1973 yılında, iriyarı, siyah saçlı, sakallı bir sinema yönetmeni, askerî darbenin hemen ardından Şili’den kaçtı. On iki yıl sonra, zayıf lamış, saçlarının rengi açılmış, sakalını kesmiş olarak geri döndü; sahte bir pasaportla, sahte bir ad, sahte bir geçmiş ve sahte bir eşle. Bu öykü, Pinochet yönetimi altındaki Şili’de hayatın nasıl olduğunu gerçek boyutlarıyla dünyanın gözleri önüne sermek uğruna özgürlüğünü tehlikeye atarak Şili’ye gizlice giren Miguel Littín’in öyküsüdür. Ünlü yazar Gabriel García Márquez, Miguel Littín’le yaptığı tam on sekiz saatlik bir görüşmeden sonra bu öyküyü romanlarından tanıdığımız ustaca anlatımıyla kaleme aldı. Pinochet’nin Şili’sini, dışı cilalı, içi yozlaşan o diktatörlük yönetiminin gerçek yüzünü, bu yönetime karşı çıkan, kimi başarılı olan kimi de işkence gören, kaybolan sayısız Şililinin kahramanca direnişini, sürgünde yaşamanın acısını derinden hisseden Littín’in serüvenini Şili’de Gizlice adı altında kitaplaştırdı.
İçindekiler
Sunuş …………………………………………………………………….. 11
1. Şili’de gizlice ……………………………………………………….. 15
2. İlk şaşkınlık: Kentin görkemi …………………………………… 27
3. Geride kalanlar da sürgünde sayılır…………………………… 41
4. Santiago’nun beş ana noktası ………………………………….. 53
5. Katedralin önünde alevler içinde bir adam ……………….. 65
6. Hiç ölmeyecek iki ölü: Allende ve Neruda…………………. 78
7. Polis av peşinde: Çember daralıyor ………………………….. 88
8. Dikkat: Her şeyi anlatmaya hazır bir general var ………. 101
9. Kendi annem bile beni tanımıyor …………………………… 112
10. Polisin yardımıyla mutlu son ……………………………….. 128
Sondeyiş………………………………………………………………… 143
1
Şili’de gizlice
Ladeco Havayolları’nın, Paraguay’ın Asunción Havaalanı’ndan kalkan 115 sefer sayılı uçağı bir saatlik gecikmeyle Santiago’nun Pudahuel Havaalanı’na inmek üzereydi. Yedi bin metre yükseklikten bakınca, sol tarafımızda kalan Aconcagua Dağları, ay ışığı altında göğe uzanan çelik bir çıkıntı gibi duruyordu. Uçak, hiç de becerikli sayılmayacak bir hareketle sol kanadının üzerine yattı, iç parçalayıcı metal gıcırtıları arasında yeniden doğruldu, kangurular gibi üç kez zıpladıktan sonra aceleyle alana indi. Ben, Hernán’dan olma, Cristina’dan doğma sinema yönetmeni Miguel Littín, on iki yılımı sürgünde geçirdikten sonra ülkeme dönüyordum; dönüyordum ama, kendi içimde hâlâ sürgündüm, bunun nedeni de yurduma sahte bir kimlikle, sahte bir pasaportla, hatta sahte bir eşle geliyor olmamdı. Yüzüm ve dış görünüşüm, makyaj ve farklı giysilerle öylesine değişikliğe uğramıştı ki, birkaç gün sonra karşılaşacağım yakın arkadaşlarım, güpegündüz bile tanıyamayacaklardı beni.
Dünya üzerinde sırrımı bilen pek az kişi vardı, bunlardan biri uçakta yanımda oturuyordu. Genç ve güzel bir eylemci olan Elena, Şili’de üyesi olduğu direniş örgütü tarafından, yeraltı örgütüyle benim aramdaki bağlantıyı sağlamak, gizli ilişkiler kurmak, en uygun buluşma yerlerini saptamak, operasyonun gelişmesini değerlendirmek, buluşmaları ayarlamak ve güvenliğimizi sağlamakla görevlendirilmişti. Avrupa’da yaşamasına karşın, bunun gibi siyasal görevlerle sık sık Şili’ye gidiyordu. Polisin beni ele geçirmesi, ortadan yok olmam ya da programda bulunan ve önceden saptanmış bağlantıları kurmamam halinde, uluslararası kamuoyunu ayağa kaldırmak için benim Şili’de bulunduğum haberini yayacaktı. Kimliklerimizde, evli olduğumuz gözükmese de birbirini seven Madridli evli bir çift rolünde yedi havaalanına uğramış, dünyanın yarısını dolaşmıştık. Bununla birlikte, yolculuğumuzun Rio de Janeiro’dan kalkıp Paraguay’a uğrayarak yaptığımız bu son bölümünde; uçakta ayrı oturmaya ve inerken birer yabancı gibi davranmaya karar vermiştik.
Şili havaalanında pasaport kontrolündeki güvenlik önlemleri çok sıkı olursa benim oracıkta ele geçmemden korkuyorduk. Bu durumda Elena gümrükten tek başına geçecek ve yeraltı örgütüne durumu haber verecekti. Güvenlikten foyamız ortaya çıkmadan geçersek, havaalanının çıkışında yeniden birbirini seven çift numarasına dönecektik.
Kâğıt üzerinde düşüncemiz oldukça basit görünüyordu, ama iş uygulamaya gelince tehlikeli olduğu ortaya çıktı. Planımız, General Augusto Pinochet’nin işbaşına gelişinden bu yana geçen on iki yılın sonunda Şili’nin gitgide umarsızlaşan durumunu gösteren bir belgeseli gizlice çekmekti. Bu filmi çekme düşüncesini yıllarca kafamdan söküp atamamıştım. Yurdumun bende kalan imgesi, duyduğum özlemin sisleri arasında görünmez olmuştu. Benim anımsadığım Şili yoktu artık; bir film yapımcısının yitik bir ülkeyi yeniden keşfetmesinin en güvenilir yolu, geri dönüp o ülkeyi içeriden filme almasıdır. 1983 yılında, Şili hükümeti ülkeye geri dönmesine izin verilen sürgünlerin listesini açıklamaya başlayınca, film çekme hayalim iyice güçlendi.
Ne var ki açıklanan listelerin hiçbirinde benim adım yoktu. Daha sonra, Şili hükümeti, yurda dönmesine kesinlikle izin verilmeyenlerin adları bulunan beş bin kişilik listeyi açıkladığında, hayalimin yerini derin bir umutsuzluk aldı: Benim adım da o listedeydi. Şili’ye yasadışı yoldan girme planı, neredeyse rastlantıyla ve beklenmedik bir anda gerçekleşmeye başladığında, ben film çekme hayalimden vazgeçeli iki yıldan fazla olmuştu.
1984 yılının sonbaharında, karım Ely ve üç çocuğumla birlikte bir sinema filmi çekmek üzere Bask bölgesindeki San Sebastián kentine yerleşmiştim; ancak, filmciliğin yazılmamış tarihindeki birçok film gibi bu film de, çekimin başlamasına bir hafta kala, yapımcılar tarafından iptal edildi. Kendimi birden işsiz güçsüz bulunca aklıma yeniden Şili’yle ilgili bir film çekme düşüncesi geldi. Bir gece yerel lokantalardan birinde yemek yerken bu düşüncemden birkaç dostuma söz ettim. Düşüncem masada ilgiyle karşılandı, üzerinde konuşuldu; ilginin nedeni, yalnızca konunun apaçık siyasal yönü değil, aynı zamanda her birimizin Pinochet’yi aptal yerine koymak için yanıp tutuşmamızdı. Ama görünüşe bakılırsa, bu düşünceye, sürgündeki birinin çılgınca bir fantezisi olmaktan öte bir önem veren yoktu. Ne var ki o eski kentin ıssız sokaklarından geçerek eve dönerken, masada otururken hemen hemen hiç konuşmamış olan İtalyan yapımcı Luciano Balducci, rasgele tutarmış gibi kolumdan tuttu, beni bir kenara çekti.
“Senin işine yarayacak adam,” dedi, “Paris’te seni bekliyor.” Doğruydu da. İşime yarayacak olan adam, Şili direniş örgütünde yüksek düzeyde biriydi; onun planının benimkinden farkı yalnızca önemsiz birkaç ayrıntıdaydı. Bundan birkaç ay sonra, bu işe hevesli Balducci’nin de katılmasıyla Paris’in cıvıl cıvıl bir kahvesinde yaptığımız dört saatlik bir konuşma, hayallerle dolu uykusuz sürgün gecelerim boyunca en ufak ayrıntısına varıncaya dek tasarladığım bir fanteziyi gerçeğe dönüştürmeye yetti.
Atılacak ilk adım, üç film ekibini Şili’ye götürmekti: Ekiplerden biri İtalyan olacaktı, biri Fransız, biri de karışık milliyetli, ama kimlikler Hollanda’dan verilmiş olacaktı. Her şey yasal yoldan ve dürüstçe yapılmalıydı. Ekibin her üyesi, Şili’ye yasal kimlikle ve önceden alınmış izin belgeleriyle girecek, sonra da kendi elçiliğiyle bağlantı kuracaktı. Bir kadın gazetecinin başkanlığındaki İtalyan ekibinin bahanesi, Şili’deki İtalyan göçmenler, özellikle de Moneda Sarayı’nın mimarı Joaquino Toesca üzerine bir belgesel film hazırlamaktı.
Fransız ekibinin, Şili’nin coğrafyası üzerine ekolojik bir film yapma izni olacaktı. Üçüncü ekipse yakın zamandaki depremleri incelemek üzere Şili’ye gelmiş olacaktı. Filmcilerden hiçbiri öteki ekiplerin varlığını bilmeyecekti. Film çekimlerinin gerçek amacını ve sahne gerisinde asıl yönetmenin ben olduğumu ekip başları dışında bilen olmayacaktı; ekip başlarının her biri kendi alanında saygın bir profesyonel ve siyasal geçmişe sahip biri olacak, nasıl bir tehlikeye atıldığını açık seçik bilecekti. Her ekibin geldiği ülkeye yaptığım kısa birer ziyaretle bu durumu ayarlamıştım. Ben Şili’ye vardığımda, her üç film ekibi de ellerinde resmî izin belgeleri ve geçerli sözleşmelerle oraya daha önceden gelmiş, talimat bekliyorlardı, film çekimine başlamaya hazırdılar. İşin en kolay yanı buydu.
Bir başka kişiye dönüşmenin dramı
İşin en güç yanı bir başka kimliğe bürünmekti; bu iş, benim düşündüğümden çok daha güç oldu. Kimlik değiştirmek isteyen kişi, sürekli bir savaşım içindedir; kendimiz olarak kalmak istediğimizden, değişmek için ne kadar kararlı olsak da kendi kararlılığımıza karşı çıkmaktan vazgeçmeyiz. Benim çektiğim en büyük güçlük, sanıldığı gibi öğrenme işlemi değil, hem bedenen hem de davranışlarım açısından değişikliğe karşı bilinçdışı bir direniş göstermemdi. O güne dek sahip olageldiğim kimlikten vazgeçme düşüncesini kabullenmeli ve daha önce de beni ülkemden ayrılmaya zorlamış olan baskıcı polisin kuşkusunu uyandırmayacak derecede değişip bir başka, farklı adama dönüşmeliydim.
Dostlarım bile beni tanıyamamalıydı. Şili’den gönderilen ve ülkeye gizlice girme eylemlerinde uzman olan bir kişinin yönetiminde iki psikolog ve bir film makyaj ustası, kendim olarak kalma yolundaki içgüdüsel kararlılığıma bıkıp usanmadan karşı koyarak üç haftadan daha kısa bir sürede mucizeyi gerçekleştirdiler.
İlk olarak sakalımın yok edilmesi gerekiyordu. Ama bu iş öyle tıraş olmayla filan bitmiyordu. Sakalım bana bir kişilik vermişti, şimdi bu kişilikten kurtulmalıydım. İlk kez sakal uzattığımda çok gençtim, daha ilk filmimi bile çevirmemiştim; o günden bu yana sakalımı birkaç kez kestiğim olduysa da, film çekerken asla sakalsız olmamıştım.
. Sanki sakalım sinema yönetmeni kimliğimin ayrılmaz bir parçasıydı. Bütün amcalarımın sakallı olması, kuşkusuz sakalın benim gözümdeki çekiciliğini artırmıştı. Birkaç yıl önce Meksika’dayken sakalımı kesmiştim, ama yeni yüzümü ne kendime ne de dostlarımla aileme kabul ettirebilmiştim. Hepsi de karşılarında bir sahtekâr varmış duygusuna kapılmışlardı; ancak ben birkaç hafta boyunca her gün tıraş olmayı sürdürdüm, sakalsız olarak daha genç göründüğümü düşünüyordum. Sorunu çözümleyen küçük kızım Catalina oldu.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Anı - Anlatı
- Kitap AdıŞili'de Gizlice Miguel Littín'ín Serüveni
- Sayfa Sayısı144
- YazarGabriel Garcia Marquez
- ISBN9789750725418
- Boyutlar, Kapak, Karton Kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2023
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Karanlık Vardiya ~ Ali Yılmaz
Karanlık Vardiya
Ali Yılmaz
90’lı yılların politik arşivi… 90’lı yıllar Türkiyesi’ne yargısız infazlar, faili meçhuller, kayıplar, cezaevi direnişleri, köy yakmalar, açlık grevleri ve ölüm oruçları damgasını vurdu. Bu dönemde 12 Mart ve 12 Eylül’ün yol açtığı şiddetten hem nitelik hem nicelik olarak çok daha fazlası uygulandı. Karartılmış kanıtların koyu gölgesinde hak ihlallerinin ve mağdurlarının sayısını bilmek ise neredeyse imkânsız.
- Özgür: Her Şey Parçalanırken Büyümek ~ Lea Ypi
Özgür: Her Şey Parçalanırken Büyümek
Lea Ypi
Lea Ypi her şeyin kurallarla belli olduğu, kimsenin izin almadan bir şey yapamadığı bir ülkede büyüdü. Yuva dediği bir ülkede. İnsanların eşit olduğu, birbirlerine...
- Zulmün Artsın ~ Yaşar Kemal
Zulmün Artsın
Yaşar Kemal
“Egede, Akdeniz yörelerinde gene ormanlar yanıyor. Benim şaşırdığım daha yanacak orman kaldığıdır. Nereden buluyorlar da, bu kadar ormanı yakıyorlar? Ben bu yörelerde dikili ağaç...