Hayatımı satıyorum. Benden dilediğiniz şekilde istifade edebilirsiniz. 27 yaşında bir erkeğim. Mahremiyetinizin ve kişisel bilgilerinizin korunması teminatım altındadır.
27 yaşındaki reklam metni yazarı Hanio Yamada başarısız intihar girişiminden sonra yerel bir gazeteye ilan vererek yaşamını satılığa çıkarır. Çok geçmeden de çeşitli müşteriler tarafından aranmaya başlar fakat kendisine iletilen talepler giderek tuhaflaşırken hayatı da son derece absürd olaylarla dolu bir dedektif hikâyesine dönüşür.
Satılık Hayat’taki Japonya, yazarın birçok kitabında karşılaştığımız onurlu savaşçıların ve kusursuz tavırların Japonya’sı değil, Amerikanlaştırılmış, modernitenin içine gömülmüş ve derin bir belirsizliğin pençesine düşmüş 1960’ların Japonya’sıdır. Zamanında tefrika halinde yayımlanmış ve diğer metinlerinden konusu, üslubu itibarıyla son derece farklılık gösteren bu kitapta Mişima yaşamı boyunca kendisini meşgul eden karanlık temaları hiciv yoluyla çarpıcı bir şekilde ele alıyor.
“Sürükleyici, çılgın bir hikâye… Kitabı çekici kılan hafifliği ve tuhaflığı.”
The New York Times
“[Japonya’nın] en büyük edebiyatçılarından birinden merak uyandırıcı bir pulp fiction…”
The Guardian
***
YUKİO MİŞİMA, asıl adı Hiraoka Kimitake. 1925’te doğdu. İlk hikâyelerini çocukken yazmaya başladı. Babasının ısrarıyla Tokyo Üniversitesi’nde Hukuk okudu. Mezun olduktan sonra girdiği memuriyette ancak bir yıl çalışabildi. İstifa ederek tüm zamanını yazmaya ayırdı. Mişima’nın kısa sürede uluslararası bir ün kazanmasını sağlayan Bir Maskenin İtirafları, 1948’de yayımlandı. Çok sayıda romanın, popüler dizi romanların, öykü kitaplarının, denemelerin ve edebiyat eleştirilerinin yanı sıra kabuki tiyatrosu ve geleneksel no oyunları için çağdaş metinler kaleme aldı. Çağdaş Japon edebiyatının en önemli yazarı olarak kabul edilen Mişima, 1970’te ününün ve prestijinin doruğundayken Henry Miller (Reflections on the Death of Mishima) ve Marguerite Yourcenar (Mişima ya da Boşluk Algısı) gibi yazarların kitaplarına konu olacak bir şekilde intihar etti.
***
1
… Hanio gözlerini açtığında etrafındaki her şey o kadar parlaktı ki bir an cennette olduğunu sandı. Ancak kafatasının arkasında şiddetli bir baş ağrısı vardı. Cennette baş ağrısı maş ağrısı olmaz!
Seçebildiği tek şey buzlu camdan büyük bir pencereydi. Bu hiçbir özelliği olmayan pencere pervasızca bembeyazdı.
“Ayıldı sanki,” dedi biri.
“Oh ne âlâ, rahatladım valla!
Birilerine yardım ettim mi bütün gün keyfim yerinde olur benim.”
Hanio gözlerini yukarı yöneltti. İtfaiye eri üniforması giymiş,1 tıknaz bir adam ve bir hemşire dikiliyordu başucunda. “Kıpırdamak yok! Sakın ha! Öyle hemencecik hoyratça ayağa kalkamazsınız,” dedi hemşire omuz başlarından tutup doğrulmasına mâni olarak. İntihar girişiminin başarısız olduğunu anladı Hanio.
O gece, Devlet Demiryolları’na ait, günün son banliyö trenine binmeden önce bol miktarda sakinleştirici yutmuştu. Daha kesin söylemek gerekirse hapları trene binmeden önce istasyondaki bir sebilden aldığı suyla yuttuktan sonra bindiği vagonun boş koltuklarına uzanmıştı. Gerisi muallaktı, hiçbir şey hatırlamıyordu.
Etraflıca düşünüp tasarlamış falan değildi bu intiharı. Her zaman akşam yemeğini yediği büfenin tezgâhında oturmuş, gazetesinin akşam baskısını okurken aniden ölme isteğine kapılıvermiş olsa gerekti…
Bir Dışişleri Bakanlığı mensubu casus çıktı
*
Emniyet kuvvetleri aralarında japonya-çin dostluk derneğinin de bulunduğu üç farklı mekâna baskın düzenledi
*
ABD Savunma Bakanı Mcnamara: “farklı bir göreve tayinimi istedim, kararım kesin”
*
Meteoroloji Müdürlüğü’nden ilk kış uyarısı: “Başkenti sis basacak”
*
Haneda Havalimanı’ndaki patlama: savcılık, Aono’nun “hunharca suç”u için müebbet hapis cezası talep etti
*
Demiryolu hattına yuvarlanan kamyon yük vagonuna çarptı
*
Organ bağışçısının cesedinden alınan ana atardamar kapakçığı küçük bir kıza başarıyla nakledildi
*
Kagoşima’da bir banka şubesi soyuldu: Haydutlar 900.000 yen gasp etti
29 Kasım
Bir vatandaşın alelade bir evraka şahsi mührünü1 basışı kadar sıradan, her gün olan olaylardı bunlar. Hanio bunları okuduktan sonra, aniden sanki bir piknik planlıyormuş gibi intihar etme fikrine kapılmıştı. Fakat birileri intiharının sebebini sorsa, intihar edecek bir sebebi olmadığı için canına kıydığından başka bir açıklaması yoktu. Aşkta bir hüsrana uğramışlığı falan da yoktu. Kaldı ki öyle bir aşk acısı çekiyor olsa bile sırf bundan dolayı intihar edecek bir mizaçta değildi Hanio. Ciddi parasal sorunları olduğu da söylenemezdi. Mesleği reklam yazarlığıydı ve eserlerinin arasında şu Goşiki Ecza şirketinin mide ilacı “Oh Be Ne Rahatladım”ın meşhur reklamı da vardı:
Oh be ne rahatladım ♪
Nasıl da ferahladım ♫
İçtim mi bu ilaçtan ♬
Midem iyileşiverir ♪♪
Ne olduğunu dahi anlamadan ♫♬
Birçok reklamcı, kendi bağımsız şirketini kursa bile rahatlıkla başarılı olabilecek yeteneği olduğu konusunda hemfikirdi. Fakat Hanio’nun böyle bir niyeti yoktu. Tokyo Advertisement adlı şirkette oldukça dolgun bir maaşa çalışıyordu, bu da fazlasıyla tatmin ediyordu onu. Nitekim düne kadar da dürüst, çalışkan bir çalışan olagelmişti.
Doğru ya! İntiharının sebebi o olay olmalıydı! Akşam gazetesine öyle miskin miskin göz atıyordu ki iç sayfalar haşır huşur sesler çıkararak masanın altına kayıvermişti.
Bunu, deri değiştiren bezgin bir yılanın eski derisini üstünden atışını izlercesine seyrettiğini anımsıyordu. Sonra sayfaları yerden kaldırma dürtüsü hissetmişti. Aslında o halde bıraksa da olurdu. Neden böyle bir eyleme giriştiğinden kendisi de tam emin değildi: Ya adabımuaşeret icabı, kaldırmasının daha görgülü bir davranış olacağına hükmettiğinden ya da tam aksine bütün yeryüzünün düzenini yeniden tesis etmek doğrultusunda aldığı büyük karar gereği yeltenmişti buna.
Her halükârda eğilerek pek de dengeli durmayan küçük masanın altına sokulup elini uzatmıştı.
O da nesi! Orada hiç umulmadık bir şeyle karşılaşmıştı.
Yerdeki gazete sayfalarının üstünde bir hamamböceği kımıldamadan duruyor. Tam elini uzattığı anda, parlak maun renkli böcek, olağanüstü bir süratle kaçarak matbu kelimelerin arasına dalıp kayboluyor.
Yine de düşen sayfaları yerden kaldırmış, deminden beri okuduğu baş sayfayı masaya koyup yerden aldığı sayfalara göz atmaya yeltenmişti. Fakat bir de ne görsün! Okumaya çalıştığı matbu harflerin hepsi hamamböceklerine dönüşmesin mi? Okumaya çalıştığı her karakter, her kelime nahoş kızılımsı siyah bir parıltıyla parlayan sırtlarını ona dönüp sıvışmasın mı?
Vay be, şu feleğin çarkı da böyle bir şeymiş demek! Aniden böyle bir idrake varmış, varır varmaz da üstesinden gelemediği bir ölüm arzusuna kapılmıştı. Yo hayır, sırf açıklamış olmak için yapılmış bir açıklamadan öteye gitmiyor bu. Olay hiç de o kadar bariz mariz değildi… Sadece gazetedeki her matbu kelimenin hamamböceklerine dönüştüğü koşullarda yaşamanın anlamsız olduğuna hükmetmesinin sonucunda ölüm fikri nihayet aklına yatıvermişti işte! Karlı bir günde, karın kırmızı bir posta kutusunun üzerini örtmesi gibi, evet tam da bu şekilde, ölüm o andan itibaren onun üzerinde asılı kalmıştı.
Artık neşesi yerine gelmiş, keyiflenmişti; eczaneye uğrayıp uyku hapı almış fakat hapları hemen içmenin işin heyecanını kaçıracağını düşünerek sinemaya gitmiş, art arda üç film birden seyretmiş, acıkınca da ara sıra takıldığı büfeye girmişti.
Yanındaki taburede oturan etine dolgun kızı şöyle bir süzmüştü, kızın her yanından o kadar bariz bir vurdumduymazlık ve paçozluk akıyordu ki ona karşı en ufak bir çekim bile hissetmemişti.
Var ya, birazdan öleceğim ben!
Onulmaz bir itiraf arzusu uyanmıştı içinde. Dirseğiyle kızın tombul dirseğini dürtmüştü hafifçe. Kız ona şöyle bir bakış attıktan sonra, adeta büyük bir çaba gerektiriyormuş gibi tembel hareketlerle taburesinin üstünde Hanio’ya dönmüştü. Sonra da tam taşralılara has bir ifadeyle sırıtmıştı.
“İyi akşamlar!” demişti Hanio.
“İyi akşamlar.”
“Ne güzel şeysin sen böyle!”
Kız kıkır kıkır güldü.
“Şimdi ne söyleyeceğimi tahmin edebilir misin?”
Kız kıkır kıkır güldü yine.
“Edemezsin, değil mi?”
“Aklıma bir şeyler gelmiyor değil ama…”
“Bu gece intihar edeceğim ben!”
Hayrete düşmek bir yana, ağzını sonuna kadar açıp kahkahalara boğulmuştu kız. Sonra gülmekte olan ağzına kurutulmuş bir kalamar dilimi atmış ve bir yandan gülerken diğer yandan da lokmasını çiğnemeyi sürdürmüştü. Neticede kalamarın kokusu Hanio’nun burun deliklerinin etrafına iyice sinmişti.
Çok geçmeden arkadaşı gelmiş, kız abartılı hareketlerle ona el sallamış, bir hoşça kal bile demeden Hanio’nun yanından ayrılmıştı. Bunun üzerine Hanio tek başına dükkândan çıkmıştı, ölme niyetinin gerçekliğine kızı inandıramaması tuhaf şekilde asabını bozmuştu.
İntiharı için zamandan bol bir şey yoktu fakat bir kez kararını vermişti: İllaki son trenin saatini bekleyecekti, bu yüzden de vakit öldürmenin bir yolunu bulması gerekiyordu.
Bir paçinko salonuna girmiş ve kumar makinelerinden birinin önüne oturup oynamaya başlamıştı. Her oynayışında madenî bilyeler su gibi akıyordu. Ömrü sona ermek üzereyken, giderayak kumarda kazanmasını, bilyelerin art arda yağmur gibi yağmasını, birilerinin veya bir şeylerin onunla dalga geçmesinin sonucu olduğuna yormadan edememişti.
Nihayet son trenin vakti gelip çatmıştı. Hanio turnikelerden istasyona girmiş, ilacı platformdaki sebilden aldığı suyla yuttuktan sonra trene atlamıştı.
2
İntihar girişimi başarısızlıkla sonuçlanan Hanio’nun önünde bomboş fakat müthiş hür bir dünya açılıverdi…
Ebediyen süreceğini sandığı sıkıcı gündelik hayatın ipi pıt diye koptu, o günden itibaren her şeyin mümkün olduğuna, her şeyi yapabileceğine inanmaya başladı. Hiçbir günü tekrar yaşamayacaktı. Her günün, miadını doldurduğunda son nefesini verdiğini ve bu günlerin, beyaz karınları açıkta bir dizi ölü kurbağa gibi yan yana dizildiğini bütün berraklığıyla canlandırabiliyordu kafasında. Tokyo Advertisement’a istifasını verdi. Üstelik işletmenin işleri iyi gittiğinden dolgun bir kıdem tazminatı da aldı. Bu sayede kimseye muhtaç olmadan hayatını idame ettirebilecekti. Üçüncü sınıf bir gazetenin iş ilanları sayfasına şöyle bir ilan verdi:
Satılık Hayat
Hayatımı satıyorum. Benden dilediğiniz amaç için gönlünüzce istifade edebilirsiniz. 27 yaşında bir erkeğim. Mahremiyetinizin ve kişisel bilgilerinizin korunması teminatım altındadır.
Ayrıca ilana ev adresini ekledi, daire kapısına da bir levha astı:
Life For Sale
Hanio YAMADA
İlanın yayımlandığı ilk gün gelen giden olmadı. Artık işe gitmeyen Hanio gündelik hayatın bomboş saatlerini bir nebze olsun sıkılmadan geçiriyordu. Kâh evde kıçını devirip televizyon seyrediyor, kâh hayallere dalıyordu.
Ambulansla acil servise götürülürken şuuru yerinde değildi. Bu yüzden o anlara dair hiçbir şey hatırlamaması gerekiyordu ama tuhaftır, ne zaman bir ambulans sireni işitse ambulanstaki hali gayet bariz şekilde canlanıveriyordu zihninde. Kendisi sedyede yüksek sesle horlarken itfaiye hizmetleri mensubu beyaz önlüklü acil tıp teknisyeninin, araba sarsılırken Hanio’nun yere yuvarlanmasını önlemek için, onu sardıkları battaniyenin kenarlarını tutmasını fevkalade bir berraklıkla hatırlıyordu. Burnunun kenarında kocaman bir ben vardı teknisyenin…
Yine de bu yeni hayatı ne kadar da boştu, mobilyasız bir apartman dairesi gibi…
Ertesi sabah kapısı çaldı. Açıp baktığında karşısında ufak tefek, iyi giyimli, ihtiyar bir adamın dikildiğini gördü. İhtiyar takip ediliyormuşçasına şöyle bir ardına baktıktan sonra aceleyle içeri girip kapıyı arkasından kapattı.
“Hanio Yamada Bey sizsiniz, değil mi?”
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çağdaş Dünya Edebiyatı Edebiyat Roman (Yabancı)
- Kitap AdıSatılık Hayat
- Sayfa Sayısı240
- YazarYukio Mişima
- ÇevirmenDevrim Çetin Güven
- ISBN9789750762673
- Boyutlar, Kapak12,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Çirkinler ~ Scott Westerfeld
Çirkinler
Scott Westerfeld
Kusursuz görünmelisiniz, çünkü herkes öyle. Neden mi? Çünkü Tally’nin dünyasında, 16 yaşına basan herkes bir dizi estetik operasyon geçirerek muhteşem bir güzelliğe kavuşuyor. Üstelik...
- Medusa ~ Rosie Hewlett
Medusa
Rosie Hewlett
Zamanı geldi. Ben Medusa, sonunda kendi hikâyemi anlatacağım. Bana inanmak zorunda değilsiniz, sizden tek istediğim dinlemeniz. Bu dünya bunu bana borçlu. Sanıyorum adımı duyduğunuzda...
- Ölüm Tüneli ~ Susan Sontag
Ölüm Tüneli
Susan Sontag
“Gerçekten yaşamayan insanlar genelde yoğun bir sıvının içinde hareket ederler. Yaşamlarını ancak bu şekilde sürdürebilirler. Hayatları görmemelerine bağlıdır.” Yakışıklı, iyi eğitimli ve bir süre...