İnsanın Kanını Donduran, Şeytani bir incelik ve sinsi bir kurgu…
Kuzuların Sessizliği ve Şeytan yapıtlarının ardından ruhunuz ilk sayfasından son sayfasına kadar bu kitabın tutsağı olacak.
1348, Kara Veba ve Augustines de Bolzano mahzeni.
Kara bir İncil eline geçtiğinde Yseult Ana, şeytana tapanların işaretlerini taşıyan ve kurbanlarını çarmıha geren zalim bir rahip tarafından cemaatinin katledilmesini önlemek için kendini bu elyazması ile birlikte canlı olarak duvara gömer.
Tanrı Cehennemde. Şeytani ruhlara hükmediyor. Karanlıklarda gezen hayaletlere hükmediyor.
Her şey yanlış. Ah Senyör! Bize söylenen her şey yanlış!
2006, Maine-Hattiesburg
FBI çalışanı Marie Parks geçirdiği bir kaza sonrasında olağanüstü yeteneklere sahip olmuştur ve uzmanlık alanı seri katilleri yakalamaktır. Doğaüstü yetenekleri sayesinde ormanın içindeki yanmış bir kilisenin harabeleri arasında dört kadının ve Rachel’ın cesetlerini çok kısa sürede bulur. Cesetler çarmıha gerilmiş ve işkence görmüştür. Katil de o sırada oradadır. Katil şeytana tapanların işaretlerini taşıyan bir rahiptir…
GERİ GELİYOR. HEP GERİ GELİYOR. ÖLDÜĞÜNÜ SANIYORUZ AMA GERİ GELİYOR.
Marie Parks karanlığın hakimleriyle karşı karşıya kalacak ve zamana karşı bir yarış başlayacaktır…
Çünkü Ruh Hırsızları dünyanın hakimiyetini ele geçirmek üzeredir ve şeytan dünyada mevzi kazanmak istemektedir.
“Yalancısınız. Babanız Şeytan için var oluyorsunuz ve onun tutkularını tatmin etmek istiyorsunuz.
O hep ölümcüldü. Gerçeklikte durmuyor çünkü onun içinde bir gerçeklik yok. Bir yalan söylediğinde, çok derinlerinden konuşuyor. Çünkü o yalancıdır ve yalanın babasıdır.”
Aziz Jean’ın İncili (8, 44}
“Yedinci gün. Tanrı, dünyadaki hayvanlara, onları yemeleri için insanları gönderdi. Sonra, Şeytan’ı derinliklere hapsederek, yaratımından vazgeçti ve Şeytan, insanlara acı çektirecek tek varlık oldu.” Şeytanın İncili, Kötülükler Kitabı’ndan altıncı vahiy
“Bütün büyük gerçekler, inkar ile başlar.”
George Bernard Shaw, Atınajanska
“Yenilen Tanrı Seylan’a dönüştü. Yenen Şeytan Tanrı’ya dönüştü.”
Anatole France, Meleklerin isyanı
1
Şubat 1348, Bolzano manastırı, Kuzey İtalya.
Hava, kendini tükeniği küçük alanda azalırken, büyük mumun ışığı zayıflıyordu. Sönmesi çok vakit almayacaktı, havada mide bulandırıcı bir yağ ve yanmış fitil kokusu vardı.
Duvara bir dülgerin yardımıyla kazıdığı mesajdan bitkin düşmüş olan yaşlı ve dindar mahkum, yazdığı mesajı, gözleri artık ayırt edemez hale geldiğinde, parmaklarının ucuyla çıkıntılara hafitçe dokunarak bir kere daha okuyor. Satırların yeterince derin kazındığından emin olduğunda, titreyen elleriyle, onu hapseden bölmenin kalınlığını kontrol ediyor. Tuğlalardan yapılmış duvar, kalınlıgıyla onu dünyadan ayırıyor ve yavaş yavaş boğuyor…
Mezarının darlığı çömelmesine veya dik durmasına izin vermiyor, bu yüzden yaşlı kadın, saatlerdir kambur duruyor. Dört duvar arasına hapsolmanın azabı bu… Yüce Engizisyon Mahkemeleri tarafından itiraf ettirildikten sonra hapsedilmiş mahkumların acılarını anlatan elyazmalarını hatırlıyor. Maşa ve yanmış odunlarla, lokmanlara, cadılara ve ölü ruhlara şeytanın bin adı itiraf ettiriliyordu.
Özellikle, geçen yüzyılda Servio manastırının Papa Innocent IV’ün orduları tarafından ele geçirilişini anlatan bir parşömen geliyor aklına. O gün, 900 atlı, surların etrafını sarmıştı; söylentiye göre “Kötü” güçlerin elinde olan bu surların ardında keşişler, hamile kadınların karınlarını soylarını tüketmek için deşerken, kara ayinler söyleniyordu. Bu birliği, Engizisyon’un üç hakimini ve onların noterlerini, yeminli cellatlarını ve onların araç gereçlerini taşıyan arabalar takip edi-yordu. Kapı yıkıldığında, keşişler şapelde diz çökmüşlerdi. Bu sessiz toplulukla ilgili bilgi sahibi olan Papanın askerleri, en zayıfları, sağırları, dilsizleri, ucubeleri ve gerizekalılan boğazladılar, sonra bir hafta boyunca gece gündüz işkence ettikleri kalenin zindanına götürdüler. Uluma ve gözyaşlarıyla geçen bir hafta… Ve korkmuş hizmetliler tarafından kan birikintilerini temizlemek için döşemelere kova kova akıtılan çürümüş su… Sonunda, işkencelere ve dindarlara direnebılenleıi, cellatlar göbek deliklerini delip bağırsaklarını çıkardığı halde ölmeyip hayatla kalanları ve yine lîngızisyoncuların demiri vücutlarını dağlarken hayatta kalanları, manastırın derinliklerindeki zindanlara kapadılar. (Granıt zemini kanatırcasına tırmalayan dört yüz iskelet…
Şimdi sıra ondaydı. Tek fark, bu dindar kadının işkence ıstırabını çekmemiş olmasıydı. Manastır halkının içine karışmış olan şevtani katilden kaçmak için, Trente’in Yseult Anası, Solzanolu Augtıslinelerinin efendisi, kendi kendini hapsetmişti buraya… Harç ve tuğlalardan örülü sığınağında bir kaç mum, onların zayıf ışığı ve beraberinde taşıdığı bir bez parçasına sarılı büyük bir sır taşıyordu Onu kaybedeceği için değil, kendisini bu kutsal yerlerde takıp eden Yaratık’ın eline geçmemesi için: Kendi topluluğundan on Uç dindarı birbirini takıp eden getçjerde katletmiş yüzü olmayan bir katil … bir keşiş . . ya da kutsal bir elbisenin içinde, adı konulamayan bir şey vardı. On üç gece. On üç cinayet ritüeli. Çarmıha gerilmiş on üç dindar. Bu Yaratık, Bolzano manastırını ele geçirdigi alacakaranlıktan beri, Efendinin hizmetkarlarının ruhları ve etiyle besleniyordu.
Yseuit Ana, temellere inen merdivenlerde yankılanan ayak seslerini duyduğunda uyumak üzereydi. Nefesim tutup kulağını kabartıyor. Karanlıklardan gelen uzak bir seç, merdivenlerin tepesinden onu çağıran, ağlamaklı, küçük bir çocuk sesi… Yaşlı dindarın dişleri, içinde kaldığı o küçük yerin nemli havasında l.ıkırd.ınıaya başlıyor. Bu ses rahibe Bragance’ın sesiydi, rahibe Yseulf in en genç çömeziydi. Yseuit Ana’ya nereye saklandığını söylememesi ve yaklaşan katilden kaçarken kendisine katılmasına izin vermesi için yalvarıyor. Hıçkırıklardan parçalanmış sesiyle, durmaksızın ölmek istemediğini tekrarlıyor Yseuit Ana, o sabah, mezarlığın ıslak toprağına, rahibe Bragance’ın Yaratık tarafından parçalanmış vücudundan arta kalan parçaları koyduğu bez çantayı gömmüştü…
Yanaklarından süzülen acı ve dehşet dolu vaşiarla, yaşlı dindar, Bragance’ın ağlamalarını duymamak için kulaklarını kapıyor. Ve gözlerini kapayıp Tann’ya Onu hatırlaması için
2
Her şey birkaç hafia önce, Venedik’te suların yükseldiği ve binlerce farenin, su kenarına kurulu şehrin kanallarından tüm şehre yayıldığı söylentileriyle başlamıştı. Giyimli kötülükler tarafından deliye dönmüş kemirgenlerin, insanlara ve köpeklere musallat olduğu söyleniyordu. Pençeleri ve sivri dişleri olan bir ordu Ciudecca’dan, Isola di San Michele’ye kadar uzanan lagünleri aşıyor ve dar sokakları yutuyordu.
Veba ilk defa fakir mahallelerde görüldüğünde, Venedik’in yaşlı dukası köprüleri kapamış ve karaya uğrayan gemileri boşaltmıştı. Muhafızlarını şehrin kapılarına yerleştirmiş ve
süvarilerini, çevredeki derebeylerini, lagünlerdeki tehiikeden haberdar etmek üzere görevlenil i rmişti. Ne yazık ki, suların yükselişinden on üç gün sonra, Venedik göklerinde ilk alevler yükseldi ve cesetlerle yüklü gondollar, gözü yaşlı anneler tarafından aşağı atılan çocuk cesetlerini sulardan çıkarmak için kanalları gezmeye başladı.
Bu uğursuz haftanın sonunda, Venedik’in önemli kişileri, adamlarını, hâlkı köprüleri tutmakla olan dukanın muhafızlarına verdi. Aynı gece, denizden gelen kötü bir rüzgar köpeklerin tarlalardan kaçanların kokusunu almasmı engelledi. Mestre ve Padou efendileri yüzlerce okçuyu, kıtaya yayılmakta olan, ölüm saçan kaçakları durdurmak üzere yolladı. Anla ne ok sağanağı ne de arkebüzlerin sesi, Venetia’va adeta saman alevi gibi yayılan felaketi durdurmaya yetti.
Köyler yakılmaya, ölmekte olanlar korlara atılmaya başlandı Şehirler salgını durdurmak için karantinaya alındı. Tarlalara tutam tutam tuz döküldü ve kuyular molozlarla tıkandı. Tahıl ambarlarına kutsal su döküldü ve binlerce canlı baykuş evlerin kapılarına çivilendi. Hatta cadılar, tavşan ağızlılar ve ucubeler yakıldı. Kamburlar da… Ne yazık ki, veba hayvanlara da geçmeye başladı ve kısa süre içinde yollara yayılan kaçaklara saldıran köpek ve karga sürüleri görülmeye başlandı
Hayalet şehri terk edip gitmiş olan Venedikli güvercinler tarafından bulaştığı şüphe götürmeyen kötülük, yarımadanın öbür kuşları arasında da yayıldı Yabani güvercinlerin, ardıçların, çobanaldatanların ve serçelerin taşlaşmış cesetleri yerlerde ve evlerin çatılarında görülebiliyordu. Sonra, binlerce tilki, dağ gelinciği, tarlafaresi ve sıçan, ormanlardan kaçıp şehirlere doğru çıkan fare güruhuna katıldı, öyle ki, bir ay içinde ölüm sessizliği İtalya’nın kuzeyine çökmüştü; felaket, söylentisinden çok daha hızla ilerliyordu, söylentiler de yavaş vavaş kesiliyordu. Bir süre sonra ne bir mırıltı, ne bir yankı.
………
“Şeytanın İncili” için bir yanıt
Bir yanıt yazın
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıŞeytanın İncili
- Sayfa Sayısı521
- YazarPatrick Graham
- ISBN9786055289416
- Boyutlar, Kapak13,5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviPegasus / 2009
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Acı Kahve ~ Agatha Christie
Acı Kahve
Agatha Christie
Yazarın ilk tiyatro oyunu olan kitap, 1930 yılında ilk kez sahneye konulmuş ve ertesi yıl sinemaya uyarlanmıştır. Ölümünden yirmi bir yıl sonra roman halinde...
- Kuğular Adası ~ Ciji Ware
Kuğular Adası
Ciji Ware
TUTKULU, GÖZ KAMAŞTIRAN BİR DÜŞES VE KADERİN ZALİM OYUNU… Dördüncü Gordon Düşesi Jane Maxwell zamanının en çok sözü geçen kadınlarından biri; Şair Robert Burns’ün...
- Belalı Düğün ~ Jamie McGuire
Belalı Düğün
Jamie McGuire
Abby Abernathy beklenmedik bir şekilde Bayan Maddox olmuştu. Abby ve Travis’in bir anda ortadan kaybolarak, Vegas’ta evlenmeleri hakkındaki her şey bir sırdı… Şimdiye kadar...
KONTUGERİLLA EMPERYALİZMİN UŞAĞI REVİZYONİSTLER!
Kendilerini “Komünist” olarak niteleyen konturgerilla emperyalizmin sadık uşağı MLKP hırsızlıkla ele geçirilen düşüncelerimi kendi düşünceleri gibi lanse ettiler..Sanki kendileri düşünerek üretmiş gibi gösterdikleri, düşüncelerimi revize ederek ifşa ettiler.İşçi, emekçileri, gençliği ve köylüleri kandırarak, sanki kendileri düşünebilen ve üretebilen bir çeteymiş gibi göstermeye çalışıyorlar.Bu konturgerilla emperyalist cetenin yaptığı hırsızlık sayesinde, bana ayit olan Marxist düşünceyi, konturgerilla emperyalizm çetesinin revize ederek idealislestirdiği yaklaşımla bütün dünyaya yalan rüzgarıylan kendi düşüncesi gibi sunan pervasızlar kendileri tek başlarına düşünce geliştirmekten yoksun olduklarını pespaye çaresiz biçimde, bir başkasının düşüncelerini, sahtekar konturgerilla emperyalizmin kendi beceriksiz “felsefeci” olduğunu söyleyen düzenbazlara hazırlatıp kamoyuna sundular.Sahtekar konturgerilla emperyalizmi ve uşakları bir care durumda didine durdukları için başkalarına ayit olan düşünceleri kendi düşünceleriymiş gibi gösteriyorlar.
KOMÜNİSLERİN İKİ ENTERNASYONAL ANLAYIŞI OLMALIDIR!
Kendimize sorular sorarak başlayabiliriz.Neden Komünislerin iki enternasyonal anlayışı olmalıdır.Burda hemen şu soru akla gelecektir.Marxın ortaya koyduğu anlayış komünistler için yeterli bir yaklaşımdır.Bizler var olan enerjimizi bunun için sarfetmeliyiz.Ayretten bir antifasist, antiemperyalist enternasyonal anlayışına ihtiyacımız yok.Bunun yerine enerjimizi Marxın ortaya koydugu anlayışı güçlendirmeliyiz, diyenler çıkacaktır.
Şunu görmek gerekiyor.AB ilk kurulduğunda, Almanya, Fransa, İngiltere eksenli bir örgütlenme biçimiydi.Gün geçtikçe genişleyip, büyüdü.Bu gün ise 25 ülkeden oluşan bir yapılanmadır.ABD emperyalizmi dünya ekonomisine egemen olmak isterken, ortaya Irak, Venezuela, İran ve Sudi Arabistan arasında petrol anlaşması, OPEC gerçekleşmesiyle, ABD’nin dünya ekonomisine egemen olma isteği, böyle giderse suya düşecek duruma geldi.ABD emperyalizmi buna izin vermeyeceğini, Venezuelada ABD yanlılarının darbe girişimiylen ifade etti.Aynı zamanda Irak işkaliylen, OPEC anlaşmasına müsade etmeyeceğini somut bir biçimde ortaya koydu.Bu işkal esnasında, avrupanın her ülkesinde yarım milyon işçi ve emekçinin yürümesi avrupa emperyalizminin, yatağa girer girmez kabus görmeye başlıyor.Bu kabus, avrupa emperyalizmine, bu konuda önlem seferberliğine soktu.Bundan kaynaklı yeni bir örgütlenmeye giderek, avrupa çati örgütü kurdu.Avrupa çatı örgütünün aldığı kararları 25 avrupa ülkeside uygulamak zorunlu kıldılar.Oluşturulan avrupa çatı örgütü hemen kendisine pilan oluşturmaya girişti.Avrupa işçi ve emekçilerinin yaşam sınırlarını düşürerek, avrupa işçi ve emekçilerini kendisine döndürerek politik gelişmelerden uzak tutmayı hedefliyordu.Bundan kaynaklı Almanyada, agenda 10 ve harz yasalarını oluşturdu.Fransada sarkozi yasasını hayata geçirdi.İsviçrede, bıloşur ve emeklilik yasalarını devreye koydu.İngiltere ve Hollanda’da faşistleşmiş yasalar işleyişe koydu.Bu biçimle işçi ve emekçileri gelecek korkusuna sokarak, gelecek peşine koşturan bir yığın haline getirmeye yöneldi.Emperyalizmin bu beklentisi, montag demo (pazartei eylemi), Bochum OPEL işçilerinin işyeri işkaliylen gelişen ve 9 ülkeye yayılan eylemler, Mersedes işçilerinin otoyolu işkali, Pariste geliştirilen bir uyarı gırevine 100 binlerce işçinin katılması sağlandı. İtalyada 500 bin işçi ve emekçinin katıldığı gırevin avrupada yükselmesi, emperyalizmi uykusundan çığlık çığlığa uyanmasına neden oluyor.Emperyalizmin gördüğü kabuslar gün geçtikçe çoğalmaya ve hız kazanmaya devam ediyor.Emperyalizim yatağından uzak duruyorki kabusları ona kap kırizi yaşatmasın, yaşama uykusuz devam ediyor.
Ama emperyalizm ne yaparsa yapsın kabusları gündüz vakti bilen emperyalizmi rahat bırakmıyor.Neoliberal saldırıların göçmen ve yerli işçi, emekçilerin bir balon gibi şişmesine neden oluyor.Şişen bu balon Pariste patladı.Emperyalizmin ırkçı saldırısıylan, neoliberal saldırısı birleşince, paris banyolleri savaş alanına döndü.Paris fabrikalarının savaşa dahil olmayışı ve derimci önderlikten yoksun oluşu, gelişen hareketin hedefsiz olarak görmek ve değerlendimek gerekiyor.Gelişen hareketin olumluluğu ise lokal olmayışıdır.Belçikaya ve Almanyanın, Berlin, Köln kentlerine sıçramasıdır.
Burdan bile baktığımızda, Antiemperyalist, Antifaşist enternasyonalin toplantılarında yürüteceğimiz tartışmalarlan, Pariste gelişen harekete müdahle ederek sınıfsal bir konuma taşıyabilirdik; diğer avrupa ülkelerine taşıyarak emperyalizm karşı mücadeleyi doğru temellerde yönveme şansına sahip olurduk. Böyleliklen sosyalizmin pırestijini güncelendirerek yükseltiriz.Bu gelişme Antiemperyalist, Antifaşist enternasyonalin eksikliğiylen, müdahle gücümüzü zayıflaştırmıştır.Aynı zamanda gelişmesi yönündeki yönlendiriciliğimizi boşa çıkarmıştır.Buda gelişmeyi sınırlamıştır.Hemen şu soru gelecektir akıllara, niye kominist enternasyonal değilde, Antiemperyalist, Antifaşist bir enternasyonal ön pilana çıksınki; 18 yy. Giderek bu soruya, Marxın ve Engels’in yaklaşımından yanıt verelim.18 yy. Marx ve Engels,çalışmalarını ilerici güçler içinde yürüterek kominist enternasyonali kurdular.Hemen şunu söyleyeceğiz; 18 yy. 21’ci yy. Aynımıdır’ki, oradan yanıtlıyoruz.18 yy’da komünist örgütler yoktu; bunu nasıl aynılaştırıyoruz.Şöyle bir düşünelim, bu gün çokmu komünit örgütler var; hayır diye yanıtlayacağız.Bu soruyu, ama arkasında diyeceğiz’ki, 21 yy la gelene kadar iki tane enternasyonal geçirdi.18’ci yy.da enternasyonal girişimi vardı, ve bunu başardi.Evet 21. yy.gelene kadar iki tane enternasyonal geçirdi.Onların deneyimleriylen yüklü bir durumdayız, ama şunu değiştiriyormu, yaşadığımız bu iki deneyim, dünyada komünüst örgütlerin sınırlı oluşunu değiştiriyormudur.Hayır değiştirmiyor.Marxın ve Engelsin yolunda yürümek niye geri olsun.Biz Marxist Leninist Komünistler, kendimize rehper edindiğimiz; anlayışı günümüz koşullarına uyarlayarak, politik gücümüzü güclendirmiş oluruz.Bu tarzlı düşündüğümüzde, hemen bu konuda girişimlerde bulunacağız.Bu şans hala kaçmış değildir.Bu gün dünyada tartışılan, ABD’nin gizli cezaevliri ve işkence uçakları üzerine yoğunlaşarak bir sonuç elde edebilirz.Avrupada, dünya aydınlarını ve örgütlerini toplamak için girişimlerde bulunmalıyız.Bu hem Antifaşist, Antiemperyalist entenasyonalin ilk adımı olacaktir.Hem de emperyalizmin iyi bir teşhiri olacaktır.Bununla dünya çapında emperyalizmin paçavraya çevirilmesi anlamını taşıyor.Çünkü sadece ABD, bu gelişmeden sorumlu değildir.Avrupalı emperyalistlerde hava alanlarını kulandırdığı için hedef tahtasına oturtulacaktır.Aynı zamanda emperyalist, kapitalist ülkelerde hastanelerin ve doktorların işkence merkezleri olduklarını teşhir ederek. Vahşi kapitalizmin, emperyalizmin teşhirin de dönüm noktasını oluştururuz.Bu gelişmeyi teşhir ederek Antiemperyalist, antifaşist enternasyonali buradan hareketle inşa edebiliriz
Bu bana ayit olan düşünceyi sanki kendilerine ayitmiş gibi lanse ettikleri yetmiyormuş gibi bunu ispatlayan, daha önce postaylan elime ulaşan gazeteyi çaresizliklerinin ürünü olrak konturgerilla emperyalizmine çaldırdı.Böylelikle bu sahtekarlarını hırsızlığını ifşa edemeyeceğimi sanan bir care konturgerilla emperyalizmin uşağı MLKP çaresizlikten son nefesini veriyor.
DOĞANAY