Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Sarı Siyah
Sarı Siyah

Sarı Siyah

Ahmet Nacar, Ahmet Şerif İzgören

İki can dostun, Ahmet Nacar ve Ahmet Şerif İzgören’in kendi duygu ve mizah dolu kalemlerinden, çocukluklarında yaşadıklarını, ailelerini, dostluklarını, haylazlıklarını, eskinin değerlerini tüm gerçekleri…

İki can dostun, Ahmet Nacar ve Ahmet Şerif İzgören’in kendi duygu ve mizah dolu kalemlerinden, çocukluklarında yaşadıklarını, ailelerini, dostluklarını, haylazlıklarını, eskinin değerlerini tüm gerçekleri ile anlattıkları kahkahalarla okuyacağınız nostaljik bir kitap. Her okuyucu kendi çocukluğundan birçok şey bulacak bu satırlarda.
… Yıllardır oynadığımız bir sahne vardı; ağaçlardan, çiçeklerden, bahçelerden, gülüşlerden dekorları olan ve bir oyunumuz vardı; büyüklerden, küçüklerden, kedilerden ve köpeklerden oyuncuları olan. Severek oynadık, içimizden geldiğince, el ele tutuşarak, içimizdeki aydınlık yüzümüzde, bir gece unutmadan. Her gece sahnedeydik, en sevdiğimiz rolümüzden ve sevdiklerimizden vazgeçmeden. Oyun bitti, dekorlar toplanıyordu artık Çiğli Askeri Lojmanları’nda. Alkışlıyordu bizi elleri patlarcasına zaman. Şimdi yeni bir oyun varmış daha önce oynanmamış ve bizim için yazılan…

“Okumadan önce son uyarı! Bu kitabi okuduktan sonra yaşama eskisi gibi bakamayabilirsiniz. Okuduğunuzda, ‘ben niye böyle şeyler yaşamadım’ diye üzülmeyeceksiniz; ama yaşadıklarıma ben neden böyle bakmadım, yitip gitmelerine nasıl izin verdim’ diye içiniz burkulabilir. Bu kitapta, yaşadığı her anın fotoğrafını çeken ve her bir fotoğraf karesini duyarlılık- zeka – mizah duygusu saç örgüsüyle bir film haline getiren insanları izlemeye doyamayacaksınız. Samimi ve zorlamasız anlatım, yaşamın derinliklerindeki pırıltıları önce meşale, giderek bir fener alayı haline getirirken oluşan anafor sizi çekecek ve kitabın sonuna kadar içinden çıkamayacaksınız. Benden söylemesi.”
Ümit Koçak

“Harika! Bu kitap, hepimizi çocukluk çağına ait hatıralarımıza götürecektir. Bu kitabi okurken çok kahkaha attığımı itiraf etmek istiyorum.”
Ayten Başaran

Benim Tatlı Kardeşim,
Yedi yaşımın tüm azametiyle.üç tekerlekli bisikletimin
arka koltuğunda mahvolarak seni taşırken benimle
gurur duyuyor olmandan büyük gurur duyardım.
Pırı! pırıl bir yüzün oldu hep.
Bazen sana bakmaya kıyamaz.ne kadar güzel bir
kardeşim olduğunu düşünürdüm.
Sen olduğun için ağabey oldum.
Allah beraber yaşlanmayı nasip etsin.
Ne güzel bir kalbin olduğunu,
ellerinin küçüklüğünü,
minik kalbini bep ruhumda hissedeceğim.
Bana sonsuza dek verilmiş en inanılmaz hediyesin.
Bu kitabımı sana ithaf ediyorum küçük cimcime

Ahmet Şerif İzgören
21 Nisan 2005
Bozcaada

ÖNSÖZ
En basından beri “Hadi artık zamanıdır, bir Önsöz yaz da bitsin, seni bekliyoruz” deneceğini biliyordum. Can dostum, en son telefon konuşmamızda. “Ben önsözü yazdım, senden ne haber?” diye sormuştu. “Ağabey, iyilik sağlık ne olsun, haberler sende?” deyip geçiştirmiştim. Telefonu kapattığımda kendi kendime, “Bitiyordum, önsöz yazma konusunu unutmayacaklarını biliyordum!” diye söylendim.
Şerifim, kitaptaki küçük ebadında kalmadı; çocukken, zaten kocaman olan yüreğine, yıllar sonra tüm düşünceleri ve duyguları da yetişti. Yazdıkları ve söyledikleriyle her gecen gün, daha fazla sayıda insana yasam felsefelerinin çıtasını daha üste koymaları konusunda cesaret verdi.
Yıllar boyunca pek çok şeyi paylaştığım arkadaşımın yüreklendirmesiyle. aklımızda yüzlerce anı ve yüreğimizde bir küp sevgiyle yola çıktık ve bu satırlara ulaştık. Bu kitap sayesinde, kardeş Ötesi bir dost ve öğretmene binlerce anı ortağı oldum.
Pek çok insanın gıpta edeceği bir çocukluk dönemi yaşadık can dostum Şerifte. Yollarımız henüz allı yaşındayken kesişmişti. Babalarımızın isi gereği pek çok kente birlikte “tayin olduk’ ve yaşama dair bir o kadar şeyi paylaştık. Sonuçta bu kitaba konu olduk.
Çocukluk anıları denince, şüphesiz hepimizin aklına pek çok şey gelir, Kimini hatırladığımızda bugün bile mutlu olur. “iyi ki yaşamışız!” deriz. Bazılarını ise hatırladığımızda, “Keşke yapmasaymışız!” demek için zaten artık geç kalmışızdır. Şerif de ben de çok ama çok şanslı olanlardandık. Pek çok çocuk. yaşanacak güzel yerlere, güzel ortamlara hasret büyür ve pek çoğu çocukluklarını bile yasama fırsatı bulamadan çocuklarıyla karşılaşır. Bizim en büyük şansımız, her ne yaparsak yapalım, yanı basımızda bize sevgi dolu gözlerle ve sabırla bakabilen ailelere sahip oluşumuzdu. Çocukluğumuzu bize sunulan sıcak atmosferde sonuna kadar yasarken, zaman zaman bizden de daha çocuk olabilen ve yasamı bizimle paylasan babalarımızı hep yanımızda bulduk. Bizden daha fazla üstünü basını kirleten ve oyun sonrası bizden daha fazla ter içinde, bizimle eve dönebilen çocuk gönüllü babalarımızı, kapıda, sabır tasını sevmez annelerimiz karsılardı. o yıllarda televizyonlarımız siyah beyaz, ama dünyalarımız renkliydi, önlükler simsiyah, ama düşünceler pırıl pırıldı. Denize açılan daha az insan vardı belki; ama deniz yemyeşil kokar ve gökyüzünün mavi buğusuna karışırdı. Komşu komşuyu gördüğü zaman basını çevirmezdi: tebessüm ise henüz karaborsaya düşmemişti. Kuşlar, belki inanmayacaksınız ama. insandan kaçmazlardı. Gerçi ben ve civanım kuştan kaçırtmak için elimizden geleni yapmışızdır. Zaman çocuklar için yavaş akar. Çocukluk çağımızın bitmez tükenmez yaz tatillerini yaşadığımız günlerden, zamanın an olduğu günlere geldik. Dünü bile zor hatırladığım su günlerimde, yıllar öncesinin güzel karelerini gözlerimin önüne neyin getirdiğini bilmiyorum. Bunu yalnızca geçmişe duyulan özlemle açıklamak, san in m en basta geçmişe haksızlık olurdu. Bugünlerde çocukların mutlu olacakları ve ileride hatırlayacakları daha az şeyleri olduğunu görmem, geçmişi kaleme almama neden olmuş olabilir. Nisan ve Oya’nın okuyacakları fazladan bir kitapları daha olsun istedik belki de. Bu günlerde ise satın alabileceğimiz daha çok şeyin olması, elde ettiklerimizi daha değerli kılmıyor ne yazık ki! Gözümü açıp hatırlayabildiğim en eski siyah beyaz resimden. Kıbrıs savası sonrasında, Bursa’ya taşındığımız günlere kadar olan biteni anlatmaya çatıştık. Şerif de, ben de yazdığımız onca sayfada tek bir sözcükten kaçınmadık, aklımızdan geleni kalemimizden esirgemedik. Anılarımızı sizlerle paylaştık.
En eski dostumla. Hacivat’la Karagöz’ün, Kavuklu’yla Pisekâr’ın dünyasında, sizler için bir sarı, bir siyah olduk. O zaman da birlikte gülerdik, bugün de sizler için bir olduk. Ne yaşadıysak, nelere şahit olduysak alt alta dizip ailelerimizin sevgisi ve arkadaşlarımızın gülüşüyle süsleyip sofraya koyduk. Bazen kardeş doğulur, bazen paylaşılan zorluklar ve tüm yaşananlarla kardeş olunur. Bu kitabı kaleme almaya başladığımız günlerde, hem Şerif hem de ben, o günkü heyecanımızı satırlarımıza yansıtmaya çalıştık. Şerif bugüne kadar yazıp insanlara sunduklarıyla pek çok kez bu mutluluğu yaşama fırsatı buldu; artık bu dünyada, düşüncelerinden süzülüp toprağa düşmüş, tohumlardan gürlemiş pek çok dikili ağacı var. İçinizden bazıları bu satırları okuduğu esnada, sahip oldukları kıymetli arkadaşlarını hatırlama fırsatı buluyordun Oysa ben. bu satırları zaten çok kıymetti arkadaşımla paylaştıklarımızın ve ondan öğrenebildiklerimin ışığında yazıyorum. Bu kitap yazılırken, ben klavyemin başına oturduğum her anımda, onun tecrübe ve sevgisini yanımda hissettim. Sonuçta benzer bir ağacı dikebilmenin mutluluğunu, arkadaşım sayesinde bugün ben de yaşama fırsatı buluyorum.
Kitabın kendime ait bölümlerini yazarken, zaman zaman kendimi yorgun hissettiğim ve yazdıklarımın okunur olup olmadığını sorguladığım anlarda, yanımda bulduğum çok kıymetli ağabeyim Dr. ümit Koçak’a da bu satırlarla teşekkürü bir borç bilirim. Annelerimize, babalarımıza ve kardeşlerimize, kısacası bizlere bu kitapta bahsedebildiklerimizi yaşatan tüm sevdiklerimize, Şerif ve ben en içten duygularla bir ömür boyu teşekkürü borç biliriz. İyi ki onlar vardılar, iyi ki en yakın dostuma ve bana sahip çıktılar. Yitip gitmemize engel olacak pek çok şeyle bizleri donatıp yasama hazırlayan sevgili öğretmenlerimize, arkadaşlarımıza, kardeşlerimize ve elbette Erdoğan,Gülten İzgören ve Ali,Güler Nacar’a sonsuz minnet duygularımızla ne kadar teşekkür edebilirsek…

Ahmet Nacar
ahmctnacar@gmail.com

Ülkenin daha temiz zamanlan. Televizyon evlere daha pek girmemiş. Cumartesi öğleye kadar okul var; insanlar daha çalışkan. Henüz diziler yok; dostluklar var. Herkes birbirine misafirliğe gidiyor.
İzmir nem, bizim lojman çimen kokuyor. En sevdiğim $ey benzinlikler d eki o keskin petrol kokusu. Bir ablam, bir küçük kız kardeşim var. Anları kovalıyor, küçük iğne kutumda çekirge besliyorum. Kertenkeleleri kovalıyor, kulağıma sinek kaçar da “Büyük İskender gibi ölür müyüm?” dîye korkuyorum. Geceleri jakuziyi aralayıp “Uzaylı var mı?” diye bakıyorum. Bir de annemle babamın bakışmalarından doğduğumu zannediyorum. Altı yasın tüm bilimselliği üzerimde. Miskin bir yaz akşamı evimize san bir şey geldi. Bîr insanın hayatına gelebilecek en güzel şey: Bir dost. Simdi yaşım 40. Hâlâ arkadaşız.
Ahmet’le her gün mucize gibiydi. Yaşanabilecek her macerayı yasayabilirdiniz. Kovboyda oturdunuz, korsan da. Dayak yerken hep yanımdaydı; arılar bizi sokarken de.
Ahmet müthiş bir adamdır. Ortaokul boyunca, lisede Ahmet’in anne ve babası bana hep gaz verdi: “Oğlum suna söyle, ders çalışsın!” Ben zaten avda, kuşta tembel bir adamım. Babam veli toplantısına gideceği zaman mideme kramplar giriyor. Bana,” Seni biraz örnek abın, Abdurrahman Çelebi yavrum!” diyorlar. Ben Ahmet’e, “Çalışsana oğlum!” diyorum; tık yok. Ahmet lise son sınıfa kadar hımbıl hımbıl süründü, sırf keyif yaptı. Kitap açtığını görmedim.
Lise son sınıfta, “Ağabey, üniversite sınavı geldi, ben çalışayım!” dedi. Bir çatıştı ve Ege Tıp Fakültesi’ni kazandı; bütün hocaları şokta.      .
Aynı soru bir kere de TRT’de katıldığı bilgi yarışmasında, sunucunun gözlerinde görmüştüm. Bir araya geldik mi kıkır kıkır güleriz.
Ahmet, benim için, cumartesi öğleye kadar okulun olduğu ve kimsenin şikâyet etmediği, domateslerin domates, insanların insan gibi oldukları, yallarda insanların birbirlerini öldürmediği, kapkaçın olmadığı, herkesin birbirine saygı gösterdiği o siyah beyaz günlerden kalan sayılı hatıralardan biri. Simdi bir göz hastalıkları uzmanı.
8u yasa geldiğinizde, o günlerin ve dostların değerini daha İyi anlıyorsunuz. Her şey için sağ ol san saçlı arkadaşım.

Ahmet Şerif İzgören
Mart 2005
Ankara

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Anı - Anlatı
  • Kitap AdıSarı Siyah
  • Sayfa Sayısı287
  • YazarAhmet Şerif İzgören,Ahmet Nacar
  • ISBN9756093013
  • Boyutlar, Kapak 13,8x21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviElma Yayınevi / 2007

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Avcunuzdaki Kelebek ~ Ahmet Şerif İzgörenAvcunuzdaki Kelebek

    Avcunuzdaki Kelebek

    Ahmet Şerif İzgören

    Tebrikler! Çok net başka bir şey söylemem mümkün değil. Hızlı okuma rekoru kırmış olabilirim. Bıı kadar duygu yüklü, bu kadar gerçekleri gözler önüne serebilen,...

  2. Süpermen Türk Olsaydı ~ Ahmet Şerif İzgörenSüpermen Türk Olsaydı

    Süpermen Türk Olsaydı

    Ahmet Şerif İzgören

    İlk baskısını 2010 yılında yapan ve Ahmet Şerif İzgören’in en beğenilen kitapları arasında yerini alan Süpermen Türk Olsaydı Pelerinini Annesi Bağlardı yenilendi. İçeriği gözden...

  3. Şu Hortumlu Dünyada Fil Yalnız Bir Hayvandır ~ Ahmet Şerif İzgörenŞu Hortumlu Dünyada Fil Yalnız Bir Hayvandır

    Şu Hortumlu Dünyada Fil Yalnız Bir Hayvandır

    Ahmet Şerif İzgören

    Daha önce iş yaşamı üzerine çarpıcı görüşleriyle tanıdığımız Ahmet Şerif İzgören bu kitapta daha genel bir yaklaşımla, hayatın her dalında başarı ve mutluluğa giden...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Gizli Kapaklı Şeyler (Jinekolog Terapistin Çekmecesindeki Notlar) ~ Gökçen ErdoğanGizli Kapaklı Şeyler (Jinekolog Terapistin Çekmecesindeki Notlar)

    Gizli Kapaklı Şeyler (Jinekolog Terapistin Çekmecesindeki Notlar)

    Gökçen Erdoğan

    Kadınların gizli kapaklı dünyasına bir uzman gözüyle elini dokunduruyor Gökçen Erdoğan. Sadece kadınların hayatı mı… Hayır… İkili ilişkilerin en gizli ve en konuşulmayan cinselliğe...

  2. Dul Ölümsüz Eş Arıyor ~ Jean-Louis FournierDul Ölümsüz Eş Arıyor

    Dul Ölümsüz Eş Arıyor

    Jean-Louis Fournier

    Eşi Sylvie’nin ölümünün ardından mutsuzluğun doruklarında yalnız ve dul kalan Fournier, hayal kırıklığı yaşamamak için ölümsüz bir eş arayışına başlar ve gazeteye bir ilan...

  3. Sevgi ve Nefret Üzerine Aforizmalar ~ Friedrich NietzscheSevgi ve Nefret Üzerine Aforizmalar

    Sevgi ve Nefret Üzerine Aforizmalar

    Friedrich Nietzsche

    İnsan eylemleri için söz verebilir ama duyguları için veremez; çünkü bunlar istem dışıdır. Kim ki birini sonsuza dek seveceğine ya da ondan nefret edeceğine...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur