Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Şifa
Şifa

Şifa

Eray Hacıosmanoğlu

Küresel çağın olumsuzlukları bütün duygusal meselelerin içerisine sızarak bazen direkt bazen de dolaylı yoldan insanları hasta ediyor. Bu yüzden son doğal insan nesli boğuştuğu…

Küresel çağın olumsuzlukları bütün duygusal meselelerin içerisine sızarak bazen direkt bazen de dolaylı yoldan insanları hasta ediyor. Bu yüzden son doğal insan nesli boğuştuğu esas düşmanın ne kadar öldürücü olduğunu gözden kaçırıyor. Doğal hayatın içerisinde kendini en iyi şekilde kamufle etmeyi başaran duygusal sebepli katiller, insan ömrüne travmalardan çok hastalıklar ile saldırırken duygusal sebebe bağlı ölen kişilerin gerçekte neden hasta oldukları dahi bilinmiyor.

Hasta olmadan önce ruhunuzu, sonra da duygudan kaynaklı olası hastalıkları hiç olmadan önlemek mümkün. Bunu bilmek insanlık için büyük bir müjdedir! Hiç vakit kaybetmeden, gerçek şifayı kalbinizde hissedin.

Bu yolculukta duygularla hastalıkların, ruh-beden-zihin üçgeninin birbiriyle muhteşem bağına şahit olacağız. Duyguların kötü etkilerinin fark edilmediğinde nasıl hastalığa dönüştüğüyle yüzleşmek sizin için ilk adım. Esas şaşkınlık bilim diye anılan birçok şifanın nasıl da bu düşmanı bilerek görmezden geldiğine tanıklık edince başlayacak. Çünkü hem beslenmenin hem de duygusal sebeplerin bilinçli eller ile yok sayılması umuda bakışınızı değiştirecek.

Şifanın duygusal izlerinde o kadar ileri gideceğiz ki, bırakın anne karnındaki hayatımızın günümüze etkilerini, atalarımıza kadar uzanan aktarım öykülerini dahi ele alacağız. İnanç ve sevgi gibi gözle görülmeyen ama insan hayatını ötelere taşıyan bir mucizenin, şifanın içindeki şahane etkilerine de tanık olacağız.

Hasta olduktan sonra değil, hasta olmadan önce alıyoruz önlemimizi. İyileşmek, daha da önemlisi hastalık bizi bulmadan harekete geçmek için kendi değişimimizi sağlayabiliriz. Bu değişim için önümüzde hiçbir engel yok. Tabii kendi direncimizi saymazsak…

Bu kitap hastalıklar ile duygusal sebepler arasındaki bağı ortaya koyarken hem dolaylı bir şifanın hem de  ‘hiç vakit kaybetmeden’ yapabileceklerimizin peşine düşüyor.

PSİKOSANAT KİMDİR? 

Psikosanat benim tasarladığım ve uzun yıllardır üze – rinde çalışıp didindiğimiz, insanlığa fayda sağlama amacı olan nadir bir projedir. Kökeni sanata dayanıyor olsa da akıl dolu bir dili psikolojiyle sentezleyerek seanslardan ki – taplara, ekranlardan zihinlere kadar her alana yansıtmaya çalışmaktayız. Psikosanat, zaman içinde kendi evrimini dönüştürerek Devlete bağlı resmi bir Psikolojik Danışma Merkezi haline gelmiştir. Bu sayede ruh sağlığı alanında tam yetkili nadir merkezlerden biri olmuştur. Burası bir Psikolojik Danışma Merkezi olmasının yanında toplumun kendi değerleriyle buluşturmayı amaçlayan, sosyolojik meseleleri öz değerler üzerinden analiz eden, hem yazan hem de uygulayan bir ortamdır. Bir yanımız kitap ve ekranlar ile dışarıya açıkken diğer yanımız da Zeynep Dizmen gibi çok kıymetli uzmanlarımız ile şifaya da aracıdır. Eserlerimiz şimdilik ‘Bir Annenin Doğuşu’, sonrasında ‘Hastalıkların Duygusal Sebepleri’ ŞİFA, ‘Geçmişin Travmalarından Kurtulmak ÖZE DÖNÜŞ’ ve son olarak ta tek dünya sapkınlığıyla insanın sosyal ve psikolojik yapısının nasıl yerle bir edildiğini gösterdiğimiz ‘MAHFUZ kitabıdır. Psikosanat olarak merkezimiz, toplumun en önemli yapıtaşı olan Aileye ve bununla birlikte bireylere Psikolojik Danışmanlık hizmeti, kitaplar, seminerler, eğitimler, kamplar ve hatta programlar hazırlamaktayız.

SUNUM

Yirmi seneyi aşkın bir zamandır ruh, zihin ve beden üzerine çalışıyorum. Binlerce insanla tanıştım. Dahili ya da harici tıp uzmanlarının yönlendirdiği birçok hasta gördüm. “Peki bunca zaman sonunda neyi bildin?” diye sorarsanız şunu söyleyebilirim: Hâlâ gizemli bir ormanda yürümeye çalıştığımı bildim. Bu ormanda yürürken kaplan sandığımın tavşana, yılan sandığımın güvercine dönüşebildiğini bildim.

Öyle bir alan ki, “şudur,” dediğiniz bile bir zaman sonra başka bir renge, kokuya, şekle bürünebiliyor. Zihin, beden ve ruha baktığımızda şaşırtıcı bir üçgenle baş başa kalıyoruz. Bu üç kafadar, sürekli bir etkileşim halinde olan bir sistemin temel parçası. Kendi içinde ve dışında gelişen bu dinamik süreçten çoğu insanın haberi bile olmuyor. Gördüklerimizin ve yaşadıklarımızın tamamını bildiğimizi zannetme yanılgısı içinde yaşıyoruz. Son dönemlerde gerek psikiyatri gerekse psikoloji alanında beden olgusuna doğru bir yönelim var. Beden hafızası en eski ve en ilkel hafıza. Her şeyi biliyor, aynı duyguyla karşılaşınca aynı tepkiyi veriyor. Ruhu en iyi beden tanıyor. Beden alarma geçip sorunu ne kadar göstermeye çalışsa da eğer zihin bunu fark etmezse kişinin yapabileceği bir şey yok. İşte bu kitap burada devreye giriyor.

Zihnimize, Sait Faik Abasıyanık’ın deyişiyle “Hişt, hişt” diyor. Okuru bilgi gökkuşağında gezdirmek için kapı eşiğine geçmiş, bize sesleniyor. “Zihnimizi devreye sokup bilinçlenmeye ve görmeye başladığımızda yumak olmuş beden-ruh ilişkisinin sarmalı çözülebilir,” diyor. Üstelik bunu bilimsel ve tıbbi verilerle gösteriyor. Epigenetik araştırmalardan plasebo etkisine, sevgisizliğin ve stresin beden üzerindeki etkilerinden olası tıbbi sonuçlara kadar hem de baştan ayağa bütün beden rahatsızlıklarını bilimsel bir çerçevede tarayarak– birçok konu var kitapta. Bu konular tıbbi kanıtlara, hasta verilerine dayanmakla birlikte okuru sıkmadan, adeta bir çay sohbetinde konuşur gibi akıcı ve içten anlatılmış. Zeynep Dizmen ile iki sene boyunca aynı kurumda eğitim aldığımdan dolayı buna şaşırdığımı söyleyemem.

Zeynep, içi gülen kara gözleriyle dersi pürdikkat dinler, not alırdı. Samimi, yalın ve mütevazı duruşuyla hepimizin sevgisini kısa zamanda kazanmıştı. Eray Bey’le beraber gece gündüz çalışıp alın ve zihin teri dökerek hazırladıkları bu bilimsel ama bir o kadar da insani, mucizelerle dolu şöleni izleyin derim. Bu güzel ekibin kalp atışları her satırda kendini gösteriyor. Şöleni ön gösterimde seyretme mutluluğunu bulmuş, bir de üstüne takdim yazısı yazma onuruna erişmiş biri olarak kendimi şanslı buluyorum.

Demet Danki Erken
Psikiyatrist – Psikoterapist – Yazar

ÖNSÖZ
İNSANLIK İÇİN KÜÇÜK,
BİZİM İÇİN BÜYÜK BİR ADIM

Hepimiz milyonlarca yıldır dönüp duran dünyamıza kısa bir süre için misafirliğe geldik. “Geçerken şöyle bir uğrayıverdim efendim,” diye evimize gelen ve bir kahve içen komşu teyzenin geçirdiği süre kadar bile etmiyor ömrümüz. Ne kadar da kısa öyle değil mi? Bu kısacık zamanı duygusal ya da fiziksel, hasta olarak geçirmeyi kim ister? Hele ki nedenlerini hasta olmadan görebiliyorken…

Size bir müjde vermek istiyorum: Hasta olmadan önce ruhunuzu, sonra da duygudan kaynaklı olası hastalıkları tedavi edebilirsiniz! Henüz hasta olmadan, hastalıkların duygusal hikâyeleriyle tanışmaya hazır mısınız? Bu yolculukta neler yapabileceğimizi öğrenirken duygular ile hastalıkların, ruh-beden-zihin üçgeninin birbiriyle olan muhteşem bağına birlikte hayret edeceğiz. Duyguların kötü etkilerinin fark edilmediği takdirde nasıl hastalığa döndüğüne, hastalıkların duygusal nedenlerine birlikte ışık tutacağız. Hatta o kadar ileri gideceğiz ki, bırakın anne karnındaki hayatımızın günümüze uzanan etkilerini, atalarımıza uzanan bir aktarım öyküsüne de birlikte bakacağız. İnanç ve sevgi gibi gözle görülmeyen ama insan hayatını ötelere taşıyan mucizelerin hem ruh hem de beden sağlığını nasıl yeniden inşa edebildiğine şahit olacağız. İyileşmek, daha da önemlisi hiç hastalık yüzü görmemek için kendi değişimimizi tesis etmeyi öğreneceğiz bukitapla. Bu değişim için önümüzde hiçbir engel yok. Tabii kendimizi saymazsak…

Bütün bu sistemi bilerek hayata baktığımızda, duygusal sebeplere bağlı hastalıkların bile önüne geçebilme ihtimalimize odaklanırken, hangi çıkmaz ruh hallerinin insanoğlunu ne gibi tehlikelere sürüklediğine şahit olacağız. Çözüm yollarını ve umut kapılarını aralayıp yüzümüze koca bir gülümseme kondurabiliriz… İçinde bulunduğunuz durum bir hastalığa dönüşmüş olsa bile, altında yatan olası duygusal nedenleri gözler önüne sererken iyileşmenin ilk adımını birlikte atmış olacağız. Bu kitaptaki amacımız sadece duygusal nedenlerden ötürü fiziksel bir hastalığa yakalanmamızı engellemek değil, aynı zamanda ruh sağlığımızın önemine de vurgu yapmak…

“Nasıl olsa yapar” diye testiyi kırmadan önce çocuğu şamarlayan Nasrettin Hoca ne kadar haklıdır bilmiyoruz, ancak burada biz de en az onun kadar temkinliyiz. Hasta olduktan sonra değil, hasta olmadan önce alıyoruz önlemimizi. Hastalıkların duygusal sebeplerini araştırıyoruz ve sizin de hasta olmadan, bedeniniz ve ruhunuz üzerinde farkındalık sahibi olmanızı istiyoruz. Bu kitapla değişimi birlikte sağlayacağız. Size, bir prospektüsle kıyaslandığında oldukça rahat bir kullanım imkânı veriyoruz. Kitabı hem aç hem tok karnına okuyabilirsiniz. Kapağını günde üç kere, beş kere, yedi kere açabilirsiniz. Yoğun kullanıma uygun olarak tasarlanmıştır. Kitabımız bedende aydınlanmaya, zihinde berraklığa ve hızla yükselen yaşam konforuna neden olabilir. Bu istenen etkiler görüldüğünde yazarlarımızla irtibata geçebilir, kendilerine teşekkür edebilirsiniz.

Bu kitabın konusu bizi çok heyecanlandırdı. Konunun daha önce farklı bakış açılarıyla ele alındığını fark etsek de insanlar için bir müjde olabileceğine duyduğumuz inanç, bizi bambaşka bir duygunun içine soktu çünkü anlatılanlar birçok yönden eksikti ve daha da önemlisi, bu konuda söylenecek çok şey vardı. Hastalıkların duygusal sebepleri tıp ve psikoloji tarihinin çığır açacak yeni bir buluşu gibiydi. Bu konuda aldığımız eğitimler, okuduğumuz kitaplar ve yaptığımız araştırmalar kitaba başlamanın ilk adımını oluşturmuştu. Bu heyecan öyle bir hal almıştı ki, bir gece uyanıp Eray’dan Zeynep’e, “Bir yılda ölenlerin kaçı duygusal nedenlere bağlı ölmüş olabilir?” diye bir soru geldi, uzunca da tartışıldı.

Bu sorunun cevabı üzerinde düşünürken TÜİK verilerine dahi bakıldı, araştırma bir hafta sürdü. Bu heyecanla o zamanki az sayıdaki takipçi kitlemizle sosyal medyada bir canlı yayın yapma kararı aldık ve hemen bununla ilgili bir video yayınladık. Canlı yayın o kadar sevilmişti ki, binlerce yorum ve soru ile neye uğradığımızı şaşırdık. Gelen yorumları hikâyelerde yayınlamaya yetişemez olmuştuk. Bu yayınlarda gözyaşları, teşekkürler ve dualar havada uçuştu çünkü insanlar bir yandan hastalıkları ile boğuşurken, diğer yandan o en büyük düşmanın ne olduğunu net olarak görmeye başlamıştı. Çok beğenildiği için yayınların devamını yapma kararı aldık. Sorular ve ilgi çığ gibi büyüyordu. Tüm bu olanlar içinde en muhteşem, en dikkate değer husus ise hastalıkların duygusal nedenlerinin, insanların birçoğunun durumuyla birebir örtüşüyor olmasıydı. Takipçilerimizin, hastalıklarının altındaki hikâyeyi yorumlara dökmesi bizim için de dönüm noktası oldu. Bu sihirli müjdeyi ete kemiğe bürüme vakti gelmişti artık. Haftalarca hazırlandığımız yayınlar, liste halindeki tüm hastalıklar, duygusal nedenleriyle birlikte yazılmaya başlamıştı bile.

Bir yıl boyunca yayınlara katılan yüz binlerce insanın geri bildirimlerinden sonra, tüm duygu durumlarının ve doğurduğu sonuçların gerçekliğini kendimize ispatlamamız altı aydan fazla bir zaman aldı. Herkes yaşadığı hastalıkları anlatıp “işte bu yüzden oldu” diyerek bize geri bildirimde bulunuyordu. Binlerce yorumla karşılaştırılan, bilinen olası sebepler tek tek not alındı. Eldeki verilerle karşılaştırılarak bu çalışmayı hazırlamanın gereği konusunda bizi içten içe tatmin etti. Buradan hareketle, “Hastalıkların Duygusal Sebepleri” ifadesi ortaya çıktı. O dönemde bizi duyan on binlerce kişi sonradan yüz binlere dönüşmüş, kendileri için bir umut olabileceğini düşünmeye başlamıştı. Tam da bu noktada, duygusal sorunlarıyla boğuşanların da aklında kendilerini nelerin beklediği fikri yeşermişti.

Yani esas mesele bir hastalığın hangi duygusal nedenden kaynaklandığını bilmekten çok, hangi duygusal nedenin hangi hastalığa dönüşebileceğini bilmekti. Bu bir anlamda, hastalanmadan tedavi olma imkânı anlamına gelen bir müjdeydi. Konuyu izleyen, takip eden herkes için umut olan bu yayınlar daha geniş kitlelere ulaşsa kim bilir neler değişirdi hayatlarda? Bir hastalığın altında yatan nedeni bilmek tedavi süreci devam ediyorsa bile bu süreci hızlandırabilir, iyileşmeye yardımcı olabilirdi belki de. Hasta olanlar bir yana, hiç hasta olmamış ama duygusal bir sorunla boğuşanları ileride ne gibi hastalıklar bekliyordu, artık daha net görebiliyorduk.

Bu konuyu gündemde tutmamızla birlikte herkesin aklında tek bir soru belirdi: Bu gerçek mi ve ilk buluş neresi? İnsanlar, sorunlarına çare bulmak üzere yaşadıklarını bize anlatırken cevapların tümünü bir kitaba dönüştürmek bir buçuk yıl sürdü. Tıbbın ve psikolojinin bu muhteşem buluşunu ortaya koyan biz değildik elbette. (Bölümün devamında olası çıkış noktalarına da değineceğiz.) Ama bu çalışmaları yayan ve fotoğrafa genelinden bakıp “hasta olmadan önce şifa” diyerek konuya dair farkındalık uyandıracak olan bizlerdik.

Bu bayrağı alıp taşıyacak, geliştirecek ve hayatın içinden gerçek hikâyelerle gözler önüne serecektik. Kitabın büyük bir bölümünü “hastalıkların duygusal sebepleri” oluşturuyor olsa da biz konuyu daha da genişlettik. İnancın ve sevginin iyileştirici gücünü, anne karnından gelen çatışmaları, atalarımızdan gelebilecek kalıntıları ve sorunları, DNA’dan evrene tüm bağlantıları masaya yatırdık. Psikolojik dünyamızın tüm hikâyelerini, koşullu şartlanmalarımızı, geçmişin travmalarından kurtulma yöntemlerini ve daha nice taptaze bilgiyi de yanına ekledik. Bu konu fare deneyi yapıp, fareyi üzüp, hasta edip bilimselliğini ispatlamaya götürmek için pek uygun gibi durmuyordu çünkü psikoloji çok öznel ve yeni bir bilim. Buradan bakınca da herkesin duygularının farklı olacağından hareketle kesin bir sonuca varmak pek mümkün görünmüyor. Tabii şimdilik. Hastalıkların duygusal nedenleri tıbbın üç bin yıllık tarihinde muhakkak fark edilen bir konudur.

Son yüzyılda alanda yapılan çalışmalara geçmeden önce bin yıl kadar geriye gidelim ve dünya tıp tarihine adını altın harflerle yazdıran İslam filozofu İbni Sina’nın (980-1037) bu konuya asırlar önce nasıl ışık tuttuğuna bir göz atalım. Batı, İbni Sina’yı Avicenna (Vazgeçilmez) ismiyle ya da “Hâkim-i Tıb”, diğer bir deyişle “Hekimlerin Piri ve Hükümdarı” isimleriyle anar. İbni Sina, insan sağlığı için psikolojiyi çok önemli görmektedir. Özellikle çocuklar söz konusu olduğunda bunun önemi daha da büyüktür. İbni Sina, “Ruhen sağlıklı olmayan kişi bedenen de sağlıklı olamayacağından zihinsel faaliyetlerin sağlıklı olması gerekir. Aynı şekilde bedenen sağlıklı olmayan kişi ruhen de sağlıklı olamaz. Kısacası ruh sağlığı, vücudu etkileyen her şeyden etkilenir,” der. İbni Sina, “Tedavinin en iyi yollarından biri hastanın akli ve ruhi güçlerini artırmak, ona hastalıkla daha iyi mücadele etmek için cesaret vermek, hastanın çevresini sevimli, hoşa gider hale getirmek, ona en iyi musikiyi dinletmek ve onu sevdiği insanlarla bir araya getirmektir. Sosyal bir varlık olan insan için sağlık, sadece hastalık ve sakatlık durumunun olmayışı değildir, insanın ruhsal, bedensel ve sosyal bakımdan tam bir iyi olma hali içerisinde olması gerekmektedir. Sağlığı koruyan en iyi egzersiz şarkı söylemektir,” diye belirtir.

Büyük hekim İbni Sina Küçük Tıp Kanunu adlı eserinde, “Acı çekeni hamama götürün” başlığı altında: “Aşktan hüzün, uykusuzluk, sayıklama meydana gelirse akli dengesini kaybetmesinden korkulur. Bu durumda çorba türü sıvı yiyeceklerle beden nemlendirilmelidir. Her gün hamama götürülür. Menekşe yağı koklatılır. Bu, bedenin ilacıdır. Ruhun aşkına gelince, bu bir psikolojik hastalık türüdür. Bu kişiye nasihat edilmelidir. Ta ki duyguları olabildiğince hafiflesin. Ya da daha başka işlerle düşüncesinin meşgul edilmesi gerekir,” cümlelerine yer verir. İbni Sina birçok eserinde hastalıkların duygusal sebeplerine işaret eden birçok örnek vererek psikolojik durumumuzun, ruh sağlığımızın veya duygusal çalkantılarımızın sağlıkla birebir bağlantılı olduğunu bize asırlar önce böyle duyurmuştur. Hastalıkların duygusal sebeplerini işaret eden bu tür ifadeleri dünyanın kabul ettiği böylesine büyük bir hekimden duymak, bize bu konunun tıp tarihinde yeni bir buluş olmadığını da ispatlıyor elbette.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Psikoloji Sağlık
  • Kitap AdıŞifa
  • Sayfa Sayısı264
  • YazarEray Hacıosmanoğlu
  • ISBN9786257479974
  • Boyutlar, Kapak15,5 x 23 cm, Amerikan Bristol
  • YayıneviHayy Kitap / 2022

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Kasem ~ Eray HacıosmanoğluKasem

    Kasem

    Eray Hacıosmanoğlu

    And olsun ki yeni başlıyoruz! Büyük Taarruzun 100. yılını aştığımız bu günlerde duamız, bu kutlu zaferin sahiplerine olduğu kadar, yeni bir kurtuluş savaşı sınırında...

  2. Kanlı Düş ~ Eray HacıosmanoğluKanlı Düş

    Kanlı Düş

    Eray Hacıosmanoğlu

    “İnsanlar uykudadır, Ölünce uyanırlar” Resulullah’ın savaştığı kanlı çete yeniden sahnede! “Cehennemin kapıları” onlar için açıldı. Ordular kurup zihinleri dahi işgal edip insanı etkisiz bıraktıkları...

  3. Mahfuz ~ Eray HacıosmanoğluMahfuz

    Mahfuz

    Eray Hacıosmanoğlu

    Ey Âdemoğlu! O elma zehirli, hâlâ anlamadın mı? Bunca kaos ortamı, yangınlar, hastalıklar, iflaslar, ölümler, depremler, seller, afetler ve açlık seni neye hazırlamak için?...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur