Alberto Manguel, “Yedi Temel Günâh” antologyasının ithafında “bir sekizincinin varlığını bilen Enis’e” notunu düşmüştü; bu kitap oradan boyattı: Alberto, Enis, başkaları – hepimiz yedi temel günâhın altında yeralan asal günâhın Tecessüs olduğunu yolda öğrenmiştik: Merak ediyorum, ergo sum; öyleyse sen busun.
İçindekiler
I
KUMBARA-İNSAN……………………………………………………………….. 9
SKNT……………………………………………………………………………………. 11
AZ KONUŞMAK …………………………………………………………………. 13
SERBEST ATIŞ……………………………………………………………………… 15
KEKE……………………………………………………………………………………. 19
HAPŞU ………………………………………………………………………………… 21
KIRIK …………………………………………………………………………………… 25
KAŞINTI………………………………………………………………………………. 31
II
GIYABINDA HAYAT HİKÂYESİ………………………………………… 37
ÇOCUKLUĞUN İCADI VE DOĞRULUK KONTRATI………… 41
YALAN YANLIŞ HAYATIN DOĞRUSU / Bir Klişenin
Serencamı ………………………………………………………………………. 45
FAL………………………………………………………………………………………. 53
TÜTTÜRMEK ÖLDÜRÜR……………………………………………………. 55
SON NEFESLER ya da BALTHUS’ÜN KÜLLÜĞÜ ……………… 61
NUKİ’Yİ SUNUŞ MEKTUBU……………………………………………….. 63
ZÜRAFAPERESTLİĞE DAİR……………………………………………….. 67
Hızır İlyas Ağa, Letâif-i Enderûn, H. 1276/1859
Çevrimyazı: Necdet Sakaoğlu Sf. 284/5……………………………….. 79
III
VAN GOGH…………………………………………………………………………. 83
EYEWITNESS ………………………………………………………………………. 87
BOŞLUK ………………………………………………………………………………. 91
GÖRÜPSÜ……………………………………………………………………………. 93
İKİ DOĞRUDAN BİRİ — AMA HANGİSİ? …………………………. 97
KİMDİR OBUR………………………………………………………………….. 101
BELLEK MÖNÜLERİ…………………………………………………………. 105
YAZARLAR ve YEMEKLER………………………………………………. 109
KARACAOĞLAN’IN MUTFAĞI……………………………………….. 113
GÖZÜ DİKMEK…………………………………………………………………. 117
KÖTÜLÜĞÜN SIRADANLIĞI…………………………………………… 119
GÖZ YEMEK ……………………………………………………………………… 123
HOMO SAPIENS’İN İÇİNDEKİ YAMYAM……………………….. 127
COKAYGNE BELDESİ……………………………………………………….. 131
BİR “İNSAN MÜZESİ” EN UZAK GEÇMİŞTEN
EN YAKIN GELECEĞE DOĞRU……………………………………….. 137
IV
AYKIRILAR CEMAATININ TARİHİNİ YAZMAK……………. 143
RATE’LER ………………………………………………………………………….. 147
MARJİNALLİK…………………………………………………………………… 151
DELİSİ………………………………………………………………………………… 155
KAFA OLMAK…………………………………………………………………… 157
“REDDE RATIONEM”! ……………………………………………………… 161
“Yasa Önünde” İlknur Özdemir çevirisinden aktarıyorum …. 165
ÇİZMEYİ AŞMAK, HADDİNİ BİL(DİR)MEK…………………….. 171
JOSE SARAMAGO / Lizbon Kuşatması’nın Tarihi’nden
Emrah İmre çevirisinden aktarıyorum ……………………………….. 175
REİS……………………………………………………………………………………. 179
KONU KOMŞU………………………………………………………………….. 181
KEMİK GÖMMEK……………………………………………………………… 185
V
BİSİKLET GEZİSİ……………………………………………………………….. 191
KEHÂNET KÜLTÜRÜ……………………………………………………….. 195
SEKİZİNCİ GÜNÂH ………………………………………………………….. 199
GELECEĞİN KISA TARİHİ ……………………………………………….. 201
BAHÇE ARKEOLOJİSİ ………………………………………………………. 205
İÇ TARİHİMİZDE EKRAN KARAKTERLERİ……………………. 209
SİNEMANIN GARSONLARI …………………………………………….. 213
YOLCULUK KÜLTÜRÜ TARİHİ……………………………………….. 215
KUMBARA-İNSAN
Biriktirmek, iki uç arası alabildiğine gergin bir ipin üstünde, görünüşte masum fiil.
Gereksinmediği hiçbirşeyi edinmeyen, kendisine ulaşan, ulaştırılan şeyi, ona kesinkes gereksinme duymuyorsa ânında elden çıkaran çok sayıda insan var mıdır bilmiyorum; birkaç kişi tanıdım, atmayı yeğlerlerdi, birini yakından tanırım, bugün attığına yarın gereksindiğine sık tanık olmuşumdur, bir de Ferit Edgü dostumu anmalıyım, ikidebir kum torbalarını atar, hafifletir yükünü, sonra gene birikir birşeyler, bir tükenmez gibidir. Benim zaafım, öteki uçtakilere yöneldi öteden beri: Hiçbir şeyi atamayanlara. Seçimleri işlevsellikle bağdaşmayan, topladıklarını aramaya kalkıştıklarında bulup bulamayacakları tasasından çoktan uzaklaşmış kumbara-insanlar onlar.
İşe yarasın yaramasın, herşey yanlarında, yaşadıkları yerde olsun isterler. Bir kırıntıyı talep edin, sonsuz bir güvensizlik koşulu çatılır ruhlarına. Kırık, bozuk, yırtık türü sıfatlarla başları hoş değildir, gerektiğinde pekâlâ her arızanın giderilebileceği doğrudur.
Bir seferinde, tümü patlamış yüzlerce ampulden oluşacak bir “yerleştirme” tasarlamıştım; çağdaş sanat, benim gibi sanatçı olmayan, buna karşılık “fikir taşkınlığı”ndan mustarip kişiler için biçilmiş kaftan uygulamalara kapılar açıyor. Gelgelelim, işin açığı, patlayan ampulleri atmaya kıyamayan yaşlı bir kadının hikâyesiydi tasarımı tetikleyen, sözün özü özgün bir fikir yoktur.
Kumbara-insan, biriktirme dozu ve süresi arttıkça toplumdışı olmaya yüz tutar. Yakınlarını bile hanesinde istemez. Çöpinsanla karşılaştırılmaktan nefret eder, türünün en sapkın modeline komşu gösterilmek tepkisini ateşler. Tek mutsuzluk kaynağı, kendisinden sonra olacaklarla ilintilidir: Biriktirdiklerinin ebedi yanının hiçe sayılacağı korkusu son günlerinde kabarır.
Her kumbara-insanın ardından müzesi açılabilmeliydi. Bu ayrıksı düşünce yalnızca ölüsevicilerde yeşerir. Ünlü siyaset adamlarımızdan birinin kızı, babasına fücur şüphesi uyandıracak ölçüde marazla bağlı yaşlı kadın, sonu gelmeyecek endişesi doğuran ziyaretlerinden birinde, çantasından bir yastık kılıfı çıkarmış, yarım yüzyıl önce öldüğü an babasının başının değdiği, özenle katlanmış kumaşı göstererek sormuştu: “Sizce bunu ne yapabiliriz?”
Donsaydım, donakalsaydım gene iyi, ağzımda birşeyler gevelemiş, başıbozuk kelimelerden örülü, fikirden yoksun sözler sarfetmiştim. Yıllar geçti, babamın ölümünden sekiz yıl sonra anam çekip gitti, iki çocuklarına yarım yüzyılı aşkın bir birliktelikten aşan, taşan, tıkabasa dolu bir evin içinde ne yapacaklarını kestiremez halde odalara, dolaplara ve çekmecelere, raflara ve sandıklara bakmak kaldı.
Babamın büyük dayısının dolmakalemi, babaannemin hokkası, babamın çakmağı ile anneannemin ses kasedi, anamın nişanlıyken babama kesip bir zarfa koyarak gönderdiği saç perçemi, fotoğraflar ve mektuplar artık benim içmüzemin özel parçaları arasında, dağılmak ve tozolmak için ölümümü bekliyorlar — ve ben ölüm tarihimi bilmiyorum.
SKNT
Çevrem sıkılan insanlarla dolu. Kimileri sıkıntıdan ne yapacağını bilemez halde, deyim yerindeyse, oraya buraya saldırıyor, çaresizce çare arıyorlar; görüyorum, çünkü çıplak gözle görülüyor durumları. Benim gibi, ömür boyu sıkılmaya vakit bulamamış (uçak yolculukları dışında) biri için anlaşılması güç varoluş biçimi, bu temel bir arızadan kaynaklanan yalpalama koşulu. Sevdiğiniz insanların kilitlenmeleri, yoğunlaşma yitimi yaşamaları, durmadan herşeye çarpmaları sarsıyor bünyenizi, ister istemez onlara katılmaktan ürküyorsunuz. İşleyen, oysa bozulmuş bir masa saatım vardı, açıp arkasını, çark düzeninin, ayarlarının nasıl bozulduğunu anlamaya çalışmıştım; oysa bunu yapabilecek donanımdan yoksundum. İnsanları hiç açamam: Çarelerin adamı sayılmam ben.
Books dergisinin son sayısında yeralan bir tanıtım yazısı, Peter Toohey’in taze (Yale University Press, 2011) kitabına gönderiyor: Boredom-A Lively History. Çalıştığı üniversitede dehşetli sıkılan bir hoca konuya eğilmiş. Bir istatistiğe göre, İngiltere, Avrupa’da insanlarının en çok sıkıldığı dördüncü ülkeymiş. (Türkiye, dünya sıralamasında acaba kaçıncıdır?) 1’den 7’ye tırmanan bir sıkılma ölçeği olduğunu bilmiyordum. Hangi noktada başlıyor geridönüşsüzlük, merak ettim.
Lord Byron, İngiltere’nin iki güçlü kabileden oluştuğunu söylermiş: Canı sıkılanlar ve can sıkanlar. Hiciv güzel de, tamıtamına doğru değil bana kalırsa: Birinden ve ötekinden kaçanlar, uzak duranlar başka bir adaya mı kaçıyorlardır?
Can sıkıntısı, Türkçeye özgü, olağanüstü bir deyiş biçimi. Oyalanamayan, kendisini oyalamayı başaramayan kişinin yaşamına geçici ya da kalıcı, belli zaman aralıklarıyla ya da hepten, çörekleniveriyor. Oyala(n)mayı hafifletici bir tonla kullanmıyorum burada; yerine, pekâlâ yoğunlaşma, derişme, ilgisini canlı tutma da geçirilebilir.
Oynamaktan, eğlenmekten, yemekten, sevişmekten, konuşmaktan sıkılan insanlar var. Dinlemekten çok sıkılıyorlar: Siz konuşurken beklemekte zorlandıklarını farketmekte gecikmiyorsunuz. Kitapları atlayarak “okuyor”lar. Filimleri, videoda hızlandırarak izleyen birini tanımıştım.
Sıkıntı araç gereçleri yarattı teknoloji. En sıradanı uzaktan kumanda aracı: Hayır, birşey arandığından değil, bulunası birşey olmadığı inancıyla basıyor düğmeye parmak. İnternette gezmek: Yeni sıkıntı fiili. Ben oyalanamıyorum, o beni oyalasın.
İşyerinde, evde, tatilde, nerede olursa olsun sıkılmak: Öylesine geniş bir boşluk ki içerideki, uzay bile dolduramaz onu. Can sıkıntısı öteki büyük sıkıntıların (ekonomik sıkıntı, varoluş sıkıntısı) alanından taşar: Yuvasının yeri başkadır.
..
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Deneme Edebiyat
- Kitap AdıSekizinci Günâhın Sonrası
- Sayfa Sayısı218
- YazarEnis Batur
- ISBN9789755709321
- Boyutlar, Kapak13.5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviSel Yayınları / 2018
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Mor Mürekkep ~ Nazan Bekiroğlu
Mor Mürekkep
Nazan Bekiroğlu
Tiryakilik yapan bir dil ustasından denemeler… Nazan Bekiroğlu’nun denemeleri daha şimdiden genç kuşak tarafından bir klasik olarak kabul ediliyor. Mor Mürekkep, birbirinden bağımsız...
- Bir Tutam Saç Bir Altın Yüzük ~ Halit Payza
Bir Tutam Saç Bir Altın Yüzük
Halit Payza
Ümit Yaşar biraz küldür, biraz duman. Kül, Ümit Yaşar’dır; duman, “Baba intihar öyle edilmez, böyle edilir!” notunu yazarak Galata Kulesi’nden kendini atan Vedat Oğuzcan…...
- Hikâye Avcısı ~ Eduardo Galeano
Hikâye Avcısı
Eduardo Galeano
Eduardo Galeano, dünya denen cangıla bu kez ömrünün son dalışını gerçekleştirip hepimizi derinden sarsan küçük hikâyeler avlıyor… Eşitsizliğin, şiddetin ve adaletsizliğin gemi azıya aldığı...