Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Sentetik Çağ
Sentetik Çağ

Sentetik Çağ

Christopher J. Preston

İnsanlık yeryüzünde haddinden fazla etki bıraktı. Bu durum, eriyen buzulları ve azalan tür sayılarını belgeleyen istatistiklerin ötesinde yeni bir jeolojik çağa işaret ediyor. Bu…

İnsanlık yeryüzünde haddinden fazla etki bıraktı. Bu durum, eriyen buzulları ve azalan tür sayılarını belgeleyen istatistiklerin ötesinde yeni bir jeolojik çağa işaret ediyor. Bu yeni çağın, toprağın her santimetrekaresinde ve okyanus suyunun her bir damlasında tespit edilebilen türlerin itibarını artık teslim etmesi gerekiyor.

Sentetik Çağ’da, jeolojik tarihin bu yeni döneminde dünyayı nasıl şekillendirmeyi seçtiğimizin kritik önem taşıdığına dikkat çeken Christopher J. Preston, kendi tasarımımız olan sentetik işleyişlerin istediğimiz dünyayı dikkatlice tasarlamak için bir fırsat sunduğunu düşünüyor ve yeryüzünün metabolizmasını yeniden yapılandırmayı vaat eden bir dizi teknoloji tanımlıyor: nanoteknolojiler, moleküler üretim, sentetik biyolojinin genom oluşturma potansiyeli, evrimi geride bırakabilen “biyolojik mini makineler”, türlerin yer değiştirmesi ve soyu tükenen türleri geri getirme, iklim mühendisliği, güneş radyasyonu, karbonu atmosferden uzaklaştırmak amacıyla yapay ağaç üretimi ve daha nicesi…

Sentetik Çağ, yaşadığımız dünyanın hızla tanınmaz hale geldiği bir zamanda gerek yeryüzünü gerekse insanları yeniden yapılandıracak sentetik geleceğin hatlarını çiziyor.

Sentetik Çağ, 2018’de Ekoloji ve Çevre kategorisinde Nautilus Ödülü’nü almıştır.

SENTETİK ÇAĞ EVRİMİN DAHA GÜÇLÜ TASARIMI, SOYU TÜKENEN TÜRLERİN GERİ GETİRİLMESİ VE DÜNYAMIZIN YENİDEN YAPILANDIRILMASI

***

CHRISTOPHER J. PRESTON, Montana Üniversitesi’nde felsefe profesörüdür. Felsefi ilgi alanları arasında yaban hayat ve yeniden yabanlaştırma, ekofeminizm, Antroposen, iklim mühendisliği ve çevresel epistemoloji yer almaktadır. İklim mühendisliği, sentetik biyoloji ve Antroposen yeni çağı hakkında kapsamlı akademik yayınlarının yanı sıra Grounding Knowledge: Environmental Philosophy, Epistemology, and Place (Topraklama Bilgisi: Çevre Felsefesi, Epistemoloji ve Mekân) adlı bir kitabı olan Preston’ın aynı zamanda Engineering the Climate: The Ethics of Solar Radiation Management (İklim Mühendisliği: Güneş Radyasyonu Yönetiminin Etiği) ve Climate Justice and Geoengineering: Ethics and Policy in the Atmospheric Anthropocene (İklim Adaleti ve Jeomühendislik: Atmosferik Antroposen’de Etik ve Politika) adlı derlemeleri ile editörlüğünü yaptığı Engineering the Climate: The Ethics of Solar Radiation Management (İklim Mühendisliği: Güneş Işınımı Yönetiminin Etiği) adlı çalışması bulunmaktadır.

***

Yaşamları Sentetik Çağ tarafından şekillenecek olan Toby, Jessica ve Alice’e

***

İÇİNDEKİLER

TEŞEKKÜR 13

GİRİŞ 15

ÖNEMLİ KİŞİLER 25

1. YENİ MADDE YAPMAK 29

2. YENİDEN KONUMLANDIRILAN ATOMLAR 49

3. TALEP ÜZERİNE DNA 69

4. YAPAY ORGANİZMALAR 85

5. DÜZENLENMESİ GEREKEN EKOSİSTEMLER 101

6. TÜRLERİN YERLERİNİ DEĞİŞTİRME VE SOYU TÜKENEN TÜRLERİ GERİ GETİRME 121

7. KENTLERİN EVRİMSEL GÜCÜ 149

8. GÜNEŞİ GERİ YANSITMAK 161

9. ATMOSFERİ YENİDEN KARMAK 183

10. SENTETİK İNSANLIK 199

11. GEÇİŞ ÂNI 213

SONSÖZ: YABANIL DOĞA ÜZERİNE BİR YAZI 227

NOTLAR 233

OKUMA LISTESI 239

DIZIN 241

 

TEŞEKKÜR

Eşim, ailem, erkek kardeşim ve kız kardeşim, bana ve yaptıklarıma yorulmak nedir bilmeden destek veren enerji kaynaklarımdır. Yıllardır bana kattıkları her şey için onlara tüm içtenliğimle müteşekkirim. Birçok arkadaşım, meslektaşım ve tanıdıklarım bu metnin yolculuğunun çeşitli noktalarında can simidi rolü oynadılar. Birçok kişinin yanı sıra, Fern Wickson, Svein Anders Lie, Geoff Gilbert, Jake Hanson, Patrick Kelly, Armond Duwell, Neal Anderson, Jennifer Beck, Jack Rowan, Beth Clevenger, Ted Catton ve Bradley Layton’a hem bilgilerini esirgemedikleri hem de beni yüreklendirdikleri için minnettarım. Son olarak, ajanım Kevin O’Connor yayın dünyasına girme çabalarımda muhtemelen hak ettiğimden daha fazla destek verdi. O böylesine kışkırtıcı, çalışkan, bilgilendirici, eğlenceli ve bu işe kendini adamış olduğu için şimdi bu kitabı elinizde tutuyorsunuz. Kevin, hiç kuşku yok ki, bir yazarın umabileceği en yetenekli danışmanlardan biri olduğunu kanıtladı.

GİRİŞ

Kim olursanız olun –bir biliminsanı ya da bir ressam, bir çiftçi ya da bir filozof, genç bir anne ya da kırış kırış olmuş bir büyükanne– dünyaya tamamen farklı bir açıdan bakmaya başladığınız an genellikle tek bir uyanış ânıdır. Bir anda tüm düşüncelerinizi ve görüşlerinizi yeni bir farkındalık halinde billurlaştıran bir şey olur. Böyle bir ânı, ücra bir Alaska kıyı bölgesinde, Walt adında kır saçlı bir balıkçı teknesi kaptanıyla birlikteyken deneyimlememden bu yana çok da uzun zaman geçmedi.

* * *

Saat 14.00’tü ve elimdeki kir pas içindeki Gaff kancasıyla1 on iki metrelik bir teknenin arka güvertesine tünemiş, 400 metrelik misinanın giderek suyun yüzeyinde belirişini izliyordum. “Hazır mısın?” diye sordu Walt. “Bir balık geldiğinde çabuk davranmalısın.”

Başımla onayladım ve tezgâhlarda yerini alacak bir Alaska halibutu* yakalamaya çalıştığım bu ilk girişimimde çuvallamamayı umarak, ayaklarımın güverteyi sıkıca kavradığından emin olmak için iyice yerleştim. “Çok fazla eğilmesen iyi edersin,” diye ekledi Walt, “yoksa bu büyük budalalardan biri seni kendine doğru çeker. Su yüzüne çıkar çıkmaz cengâver kesiliyorlar.” Anladığımı gösteren bir işaret yaptım ve tekneye tutunmuş parmaklarımı iyice sıktım. Alaska’yı çevreleyen sulardaki bir halibut bir insanın iki katı ağırlığına erişebilir ve küçük bir tekneye hasar verebilir. Bazı balıkçılar, halibutun güvertede debelenirken sebep olabileceği yaralanmaları önlemek amacıyla balığı çekmeden önce beynine ateş ederler. Kalbim ağzımdan çıkacak gibiydi, suda süzülen misinaya baktım ve tam o anda görüş alanıma büyük oval bir şekil girdi. Bu ilk balığın siluetinin teknemizin bordasında belirmesinden dokuz saat sonra, Fair-Weather Dağı’nın gölgesindeki kuytu bir koya yöneldik. Güvertenin altı, yarım ton ağırlığında, içleri temizlenmiş ve karla doldurulmuş balıklarla doluydu. Biz koya girerken, sahildeki bir bozayı iki dev pençesi arasına aldığı bir somondan başını kaldırdı ve çabucak yemeğine geri döndü. Kaptan demir atıp dizel motorun gürültüsüne son verdiğinde ağır akışkan sessizliği bozan sadece teknemizin gövdesine çarpan su sesi ve birkaç martının çığlığıydı. Neredeyse gece yarısıydı ve bütün öğleden sonra bu ağır balıklarla çalışmaktan yorulmuştum. Yine de Kuzey alacakaranlığında, ıslak olta takımımla teknenin arka güvertesinde uzun bir süre oturdum ve kendimi dağlara, buzullara ve sahildeki ayının soluklaşan hatlarına bıraktım. Zihinsel ve fiziksel olarak çalışmaktan bitkin bir haldeyken, içimi hüzün veren bir aydınlanma kapladı: Sonunda insanların dünyayı bütünüyle dönüştürdüğünü söylemekle ne denmek istendiğini kavramıştım.

Bizim teknemizin dışında, etrafta hiçbir insan emaresi yoktu. Bu güzel şekilli balıklar, Kuzey Amerika’nın en ücra karasularından, çok sayıda türle dolu olan farklı sulardan getirilmişti. Yeryüzünde bir parça el değmemiş doğa sureti kalmış olsaydı, orası böyle bir yer olabilirdi. Ancak pırıl pırıl beyaz derisiyle okyanustan çekip çıkarılmış, bıçaklarımızla titizlikle temizlenmiş ve güverte altındaki buza yatırılmış bu halibutlar, hiç de el değmemiş değillerdi. Çin’e ait kömür yakıtlı elektrik santrallerinden 6.500 kilometre uzağa kusulan, ABD Gıda ve İlaç Kurumu’nun rakamlarına göre ayda sadece üç küçük porsiyon tüketmenin güvenli bir tüketim sınırı olduğu söylenen cıvadan yeteri kadar nasiplenmişlerdi. Hamile kadınlar ve küçük çocuklar bundan çok daha azını tüketmeliydi.

Düzenli işi üniversite öğrencilerine çevresel konular hakkında bilgi vermek olan biri olarak, yeryüzünde endüstriyel kirliliğin dokunmadığı bir yerin artık kalmadığını kuramsal olarak biliyordum. Bu bilgiler kafamda dönüp dursa da belli ki bu konu üzerine tam olarak kafa yormamıştım. Çünkü şimdi, ilk kez, gerçekten hissetmiştim. Gezegendeki insan etkisi, bel veren kar yığınlarına, eriyen buzullara ve sayıları azalan canlı türlerine işaret eden bir dizi rakamdan daha fazlası anlamına gelir. Üretim merkezlerinden ve kent merkezlerinden ne kadar uzaklaşırsanız uzaklaşın, insan endüstrisinin sonuçlarına artık kayıtsız kalabilecek bir manzara bulunmadığı anlamına gelir. İnsanın dünyaya etkisi topyekûndur. Bu etkilerin hiçbiri önemsiz değildir. Çok uzaklarda bile olsa, insanın bıraktığı bu iz, ağzımıza götürdüğümüz her bir lokmanın güvenirliğini etkileyebilir.

O balıkçılık seyahatinden döndüğümden bu yana geçen aylarda, bu mirasın önümüzdeki zamanlar için ne anlama geldiğini düşünüp durdum. Bu kitabın araştırmaya koyulduğu soru budur: “Nereye doğru yol alıyoruz?”

Yakın zamana kadar, insanlık tarihinin dikkate değer kısımlarının neredeyse tümü, Holosen olarak bilinen bir çağda yer almıştır. Yunanca holos ve kainos terimlerinden türetilen Holosen, kelimenin tam anlamıyla “tamamen yeni” anlamına gelir. Gezegen, jeolojik olarak kısa bir süre olan 12.000 yıl boyunca, “tamamen yeni” bir çağı işgal etmiştir. Son on yılda, iklimbilimciler, ekologlar ve coğrafyacılar gibi çeşitli alanlardan insanların oluşturduğu bir grup, insanlığın dünya üzerindeki haddinden fazla etkisinin Holosen’i geride bırakmanın eşiğinde olduğumuz anlamına geldiğini ileri sürüyor. Bu aklımızı başımıza getiren yeni gerçeklik artık sık sık Antroposen’in veya “insan çağı”nın ortaya çıkışı olarak tanımlanıyor.2 Teknik olarak konuşacak olursak, Antroposen, –gerçekten teknik olarak konuşmak niyetindeyseniz– fiilî olarak hiçbir şeye tekabül etmeyen jeolojik bir terimdir. Bu terim, Holosen’in yerini alacak olan jeolojik çağ için üzerinde düşünülen yeni bir isimden ibarettir. Sayıları giderek artan bir yorumcular grubu, önümüzdeki dönemi adlandıracak olan terimin, bıraktıkları işaretlerin artık toprağın her santimetrekaresinde ve okyanus suyunun her bir damlasında tespit edilebilen türlerin itibarını teslim etmesi gerektiğini öne sürmektedir

İsabetli tınısına rağmen Antroposen, Yerküre’nin tarihindeki bu değişim ânını kayıt altına almak için kullanılan tek terim değildir. Ortaya çıkmakta olan çağ için, insanın hâkimiyetindeki bir gezegenin gerçekte ne anlama geldiğine dair her biri farklı bir anlayışı yansıtan başka terimler de önerilmiştir. Kimileri, gezegenin yaşadığı bu dönüşümde ticari kuruluşların oynadığı role dair bir şeyleri de içeriyor olması için Kapitalosen veya Ekonosen terimlerini önerdi. Kimi, Homojenosen teriminin insan ve biyolojik çeşitliliğin gözle görünür azalmasını daha iyi karakterize edeceğini düşünüyor. Bazı feministler, Mantroposen teriminin, insanlığın hangi kısmının gezegen tahribatının büyük bölümünü gerçekleştirdiği sorununa işaret etmekte daha uygun olduğunu düşünüyorlar. Buna paralel düşünenler Euro sen terimini önerirken, konuyu oldukça hafife alan sesler basitçe Obscene* terimini öneriyorlar.

Bütün bunların yanısıra, jeolojik tarihin bu yeni dönemini adlandırmaktan daha önemli olan, onu nasıl şekillendirmeyi seçtiğimizdir. Yeni bir çağın ortaya çıkışı, ortaya koyduğumuz emek ve çabayla farkına varmadan dönüştürdüğümüz bir gezegene basitçe yeni bir isim verme fırsatını elde etmemizden ibaret değildir. Bu çağ, yaratmak istediğimiz dünyayı dikkatlice tasarlamak için sahip olduğumuz fırsattır. İşte bu nedenle, olağanüstü bir zamanda yaşıyoruz. Bu adlandırma tartışmasının geçtiği tam şu anda bile, yeni bir çağ doğmaktadır. Her biri, atomdan atmosfere kadar, doğal dünyayı baştan yaratmayı vaat eden bir dizi teknoloji ortaya çıkmaktadır.

* * *

1967 yılında yapılan The Graduate [Mezun]** filminde şaşkın görünümlü kahraman Benjamin Braddock (Dustin Hoffman tarafından canlandırılır), iyi niyetli bir aile dostu tarafından bir kenara çekilir ve geleceğinin anahtarının tek bir kelimede bulunabileceğini söyler: “Plastikler.” Ben’in çevresinde gördüğü inanılmaz miktardaki bir sürü şey, tıpkı arkadaşının da düşündüğü gibi, ucuz ve son derece esnek yeni kimyasal süreçlere tabi tutularak fabrikalarda sentetize edilecektir. Ben, kendisi ve kariyeri için neyin iyi olduğunu anlamış olsaydı, kendisini bunun bir parçası kılmak isteyecekti. Ben, böyle bir tavsiyeyi bugün alsaydı, daha şaşırtıcı bir sentetik geleceğe dair daha büyük bir vaat işitecekti. İnsanlar artık kendi çevrelerini yeni materyallerle kuşatmakla kalmıyor. Türümüz, bir dizi temel gezegensel süreci yeniden yapılandırma becerisi de kazanıyor. Orijinal ve faydalı organizmalar oluşturmak için yeni DNA düzenlemelerini nasıl sentezleyeceğimizi ve birleştireceğimizi öğreniyoruz. Tamamen yeni materyal özellikler yaratmak için özgün atomik ve moleküler yapılar imal ediyoruz. Soyu tükenen türleri geri getirme deneyleri yaparken, ekosistemlerin tür bileşimlerini yeniden bir araya getiriyoruz. Gezegeni serin tutmak için güneş ışınlarını geri çevirecek teknolojilerin nasıl etkin bir biçimde uygulanacağını araştırıyoruz. İnsanlık, bu yöntemlerin her birinde, kendi tasarımımız olan sentetik işleyişlerin, doğanın tarihsel olarak en etkili işleyişlerinden bazılarının yerini nasıl alacağını öğreniyor.

Birçok büyük gezegensel dönüşümün çoktan gerçekleştiğini hiç kimse inkâr etmeyecektir. Bununla birlikte, şimdiye kadar, türümüzün yarattığı büyük küresel etkilerin çoğu kasıtsız etkilerdir. Alaska koylarını cıvayla kirletmeyi veya endüstriyel kimyasalların Arktik buzulların altında yüzen balinaların etine işlemesini hiç kimse planlamıyordu. Ne fosil yakıtların kullanılmasına bağlı görülebilecek olan atmosferik ısınma ne de her tarafı sarmış olan habitat tahribatından kaynaklanan kitlesel yok oluşlar maksatlıydı. Bugüne kadarki tüm dönüşümlerde, küresel değişim, faillerinin akıllarının ucundan bile geçmiyordu.

Ancak bundan böyle işler farklı seyredecektir. Verdiğimiz zararların küresel ölçekteki mahiyetini tam olarak idrak ettikten sonra, gelecekteki eylemlerle ilgili kararlarımızı daha bilinçli almaktan başka seçeneğimiz yok. Bu harap gezegen, yolun kenarında bulduğumuz acı çeken yaralı bir hayvan gibi, birdenbire bizim sorumluluğumuz haline geldi. Artık sırtımızı dönerek fark etmemiş gibi yapma seçeneğimiz yok. Sağduyu artık buna göz yummayacaktır.

Daha da kötüsü, bu sorumluluk artık özel bir hassasiyet gerektirmektedir. Tam da bu ahlaki yükü üstlenmemiz gerektiği bir zamanda, yeni teknolojiler, dünyanın daha öncekilerden daha köklü bir dönüşümünü mümkün kılıyor. Yerküre’nin en temel işlevlerinden bazıları –DNA’nın nasıl inşa edildiği, güneş ışığının atmosfere nasıl nüfuz ettiği, ekosistemlerin nasıl oluştuğu– insan tasarımı tarafından giderek daha fazla belirlenebilir hale geliyor. Bir zamanlar doğal süreçlerin planlanmamış sonucu olan şey, artık gittikçe artan oranda bilinçli kararlarımızın bir ürünü haline geliyor. Kimya alanında Nobel Ödülü sahibi Paul Crutzen, içinde yaşayacağımız geleceği tartışırken, bizi nelerin beklediği konusunda lafını esirgemeyen açıklamalar yapar. Ona göre, şu andan itibaren, “Doğanın ne olduğuna ve ne olacağına karar verecek olanlar bizleriz.”

Doğal süreçlerin yerini sentetik süreçlerin alması, Plastosen olarak adlandırılabilecek dönemin ayırt edici özelliğidir. Bu terim, plastikle dolu bir dünyayı ima etmek için seçilmemiştir. İnsanlık, önümüzdeki yıllar boyunca, bu özel sentetik yaratımdan kurtulmak için nedenler öne sürebilir. Plastosen terimi, plastik sözcüğünün sıfat olarak kullanımının yanı sıra giderek daha bükülür ve şekillendirilebilir hale gelen bir gezegene işaret eder. Plastosen, Yerküre’nin, kaynaklara sahip olanların yeni teknolojileri kullanarak geliştirip uygulamaya koymalarıyla mümkün kılınan, benzeri görülmemiş derecede işlenebilir oluşuna işaret eder.

İnsanlar, gezegenin en temel fiziksel ve biyolojik işleyişlerinden bazılarını kasıtlı olarak kurcalamalarının sonucu olarak hazır bir dünyayı imal edilmiş bir dünyaya dönüştürmenin eşiğinde durmaktadırlar. Plastosen döneminde dünya, moleküler biyologlar ve mühendisler tarafından, gezegenin Sentetik Çağ’ın eşiğinde olduğu ilan edilircesine, tepeden tırnağa yeniden inşa edilmektedir.

Sentetik Çağ süresince gezegenin yeniden yapılandırılması sadece değişen yüzeyler meselesi olmayacaktır. Yerküre’nin metabolizmasına derinden nüfuz edilecektir. Bu yeni çağa yön veren teknolojiler sadece gezegenin görünüşünü değil, aynı zamanda işleyişini de değiştirecektir. Doğa ve onu yöneten süreçler gitgide bizim tasarladığımız şeyler haline gelecektir. Bu dönüşümlerin karakterini anlamak, oldukça hayati seçimlerin yapılması gerektiği için önem taşımaktadır. Kat edilecek yolun hatları henüz kesin olarak saptanmamıştır. Yerküre’nin yeniden yapılandırılmasını ne kadar ileriye götüreceğimize karar vermeliyiz.

Doğal süreçlerin yönetimi artık kısmen kaçınılmaz olmakla birlikte, Plastosen, tasarımlarımızı ne kadar agresif bir şekilde uygulamayı seçtiğimize bağlı olarak birçok farklı şekil alabilir. Bir yaklaşıma göre, önümüzdeki dönemde Yerküre’yle kurmamız gereken yeni ilişki biçimi, geri adım atmaya ve gezegendeki ayak izimizi azaltmaya yönelik çabalarımızı önünde sonunda boşa çıkaracaktır. Bu çabalar, daha ziyade, insanın doğaya ve doğa süreçlerine müdahalesini hızla güçlendirecektir. “Son Sürat” bir Plastosen, doğaya düşüncesizce ve kazara etkide bulunmak şöyle dursun, teknik uzmanlarımızın en üstün yetenekleri ölçüsünde, onu kendinden emin bir şekilde, kasıtlı olarak ve bazen acımasız bir biçimde şekillendireceğimiz anlamına gelir. Hiçbir şey bu müdahalenin dışında kalamaz.

Kimileri bu aşırı müdahaleye ayak diremekte ve yeni çağın doğuşunu, bu müdahil oluşun tersine çevrilmesi için bir fırsat olarak görmektedirler. Bu görüşe göre, bazı alanlarda doğa yönetimini artırsak da bunun dışında kalan alanlarda olup bitenlere giderek daha az dahil olabiliriz. Örneğin, belirli DNA uzamalarını [stretches] dokunulmaz ilan etmeyi seçerek, evrimin bize devrettiklerinin bir kısmının korunmasını sağlayabiliriz. Bazı peyzajları tamamen kapsam dışı tayin ederek, Yerküre’nin yabanıllığını ve bağımsızlığını simgeleyen bir takım önemli işaretleri koruyabiliriz. Bir yandan insani nedenlerle belirli gezegensel ölçekli teknolojilerin geliştirilmesini teşvik ederken, diğer yandan giderek daha sentetik hale gelen bir dünyanın alacağı farklı görünüşler karşısında kendimizi geri çekebiliriz.

Böyle bir Sentetik Çağ’ın şekli şemaili hakkında hâlâ cevaplanmamış birçok soru olduğu halde, gezegenin kendi tarihinin farklı bir dönemine girmekte olduğu çok önemli bir geçiş ânında, düşünmeye ancak fırsat bulabileceğimiz bir hızla geçmekte olan bir anda bulunuyoruz. Nihayet tam da bıraktığımız etkilerin kapsamını idrak etmişken, takip eden sayfalarda dile getirdiğim gibi önerim, ne tür bir geleceği arzuladığımız konusundaki tartışmaların biraz daha sürdürülmesi gerektiğidir. Önümüzdeki dönemin adlandırılmasına türümüzün adının çoktan damga vurduğunu bir kenara bırakıp, kısa ama önemli bir düşünce uzamında yer aldığımızı varsayalım. Bu an, bir yüzü geriye, diğer yüzü ise ileriye bakan Roma Tanrısı Janus’u hatırlatırcasına, geçmişteki kazara etkileri araştırmak ve gelecekteki kasıtlı etkileri dikkatlice değerlendirmek için bir fırsat aralığı sağlamaktadır.

Avrupa ve ABD politikalarının son zamanlarda izlediği popülizm dalgası, gittikçe daha fazla insanın, geleceklerinin kontrolünün ellerinin arasından kayıp gitmesinden korku duyduğunun göstergesi olarak yorumlanıyor. Yaşamlarına, onlara göründüğü kadarıyla, gittikçe başka insanlar yön veriyor. Bu geçiş ânında düşünceli davranmazsak, Sentetik Çağ’ın hatları gerçekten de konuya uzak uzmanlar ve ekonomik çıkarlar tarafından şekillendirilecektir. Dünyanın hangi ölçüde yeniden yapılandırılacağına dair alınacak kararlar, her biri gerçek özgecilikle kurulan birtakım bağlardan ve her zamankinden daha şiddetli müdahalelere yönelmek suretiyle yeni kârlar elde etme umudundan büyülenen teknik elitler ve pazar tarafından yerine getirilecektir. Böyle bir durumda, ticari çıkarların bizi düşüncesizce son sürat bir Plastosen’e doğru sürüklemelerine izin verdiğimiz takdirde, büyük bir değişim kendini bize dayatacaktır. Yerküre ve temel süreçlerinin birçoğu artık bizden bağımsızlıklarını yitirecektir. Gerçek ve nihai anlamda, çevremiz doğallığından edilecektir. Biyosfer tamamen teknosfer kapsamına dahil edilecektir. Bu tür olayların sonuçları olacaktır. Yerküre’ye yapmayı planladığımız şeyi, nihayetinde kendimize de yapmış olacağız.

* * *

En başından, bu kitabın burada açıklanan önemli araştırma ve keşif alanlarının reddi olmadığını netleştireyim.5 Kitaptaki bölümler, atomlar seviyesinden tüm atmosferin tahrifine doğru ilerleyerek yeni ortaya çıkan bir dizi güçlü teknolojiyi dikkate sunuyor. Bu gelişmelerin birçoğuna, gittikçe daha da kentleşmiş ve sanayileşmiş bir nüfusun yarattığı etkilerle başa çıkmak için ihtiyaç duyulacağına şüphe yoktur. Bu teknolojiler daha fazla insanın daha önce hiç olmadığı kadar az etki bıraktığı daha iyi yaşamlar edinmesine olanak sağlayacaktır. Bu araçlardan bazılarına, daha önce verilmiş olan hasarların onarımı için de ihtiyaç duyulacaktır. Sentetik Çağ’ın aldığı bazı biçimler, büyük ölçüde kaçınılmazdır.

Bununla birlikte, bu dönüşümlerin bazılarının kaçınılmazlığına, temkinli bir uyarı eşlik eder. Teknolojilerin vaatleri içinde bazı tehlikeli baştan çıkarıcılıklar gizlidir. Genellikle kontrol hakkında abartılı fanteziler içerirler. Bizi, henüz oldukça az hazırlıklı olduğumuz gezegensel yönetici rolüne sokarlar. Ve insanların kendilerini çevreleyen dünyaya müdahale etmeyi arzulamaları gerektiğini salık veren ve uzun zamandır devam eden bir sözleşmeyi feshederler.

Kendimizin ve Yerküre’nin, Sentetik Çağ’ın gerekleri uyarınca yeniden yapılandırılması, açıkça iki tarafı keskin bir bıçak gibidir. Kesinlikle elde edilecek birçok faydası olacaktır. Ancak önemli maliyetleri de beraberinde getirecektir. Bazen yeni bir sağlık ve refah vizyonu, bazen de çevremizle yeni tür ilişkilerin iyimser bir keşfi anlamına gelecektir. Bunun dışında her zaman, geçmişte yaşadığımız dünyanın hızla tanınmaz hale geldiği bir dünyada sağduyulu kalabilmek için umutsuz bir mücadeleye neden olacaktır. Kendimizi, belirsiz ve engebeli bir arazide körü körüne hızla koşarken bulacağız.

Yaşayacağımız geleceğin farklı olacağı garanti edilmiştir, ancak alacağı şekil henüz belirlenmemiştir. Adil bir dünyada yaşasaydık, bu şekle dikkatli ve bilgilendirilmiş bir halk seçimiyle karar verilirdi. Bu, ilerideki sayfalarda aktarmayı umduğum temel mesajlardan biridir. Bu kararlar, seçilmiş birkaç kişinin ellerine bırakılabilecek kararlar değildir. Ne de olsa türümüze biçilen bedel, bundan daha fazlası olamazdı.

 

 

 

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur