Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Sıkı Arkadaşlar ve Spagetti Canavarı
Sıkı Arkadaşlar ve Spagetti Canavarı

Sıkı Arkadaşlar ve Spagetti Canavarı

Andreas Steinhöfel

Andreas yedi, Dirk altı yaşında iki kardeşler. Yaşadıkları her anın tadını çıkarmayı bilen afacan kahramanlarımız girdikleri her ortamı birbirine katma konusunda bir hayli becerikliler….

Andreas yedi, Dirk altı yaşında iki kardeşler. Yaşadıkları her anın tadını çıkarmayı bilen afacan kahramanlarımız girdikleri her ortamı birbirine katma konusunda bir hayli becerikliler. Arkadaşları ile spagetti canavarına dönüşmek, lapa lapa yağan karın altında kızaklarıyla tepeden aşağıya kaymak, yataklarını bir uzay gemisine çevirmek ya da arkadaşlarıyla çılgın bir iddiaya girişmek, tam da bu kardeşlere göre işler!..

Yakın dostları Richard, Susanne, Christiane ve yerinde duramayan kobay fareleri Zıpır’la maceradan maceraya koşturan haylaz biraderlerin evini ise büyük bir telaş sarmış durumda. Top gibi hamile karnıyla Andreas ve Dirk’ün peşinde fır dönen anneleri yeni bir bebek bekliyor. Yaramaz ikili ilk başlarda ailelerine katılacak bu yeni misafiri aralarına almak konusunda bir hayli önyargılı davransalar da kısa sürede evin maskotu haline dönüşecek bu koca kulaklı yumurcağı çok sevecekleri kesin.

Kardeşlik, dostluk, aile sevgisi gibi manevi değerlerin önemini vurgulayarak çocuklardaki hayal gücü ve yaratıcılığın sınır tanımaz zenginliğini gösteren Sıkı Arkadaşlar ve Spagetti Canavarı, Andreas, Dirk ve Björn bebek ile sıkı dostlarının başından geçen mizahi öykülerin bir araya toplandığı sevimli bir roman.

“Rico ve Oskar” dizisiyle dünya çapında tanınarak 2013 Alman Gençlik Edebiyatı Yazar Ödülü’ne değer görülen Andreas Steinhöfel’in kaleme aldığı ilk eser olma özelliğini taşıyan bu eğlenceli kitap, her yaştan okurun kendisinden bir şeyler bulacağı oyun dolu bir dünyaya açılıyor…

İçindeki Öyküler 

Lapa Lapa Kar Yağıyor 7
Güzel Armağanlar 15
Spagetti Canavarı 31
Uzaydaki Havuçlar 45
Plastik Çuval 55
İnciler ve Cesaret Gösterisi 71
Merdivenler, Domuzlar ve Duvarlar 84
Her Yer Yemyeşil 101
Çamur Savaşları 115
Agathe Uzun Yola Çıkıyor 128

Lapa Lapa Kar Yağıyor 

Yılın ilk karı aralık başında bir cumartesi günü düştü. Sabah olduğunda kardeşim Dirk ve ben mutfağa girdik. Annemle babam kahvaltı sofrasında oturuyordu. Bölüm yöneticiliği yaptığı banka kapalı olduğu için babam cumartesi günleri çalışmak zorunda değildi. Annem de büyük bir fabrikada sekreter olarak çalışıyordu, ama sadece yarım gün. Herkese, babamla bizim arkamızı toplamak için günün diğer yarısına ihtiyacı olduğunu anlatırdı. Annem, babamla birlikte masada otururken içinde bebeğin olduğu şişman hamile karnının üstüne ellerini rahatça koymuştu. “Pencereden dışarıya bir bakın da, görün bakalım toprak nasıl beyaz bir örtüyle kaplanmış,” dedi. Kardeşimle pencerenin önünde durup dışarı baktık. Dirk bir örtü göremediğini ama her yere kar yağdığını, artık kızak kayıp kardan adamlar yapabileceğimiz için bunun çok harika olduğunu söyledi.

Kar lapa lapa yağıyordu gökten; milyonlarca ve milyonlarca kar tanesi… Ben bunlardan ta tepede olan birini seçiyor ve onu yere, diğerlerinin yanına düşene kadar izliyordum. Biz o zamanlar şehrin dışında, ormanın ortasındaki evde oturuyorduk. Henüz şehirdeki evi bize miras bırakmamış olan babamın teyzesi hayattaydı. Björn bebek doğmamıştı. Bir yıl sonra, nisanda dünyaya geldi. Kobay farem Zıpır da ortada yoktu ve arkadaşım olacak şişman İranlı Behruz ile çok sonra tanışacaktım. En iyi arkadaşımın adı Richard’dı. Biz gerçek kan kardeşleriydik. Ben yedi yaşındaydım, kardeşim Dirk altı. Her ne olursa olsun, o çok karlı günde Dirk ve ben, kahvaltıdan sonra kızak kaymak istiyorduk. Babam kızağımızı tavan arasından aşağıya indirdi ve, “Geçen yıl Dirk’in ağaca çarpıp kolunu kırdığı zamandaki gibi kasayı kırmayın, yeter,” dedi. Dirk her zaman benden daha cesurdu, buna karşın ben, henüz hiçbir yerimi kırmamıştım. Sadece yazın bisikletle bir sokak lambasının direğine azıcık çarpmıştım. İki dişimi kırıp yutmuştum.

Aslında bu çok kötü değildi çünkü onlar zaten sütdişiydi. Babam kızağı getirirken annem bizi sıcak giysilerle sarmaladı. Eldivenlerimizi giymek ve ponponlu berelerimizi takmak zorundaydık. Sonunda annem boynumuza anneannemin bize ördüğü kalın atkıları da doladı. Anneannem bize geldiği zamanlarda hep kavga kıyamet kopardı çünkü o, babamdan hiç hoşlanmazdı. Babamın gençliğinde ne kadar korkunç bir delikanlı olduğunu anlatıp dururdu. Babam, yaşlı insanları korkutmak için motosikletiyle civarda gezinirmiş ve annemin onun gibi bir palavracıyla neden evlendiğini hiçbir zaman anlayamayacakmış.

Anneannem sıkça eskiyi anardı. En çok da savaştan sonra tamamen bombalanmış bölgeden kaçışını ve bu sırada Gertrud Teyze’yi nasıl sırtında taşıdığını anlatmayı severdi. O zaman anneanneme çok acırdım çünkü Gertrud Teyze acayip kiloluydu. Babamın annesi, kardeşim ve ben henüz dünyaya gelmeden ölmüştü. Dedelerimiz de yoktu. Annem atkılarımızı boyunlarımıza dolarken yine kemiklerimizi ve dişlerimizi kırmamamız için kendimize dikkat etmemizi tembihledi. Artık yola çıkabilirdik. Evimizden çeyrek saat uzakta, dereye kadar inen çok uzun bir bayır vardı. Dirk ve ben oraya giderdik. Kar epey tutmuştu ve bayıra ulaştığımızda hâlâ yağıyordu.

Hava çok soğuk, her yer çok sessizdi. Duyabildiğimiz tek ses, usulca düşen kar tanelerinden ve kara basıp çıkan çizmelerimizden geliyordu. Yamaçtan tırmanırken kızağı arkamdan çekiyordum. Tepeye vardığımızda kardeşim tabii ki hemen dereye inen en dik yerden kaymak istedi. Ben içimden bunun iyi sonuçlanmayacağını geçirdiysem de, Dirk benim bir korkak olduğumu düşünmesin diye bir şey söylemedim. Kızağın üstüne oturduk. O öne, ben arkaya. “Sıkı tutunun,” diye bağırdı Dirk, “posta yola çıkıyor!” Süperdi, ayrıca süper hızlıydı.

Rüzgâr kulaklarımda uğulduyor; kar taneleri yüzüme çarpıyordu ve ben gözlerimi kıstığımdan neredeyse hiçbir şey göremiyordum. Hızlandıkça hızlanıyorduk. Kardeşim, “Dünyanın en iyi kızakçısı benim!” diye bağırdı. Ben de, “Geldik mi? Hiçbir şey göremiyorum!” diye bağırdım. Derken bir yere çarptık. Kısa bir an havada süzüldüm; bir gümbürtü koptu ve yüzükoyun kara çakıldım. Canım çok yanıyordu ama hiç değilse kemiklerim sağlamdı. Kardeşim ortada yoktu; kızak da öyle. Etrafıma bakınırken Dirk’in dereden gelen sesini duydum. Derenin ortasında, kızağın yanında sırılsıklam oturuyordu. Neyse ki su, düştüğü yerde fazla derin değildi. Ancak kıyı epey eğimliydi, kesin bir metre yokuş vardı.

Dirk kafasındaki ıslak ponponlu beresiyle çok komik göründüğü için gülmeden edemedim. Tabii o çok kızdı ve, “Gülecek ne var?” diye beni tersledi. Kızağı doğru dürüst idare edemeyen benmişim, geri zekâlının tekiymişim ve bundan sonra evde kalıp kardan adamlar yapmalıymışım. Ben de ona çattım. “Geri zekâlı diye sana derler! Kızak kaymayı bile beceremiyorsun. Çeneni kapatmazsan, şu aptal dereden nasıl çıkacağını kendin düşünürsün.” Bunun üzerine kardeşim beni ikna etmeye çalıştı. Onu ortada bırakabilirmişim ama donarmış.

O zaman da yas tutulacağı için Noel ve büyük olasılıkla yılbaşı kutlamaları iptal edilirmiş. Uzun süre düşünmem gerekmiş gibi yaptım ve, “Peki tamam. Seni çıkaracağım ama sadece kutlamalar için!” dedim. Bir elimle derenin üstüne doğru sarkan küçük bir ağacın dalına tutundum. Diğer elimi aşağıya, Dirk’e doğru uzattım. Ucu ucuna yetişebildim. Kardan ötürü zemin çok kaygandı ama dal sağlam çıktı. Dirk neyse ki elimi yakalamayı başardı; tabii sersem şey beni bırakmadan kızağa doğru uzanmaya kalkmasaydı her şey çok iyi olacaktı. Dal çatırdadı, kırıldı ve ben kıyıdan aşağıya, derenin içine yuvarlandım. Bağırmak istedim ama ağzım suyla dolmuştu bile. Su buz gibiydi. Korkudan güçlükle nefes alabiliyordum. Kendimi toparlayıp kalktığımda Dirk yanımda duruyordu ve gülmekten katılıyordu. Sinirden o kadar kudurmuştum ki ona ıslak eldivenimle bir tane yapıştırıvermişim.

O zaman Dirk gülmeyi kesti, ama o da bir tane bana yapıştırdı ve bir anda suyun içinde yatarak dövüşmeye başladık. Feci derecede soğuk olmasaydı birbirimizi kesinlikle çok daha uzun süre pataklamaya devam ederdik. Dereden aşağıya doğru uzunca bir yolu, dışarı tırmanabileceğimiz bir noktaya erişene kadar geçmek zorunda kaldık. Bu arada kar yağışı durmuştu ama hava rüzgârlıydı ve biz soğuktan titriyorduk. Ben donacağımızdan ve buzdan iki heykel gibi ortalıkta kalakalacağımızdan korkuyordum. Öylece donmuş halimizle hiç kimse bizi tanıyamayacaktı. Annemle babam polisi çağırıp bizi aratmak zorunda kalacaklardı. Bizi bulmaları ilkbahara kadar, aylar sürecek ve o arada gezintiye çıkan insanların köpekleri, karla kaplı çalılıklar olduğumuzu düşündüklerinden üstümüze işeyeceklerdi. Çok ağlamak istiyordum ama o zaman belki de gözyaşlarım donabilir, gözlerim kapanabilirdi. Her şey çok korkunçtu ve bu da yetmezmiş gibi kardeşim altına kaçırdı.

Eve vardığımızda annem fena kızdı. Islak giysilerimizi çıkarıp bizi banyo küvetine, neredeyse kaynar suya soktu. “Bu kadar kafasız olduğunuz ve kendinize dikkat etmediğiniz için size kızak kaymayı yasaklıyorum, hem de önümüzdeki hafta boyunca,” dedi. Dirk zırlamaya başladı. Bense, ‘Benim için fark etmez; o aptal kızak hâlâ derenin içinde zaten,’ diye düşündüm. Kızağın nerede olduğunu sorduğunda bunu ne yazık ki babama da söylemek zorunda kaldım. Tabii bu defa o da kızdı. Bir hafta boyunca sadece kardan adamlar yapmayı hak ettiğimizden artık emindi.

Buna rağmen babam, annem pijamalarımızı giydirip oturma odasındaki kanepede ayaklarımızı ısıtmak için sıcak su torbalı yatağı yaptığı sırada, kızağı almaya gitti. Annem gülümsedi ve kafasız da olsak onun bir tanecik yavruları olduğumuzu söyledi. Üstelik bize sıcak kakao yapacaktı. Babam kızakla döndüğünde Dirk ve ben derenin içine nasıl düştüğümüzü, nasıl dövüştüğümüzü ve her şeyi ayrıntılı olarak anlatmak zorunda kaldık. Babam eskiden benzer bir şeyin başına geldiğini söyleyip çocukluğunda, kardeşi Alfred Amca’yla birlikte kızak kayarken köy çayına nasıl düştüklerini anlattı. Donmuş çayın üzerindeki buz çatırdayıp kırılmadan önce bir ördeği ezmişler; ördek açılan deliğe düşmüş, boğulmuş ve bir daha yüzeye çıkamamış.

Annem, “Aman Peter, çocuklara böyle korkunç şeyler anlatmasana!” dedi. Babam, “Anlattıklarım korkunç sayılmaz,” dedi. Asıl korkunç olan, ördeğin eşinin, sevgilisinin kaybından duyduğu acı ve çaresizlikle, kendisini onun arkasından deliğe atmasıymış. Ertesi yıl ilkbaharda çayın ortasında öpüşen iki ördek şeklinde bir çalı bitmiş. Karadaki tüm ördekler bu çaya gelmiş ve vaklayıp sürekli dönerek çalının etrafında yüzmüşler. “İşte böyle oldu,” dedi babam ve kakaosundan bir yudum içti. “Vak, vak,” dedi Dirk. Bu sırada uçmak istermiş gibi kollarını salladı. Fincanı devrildi ve kakao örtüye döküldü. “Ah bu erkekler,” dedi annem gözlerini döndürerek. Bir elini şişman karnına yasladı ve güldü. İki gün sonra Dirk ve bana yeniden kızak kayma izni çıktı.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Çocuk Kitapları
  • Kitap AdıSıkı Arkadaşlar ve Spagetti Canavarı
  • Sayfa Sayısı144
  • YazarAndreas Steinhöfel
  • ISBN9789944698962
  • Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
  • YayıneviTudem Yayınevi /

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Kiralık Canavar ~ Andreas SteinhöfelKiralık Canavar

    Kiralık Canavar

    Andreas Steinhöfel

    Edebiyatseverlerin zihninde “derin” bir iz bırakan “Rico ve Oskar” serisinin ödüllü yazarı Andreas Steinhöfel’den, sevginin karşı konulmaz gücü üzerine kaleme alınmış olağanüstü bir kitap!...

  2. Riko, Oskar ve Gökteki Cennet ~ Andreas SteinhöfelRiko, Oskar ve Gökteki Cennet

    Riko, Oskar ve Gökteki Cennet

    Andreas Steinhöfel

    Gerçek dostluk engel tanımaz! Alman çocuk ve gençlik edebiyatının yıldız kalemlerinden Andreas Steinhöfel’in otuzdan fazla dile çevrilen “Riko ve Oskar” serisi, uzun süredir merakla...

  3. Buz Bebekler ~ Miyase SertbarutBuz Bebekler

    Buz Bebekler

    Miyase Sertbarut

    “Ece’yi yaşama, yaşamı Ece’ye hakkıyla iade eden Sertbarut’a teşekkür ediyoruz. Bu gerçekten şahane…” Edebiyatımızın cesur kalemlerinden Miyase Sertbarut, okurların kalbinde fırtınalar kopartacak yepyeni romanı Buz...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur