Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Sevda Karası
Sevda Karası

Sevda Karası

Rabia Gümüş

Ortak bir operasyon, bir asker ve bir polisi yıllar sonra aynı odanın içinde buluşturdu. Sevda, yıllardır âşık olduğu adamın onu fark etmesini sağlamak için…

Ortak bir operasyon, bir asker ve bir polisi yıllar sonra aynı odanın içinde buluşturdu.
Sevda, yıllardır âşık olduğu adamın onu fark etmesini sağlamak için bu sefer kararlıydı.
Demir ise dönmem dediği yoldan dönerken Sevda ile karşı karşıya kalmıştı.
İki kalp bu yolun sonunda birlikte mi yoksa ayrı ayrı mı atacaktı?
Kavuşursan aşk olur demişler,
Kavuşamazsan kara sevda.
Bizimkisi aşktı, Sevda Karası oldu.
Sevda’sı onda, Kara’sı bende.

Bölüm 1

Kara

Derin bir nefes daha çektim elimdeki yarısı küle dönmüş sigaradan ama yine de susmadı aklımın her bir hücresinde dolaşan ve bas bas bağıran o lanet ses. Verdiğim nefesten çıkan duman havaya karıştı. Ben de karışıp özgür olmak istedim, tamamen kendimi bırakmak istedim.

Eğer karışsam şu bulutların arasına geçer miydi bu acı yoksa daha da artıp yağar mıydım bu şehrin üstüne?

İnsanın canını en çok sevdiği yakarmış. Benim canımı aldı da ben sustum.

Biten sigaramı söndürüp kenardaki çöp kovasına attım. Burada olmamam gerekiyordu, burası bana yasaktı. Geri dönmem, bir daha buraya adım atmamam gerekiyordu ama yapamıyordum. Eğer gidersem ona yenilirdim ve ben ona bir kez daha yenilmek istemiyordum. Gözlerimi kapatıp yavaşça açtım. Koskoca Yüzbaşı Kara, dağları yıkıp geçiyordu da bir şu anın içinden çıkıp gidemiyordu.

Bedenim sanki ağır bir külçe gibi zorlukla hareket ederken adımlarımı sağlam attım. Üstümdeki ceketi düzeltip başımı dik tuttum. Girişteki kalabalığa yaklaştığımda ceketimin cebinden çıkardığım davetiyeyi uzattım görevliye. İnsan eski nişanlısının nişanına gider miydi? Davet edildiyse gidiyordu işte, kendimden biliyordum.

Aşırı lüks kokan büyük salona girdiğimde kendi nişanımızı düşündüm. Büyük bir kır bahçesi tutmuş, kendi aramızda arkadaşlarımızla kutlama düzenlemiştik. Altın renginin ağırlıklı olduğu, kristal avizelerin tavandan sarktığı, masaların üstünün şamdanlar ve çiçeklerle bezendiği bu salon bana çok yabancıydı.

Eylem’in anne ve babasını görmemiştim henüz. Gerçi ne diyeceklerini ya da ne diyeceğimi bile bilmiyordum. Kenarda duran masalardan birinin arkasına geçip öylece ayakta durdum. Yükselen alkış sesleri ve gülüşmelerle başımı sahneye çevirdim. Üstünde bedenini saran pembe ağırlıklı bir elbise vardı. Ona çok yakışmıştı ama sorun yakışması değildi. O, pembeden nefret ederdi.

Yüzündeki gülümsemeyle yanındaki adama döndüğünde benim de bakışlarım müstakbel damat adayına döndü. Sarı saçlı, mavi gözlü biriydi. Kısaca benim tam tersim. Siyah saçlarım vardı benim, güneşte bal rengine dönüştüğünü söyledikleri açık kahveydi gözlerim. Tenim güneşin sıcağında bronzlaşmıştı. Karşımda duran adamin onu saran elleri bile daha narin duruyordu. Yüzümde alaycı bir gülümseme oluştu.

Bir adım ileri çıkıp beni fark etmelerini sağladım. İlk o fark etti beni. Önce yüzündeki gülümseme gitti, sonra dudakları titredi. Bu mesafeden bile biliyordum ne söylediğini. “Kara,” demişti. Yanındaki adam da bana doğru döndüğünde masadan aldığım şampanya kadehini onlara doğru kaldırdım. Tek dikişte içtikten sonra masaya bırakıp arkamı döndüm. Geldiğim gibi çıktım o kapıdan.

Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atarken ellerimi yumruk yaptım. Bir şeylere vurmak istiyordum; dağıtmak, parçalamak, yok etmek! Elimi kalbimin üstüne vurdum iki kez. Dur artık, dur da ben de kurtulayım bu eziyetten!

“Kara!”

Sesiyle adımımı atamadım, öylece durdum. Zorlukla yutkunup arkamı döndüm. Elbisesinin eteklerini tutup bana doğru koşar adım gelirken ne de güzeldi… Ama biliyordum ki bu gelişler, gidişinin habercisiydi. Açık bıraktığı dalga dalga beline düşen kızıl kahve saçları, her adımında sarsılıyordu. Önümde durduğunda kaşları öfkeyle çatılmış, nefesleri kesik kesikti.

“Neden geldin?” Başını kaldırıp gözlerimin içine baktığında sesi de gözleri gibi soğuktu.

“Davet edip de neden diye mi soruyorsun bir de?” Ceketimin cebinden davetiyeyi çıkarıp uzattım. Elini uzatıp alırken parmaklarının titrediğini fark etmemi istemese bile görmüştüm.

“Ben göndermedim bunu,” dedi üstünde yazan ismime baktığında.

“Kimin gönderdiği önemli değil, sonuca bakarım ben. Hayırlı olsun nişanın, umarım bu defa sevmeyi becerirsin.”

Soğuk çıkan sesimle bakışlarını elinde tuttuğu karttan bana çevirdi. Dudaklarını sımsıkı birbirine bastırırken gözleri dolmuştu. Benim içim yanıyordu ama dayandım. Bakışları takılı kaldı gözlerimde. Ne çok istemiştim bir zamanlar hep bana böyle baksın ve hiç gitmesin gözlerimin önünden diye… Ama şimdi her şey değişmişti. “Eylem!”

Aramızdaki sessizliği bozan kişiyle bakışlarımı ondan çekmedim. Olduğu yerde gözlerini kapatıp geri açtı. Onun nişanı vardı ama o benim peşime takılıp gelmişti. Kendi nişanında eski nişanlısının karşısında duruyordu.

“Ona git. Ne zaman bana gelsen canımı daha fazla yaktın. Ben artık yanmak değil, sönmek istiyorum. Yemin olsun Eylem, unutacağım. Kalbimi zehrinden arındıracağım.”

İlk defa benden böyle sözler duyduğu için sendeledi. Hep aşk, sevgi cümleleri duymuştu benden bu zamana kadar. Hiç karşı çıkmadı benim kalbim ona, gittiğinde bile dönmesine izin verdi. Hiç unutacağım demedim ben ona, hep beklediğimi bildi. Şimdiyse anlıyordu artık bir şeylerin değiştiğini. Son kez gözlerine bakıp arkamı döndüm.

Bitti Kara, bak bunu da atlattın. Seni her şeyden çok sevdiğini söyleyen kadının sana sırtını dönmesine de eyvallah dedin.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Eşekli Kütüphaneci ~ Fakir BaykurtEşekli Kütüphaneci

    Eşekli Kütüphaneci

    Fakir Baykurt

    Sıcak bir yaz günü, peribacaları diyarına Yunanistan’ın Larisa şehrinden Dimitrios Katsikas adında biri gelir. Bu genç adam, yıllar önce bu topraklardan göçe zorlanan büyükbaba...

  2. Mecnun Kelebekler ~ Sibel K. TürkerMecnun Kelebekler

    Mecnun Kelebekler

    Sibel K. Türker

    “Tamam öldüm öldüm de, bir sor acaba yaşadım mı ben?” Sibel K. Türker’in yeni romanı Mecnun Kelebekler, bambaşka bir dünyanın diliyle yazılmış. Ev işlerine...

  3. Geç Kalan ~ Tarık TufanGeç Kalan

    Geç Kalan

    Tarık Tufan

    Herkes kendi kuyusunu kalbinde taşır, biliyordun. Karşısına çıkan her şeyi yakarak üzerine gelen, sinsice etrafını kuşatan bir hayat yangınında korku içinde ne yapacağını düşünürken...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur