Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Şeytankaya Tılsımı
Şeytankaya Tılsımı

Şeytankaya Tılsımı

Ahmet Mithat Efendi

Ahmet Mithat Efendi Şeytankaya Tılsımı’nda gizemli bir aşk hikâyesini anlatırken batıl inançları da sebep olduğu sonuçlardan hareketle ele alır. Olayın Güney İtalya’da geçmiş olması…

Ahmet Mithat Efendi Şeytankaya Tılsımı’nda gizemli bir aşk hikâyesini anlatırken batıl inançları da sebep olduğu sonuçlardan hareketle ele alır. Olayın Güney İtalya’da geçmiş olması medeniyetin çağdaş merkezi olarak değerlendirilen Avrupa’ya yönelik mesnetsiz hayranlığa örtük bir eleştiriyi de arka plana yerleştirir. Bununla birlikte eserin başında bir notla Şeytankaya Tılsımı’nı Fransızca bir hikâyeden yararlanmak suretiyle kaleme aldığını belirten Ahmet Mithat Efendi’nin yabancı bir tür olan romanın gelişmesi ve yerleşmesi için çeviriye verdiği önem şaşırtıcı değildir. Ancak Tanzimat döneminde uyarlanan veya yeniden yazılan kimi eserlerin ve yazarlarının ismen anılmaması pek yadırganmaz. Ahmet Mithat Efendi de Şeytankaya Tılsımı’nı yazarken yararlandığı eserin ve yazarının adını belirtmek gereğini duymamıştır.

*

Sunuş

Ahmet Mithat Efendi Tanzimat sonrası değişen edebiyatımızdaki en önemli yazarlardan biri olmuştur. Hemen her konuda söyleyecek bir sözünün bulunması çeşitli konular üzerine birçok eser ortaya koymasını ve yazın dünyasına yön veren şahsiyetlerin önde gelenlerinden biri olmasını sağlamıştır. Edebiyatımızda roman türünün ilk örneklerinin verilmeye başlandığı bu dönemde Avrupa edebiyatlarında öne çıkan romanların çevirileri örnek alınmış ve Ahmet Mithat Efendi tarafından da birçok eser tercüme edilmiştir. Batılı romancıları ve yüzyılın hâkim edebiyat akımlarını da yakından takip eden yazar, edebiyat felsefesi üzerine makaleler yayımlamış ve Türk romancılığının ilk dönem örneklerine başarılı bir şekilde imzasını atmıştır.

Tanzimat sonrasında Osmanlı toplumu sosyal dönüşümler yaşamış ve Avrupa’yla etkileşim artmıştır. Ahmet Mithat, Avrupa kültürünün etkileriyle şekillenen toplumun yeniden inşasında önemli bir görevi olduğunu ve görevinin gereğini Müşahedât romanının giriş kısmında detaylı olarak belirtmektedir. Burada Avrupa’dan alınacak olan romanların tercümelerinin bizim kültürümüze uygun olarak yeniden yazılması gerektiğine değinmiş, bu yaklaşımın gereğini hem çevirilerinde hem de yazdığı eserlerde yerine getirmiştir.

Ahmet Mithat Efendi’nin bu yaklaşımı tefrikanın yapısının da etkisiyle zaman zaman okurlara doğrudan hitap yoluyla nasihatler vermesine ve “doğru”ları göstermesine olanak sağlamıştır. Yazar anlatıcı konumunu bir öğretmen vasfıyla bezeyerek eserlerinde iyi ve kötü karakterleri keskin bir şekilde inşa ederken, karakterler üzerinden doğru ve yanlış değerleri de okurlarına ulaştırma gayreti içinde olmuştur.

Günümüz Türkçesine uyarladığım Şeytankaya Tılsımı, eserin girişinde belirtildiği üzere Fransızca bir hikâyeden esinlenilerek yazılmıştır, ancak hangi eserden yararlandığına dair bilgi verilmemiştir. Roman önce Tercüman-ı Hakikat gazetesinde tefrika edilmiş, ardından 1890 yılında Ahmet Mithat Efendi’ye ait olan Kırkambar Matbaası’nda kitap olarak basılmıştır.

Şeytankaya Tılsımı İtalya’nın dağlık bir bölgesinde geçen olayları konu edinmektedir. Olayın Avrupa’da gerçekleşiyor olması yazıldığı dönem içerisinde düşünüldüğünde toplumda var olan “Batı hayranlığı”na da bir eleştiri kapısı aralamaktadır. Ahmet Mithat zaman zaman okurlara seslenerek bu konuda yanlış inançların olmasından şikâyet etmekte ve nasihatler vermektedir. Yazar en meşhur romanlarından biri olan Felâtun Bey ile Râkım Efendi adlı eserinde de farklı bir noktadan bu konuya eleştiriler getirerek fikirlerini sunma imkânı bulmuştur.

Eser kurgusu itibariyle gizemli unsurlar da barındıran bir aşk hikâyesidir. Karakterler arasındaki karmaşık aşk ilişkileri çevresinde kurulan olay örgüsüyle eserin okurlarda merak ve heyecan duygularını canlı tuttuğu ve gerilim öğeleriyle güçlendirilmiş olduğu görülmektedir. Ayrıca yayımlandığı dönem dikkate alınırsa, kimi zaman müstehcen sayılabilecek tasvirlere ve olaylara da yer verilmiştir. Keskin hatlarla çizilen karakterler hikâyenin sonuna kadar bir gerilim içinde yerlerini almışlardır. Eser, aralarında sınıfsal farklılıklar da bulunan karakterleri bir büyücü etrafında toplayarak toplumdaki batıl inançlara da bu noktadan eleştiriler getirme fırsatını bulmuştur.

Günümüz okurunun romanın gazetede parçalar halinde yayımlandığını ve bunun beraberinde getirdiği sonuçları göz önünde tutarak bazı bölümlerin hatırlatma amacıyla

tekrar edilmesini eserin yapısı içerisinde değerlendirmesi yerinde olacaktır. Bu eserin yayına hazırlanma sürecinde günümüz Türkçesinde çok fazla yer bulamayan kelimeler sadeleştirilmiş ve bununla birlikte ortaya çıkan düşük cümlelerde cümle yapısı yeni kelimelere göre tekrar düzenlenmiştir. Yazıldığı dönemin kültürü içerisinde anlamı olan kelime ve tabirler değiştirilmeyerek dipnotta açıklanmıştır. Bugüne kadar Ahmet Mithat Efendi’nin üzerinde çok fazla durulmamış bu eserini günümüz okuruna anlaşılır kılmayı başarabilmiş olmayı temenni ediyor ve keyifle okumanızı diliyorum.

İsmail Kayapınar

Birinci Bölüm 

Yürek Yutan

Gayet sarp bir dağlık farz ediniz! Fakat tepeleri dik ve yüksek, vadileri dereleri derin ve geniş olduğuna göre öyle ürkütücü dağlardan değil! Zemini zümrüt gibi çimenlerle süslenmiş. Vadilerinin tamamı çam ve diğer çıralı ağaçlarla dopdolu. Her tarafından bir akarsu doğar. Her tarafı güzel bir dağlık ki evvela o hoş mevkide gayet dehşet verici bir halin olduğunu hikâye edelim de hal ile mahal arasındaki münasebeti araştırmak için bu yerin neresi olduğunu ve durumunun özelliklerinin neden ibaret bulunduğunu sonra aramaya girişelim.

Dağın bir tarafında ufacık bir mağara vardır, önünde beş altı büyük ağaç gölge yapar, bu ağaçların birisinden diğerine doğru uzatılarak yapılmış olan çit, gelişigüzel bir daire teşkil eder, içinde koyun ve keçi karışık olarak bir de sürü bulunur.

İşte anlaşıldı ki burası bir çoban ağılıdır. Hatta çobanı da orada! On dokuz yirmi yaşında iriyarı bir delikanlı, baldırlarının, pazılarının kalınlığı kendisine “dev” denilmesini münasip gördürür.

Vakit gecedir. Buluttan, dumandan arınmış gayet temiz bir hava, ay dönümünün on dokuz yirmisi olması dolayısıyla gümüş renkli ay her ne kadar akşamdan doğmamışsa da havanın berraklığı yüzünden diğer yıldızların aksettirdiği ışıklar gecemizi zifiri karanlık gecelerden de saydırmaz.

Bizim çoban delikanlı güneşin batışından sonra ağıla hayvanlarını kapatıp başkaca işi gücü de kalmadığı için mağaranın önüne arkaüstü upuzun yatmış ve iki ayağını düzenli bir hareketle ökçeleri üzerinde kımıldatarak “el çarpmak” denilen hareketi ayaklarıyla icra etmeye çalışıyor gibi bir ayak hareketi yapmaktaydı.

Ama delikanlının bu hareketi bilinçli yapılan bir iş değildir. Dalgınlık türünden elinde olmaksızın yaptığı bir harekettir. Kendisi gözlerini gök kubbedeki parlak yıldızlara dikmişse de onları da görmek için bakmıyor. Büyük bir zihinsel meşguliyetinin olduğu halinin görünüşünde hiçbir şeye dikkat edememekte olmasıyla anlaşılır.

Delikanlı bu haldeyken uzaktan uzağa bir ayak patirtisi peyda olunca birinin yaklaştığı anlaşıldıysa da bu patirti çobanı tutulmuş olduğu dalgınlıktan uyandıramadı ki patirti gelen tarafa merak ederek dönüp baksın da kimin geldiğini görsün anlasın.

Bu gelen bir kızdı. Çobana yeterince yaklaştığı zaman pekâlâ görülüp fark edilebilir ki gelen kişi hem bir kızdır, hem de gayet güzel bir kızdır. Ama güzelliğinin ne tarzda olduğunu da bilmek lazım gelmez mi? Bunu da iki sözle tarif edelim, kız ancak on beş on altı yaşında bulunduğu halde “iriyarı” tabirine çoban kadar layık olduğunu ispat edebilecek boylu boslu bir dilberdir. Arkasındaki bol yenli gömleğin kollarını kıvırdığından pazılarını görseniz bir pehlivan pazısı sanırsınız. Bununla beraber cildi nazik ve beyaz olduğundan en nazlı büyümüş konteslere, düşeslere gipta ettirecek tatlı bir pembelikle de seçkindir.

Gelen kızı bu kadar tanımamız yeterli olsun. Ağzının burnunun birbirine uyumuna, gözlerinin güzelliğine filanına dair sözü uzatmayalım. Zira asıl tarif ve açıklaması lazım olacak müthiş bir durum kalemimizi acele ettirip durmaktadır. Kız gele gele çobanın ta başı ucuna kadar geldiği halde çoban hâlâ haberdar olamadığından kız çobanı uykuda sanarak, “Pedro! Pedro!” diye seslenmeye mecbur oldu. Halbuki isminin Pedro olduğunu anladığımız çoban uykuda değildi. Bu sesleniş delikanlıyı rahatsız edip dalgınlıktan uyandırdığı için birdenbire yerinden fırlayıp kalktı ve, “Sen misin

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Dürdane Hanım ~ Ahmet Mithat EfendiDürdane Hanım

    Dürdane Hanım

    Ahmet Mithat Efendi

    Dönemine göre sıradışı, bağımsız ve güçlü bir kadın olan Ulviye Hanım, aynı zamanda edebiyata düşkün, sıkı bir roman okurudur. Gün gelir okuduklarıyla yetinmeyerek gerçek...

  2. Esrâr-ı Cinâyât ~ Ahmet Mithat EfendiEsrâr-ı Cinâyât

    Esrâr-ı Cinâyât

    Ahmet Mithat Efendi

    Edebiyatımızda birçok yazınsal türde eser veren Ahmet Mithat Efendi’nin Esrâr-ı Cinâyât -Cinayetlerin Sırları- adlı polisiye romanı; olayların akışındaki kurgu ustalığı ve karakterlerinin güçlü bir...

  3. Felatun Bey İle Rakım Efendi ~ Ahmet Mithat EfendiFelatun Bey İle Rakım Efendi

    Felatun Bey İle Rakım Efendi

    Ahmet Mithat Efendi

    Felatun Bey ile Rakım Efendi bir İstanbul romanıdır. Felatun Bey’in kişiliğinde Batı hayranı bir mirasyedi canlandırılmıştır. Rakım Efendi, kendini yetiştirmesini bilen, hem Doğu hem...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Perina ~ Naşide GökbudakPerina

    Perina

    Naşide Gökbudak

    Albay başını önüne eğmiş düşünüyordu, aniden atıldı. “Çok üzgünüm Mikail! Kızını kaybettiğin için cidden üzgünüm. Ne olur ölüm haberini evdekilere duyurmadan birazcık daha düşün!...

  2. Cennetsiz ~ Seyfettin AksoyCennetsiz

    Cennetsiz

    Seyfettin Aksoy

    “Ne güzel geçiyordu günlerimiz. Üzülüyor, kırılıyorduk ama yine de mutluydum. Benim can arkadaşımdın. Birlikte daha ne oyunlar oynayacaktık. Bu seferkiler, büyüklere yakışır olacaktı. Adam...

  3. Aşk O Kadar Aşk ~ Selda TerekAşk O Kadar Aşk

    Aşk O Kadar Aşk

    Selda Terek

    Her şey böyleyken, hâlâ aramızda sevgi varken bitirmeliydik. Belki o zaman taze ve yıpranmamış olarak; sandık içlerinde, kitap aralarında saklayabilirdik aşkı… Zaten hep iki...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur