Yatırköy İlkokulu’nda… Ve Yatırköy Mahallesi’nde… Okulda öğrenciler ve öğretmenler… Evlerde babalar ve anneler… Herkes ama herkes çok sıkkın, bıkkın ve gergindi!
Peki, tüm bu kötü duyguların nedeni neydi?
Uzman Psikolog Hatice Kübra Tongar, çocukları ve yetişkinleri çepeçevre kuşatan sıkıntının gerçek nedenini anlatıyor! Bu hikâyeyi okuyan herkes sıkıntıdan kurtuluyor, kıkır kıkır kırkırdıyor!
*
YENİ ÖĞRETMEN GELİYOR
Yatırköy İlkokulu’nda o gün farklı bir hareketlilik vardı. Konya’nın Bademli köyünden bir öğretmen okula atanmıştı.
Müdür Şinasi Pekbiaksi’nin aksiliği yine üzerindeydi. Öyle bir müdürdü o! Muhakkak aksilenecek bir sebep bulurdu.
Çocuklar ya çok geveze gelirdi ona ya da çok suspus.
Ya çok yaramazlardı ya da çok meraklı. Ya çok hareketlilerdi ya da çok tembel. Çocuklar, ne yapıp yapmadıkları fark etmeksizin, Şinasi Pekbiaksi’ye yaranamazlardı. İşte tam da bu yüzden yaranma gayretini çoktaaan bırakmışlardı.
Ne de olsa Şinasi Hoca, muhakkak sinirlenecek bir neden zaten bulacaktı!
O gün okula yeni bir öğretmenin geleceğini de işte bu aksilenmenin ortasında duydular. “Ne o öyle, yine kös kös oturuyorsunuz! Sizi gidi uyuşuklar! Zaten yeni öğretmen gelecek bugün, bir de sizin tembelliğinizle uğraşmayayım!” dedi, Şinasi Hoca homur homur homurdanarak.
“Neeeee?
Yeni öğretmen miii?”
Şimdi, “Ne var yani? Her okula yeni öğretmenler gelir. Bu normal bir şey. Çocuklar neden böyle şaşırıyor ki?” diye düşünmüş olabilirsin. Ama inan bana, mevzubahis Yatırköy İlkokulu’ysa eğer, o gün okula yeni bir öğretmenin geleceği bilgisi çoook şaşılacak, şok olunacak, hatta ve hatta “Bana şu an kal geldi kankaaa!” denilecek kadar enteresan bir bilgiydi. Ve bunun nedenini öğrenciler çok iyi biliyordu!
YATIRI BURAYA KİM YATIRDI?
Tahsin, pek meraklı, laf dinlemeyi ve o lafı alıp herkeslere taşımayı pek seven bir arkadaşımız. Bu davranışın kötü olduğunu daha sonra anlayacak ama o vakte kadar dinlediği laflar, taşıdığı haberler boyunu aşacak.
Ama ne yapsın çocuk?
Sonuçta her olumsuz davranışın altında anlaşılmayı bekleyen, çok masum bir neden vardır. Tahsin’in bu kötü huyunun altında da onu hayatta ve ayakta tutan bir sebep vardı elbette. Tahsin, babaannesiyle yaşamaya başlamadan önce, yani takribî iki-üç yıl evvelinde, evlerinden şu cümleler hiç eksik olmazdı: “Bak, tepemin tasını attırma haaa!”
“Şimdi bir çakarım, bir de yer çakar!”
“Gudubet suratlı seni! Çıyansın sen, çıyan!”
“Seninle tanıştığım gün kafama yıldırım düşseydi de yanıp kül olsaydım!”
Bu cümleler Tahsin’e söylenmiyordu neyse ki. Tahsin’in annesiyle babası ne zaman aynı masanın etrafında ya da aynı odada, hatta aynı evin içinde ve dahi aynı gezegende olsalar, aynı havayı solumaya dayanamayıp kavga etmeye başlarlardı. Tabii Tahsin’in yanında yapmazlardı bunu. Onlar gayet modern, pedagojik ve bilimsel birer ebeveyndi. Yani en azından Tahsin’in yanındayken öylelerdi. Ne oluyorsa birinin diğerine “içeri” der gibi kaş göz etmesiyle başlar, odaya geçtiklerinde kızılca kıyamet kopardı. Güya Tahsin duymasın diye seslerini kısarlardı ama kötü bir şey olduğunu fark eden Tahsin’in kapıya dayadığı kulağının radarından asla kaçamazlardı.
İşte kapı dinleme huyu tam da bu zamanlarda başlamıştı zaten.
Tahsin, küçücük ama bir o kadar da kocaman yüreğiyle annesiyle babasının neden tartıştığını anlamaya çalışır, sonra da çözüm bulmak için canını dişine takardı. Mesela, bir gün babasının hiddetle “Tepemin tasını attırma haa!” dediğini duymuş ve olur da tepesinin tası atarsa diye mutfağa koşup tepesine uygun tas bulmaya koyulmuştu. Böyle koca yürekli bir çocuktu Tahsin. Ama ne yazık ki uygun tas bulunamadığından olsa gerek, annesiyle babası tek celsede çat diye ayrılmışlardı. Anneyle babanın öfkelerini kontrol edemediklerini gören hâkim ise onlar terapi görüp iyileşene dek Tahsin’in ikametini babaannesi Makbule Hanım’ın yanına çıkartmıştı. O gün bugündür Tahsin, babaannesinin yanında kalıyor,
O konuşmalardan birinde, komşu Sebahat yenge gece uyku uyuyamadığından, her gece kötü kötü rüyalar gördüğünden, yorgunluktan ve iç sıkıntısından kurtulamadığından bahsetmiş, babaannesi de hemen, “Ah ahretliğim, yatır var bu mahallede yatır! Evlerden ırak, hep onun iş görmeleri bunlar!” deyivermişti.
Tahsin, gizlice dinlediğini bir an unutup şıp diye odaya dalmış, merakla, “Yatırı buraya kim yatırmış babaanneeee?” diye sormuştu da babaannesinin, “Bak bak! Kuytu kulak seni! Bir de geldin laf mı dinliyon sen?” azarından kurtulamamıştı. Yatır ne demek bilmiyordu. İnsanlara kötü rüya gördürüp yorgun argın bıraktığına göre kötü bir şey olmalıydı. Hemen koşup arama motoruna “yatır” yazdı Tahsin. Karşısına şöyle bir cümle çıktı: “Doğaüstü gücü bulunduğuna inanılan bir ermişin yattığı mezar ya da böyle bir mezarın bulunduğu yer.”
“Neeeee! Doğaüstü müüü? Mezar mııııı?”
Tahsin’in gözleri yuvalarından çıkacak gibi açılmış, korkudan çenesi zangır zangır titremeye başlamıştı. Yine de cesur çocuktu Tahsin. Hemen “görseller” ikonuna tıklayıp yatırın neye benzediğine baktı. Karşısına birkaç mezar resmi ile “Süt Kardeşler” filminin meşhur yatırı gulyabani çıktı. Gulyabani diye bir şey yoktu elbette. Lakin koskoca arama motoru “var” diyorsa Tahsin’e de buna inanmak düşerdi. “Tabii yaa!” diye düşündü Tahsin, zihninin üzerinde parıl parıl bir ampul yanmışçasına! “Okulda da herkes bi tuhaf. Herkesin içi sıkkın. Herkes bi asabi, bi gergin!
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Hikaye-Roman-Masal
- Kitap AdıSıkıntıdan Patlayacağım Sınıfı
- Sayfa Sayısı64
- YazarHatice Kübra Tongar
- ISBN9786259809250
- Boyutlar, Kapak13.5 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviAile Yayınları / 2024