Ödüllü yazar Jane Casey’den, bir solukta okuyacağınız müthiş bir polisiye…
Maeve Kerrigan serisinin uzun zamandır beklenen kitabını elinizden bırakmak istemeyeceksiniz.
Maeve Kerrigan bu kez farklı kadın cinayetlerinin ardındaki örüntünün peşine düşüyor. Serinin sekizinci kitabında, Maeve ekip arkadaşı Josh Derwent ile iki kadının cinayetiyle yargılanan Leo Stone’un hüküm giymesi için kanıtların izini sürmekte. Ancak farklı cinayetlerin de gündemlerine dâhil olmasıyla, attıkları her bir adım dosyayı daha karmaşık bir hâle getirir. Maeve daha fazla ipucuna ulaştıkça, sanığın suçlu olduğuna dair şüpheleri de bir o kadar azalır. O hâlde, kadın cinayetlerinin gerçek faili kimdir?
Jane Casey
Jane Casey, suç dünyasına yabancı değil. Bir ceza avukatıyla evli olan Jane, ülkenin en tehlikeli suçlularından bazılarının izini içeriden sürebiliyor, bu da kitaplarına rahatsız edici derecede bir gerçeklik hissi katıyor.
Bu özgünlük romanlarının uluslararası çok satanlar listelerine girmesini sağlarken, önemli başarılar da kazandırdı. Çeşitli ödüller için aday gösterildi ve 2015’te Parafili ve 11. Kat romanları, sırasıyla Mary Higgins Clark Ödülü ve İrlanda Yılın Suç Romanı Ödülü’nü kazandı. Jane aynı zamanda Londra merkezli bir polisiye yazarları grubu olan Killer Woman’ın aktif bir üyesidir.
Dublin’de doğan Jane Casey, şu an eşi ve iki çocuğuyla Londra’nın güneybatısında yaşamaktadır.
Bilge kadın Liz’e Ve Sinead’a
Dedektif, şüpheliye yönelik olsun olmasın, tüm makul soruştur
ma yollarını takip etmelidir.
Dedektiflik Meslek Kuralları
1
Ev karanlıktı. Polis memuru Sandra West eve bakarak iç çekti. Komşular gürültüden şikâyet etmek için saatini kontrol etti, bir saat önce polisi aramışlardı. Nasıl sesler, diye sormuştu operatör.
Bağırışlar.
Tartışma mı?
Büyük olasılıkla. Olacak iş değil, demişti komşu. En azından gecenin ikisinde olmaz. Ama böyle insanlardan ne beklersiniz ki? Nasıl insanlardan?
Adreste yaptığı kontrol Sandra’ya onların nasıl insanlar olduklarını göstermişti: kavgacı sarhoşlar. Kendisi daha önce hiç oraya gitmemiş olsa da diğer memurlar çoğu kez, herkesin iyiliği için, çiftten ya birini ya da ötekini evden ayrılmaya ve birbirlerini yalnız bırakmaya ikna etmeye çalışmışlardı. Birbirleriyle hiçbir işi olmayan ama bağırış çağırışlara, ağız dalaşlarına, çürüklere ve kırık dişlere rağmen birbirlerini sevdikleri konusunda ısrar eden çiftlerle karşılaşmak iç karartıcıydı. Sandra kırk altı yaşında ve bekârdı. İşi (üniformalar hakkında söylenenleri unutun, polislik tutkuyu öldüren bir meslektir) ve görünüşü (hiçbir özelliği yoktu, zaten babası bile söylemişti bunu bir zamanlar) göz önüne alındığında bekar kalması da muhtemeldi. Genelde umursamazdı bunu. Tek başına huzurluydu ve istediği zaman istediği şeyi yapabiliyordu.
Sandra, polis arabasının bagajında koruyucu bir yelek buldu. Yavaşça ve beceriksizce üzerine geçirip bağladı. Ondan çok daha uzun boylu birine uyacak ölçülerde, sert ve tuhaftı yelek. Yine de her nedense arabadaydı. Evin ön kapısına doğru yürüdü. Her şey sessizdi. Her şey susmuştu.
Belki de taraflardan biri, bir işaret almış ve polis varmadan oradan ayrılmıştı. Sandra fenerini camlara tuttu, kapalı perdelerden dolayı bir şey görünmüyordu, ardından eğilip posta deliğinden içeri baktı. Mutfak kapısına kadar uzanan karanlık bir koridor vardı. Sessiz ve hareketsizdi.
Herkesin yatağa girmesiyle bir saatte biten gürültülü bir tartışma: Deneyimleri Sandra’ya gürültülü tartışmaların böyle bitmediğini göstermişti. Koruyucu yeleğinde ve paltosunda korkması gerekeni korkutmaya yetecek cephanesinin olduğunun bilinciyle ayaklarını birbirinden ayırdı ve fenerinin ucuyla kapıya vurdu.
“Polis. Kapıyı açar mısınız?”
Sessizlik.
Tekrar. bu sefer daha yüksek sesle çaldı kapıyı ve saatine baktı. Tanrım, geceler çok zordu. Bu, sizi yıpratan bir can sıkıntısı ve meşgul olmadığınızda görmezden gelmenizin zor olduğu bir bitkinlikti. Genelde tek kişi çalışmıyordu ama bu sefer nöbet listesindekilerin çoğu hastaydı. O ise hiç hastalanmazdı. Bu durumu doğal karşılıyordu: soğuk algınlığı, virüsler, mide mikropları onu es geçerdi. Diğerlerinin gerçekten hasta olup olmadıklarını, numara yapıp yapmadıklarını merak etti, numara yapmadığı için aptal olanın kendisi olup olmadığını düşündü. Çenesini gıcırdatan bir çabayla esnemesini bastırmaya çalıştı. Olayı bir DESA olarak adlandırmak cazip geliyordu. Kendi kendine gülümsedi. Bu, Hendon’da öğretilen bir tabir değildi ama her polis memuru DESA’nın açılımını bilirdi: Deli Saçması. Daha sonra arabaya dönebilir ve referans araştırmasına girebilirdi. Saatlerdir yemek yemediğinden karnı gurulduyordu. Şansını biliyordu. ram akşam yemeğinden bir ısırık alacağı sırada, telsizi yeniden canlanırdı.
Sorun evde bir çocuğun olmasıydı. Onun güvende olup olmadığını öğrenmeden uzaklaşamazdı. Olayla ilgili bir aile işi şiddet ve sosyal hizmetler geçmişi olduğundan dolayı gidemezdi. Kaotik, tam da böyle bir durum için kullanılan bir sözcüktü: evde yeterli yiyecetin olmaması, okula düzensiz gitme, çocuğun temiz kıyafete, saça ve banyoya ihtiyaç duymaz. Nasıl bir çocuk yapar ve onun sorumluluğunu almazdınız? Tamam, Sandra’nın anne babası ona yeterince sarılmamışlardı, ona ve kardeşlerine harcayacak yeterli paraları yoktu ama güvenilir kişilerdi ve çocuklarını bir kere bile aç bırakmamışlardı. O zamanlar şikâyetçi olmuş olsa da aslında şikâyet edilecek bir şey yoktu.
Yeniden eğilerek posta deliğinden içeri baktı ve bu kez fenerini dar görüş alanında yavaşça hareket ettirdi. Mutfakta ve merdivenlerde keskin gölgeler oluştu. Orada bir şeyler vardı… Gözlerini kısip, fenerin açısını değiştirerek görmeye çalıştı. İşte alt basamakta: Gözüne metal bir şey takıldı. Ve iki adım yukarısında bir tane daha. Ardından onun üç adım üzerinde bir tane daha.
Bıçaklar. Mutfak bıçakları.
Uçları merdiven tahtalarına saplanmıştı. En tepedeki karanlığa kadar, tüm merdiven boyunca. Sandra, hayal gücü kuvvetli biri değildi ama birdenbire ezici bir korku sardı içini, bu korku kendi korkusu mu başkasının korkusu mu emin olamadı.
“Merhaba? Beni duyuyor musun? Tatlım, kapıyı aç lütfen. İyi olup olmadığını kontrol etmem gerek.”
Sessizlik.
Ah kahretsin, diye düşündü Sandra, evin içinde karşısına çıkacaklardan korkmasına rağmen, kendi için dememişti bunu. Kahressin, burada kötü şeyler olmuş. Kahretsin, olanı düzeltemeyiz. Kahretsin, daha erken gelmeliydik.
Kahressin
Telsizini eline alıp destek istedi.
“İki dakika içinde gelecek.” dedi telsizin ucundaki memur. Sandra iki dakikayı ve korktuğunuzda, ölüyor olduğunuzda bu iki dakikanın ne kadar uzun süreceğini düşündü. Gerekli olacağını umarak sağlık görevlisi talebinde de bulundu. Kısa süre içinde iki iri memurun olduğu bir polis aracı geldi, memurlardan biri Sandra için kapıyı kırdı. Diğeri ise zemin kattaki odaları kontrol etmek için hızla onun yanından geçti.
“Temiz.
Sandra, kalbini ve çıplak tahtalardan çıkan her çatırtıyı dinleyerek merdivenin yarısına kadar çıktı. Fener elinden kayıyordu.
“Merhaba? Kimse var mı?”
Arkasından gelen polis botlarının yüksek sesi, duymuş olabileceği sesleri bastırıyordu. Banyo: Fenerinin ilk aydınlatışında kirli oldugu göze çarpıyordu ama içeride saklanan yoktu. Çöp ve giysi dolu bir yatak odası. Yatak yok, kuş yuvasını andıran bir battaniye yığını vardı. Evin ön tarafinda bir yatak odası daha vardı. İlkinden çok az daha düzenliydi, içeride yerdeki bir şilte dışında neredeyse hiç mobilva yoktu. Bir köşede düzgünce dizilmiş ayakkabılar, diğer köşede tuvalet malzemeleri duruyordu.
Kadın yatağın üzerinde yatıyordu, vücudunun yarısı kenardan sarkmıştı, üzerine pis bir battaniye örtülmüştü. Başı geriye atılmıştı. Ölmüş. diye düşündü Sandra umutsuzca ve cesedin yanında çömelmiş olan çocuğa gülümsedi.
“Merhaba. Biz polisiz. İyi misin?”
Küçük ve esmerdi çocuk, saçları gözlerinin üzerine düşüyordu. Işıkta gözlerini kırpıştırdı, ardından gözleri Sandra’dan, arkasındaki memura kaydı. Ağlamıyordu ancak bu hali ağlamaktan daha kötüydü. Sandra çocukların yaşlarını tahmin etmekte kötüydü ama sekiz veya dokuz yaşında olabileceğini düşündü.
“Adın ne?”
Çocuk cevap vermek yerine kadına sokuldu. Ölünün çürük kolunu kendine çekmişti, kol çocuğu sarmıştı. Bu Sandra’ya sevimli bir oyuncuğa yapışmış öksüz bir maymunu hatırlattı.
“Biraz yaklaşabilir miyim? Bu bayanın iyi olup olmadığını kontrol etmem gerekiyor.”
Tepki yok. Çocuk, arkadaki memura bakıyordu. Sandra arkasından el işareti yaptı. Bana biraz alan açın.
“Annen mi?” diye fısıldadı.
Çocuk başını salladı.
“Baban burada mı?”
Çocuk bir kelime ile cevapladı. Hayır. Bu iyi bir haber, diye düşündü Sandra.
“Daha önce burada mıydı peki?”
Onaylayan bir baş sallama daha.
Sandra ileriye doğru bir adım attı. “O battaniyeyi annenin üzerine sen mi örttün?”
“Onu sıcak tutmak için.” diye cevapladı, sesi boğuktu.
“Evet, delikanlı. İyi fikir. Ve başının altına da bir şey koydun.” “Ceket.”
“Harika. Şimdi, iyi olup olmadığını kontrol edebilir miyim?” Sandra eldivenli elini uzatarak kadının bileğine dokundu. Cildi, fenerin işığında maviydi ve soğukluğu lateks eldivenden bile hissediliyordu.
“Ona zarar verdi.”
“Kim yaptı tatlım? Baban mı?”
Çocuk gözlerini kırpıştırdı. Uzun bir süre durduktan sonra, başını yavaş ama kesin bir tavırla iki yana salladı. Bunu kimin yaptığını bulmak başkasının işi, diye düşündü Sandra, kendi sorumluluğu olmadığı için mutluydu. Yataktaki kadına ne kadar yaklaşırsa, adamın kadına verdiği zararı da o kadar net görebiliyordu. Ve çocuk hepsini gördü, diye düşündü.
“Tamam, ona yardım edelim, olur mu?”
Kocaman, ciddi gözleri Sandra’nın kilere çevrilmişti. Sandra, genelde duygusal biri olmasa da göğsünün derinliklerinde bir hıçkırığın büyüdüğünü hissetti ve hıçkırık, o durduramadan ağzından çıktı. Kollarını çocuğa uzattı. “Buraya gel ufaklık.”
Çocuk, Sandra’dan annesine dönerek büzüldü. Çok fazla, çok erken. Sandra dudağını ısırdı. Koridordan gelen alçak sesleri duydu: Sağlık görevlileri sonunda gelmişti.
“Üzgünüm ama burada kalamazsın. Annen için bir ambulans çağırdık. Sağlık görevlilerinin ona bakmasına izin vermeliyiz.”
“Ben kalmak istiyorum. Yardım etmek istiyorum.”
“Ama yapamazsın.”
Oğlan uzun ve düşmanca tisladı, bu ses Sandra’nın nefesini tutmasına neden oldu. Sağlık görevlileri, taşıdıkları malzemeleriyle odaya daldılar ve onu kenara ittiler. Onlar yataktaki kadının üzerine eğilirken, Sandra da duvara yaslandı. Sanki üzerine ani ve korkunç bir hastalık çökmüş gibiydi; midesi bulanıyordu ve ağzında kötü bir tat vardı. Bağırsağına bir kramp girdi ama o pis tuvalete, olay yeri olacak yere gidemezdi. Dişlerini sıkıp dua etti ve ağrı sonunda azaldı. Bacaklarını yağlı bir ter tabakası kapladı. Bir elini başına koydu, sonra yeniden indirdi. Nesi vardı böyle?
Sağlık görevlileri odaya daldıklarında çocuk geri adım atmıştı. Odanın köşesine, ayakkabıların arasına çömelmişti, o yuvarlak ciddi gözleriyle olan biteni izliyordu. Sandra, annesinin vücudu başındaki adamları izleyen çocuğu izledi ve nedenini bilmeden titredi.
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Edebiyat Polisiye Roman (Yabancı)
- Kitap AdıSessizliğin Peşinde
- Sayfa Sayısı368
- YazarJane Casey
- ISBN9786257135894
- Boyutlar, Kapak13,5 x 21,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviOlimpos Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Yaşlı Adam ve Deniz ~ Ernest Hemingway
Yaşlı Adam ve Deniz
Ernest Hemingway
Golf Stream’de küçük teknesiyle yalnız başına avlanan ihtiyar bir balıkçı vardı. Zayıf, kavruk yüzü kederli, ensesi kırış kırış bir adamdı.Yanakları, güneşin tropik denizlerde meydana...
- Bilirbilmezler ~ Gustave Flaubert
Bilirbilmezler
Gustave Flaubert
Bouvard ile Pécuchet, bilgisizliklerinden ve ahmaklıklarından kaynaklanan sınırsız bir gözüpeklikle her konuya el atan iki arkadaştır; görünüşleri gibi tutumları ve tutkuları da gülünçtür. Ama...
- Paris’te Balayı ~ Jojo Moyes
Paris’te Balayı
Jojo Moyes
Jojo Moyes’in merakla beklenen kitabı Ardında Bıraktığın Kadın’la tanışmak için küçük bir başlangıç. Âşıklar şehri Paris’te yeni evli iki çift… Genç ve güzel Liv,...