Osmanlı Devleti ile neredeyse yaşıt bir aile olan Sarıca Ailesi, soyunu günümüze kadar devam ettiren köklü bir Türk ailesidir. Ailenin ilk mensupları (Sarimüddin Sarıca Paşa, Umur Bey, Ali Bey ve Mehmed Çelebi) devletin kuruluş dönemi ve imparatorluğa dönüşüm sürecinde önemli hizmetlerde bulunmuşlardır. Bu başarılı hizmetlerini takdir eden devrin padişahları aileye çok sayıda mülk temlik etmişlerdir. Aile; devletin bağışladığı bu mülklerin neredeyse tamamına yakınını vakfederek, asırlar boyu sürecek şekilde tekrar halkın hizmetine sunmuştur. Hem devlete hem de topluma yaptıkları bu hizmetlerinden dolayı Sarıca Ailesini “İmparatorluğun kurucu ailelerinden biri” olarak nitelemek, abartılı bir tanımlama olmayacaktır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun en eski vakıflarından biri olan Sarıca Paşa ve Umur Bey Vakfı, beş asra yakın toplum yararına hizmet etmiştir. Vakfın son üç asrına aile içi mücadeleler damgasını vurmuştur. Anlaşmazlıkların sık sık yargıya taşınması vakfın işleyişini olumsuz etkilemişse de Aile tarihinin aydınlatılmasına katkı sağlamıştır. Mahkeme kayıtlarına geçen belgeler, Vakfın yöneticilerinden hareketle Sarıca Ailesinin yaklaşık beş buçuk asırlık soyağacını tespit etmemize imkân sunmaktadır.
Bir gazi komutan vakfı olan Sarıca Paşa ve Umur Bey Vakfı, tarihî süreçte zaman zaman kötü yönetilmiş olmasına rağmen kurucusunun arzuladığı gibi günümüze kadar ayakta kalmayı başarmıştır. Bu kitapta, arşiv belgeleri ışığında aile içi rekabetin odağında yer alan bir vakfın ilginç hikâyesini okuyacaksınız.
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ / 9
KISALTMALAR / 15
GİRİŞ / 17
BÖLÜM 1
SARICA AİLESİNİN MAL VARLIĞI / 25
Sarıca Ailesi Vakıfları / 30
Sarıca Paşa ve Umur Bey Vakfı’na Ait Vakfiyeler / 34
Vakfın Yönetimi (Tevliyet) / 43
Vakfın Yönetiminde Bitmeyen Anlaşmazlıklar / 49
Mütevelli Kaymakamları / 119
Mütevelli Vekilleri / 141
Vakfın Kâtipleri / 142
Vakfın Câbisi / 159
Vakfın Hayır Kurumları / 161
BÖLÜM 2
VAKFIN EKONOMİK DURUMU / 195
Vakfın Toplam Geliri / 200
Vakıf Fazlası / 305
Vakfın Gelirlerini Artırmaya Dair Başarısız Bir Teşebbüs / 314
SONUÇ / 325
KAYNAKÇA / 330
ÖNSÖZ
Hayır ve iyilik yapmak suretiyle ahirette ödüllendirilme beklentisi, hiç kuşkusuz vakıf kurmada etkili olan faktörlerin başında gelmektedir. Ancak vakıfların kurulma amacını sadece bu “uhrevî beklentiye” indirgemek eksik bir değerlendirme olacaktır. Serveti müsadereden koruma ve mirasın daha ilk kuşak varisler arasında parçalanıp yok olmasını önleme düşüncesi ile vakfa ait önemli kadrolar, artan gelir (galle) ve bazı gayrimenkullerin kullanım hakkının sadece vakıf kurucusunun soyundan gelenlere hasredilmesi uygulaması, vakfın kuruluşunda birtakım dünyevî amaçların gözetildiğini de ortaya koymaktadır. Dolayısıyla vakfın, uhrevî amacı bakımından bir hayır kurumu, dünyevî amaçları yönüyle de bir aile şirketi niteliği taşıdığını söylemek yanlış ve yanıltıcı bir değerlendirme olmayacaktır. Öte yandan vakıf kurucusunun soyundan gelenlerin aileye ait vakfa bakış açıları, vakıflarının kuruluşunda etkili olan amaçlardan hangisini daha önemli ve öncelikli gördüklerini anlamamıza yardımcı olmaktadır. Bazı vakıflarda, vakfın yönetim ve gelir fazlasının paylaşımı hususunda yaşanan ve asırlarca süren anlaşmazlık, aile üyelerinin vakfın dünyevî niteliğini uhrevî niteliğinden daha çok önemsediklerini göstermektedir. Vakfı, aile üyelerinin bir tür “geçim kapısı” olarak gören bu anlayışın yaşandığı vakıflardan birisi de Sarıca Paşa ve Umur Bey Vakfı olmuştur. Sarıca ailesi (Sarıcazadeler); Osmanlı Devleti’nin, soyu günümüze kadar devam eden en eski ve köklü ailelerinden biridir. Ailenin Sarıca Paşa, Umur Bey, Ali Bey ve Mehmed Çelebi gibi ilk mensupları; birer üst düzey yönetici olarak yaptıkları hizmetlerle devletin imparatorluğa dönüşüm sürecine katkı sağladıkları gibi kurmuş oldukları hayır kurumlarıyla topluma yüzyıllar boyu hizmet de etmişlerdir. Devlete, kritik bir dönemde yaptıkları siyasî ve askerî hizmetlerin yanı sıra vakıfları aracılığıyla topluma sundukları sosyal hizmetlerden dolayı aileyi, İmparatorluğun kurucu ailelerinden biri olarak nitelemek pek de abartılı bir tanımlama olmayacaktır. Ailenin tarihini XIV. yüzyılın ortalarına kadar götürmek mümkündür. Ailenin atası olan Sarimüddin Sarıca Paşa; I. Murad ve Yıldırım Bayezid dönemlerinin önemli devlet adamlarından biri olup yayabaşılık, kaptan paşalık ve sancak beyliği gibi önemli görevler deruhte etmiştir. Oğlu Umur Bey; Çelebi Mehmed, II. Murad dönemleri ve kısa bir süre de Fatih Dönemi’nde sancak beyliği ve tahrir eminliği gibi görevler üstlenmiştir. Ali Bey de Fatih ve II. Bayezid dönemlerinin önemli devlet adamlarından biriydi. Sarıcazadeleri, zamanın unutturucu etkisinden kurtaran asıl faaliyetleri sosyal alanda olmuştur. Aile; başta Çirmen olmak üzere Akçakazanlık, Yenice-i Zağra, Uzuncaabad-ı Hasköy ve İnecik’te kurdukları imaret, mescit, cami ve zaviye gibi hayır kurumlarıyla asırlarca topluma karşılıksız hizmetlerde bulunmuştur. Yine vakfın finansmanını sağlayan han, hamam, değirmen, dükkân, ev, çiftlik, arazi, bağ, bahçe ve kışlak gibi gayrimenkullerle de Edirne, Kırklareli, Tekirdağ, Çirmen, Uzuncaabad-ı Hasköy, Akçakazanlık, Yenice-i Zağra, İnecik ve Cisr-i Mustafa Paşa’daki ekonomik hayata katkı sağlamıştır. Ailenin kurduğu vakıf, genel olarak Sarıca Paşa ve Oğlu Umur Bey Vakfı (Sarıca Paşa ve Veledeş Umur Beg Vakfı) olarak anılmıştır. XV. yüzyılın başında kurulan ve İmparatorluğun en eski ve en uzun ömürlü vakıflarından biri olan vakıf, kurulduğu tarihten Cumhuriyet Dönemi’ne kadar beş asır kesintisiz olarak hayır faaliyetlerinde bulunmuştur. Vakfın tarihine; başta mütevelliler olmak üzere mütevelli kaymakamları, kâtipler ve câbiler arasında yaşanan sonu gelmez mücadeleler damgasını vurmuştur. Özellikle aile mensupları arasında vakıf yönetimi ve galle hususunda yaşanan anlaşmazlıklar hiç eksilmemiş ve bu anlaşmazlıklar sık sık mahkemelere intikal etmiştir. Bu bitmek bilmeyen çekişmelere rağmen vakfın hizmetlerini aksatmadan sürdürebilmiş olması, sağlam temeller üzerine inşa edildiğini göstermektedir. Bu kitap, Sarıca Paşa ve Umur Bey Vakfının beş asırlık tarihî serüvenini konu almaktadır. Giriş’te, vakfın kurucusu Sarıca Paşa ve oğlu Umur Bey hakkında bilgi verdik. Birinci Bölüm’de ilk olarak ailenin mal varlığının kaynağı üzerinde durduk. Bugün Sadberk Hanım Müzesi’nde yer alan ve Sarıca ailesine II. Murad, II. Mehmed ve II. Bayezid tarafından verilen mülknamelerden hareketle ailenin mal varlığının, devlet tarafından yapılan temliklerden kaynaklandığını ve vakfın bu gayrimenkullerle kurulduğunu tespit ettik. Bu bölümde ele aldığımız ikinci konu, Sarıca Paşa ve Umur Bey Vakfına ait vakfiyelerdir. Birer sureti Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivinde (VGMA) bulunan mevcut beş vakfiyeyi değerlendirdiğimiz gibi günümüze ulaşmayan 11 Nisan 1414 ve 25 Haziran 1429 tarihli iki vakfiyenin daha olabileceğine dair tespitte bulunduk. Bu bölümde üzerinde durduğumuz üçüncü konu ise kuruluşundan Cumhuriyet Dönemi’ne kadar vakfın yöneticileri hakkında bilgi vermek suretiyle ailenin yaklaşık beş buçuk asırlık soyağacını açıklığa kavuşturmaktır. Vakfın mütevelli kaymakamı, kâtip ve câbi gibi yöneticileriyle Vakfın hayır kurumları, bu bölümde hakkında bilgi verdiğimiz diğer konuları oluşturmaktadır. Çalışmamızın ikinci bölümünü, tamamen vakfın ekonomik durumuna ayırdık. Vakfın bütçesi, gelirleri, giderleri, vakıf fazlası ve bu fazlanın değerlendirilmesi, bu bölümün ana başlıklarını oluşturmaktadır. Vakfın gelir kaynaklarını arazi gelirleri ve kira gelirleri olmak üzere iki başlığa ayırıp inceledik. Bu başlıklar altında vakfın Çirmen, Cisr-i Mustafa Paşa, Tekirdağ, Uzuncaabad-ı Hasköy, Bursa, Akçakazanlık, Yenice-i Zağra ve Edirne’deki akarının gelirleri hakkında mümkün mertebe ayrıntılı bilgi vermeye çalıştık. Yine bu bölümde yer alan “Vakfın Giderleri” başlığı altında ise vakfın masraflarını; maaş ödemeleri, ödenekler, onarım masrafları, harçlar ve diğer masraflar alt başlıkları altında detaylandırmaya çalıştık. Vakıf fazlası ve bu fazlanın değerlendirilmesi ile vakfın gelirlerini artırmaya yönelik başarısız girişimler bu bölümde ele aldığımız diğer başlıkları oluşturmaktadır. Bilindiği üzere günümüzde başta T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA), Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi (TSMA), Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi (VGMA) ve İBB Atatürk Kitaplığı olmak üzere neredeyse tüm arşivler, sahip oldukları belgeleri dijital ortama aktardılar ve araştırmacılara artık belgelerin sadece dijital görüntülerini vermektedirler. Bu yeni uygulama, araştırmacıları, belgelere atıfta bulunma hususunda ikilemde bırakmaktadır. Buna göre kullanılan belgelere, ya orijinalini doğrudan görmüş gibi (yani eski usûldeki gibi) ya da dijitalleştirme sürecinde yeniden oluşturulan “dijital künyelerini” kullanmak suretiyle atıfta bulunmak gerekmektedir. Biz bu çalışmamızda tercihimizi ikinci yöntemden yana kullandık. Çünkü kullandığımız belgelerin tamamına yakını, günümüzde bulundukları arşivler nezdinde dijital ortamda yeniden verilmiş künyeleriyle muhafaza edilmektedir. Söz konusu belgelere erişim bu yeni künye üzerinden yapıldığından, atıfların bu dijital künye dikkate alınarak yapılmasının daha doğru olduğu kanaatindeyiz. Dolayısıyla bu çalışmamızda her kurumun belgeleri için oluşturduğu yeni tasnif kodlarını aynıyla muhafaza ettik. Mesela, VGMA’da TKIBM_TMSK ve IMUF_EHMM olarak verilen dijital kodlardaki “I”ları, “İ”ye çevirmeyip, mevcut hâlini korumayı tercih ettik. Bununla birlikte belgelerin dijital künyeleri ile ilgili birkaç küçük tasarrufta bulunduk. Mesela birden fazla alt çizgilerin (_) hepsini teke indirdik. Yine Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’nden aldığımız belgelerin önündeki on dört haneli numaraları sildik. Dijital belgelere atıfta bulunurken izlediğimiz yöntemi, onlara Kaynakça’da yer verirken de uyguladık. Dijitalleşme sürecinden önce almış olduğumuz bazı vesikalara da bunların belge olanlarına fon-dosya-gömlek, defter olanlarına ise fon-defter-varak arasına birer alt çizgi (_) koyarak yer verdik (Mesela BOA_A_MKT_UM_00399_00054_001, BOA_MAD_d_1070_0203 gibi.) Yukarıdaki açıklamalarımızdan da anlaşılacağı üzere, dijitalleştirme süreci sonrası belgeler için oluşturulan yeni künyeler, araştırmacıların onlara nasıl atıfta bulunacağı sorununu doğurmuştur. Sorunun standart bir çözüme kavuşturulması için ilgili kurumların veya alanın uzmanlarının yeni bir çalışma yapması gerektiği artık kaçınılmaz görünmektedir. Çalışmamızda yazımda bütünlük sağlamak için alıntı metinler dışındaki “ibn-i, veled-i” kelimelerini “bin”, “ibnet-i” kelimesini “binti” olarak yazdık. Yine hicri ve Rumi tarihleri miladi tarihe çevirirken metnin bir rakamlar denizine dönüşmesini engellemek için, mümkün mertebe sadeleştirme yoluna gittik. Bunun için metinde tarihlerin sadece miladi karşılıklarına, ilgili dipnotta ise hicri veya Rumi karşılıklarıyla birlikte yer verdik. Çevrilen tarihlerden sadece yıldan ibaret olanların hicri mi yoksa Rumi mi olduğunun anlaşılması için Rumi tarihlerin önüne “Rumi” yazarak karışıklığı önlemeye çalıştık. Yine miladiye çevrilen hicri ve Rumi tarihlerde ay ve yıl eşleştirmelerini birer ay ve yıla denk gelecek şekilde yapmaya çalıştık. Böylece bir ayın veya yılın yarısından fazlası hangi ay veya yılda ise, o ay veya yıla denkliğini kabul ettik. Özellikle bir yıldan sekiz yıla kadar değişen muhasebe dönemleri için bu tasarruf, âdeta bir zorunluluk idi. Dolayısıyla sadece ay ve yıldan oluşan tarihleri çevirirken, çevrilen ayın ilk günü, miladi karşılığı olan ayın 1-15’i arasına isabet ettiğinde o aya denkliği; 15’inden sonraya isabet etmesi durumunda sonraki aya denkliğini kabul ettik. Sadece yıldan oluşan tarihleri çevrirken yılın ilk ayının ilk günü, çevrildiği tarihin 1 Temmuz’dan öncesine isabet etmişse o yıla denkliğini, 1 Temmuz’dan sonraya isabet etmişse sonraki yıla denkliğini kabul ettik. Muhasebe dönemleriyle ilgili hesaplamalarda da aynı yöntemi izledik. Elinizde tuttuğunuz bu kitap, birkaç değerli insanın önemli katkılarıyla meydana geldi. Burada onlara olan şükran borcumu eda etmemin, onların emek ve katkılarının yanında cılız kalacağının farkındayım. Bununla birlikte kendilerine teşekkür etmemin, beni fazlasıyla mutlu edeceğinin de bilinmesini isterim. Öncelikle, gösterdikleri ilgi ve nezaketten dolayı Vakıflar Genel Müdürlüğü personeline, özellikle de Kültür ve Tescil Daire Başkanı Mevlüt Çığ ve Arşiv Salonu görevlisi Öznur Sağlam’a teşekkür ediyorum. Yine Sarıcazadelere ait mülkname berâtlarının temininde gösterdikleri yardımseverlikten dolayı Sadberk Hanım Müzesi Müdiresi Hülya Bilgi ve Kütüphane Uzmanı İsmail Bakar’a teşekkür ediyorum. Yazdıklarımın değişmez düzelticisi kıymetli dostum Hüseyin Özdemir’in ise bir teşekkürden çok daha fazlasını hak ettiğini belirtmeden geçemeyeceğim. Kendilerini ihmal etmemden dolayı kaderin bana anlayışlarına sığınmaktan başka bir seçenek bırakmadığı sevgili eşim Gülten ve biricik kızım Elif Naz’a ise nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum. Daha önce gösterdikleri anlayış ve yaptıkları fedakârlıktan dolayı benden hep alacaklıydılar, bu sefer de yine öyle oldu. Artık her seferinde katlanarak artan mahcubiyetimi, samimi ve kabul edilebilir bir özür olarak görmelerini ummaktan başka bir şey yapmak da gelmiyor elimden. Son olarak kitabın basımını titizlikle gerçekleştiren Timaş Yayınevi’nin yönetici ve çalışanlarına teşekkür ediyorum.
Tokatköy/Beykoz, 25.01.2022
Murat Yıldız
GİRİŞ
Osmanlı Devleti’nin ilk dönemlerinde devlete önemli hizmetlerde bulunan birçok aile vardır. Bunlardan birisi de Sarıca ailesidir. Başta ailenin atası Sarimüddin Sarıca Paşa olmak üzere, oğlu Umur Bey ile torunları Ali Bey, Mehmed Bey ve sonraki nesle mensup bazı isimler, devlet kademelerinde görev almışlardır. Aileye ismini veren Sarıca Paşa, Sarimüddin Saruca Paşa ve Uluğ Beğ olarak da bilinmekteydi. I. Murad ve I. Bayezid dönemlerinde önemli komutanlar arasında yer alan Sarıca Paşa, devrin mühim askerî kuvvetlerinden olan ve Müslüman Türklerden oluşan Rumeli yayalarının komutanı yani yayabaşısı idi.1 Sarıca Paşa’nın emrindeki yayalar genellikle Meriç Havzası’ndaki Müslüman Türklerden oluşuyordu ve Paşa’nın etkinlik sahası, Meriç Vadisi’nin de üzerinde olduğu ana yol istikametinde idi.2 Bu husus Sarıca ailesinin, hayır kurumlarını bu güzergâhtaki yerleşim yerlerinde kurmuş olmasının gerekçesini anlamamıza yardımcı olmaktadır. Kaynaklarda Sarıca Paşa’dan ilk olarak, I. Murad Dönemi’nde yapılan 1387 tarihli Karaman Seferi münasebetiyle bahsedilmektedir. Bu sefer esnasında o, orduda yer alan yayabaşılardan birisi idi.3 1388 yılında “Sosmanos bin Sanderos”un isyan etmesi üzerine Bulgaristan seferine memur edilen Ali Paşa ile birlikte Sarıca Paşa da yine yayabaşı olarak görev almıştır. Ali Paşa’nın emrindeki 30.000 kişilik ordunun bir kısmını, ona bağlı yayalar teşkil etmekteydi.4 Sefer esnasında I. Murad, Şehirköy’ün yağmalanması görevini, Eyne Subaşı ile Sarıca Paşa’ya vermiştir. Her iki komutan emir gereği, komutalarındaki 10.000 askerle Şehirköy’ün “etrafını urup, yakıp” yıkmışlardır.5 Kosova Savaşı esnasında Evrenos Gazi’nin önerdiği plan gereği Osmanlı ordusu, savaş meydanına önceden varıp iyi bir yer tutmak için harekete geçmişti. Gümüşhisarı önündeki konak yerine sırasıyla Ali Paşa, Bayezid Çelebi, Eyne Bey, Yakup Çelebi, Sarıca Paşa ve I. Murad emirlerindeki birliklerle gelip konaklamışlardı.6 Sarıca Paşa ve birliği, Kosova’da savaş düzeni alan ordunun sağ tarafında yer alıyordu. Savaşın en kritik anında düşmanı bozguna uğratan komutanlar arasında Sarıca Paşa’yı da sayan Neşrî, “Bu zikrettiğim gazilerin her biri[nin] etdiğin eğer tafsîl edersem, her biri bir mücelled kitâb olur.” diyerek onların, savaşın kazanılmasındaki rollerini vurgulamaktadır.7 Gelibolulu Mustafa Âlî Efendi, Sarıca Paşa’nın, I. Murad Dönemi’nde yayabaşılık dışında Anadolu’da çeşitli sancak beylikleri görevlerinde bulunduğunu da belirtmektedir. Âlî, onun hakkında farklı bir bilgi daha paylaşmaktadır: I. Murad’ın, Gelibolu Sarayı’nda kaldığı günlerden birinde yabancı bir geminin Boğaz’dan geçtiği görülür. Sultan, gemiyi zaptetme görevini Sarıca Paşa’ya verir. Sultan için aynı zamanda seyirlik bir oyuna dönüşen bu operasyonda Sarıca Paşa, gemiyi büyük bir maharetle zaptedip limana getirir. Gemide birçok kıymetli eşya ve insanın yanı sıra önemli bir kişi daha vardı. Bizans İmparatoru’nun kızı olan bu “kıymetli esir”, daha sonra Şehzade Bayezid’e
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Araştırma/İnceleme Kişiler Tarih
- Kitap AdıSarıca Paşa Ve Umur Bey Vakfı : Aile İçi Rekabetin Odağında Bir Vakfın Hikayesi
- Sayfa Sayısı368
- YazarMurat Yıldız
- ISBN9786050845594
- Boyutlar, Kapak16,5x24 cm, Karton Kapak
- YayıneviTimaş Akademi / 2022