Senden tembeli yok demeyin sakın!
Tuba Aktaş Deli’nin 2022 Tudem Edebiyat Ödülleri’nde ikincilik kazanan eseri Senden Tembeli Var, normallik anlayışımıza zıtlıkların kusursuz uyumuyla meydan okuyan kara komik bir kitap.
Akıllara zarar kahramanları ve “Bu işte bir iş var!” dedirten olaylar zinciriyle ezberleri şaşırtan bu eğlenceli roman, tembelliğin felsefesini yapanları cin fikirlilerin yoluna çıkararak ortalığın tozunu attıracak bir maceraya imza atıyor.
Anadolu’nun dört bir köşesinden gelen ailelerin büyük kente ve tek tipleşen mahalle kültürüne nasıl ayak uydur(a)madıklarını gerçekçi bir ironiyle gözler önüne seren yazar; ötekileştirerek, farklılaştırarak toplumda “bilinçsizce” yaratılan kutuplaşmaya da dikkat çekiyor.
“Yerinize çalışacak birileri yoksa yeterince özgür bir tembel olamazsınız,” diyor Hadiko Tembeliko, üşengeçliği yüzünden bir türlü tamamlayamadığı Tembellik Manifestosu’nun 3. maddesinde!
Haksız da sayılmaz hani, şunun şurasında kaç kişi var onun 11 yıllık kıdemli tembellik kariyeriyle yarışabilecek? Gerçi sınıf arkadaşı, komşusu ve ezeli düşmanı Nazlı var ama onun olayı farklı… Mahalledeki komşularını ve okuldaki öğretmenlerini canından bezdirmesiyle tanınan Naz Uyarlı, namıdiğer Nazlı, şu sıralar daha çok tavanda yürüyebilme meziyetiyle dillerden düşmüyor.
Derken, hayat yine bildiğini okuyor ve Hadiko ile Nazlı’nın yollarını hiç beklenmedik bir dostluğa çıkarıyor. Sonrası, ucu televizyon programlarına konu olacak gizemde ve polisleri iz peşinde koşturacak hareketlilikte bir macera! Yatışistan mevzusu ve Kramerikalılar da işin içinde ama orası SIR!
Bilgi Çağı’nda giderek ehemmiyetini yitiren “tembellik” ve “çalışkanlık” kavramlarını tartışmaya açan bu matrak kitap, yaşadığımız mahallede ya da okuduğumuz okulda her an karşımıza çıkabilecek tiplemeleri renkli bir kurguyla buluşturarak akıllarda yer edecek bir hikâyeye dönüştürüyor.
Kimsenin gerçekte dışarıdan göründüğü gibi olmadığı görüşü üstüne merak uyandırıcı bir anlatı sunan Senden Tembeli Var, eğitim sistemimizdeki çatlaklardan sızan meseleleri eleştirmekle kalmıyor; ebeveynlerin çocuklarıyla, öğretmenlerin ise öğrencileriyle olan ilişkilerine dışarıdan bir gözle bakmamızı da sağlıyor.
Bölümler
Aşırı Olağanüstü Kurul Toplantısı ………………7
Hadiko Tembeliko…………………………………….13
Bu İşte Bir İş Var……………………………………….17
Yalan Söylemek ………………………………………..21
Okuldan Atılma Diye Bir Şey ……………………..24
Sen Polis Kızısın Asel!……………………………….29
Hadiko Nerede?………………………………………..34
Yatışistan …………………………………………………38
Mahalle ……………………………………………………45
Kalabalık………………………………………………….49
Nadide Hanım’ın Evi, Nazlı’ya Hazır mı?……..54
Al Birini Vur Ötekine ………………………………..60
Sular Duruldu mu?……………………………………64
Çok Gizli Bölüm……………………………………….68
Üç Ay Sonra ve İşte Ben Nazlı!……………………74
Sakin mi Mahalle? …………………………………….81
Senden Tembeli Var ………………………………….85
Bilmiyorlar ki hiçbir kahramanım beni dinlemiyor,
Birçoğu almış eline sazı, kendi çalıp söylüyor.
İnanın onlar benden çok konuşuyor!
Aşırı Olağanüstü Kurul Toplantısı
“Altı kere altı otuz altı, babanın bıyığı yolda kaldı!” diye sayıklıyormuşum geçen gece. Bir de şey diyormuşum, şey… “Beş kere beş yirmi beş, nerden geldin bitli gebeş!” “Aman hanım, kimseye söyleme,” dedim. “Nedir bu Allah aşkına? Yirmi yıllık matematik öğretmeni Feci Kesir, rüyasında böyle saçmalasın! Olacak iş mi?” “Ay Feciii!” diyor bizim hanım. Bizim derken yani sadece benim hanım. Başkaları yok. Neyse, ne diyordum? “Aman Feci, abartma! Rüya bu, insan her şeyi görür. Develer cüceleri, krallar soytarıları görür. Devlet başkanları kim bilir neler sayıklıyor neler… Misal, Vladimir Putin yatağında bir o yana bir bu yana dönüp dururken şöyle sayıklıyor olabilir: Elem tere fiş, kem gözlere şiş!” “Yahu sen ne diyorsun hanım!” dedim. “Sabah sabah adamı delirtme! Ne devesi, ne kralı? Sana da bir şey söylemeye gelmiyor. Saatte 150 kilometre hızla giden, freni patlamış kamyon gibi anlatıyorsun da anlatıyorsun.” Tam yedi ay önce Naz ile tanışınca başladı bu gariplikler. Sınıf arkadaşları Nazlı diyor, mahallede de öyle sesleniyorlar. Ancak sınıf listesindeki adı Naz Uyarlı… İlk gün kendini tanıtıyor:
“Ben Naz Uyarlı, ısıya ve ışığa duyarlı…” “Sus, otur!” dedim. “Dalga mı geçiyorsun, terbiyesiz!” Sonra fark ettim. Bu bizim arka mahalledeki Nazlı. Tabii ya bu o, dedim. Allah’ım, dedim, bendeki şansa bak! Üstelik sınıf öğretmeniyim. Hemen Beşibiryerde İlkokulunu aradım. Bu da ne acayip bir isimse! Müdürleri pis pis sırıtarak ne dese beğenirsiniz: “Naz Uyarlı, ısıya ve ışığa duyarlı! Siz Nazlı deyin, yine de pek bakmaz ama kıymetini bilin.” Neyse, dedim kendi kendime ama bir taraftan da soğuk soğuk terler döküyorum. Sakin ol Feci Kesir, dedim. Sen yirmi yıllık meslek hayatında ne zorluklar gördün. Kimleri kimleri çarpanlarına, bölenlerine ayırdın. Türlü badireler atlattın.
Ne müfettişlerin, müdürlerin pabucunu 180 derece çevirip ters giydirdin. Şimdi bu el kadar kızla mı baş edemeyeceksin? Bunun da üstesinden gelirsin. Nazlı’ymış, pehpeh! O daha Feci Kesir’le tanışmadı, dedim. Dedim demesine de… Bu söylediklerimi yutmam için iki ay yetti. Nazlı ikinci ayın sonunda beni tam anlamıyla delirtti. Sınıfın duvarlarını resimle, yazıyla doldurdu. Hadi duvarları anladım, peki ya tavan? Yahu tavanı nasıl karalayabilir bir insan? Bu kız, bildiğin tavanda yürüyor. Rehberliğe yolluyorum, olmuyor. “Bir insan tavanda yürüyemez,” diyorlar. Bahçeye yolluyorum, duvara tırmanıp kaçmaya çalışıyor. Bu defa da müdürden güzel bir fırça yiyorum. Yahu ben azar işitecek adam mıyım? Geçen gün sınıfın kapısının kolunu sen sök, arkadaşının kapüşonunun içine at. Çocuk eve gidince bütün sınıf, içeride mahsur kalmasın mı? Okulun boşaldığını sanan görevliler kapıyı kilitleyip evlerine gitmesin mi? Akşamüzeri bütün veliler okula dökülmesin mi? Tüm ilçede yaygara kopmasın mı? Müdür Bey çıldırdı. “Bıktım artık, bıktım!” dedi, ikinci katın koridorunda koşarak. “İl Millî Eğitim Müdürlüğüne, hatta Bakanlığa yazacağım. O da mı olmadı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gideceğim. Ya bu kızı bu okuldan alın ya da beni başka bir okula yollayın.”
Müdür Bey benden ve rehberlik servisinden, Naz Uyarlı ile ilgili bir rapor yazmamızı istedi. Psikolojik Danışman Gökhan, rapor falan yazamayacağını, onu Rehberlik Araştırma Merkezine yönlendireceğini söyledi. Hatta, “Anası babası ilgilenmezse tutup elinden ben götüreceğim,” dedi. Neyse, o Naz’a randevu ayarlarken ben de raporumu yazdım. Ama ne rapor! Müdür Bey pek beğendi. Öğretmenlerle olağanüstü kurul toplantısı yapıp yazdığım raporu okudu: “2022-2023 Eğitim-Öğretim yılı, Şu Köşe Yaz Köşesi Ortaokulu 5-B sınıfı öğrencisi 1789 numaralı Naz Uyarlı’nın matematik öğretmeniyim. Adım Feci Kesir. Tamı tamına on dokuz yıl, yedi aydır bu vatana matematik öğretmeni olarak hizmet etmekteyim. Üstün başarı ödüllerim, TÜBİTAK birinciliklerim var, matematik olimpiyatlarından altın madalyalarım… Öncelikle şunu belirtmek isterim ki Naz Uyarlı’dan şikâyet eden bir rapor değildir bu, sadece durum tespitidir. Bağlı bulunduğumuz bakanlıktan bir yardım talebidir. Naz Uyarlı okulumuza geldiğinden beri iki kere iki, dört etmemektedir. Gönye, cetvel ve iletkiler her şeyi yanlış ölçmekte; metrekare başına düşen gürültü patırtı sayısı kontrol edilememektedir.
Diğer öğrenciler de onu taklit etmekte, kimse bilmem kaç musluğun hangi havuzu kaç dakikada doldurduğuyla ilgilenmemektedir.” Böyle başlayan bir rapordu işte. Müdür Bey, yazdığım raporu on dakika boyunca tane tane okudu. Bütün öğretmenler, kafalarını bir kayık gibi sallayarak iki yana hayranlıkla alkışladı. Türkçe Öğretmeni Şûra Hanım, “Dinlerken gözlerim doldu,” dedi. “Ah ah, benim dersimde de neler yapıyor bilseniz! Ben de otursam yazsam destan olur.” Sosyal Bilgiler Öğretmeni Fâni Bey, şevkle ayağa kalkıp söz almadan önce durdu. Kelini örtmek için kenardan uzattığı saçlarının kafasının tam üstünde olup olmadığını kontrol etti.
“Efendim, edeb-i umumiyet’ül ahlak-ı içtimâi böyle vaziyetleri tenkit etmeyi gerektirir,” dedi. “Aslında böyle sahîh bir rapor Hâdi Tambulur’la ilgili de yazılsa…” O konuşmaya başlayınca Müdür Bey’e her zaman fenalık gelir. Oturduğu yerdeki kıpırdanmalarından hemen anlaşılır bu. “Hadiko Tembeliko’dan mı bahsediyorsun Fâni Hoca?” dedi Müdür Bey, elini saçlarının arasında gezdirerek. “Bakınız siz bile lakabından tanıyorsunuz onu! Yani sonuçta galat-ı meşhur lugât-ı fasihten evlâdır, buna diyeceğim yok.” Müdür Bey oturduğu yerde daha fazla duramadı. Fâni Bey devam edecekti ki araya girdi, “Yav he he!” dedi. Fâni Öğretmen ne zaman kurulda söz alıp konuşsa Müdür Bey böyle der: “Yav he he!” “Aslında Fâni Bey haklı,” dedim içimden. “Bir rapor da Hadiko Tembeliko için…” Bak ya, bana da bulaştırdılar.
Neyse, benim rapor tam Bakanlığa gönderilecekti ki Psikolojik Danışman Gökhan bir hışımla içeri girdi, “Durun, sakın göndermeyin o raporu!” dedi. Hepimiz hayretle dönüp baktık ona. Gerilmiştim, yutkundum. O kadar uzun sürdü ki bu an. Yutkunduğum boşluğu boğazımda hissetmem, kalbimin dört kere dörtnala çarpması… “Sakın o raporu göndermeyin!” Ses içinden çıktığı gövdenin haklılığına öylesine inanıyordu ki. “Rehberlik Araştırma Merkezinden çağırdığım arkadaşım, öğrenci ile odamda görüştü, ona bazı testler yaptı. ‘Çok büyük ihtimalle, Naz Uyarlı üstün zekâlı,’ dedi. Özellikle genel zihinsel yeteneği ve kapasitesi muazzammış.
Matematiksel bir deha varmış onda. Ancak kesin teşhis için RAM’a gitmeliymiş.” Bir on saniye kadar kilitlenip kaldım. Gerçek zaman olarak on saniye. Hissettiğim, rahat altmış saniye! Olimpiyat madalyalarım, üstün başarı ödüllerim, TÜBİTAK derecelerim gökten taş olup yağdı kafama. Öklid suratıma tükürdü sanki! Bir anda gece oldu, pencerelerden içeri karanlık doldu, her yer karardı. Müdür Bey kalbini ovmaya başladı. Herkes şaşkın, psikolojik danışmana bakıyordu. O uzun suskunlukta, kurul yazmanının tükenmez kalem gıcırtısını duydum. Ne yazıyor ki, ne yazıyor? Sonra diğer öğretmenler kendi aralarında konuşmaya başladı. Deminki suskunluktan daha beter bir gürültü… Her kafadan çıkan başka sesler: “Ben zaten ondaki cevheri fark etmiştim,” dedi Türkçe Öğretmeni Şûra Hanım. Sesin bile, çıktığı gövdeye dönüp şaşkınlıkla baktığına eminim.
Şûra Hanım’ın bu çıkışıyla herkes suspus oldu. Az evvel raporumu alkışlarken kayık gibi sallanan kafalar, bu defa Şûra Hanım’ın söylediklerine sallandı, aşağı yukarı. “Evet evet!” diyerek onu onayladı Fâni Bey. “Pek mutena, pek kıymetli bir talebedir Naz Uyarlı.” Sonra diğer öğretmenlerin konuşmaları, beni kınayan bakışları… Kafalarını sallayıp cıkcıklamaları… En son, toplantı boyunca telefonuyla oynayan Müzik Öğretmeni Lale Molla’nın, kapıdan çıkarken fen bilimleri öğretmeniyle konuşmalarını duydum: “Bir çocuğun böyle zekâsı olsun, varsın yaramaz olsun. Misal, müziğe yeteneği olsa ben şıp diye anlardım.” “Öyle ya! Ben de fennî bir zekâsı olsa hemen anlardım.
Şikâyetçi olmak kolay!” Bütün bir yedi ay gözümün önünden geçti. Diğer öğretmenlerin Naz Uyarlı ile ilgili disiplin kuruluna yazdıkları dilekçeler, öğretmenler odasında konuşulanlar… Hepsi, hepsi gözümün önünden bir bir geçti. Odada yalnız ben, kurul yazmanı ve Müdür Bey kalmıştık. Tükenmez kalemin gıcırtısı tekrar duyulur olmuştu. Müdür Bey sinirli sinirli yüzünü ovdu, yanaklarını avuçlarıyla yukarı aşağı, sonra burnuna doğru çekip çekip bıraktı. Birkaç kere koltuğuna oturup kalktı. Sonra odayı terk eden öğretmenlerin arkasından bağırdı: “Yav he he!”
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çocuk Kitapları Roman (Yerli)
- Kitap AdıSenden Tembeli Var
- Sayfa Sayısı88
- YazarTuba Aktaş Deli
- ISBN9786052858257
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviTudem Yayınevi /
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Gölgeler ve Hayaller Şehrinde ~ Murat Gülsoy
Gölgeler ve Hayaller Şehrinde
Murat Gülsoy
Buraya ait olamamaktan yoruldum.Ama gidemiyorum da… Paris’e de ait değilim çünkü.Charles, Marcel, Evelyn, Margaret, hepsi başka bir yere ait olmanın güveniyle istedikleri yere gidebiliyorlar....
- Ama Bu Çocuk Defolu! ~ Suzan Geridönmez
Ama Bu Çocuk Defolu!
Suzan Geridönmez
İyi aileler daima iyi çocuklara sahip olmak isterler. Peki bu iyi aileler, çocuklarını fiziksel özelliklerine ya da kişisel yeteneklerine göre seçip satın alabilecekleri bir dünyada...
- Dünya Bu Kadar ~ Mahir Ünsal Eriş
Dünya Bu Kadar
Mahir Ünsal Eriş
Dünyada her güzel şey, renkli balonlar gibi neşeyle oradan oraya salınırken hayatın dikenlerinden birine değip yok olmak zorunda mı? Birini sevmek, onunla mutlu olmak...