hayatında bir tek kez yaşayacağın o özel geceyi, hanım kızlık yaparak geçirmiş olursun!”
“Hadi Esin, abarttın ama… Ne bütün gecesi… Böylesine büyük ve kalabalık bir düğünde bile, tabii ben o bin kişilik düğünlerden söz etmiyorum, kırk dakika, bilemedin bir saatini alır. Geri kalan zaman senin. Gönlünce dans eder, eğlenirsin ama bu arada da gelenlerin gönlünü almış olursun.”
“Yeter ama,” dedi Sila. “Herkesin düğünü kendine, kim ne istiyorsa öyle yapsın. Açık oturuma döndürdünüz burayı…”
“Söyle şunlara bacım,” dedi Burak. Bu tartışma onu da sıkmıştı.
“Hadi benim romantik sevgilim, gel de dans edelim,” diyerek Oktaycığım beni dansa kaldırdı.
Sevgilimle dans ederken gözüm arkadaşlarıma takıldı. “Hepsi de ne kadar güzeller bu gece,” dedim.
“Ama en güzelleri sensin.”
“Sen de çok yakışıklısın.”
Yaa, işte biz böyle birbirimizi pek beğeniriz, sevgili kiraz ağacım.
Aslında Melis’in düğününe gerçekten büyük bir hevesle hazırlanmıştık. Artık bizim takımın ilk düğünü olduğu için mi, yoksa kıştan çıkıp güzel bir düğünle yaz mevsimini karşılamanın hevesi miydi bilemeyeceğim ama herkesin müthiş keyifli olduğu kesindi.
Melis’in bir modacı arkadaşı var, acayip güzel şeyler çiziyor. Onun hatırı için hepimize birer tuvalet çizip atölyesinde diktirmeyi önerdi. Böyle bir öneriye, bilmem söylememe gerek var mı, atladık! Resmen atladık!
Dilek, “Ben göz alıcı olmak istiyorum,” deyince, ona alev kırmızısı bir tuvalet dikildi. Înce bantlı kırmızı sandaletleriyle Dilek gerçekten de göz alıcıydı.
Toprak bu grubun içinde değildi, zaten düğüne de katılamadı. Aslında gelmek istiyordu ama Diyarbakır’daki projede bir sorun çıkmış, onun yardımı gerekiyormuş.
Sıla ağırbaşlıdır diye ona bej ve kahve tonlarında bir giysi hazırlanmasını beklerken, Hakan (modacının adı oluyor) ona turkuvaz bir kumaş seçmemiş mi… Bu renk de bizim kıza bir yakışmış, bir yakışmış mı sana…
“Sıla,” dedik, “bundan böyle seni böyle canlı renkler içinde görmek istiyoruz.”
Esin ise moru seçmişti.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Gençlik Kitapları
- Kitap AdıŞimdi Düğün Zamanı / Bir Genç Kızın Gizli Defteri- 6
- Sayfa Sayısı564
- Yazarİpek Ongun
- ISBN9786054560899
- Boyutlar, Kapak13,5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviArtemis Yayınları / 2020
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Genç Olmak- 80 Yazardan 80 Öykü 1. Cilt ~ Nursel Duruel
Genç Olmak- 80 Yazardan 80 Öykü 1. Cilt
Nursel Duruel
“İçinde seksen yazardan seksen öykünün yer aldığı iki ciltlik Genç Olmak, öykü türünün ele avuca sığmaz kıvraklığından, devingenliğinden zevk alan tüm okurlar için hazırlandı....
- Kız Kitabı; Her Şeyden En İyi Nasıl Olunur? ~ Juliana Foster
Kız Kitabı; Her Şeyden En İyi Nasıl Olunur?
Juliana Foster
İşte büyük küçük tüm kızların ve erkeklerin beklediği kitap. Her şeyde en iyi olmanın yollarını öğrenin ve bunu yaparken saatlerce eğlenin! İşte bazı başlıklar:...
- Asi Gökler ~ Ann Sei Lin
Asi Gökler
Ann Sei Lin
Mikoşima İmparatorluğu çalkalanıyor! Yer şehirleri ve gök şehirleri arasındaki mücadele, başına buyruk kâğıt canavarların saldırıya geçmesiyle daha da ilginç bir hâl aldı. Kurara’nın bildiği...