Hangi senelerde evlendiniz? – Birincisini otuz beş, ikincisini yirmi beş, üçüncüsünü on beş sene evvel aldım. – Bundan evvel sanık olarak hiç Diyarbakır’a geldiniz mi? – Bir nikah meselesinden dolayı on beş sene evvel iftira ile geldim. – On beş sene evvel aldığın kadın kız mıydı? – Hayır, duldu. – Üç yüz yirmi altı (1910) yılında Şeyh Yusuf’tan dul kalan kadınla mı evlenmiştin? Tutuklanma sebebin bumuydu? – Bundan dolayı iftira ettiler. O zaman nikâhlandığımı söyledim, kurtuldum. – Bundan anlaşılıyor ki, vefat etmiş olan Şeyh Yusuf’un yani babanın ölümünden sonra sen, analığını nikâhlamışsın, bundan dolayı hapse girmişsin, mahkemede dosyanda var. – Evet, o zaman iftiraya uğradım. – Sen “ Şeyh Yusuf annemi nikâhladığı zaman ben anamın karnında beş aylık nevzattım (yeni doğmuş), Yusuf babam değildir” diyerek kendini kurtarmışsın. Yani piçliğini resmen ispata çalışmışsın. Bunlar o zamanki mahkeme kayıtlarıyla sabit. Şeyh Şemsettin sustu. Ursavaş devam etti: – Din perdesi altında masum halkı ayaklandıran Şeyhlerin neler yaptığını, ne fena adamlar olduğunu şimdi bütün millet işitiyor. Şeyhler analıklarını nikahlıyor. Müritler tilkiler, köpekler gibi bağırıyor. Tekke dediğiniz fesat ocaklarında halkı böyle mi irşat ederdiniz? Şeyhlerin hepsi sapsarı kesildi. Bu sorgudan sonra mahkeme savcının iddianamesini sanıkların da savunmalarını hazırlamaları için , 27 Haziran 1925 cumartesi gününe bıraktı.
ÖNSÖZ
İlk kitabım “Başkanın Düşlerinin Önsözünde kullandığım bir cümle, kitabın ne maksada yazılması gerektiği konusunda benim hayal görüşüm olarak belleğime kazınmış ve ben bunu ancak, tesadüfen eski kitabımı elime alıp şöylesine bakarken öğrenmiş oldum.
“Toplumun bilgi birikimleri yazılı metinlere girmezse, taşıyanlarla birlikte mezara gidip yok oluyor. Oysa yazıya dökülürse ölümsüzleşiyor. Kütüphanelerin tozlu raflarında kalsa da bir gün mutlaka ilgili birisinin eline geçerek tekrar değer kazanıyor.”
Bu cümle, aynıyla vaki bir şekilde bu araştırmayı yaparken tarafımdan yaşanmış oldu ve bu eser tesadüfen ortaya çıktı. Kendi kütüphanemin altlarında bir yerde tesadüfen bulduğum, Behçet Cemal’in “Şeyh Sait İsyanı” isimli küçük kitabı, bu eserin ortaya çıkmasına vesile oldu.
Okulda öğrencilerime bu konu hakkında kapsamlı bilgi vermek, onların bu konudaki meraklarını gidermek için, çok da umutsuzca, öylesine kitaplığımı araştırırken ortaya çıkan bu kitaptaki bilgilerle; internet ortamı dahil olmak üzere başvurulacak kaynakların yetersizliği beni bu esen meydana getirmek için araştırma yapmaya itti.
Yaklaşık 30 senedir Ülkemizi derinden yaralayan. Güneydoğu meselesinin göbeğine yerleşen, Kürt sorunu diye bazı çevrelerce ısıtılıp ısıtılıp önümüze çıkarılan, zaten zayıf olan ekonomimizi daha da perişan eden bu derdin kaynağının ne olduğu, üzülerek görmekteyiz ki maalesef yeterli derecede ortaya çıkarılıp irdelenmemiştir. Bir de bunun üstüne eğitimsizliğimizle su yüzüne çıkan okumama alışkanlığı ile sorunlara sadece yüzeysel çözümler bulma gibi bir alışkanlığımız olması, bizi bu konuda çıkmaz sokaklara götürmüştür.
ölen 40 bin vatandaş giden yaklaşık 250 milyar dolar milli servet, toplumda yaratılan kutuplaşma ve düşmanca tavırlar, etnik köken yüzünden oluşan birbirine şüphe ve nefretle bakma tavrı, inanın, bu durumu yaratan İngiltere’nin hiç umurunda değildir!., ikinci bölümde ortaya çıkan bu İngiliz parmağının nelere sebep olduğunu, hayretlerle okuyacaksınız!… Yüzlerce yıllık geçmişi olan Avrupalıdaki Türk nefretinin nereden nereye geldiğini görünce belki inanmayabilirsiniz. Ama bunların hepsi maalesef gerçek ve bunlar tarihin karanlık, izbe köşelerinde saklı duruyordu. Bir yazar olarak bu karanlık köşelere tuttuğum ışıkla gerçekleri sizin gözlerinizin önüne seriyorum!,. İçinden beğendiklerinizi alıp bundan sonraki hayatınızda değişmez bir rehber olarak kullanabilirsiniz.
Şenol Yücedağ
İstanbul, Şubat 2010
GİRİŞ
İhtilal tarihimizde “Şeyh Sait İsyanı” diye anılan bir hadise vardır. Cumhuriyetin ilanı ve halifeliğin kaldın İmasından bir yıl sonra patlak veren ve akisleriyle birlikte altı yedi ay kadar süren bu hadise, daima çok üstünkörü bilgilerle ve tam olarak tetkik edilmeden, her daim ortaya kıyısından bucağından bilmen eksik bilgilerle sürülmüştür. Bu ortaya çıkışlarında da daima bir irtica hareketi olarak gösterilmiştir.
Hâlbuki Şeyh Sait İsyanı, gerek sebepleri ve hazırlanışı, gerekse patlak verdiği devir itibariyle. Cumhuriyete karşı yapılmak istenen “”karşı devrim”in ta kendisiydi.
Milli Mücadeleye, yalnız düşmanları ve işgalcileri ülkeden kovmak gibi tek bir amaçla değil, milli hakimiyete dayanan, kayıtsız, şartsız, müstakil, bağımsız bir Türk devleti meydana getirmek kararıyla başlayan Mustafa Kemal, mücadelenin asıl Cumhuriyetin itanı ve halifeliğin kaldırılmasından sonra başlayacağını çok iyi biliyordu.
Milli Mücadelenin başlaması ile tahtını kaybeden padişah ve onun yanında menfaatleri saltanatın yaşamasına bağlı olan haris ve çıkarcı zümreler, beylik ve şeyhliğin kuklası olmuş halk yığınlarını isledikleri gibi çekip çeviren feodaller, batının emperyalist güçlerinden medet uman çıkar çevreleri, özellikle İngiltere’ye bilinmez bîr nedenle tapar gibi göbekten bağlı olanlar ve bunlar gibi birçok karşı ihtilalci unsur rahatsız oldu.
Bu şanlar altında Şeyh Sait İsyanının gerçek sebep ve manasını anlayabilmek için 1924 Türkiye’sinin iç ve dış politika durumunu kısaca gözler ününe sererek o günün şartlarını hatırlamak mecburidir. Çünkü Tarih ilmi, olayları mutlaka o günün şartları içinde değerlendirmek gerektiği prensibini emreder Aksi halde, bu karşı devrim hareketini tüm detayıyla kavrama ihtimali yoktur.
Dış Politikada Durum
Lozan barış görüşmeleri, Türkiye’nin dış politika durumunun ancak normalleştirilmesini sağlamış ve bir zemin olmasını temin etmişti. Antlaşmanın halletmeyip geriye bıraktığı, Musul, Yunanistan ile aramızda olan mübadele meselesi, Osmanlı borçlarının taksimi gibi siyasi ve iktisadi çok mühim meselelerin, müzakere yoluyla halledilmesine çalışılıyordu. Bu müzakerelerin aleyhimize neticelendirilmesi için de. İngiltere, I. Dünya savaşı öncesine hasbin türlü emperyalist tedbirleri kullanmaktan ve bildiği bütün düzenbazlıkları sahnelemekten çekinmiyordu.
Musul meselesinin iki taraflı müzakerelerle halli için 1924’de İstanbul’da toplanan Türk İngiliz konferansı netice vermemiş ve davanın Birleşmiş Milletler Cemiyetine götürülmesine karar verilmişti. Dava, Musul halkının hangi tarafı tercih ettiğinin etrafında toplanıyordu. İngiltere, bir taraftan Musul halkının Türkiye ile birleşmek istemediğini ispata uğraşırken, öle taraftan Türkiye içindeki memnun olmayan halk zümrelerini kışkırtıp, bütün dünyaya, Türkiye’yi kendi iç bünyesinde istikrarını bulamamış bir Ülke olarak göstermeye çalışıyordu…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Araştırma/İnceleme Başvuru Kitapları Şahsiyetler
- Kitap AdıŞeyh Sait İsyanı Ve Ezeli Düşman İngiltere
- Sayfa Sayısı290
- YazarŞenol Yücedağ
- ISBN9752552852
- Boyutlar, Kapak13,5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviIQ KÜLTÜR SANAT YAYINCILIK / 2010