Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Sarhoş Kapı
Sarhoş Kapı

Sarhoş Kapı

Fergun Özelli

Kanun ve kararnamelerde yer almayan duygular, kolluk kuvvetlerince güç kullanılarak durduruldu. Çıkan çatışmada, dış güçler tarafından devletimize karşı kışkırtılan yaklaşık otuz duygu göstericisi, sorgulanmak…

Kanun ve kararnamelerde yer almayan duygular, kolluk kuvvetlerince güç kullanılarak durduruldu. Çıkan çatışmada, dış güçler tarafından devletimize karşı kışkırtılan yaklaşık otuz duygu göstericisi, sorgulanmak üzere, duygularından arındırılmış güvenlik güçlerince süresiz olarak gözaltına alındı.

Şiirleriyle tanıdığınız Fergun Özelli, bir şairin elinden çıkma, ekonomik, cüretli, sarsıcı öyküler kaleme alıyor. Sarhoş Kapı’da yer alan öyküler “sıradan, gündelik” olaylara odaklanmıyor; düşünce dünyamıza, davranış biçimlerimize ve alışkanlıklarımıza “zarafetle” saldırıyor. Kendine özgü biçimi ve yaratıcı diliyle ilk satırlardan başlayarak “bizi rahatsız etmeye aday” olduğunu ortaya koyuyor. Siyasi göndermeler içeren, iktidar sorunuyla uğraşan, kişinin iktidara karşı gelirken günlük yaşamındaki daha küçük ve bireysel iktidarları da göz ardı etmemesi gerektiğini söyleyen metinler bunlar. Son yıllarda yaşadığımız olaylarla iç dünyamız arasında gerçekleşen davetkâr bir yüzleşme…

FERGUN ÖZELLİ, 1955’te Ilgaz’da doğdu. Çocukluk ve ilkgençlik yılları İzmir’in Damlacık semtiyle Seferihisar ve Karşıyaka ilçelerinde geçti. İlk ve ortaokulu Seferihisar’da, liseyi İzmir Atatürk Lisesi’nde okudu. Ege Üniversitesi İşletme Fakültesi Finansman Bölümü’nü bitirdi. Özel şirketlerde mali işler yöneticisi olarak çalıştı. İlk şiirleri, Dönemeç ve Yusufçuk dergilerinde çıktı. Körfez, küçücük ve Dilizi dergilerinin yayın kurullarında yer aldı. Buralardan Gitmeliyim’i 1985’te, Yirmi Dört Satır Yalnızlık’ı 1990’da, Aşkıya’yı 1997’de, Kilitli Defter’i 2005’te, Narin Zehir’i 2007’de yayımlandı. 2008 yılında Hayri K. Yetik ile birlikte hazırladığı Şiir Kitapları ve Hayat 2007 yıllığı, 2014 yılında da Orhan Alkaya ile birlikte düzenledikleri çok dilli Seyfi Turan Şiiri kitabı diğer çalış- maları arasında yer aldı. “Buralardan Gitmeliyim” isimli şiiri, Erhan Doğan tarafından bestelendi, Atilla Atasoy ve Düş Gezginleri de seslendirdi. Aşkıya, 1998 yılı Türk Tabipleri Birliği Behçet Aysan Şiir Ödülü’nü Ünal Ersözlü ile paylaştı.

“Çantanı açınca bir akşam
içinde bir oda bulacaksın.”
Ülkü Tamer

İçindekiler

Kök ……………………………………………………………………….. 15
Çocuk ……………………………………………………………………. 16
Bahçede …………………………………………………………………. 17
Bülbül ……………………………………………………………………. 18
El Ele …………………………………………………………………….. 19
Yüzük …………………………………………………………………….. 21
Sevap …………………………………………………………………….. 22
Barut Kokuyordu Hâlâ ……………………………………………… 24
Şarkı ………………………………………………………………………. 26
Son Duvar ………………………………………………………………. 28
Erime …………………………………………………………………….. 30
Sohbet ……………………………………………………………………. 32
Parmak Ada …………………………………………………………….. 33
Haşmet ………………………………………………………………….. 34
Fotoğraf ………………………………………………………………….. 36
Islık ……………………………………………………………………….. 41
Gizli Sevgili …………………………………………………………….. 46
Aşk ………………………………………………………………………… 48
Barış ………………………………………………………………………. 49
Ayna ………………………………………………………………………. 50
Öç …………………………………………………………………………. 52
Sarhoş Kapı …………………………………………………………….. 53
Yok ………………………………………………………………………… 56
Denizin Üstü …………………………………………………………… 61
Sevgisiz ………………………………………………………………….. 62
Dinlediğiniz Haberlerden Özetler ………………………………. 63
Kaçış ……………………………………………………………………… 64
Savaş ……………………………………………………………………… 65
Koltuk Değneği ……………………………………………………….. 66
Serüven ………………………………………………………………….. 67
Yükleme Bitti ………………………………………………………….. 68
Ruj İzi ……………………………………………………………………. 70
Bekleyiş ………………………………………………………………….. 75
Işık ………………………………………………………………………… 77
Yorgan ……………………………………………………………………. 78
Kir Bitti ………………………………………………………………….. 80
Kuyu ……………………………………………………………………… 81
Kaçamak ………………………………………………………………… 83
Gölgeye Çekilmek ……………………………………………………. 84
Yüzler …………………………………………………………………….. 85
Barkod Şok ……………………………………………………………… 88
Garip Bir Masal ……………………………………………………….. 89
Barış Gelmeli Ama… ………………………………………………… 92
Değişim ………………………………………………………………….. 93
Düşüş …………………………………………………………………….. 94
Çöpçü ……………………………………………………………………. 96
Yalvarırım Bağışlayın! ……………………………………………….. 98
Sevişme Saatiniz Geldi! …………………………………………… 101
İnat ……………………………………………………………………… 102
Çekirdek Aile ………………………………………………………… 104
Urgan …………………………………………………………………… 106
Otobüs …………………………………………………………………. 107
Merak …………………………………………………………………… 109
Aşk Gülü ……………………………………………………………… 110
Kâmil Abi ……………………………………………………………… 111
Ve Hayat ………………………………………………………………. 113
Gökyüzü Suyu ………………………………………………………. 115
Maske …………………………………………………………………… 117

KÖK

Hızıma inanıyor, onu seviyordum. Üstelik bu yetene- ğim, keyifle başımı döndürüyordu. Ama ne yaparsam yapayım, beni tutsak aldığına gitgide daha çok inandığım kökümden bir türlü kopamıyordum. Berbat bir durumdu bu; o nereye gitmeme karar verirse oraya gidiyor, nerede otur derse orada oturuyor, ne zaman koş derse o zaman koşuyordum. Yine de hiçbir zaman kurtuluş umudumu yitirmemiştim. Çünkü âşıktım ve aşkıma ulaşmama engel sayılabilecek hiçbir ayrıntıyı atlamadan, her gün bir öncekinden daha mükemmel kurtuluş planları kuruyordum düşlerimde. Aşkım özgürlüğüm, özgürlüğüm de aşkım olmuştu artık; başka bir şey düşünemiyordum.

Sonunda, (hileyle, oyunla da olsa) takvimin bir yapra- ğında, yaprağın bir saatinde, saatin bir dakikasında, dakikanın bir saniyesinde, güçbela da olsa, varmak istediğim o yere, aşkımın beyaz tül perdeli penceresine (kökümü zorlayıp sündürerek) ulaştım. Saçlarını salmış, dalgın dalgın akıp giden trafiğe bakıyordu. Kısacık bir süre onu seyrettim ve tam elini tutup konuşacakken; soluğunu soluğuma, gözlerini gözlerime ekleyecekken okkalı bir cam yansımasıyla savruldum. Değil kendimi göstermek, elini tutmak; sesimi bile duyuramadım aşkıma. O lanet kök ne hızımı anladı ne ruhumu; her zaman yaptığı gibi yine çekip sürükledi beni tekdüze şeridine; kendisi gibi söndürüp karartmaya.

ÇOCUK

Vapur iskeleye yanaşmış, Karşıyaka’dan gelen yolcuları, poyraz tokatlarıyla sersemlemiş Konak Meydanı’ na akıtmaya başlamıştı.
Çocuk, minik parmaklarıyla gökyüzüne dikelen narin işlemeli taş kuleyi gösterdi: “Anne bu ne?”
Anne, aklında dörtnala koşup duran, boşa koysa dolmaz, doluya koysa taşmaz düşünceleri bir kenara çekip, “Saat Kulesi,” dedi alelacele.

Çocuk, “Saat nedir?” sorusuyla genişletti ilgisini. Anne, “Günlük zamanımızı gösteren alet,” diye baştan savma bir yanıt verdi (ses tonundan da beliydi bu).
Çocuk, “Peki, zaman ne?” diyerek bir damla daha ekledi soru yağmuruna.

Anne, (bu soruya biraz şaşırsa da) “Hani, sabah evden çıkıp babanla işe gideriz. Akşam da eve gelir, konuşup yemeğimizi yer, çay içip televizyon seyreder ve uyumak için yatağımıza yatarız ya; işte o. Yani, içinde yaşadığımız ve birdenbire geçip gidiveren şey işte; tamam mı?” diye oldukça ciddi bir edayla yanıtladı bu soruyu da.

Çocuk, bu uzun cümleden çok sıkılıp ilgisi dağılmış- çasına ve paytak paytak yürümeyi de sürdürerek fısıldadı: “Tamam tamam, anladım. Zaman, geçip gidiveren şeymiş.” Gözleriyse, biraz ötelerinde duran baloncudaydı; annesinin elini çekiştirip ona doğru sürüklemeye başladı rengârenk.

BAHÇEDE

Bülbüller ve ispinozlar, karatavuklar ve serçeler, hatta ormancıklar, en güzel ötüşlerini saçıyorlardı ormana. Fıskiyeyi hortuma takıp vanayı açtım. Uzamış çimler, suyun şiddetiyle eğilip büküldü.

“Tam yedi ay oldu,” diye söylendim kendi kendime, “yedi ay oldu, yok.” Minicik, beyaz bir bulut gelip kondu başımın üstündeki mavi göğe. Yaprak oynamıyordu. “Yalnızlık zor,” diye mırıldandım. Kümeste, yem kavgasına tutuşmuş tavuk sesleri.

Gece demeyip gündüz demeyip çalışmıştım. Her güçlüğün altından zor da olsa kalkmış, yoksulluğa yenilmemiştim. Ama ev, ev değildi ki onsuz. Hadi gündüz bir sürü iş vardı oyalanacak; ya gece… Gecenin sessizliği, ıssızlığı; en kötüsü oydu işte, çıldırtıyordu insanı.

Yavaşça eğilip susturdum suyu vanadan. Fıskiyeyi çıkarıp hortumu topladım ve yanımdaki kiraz ağacına astım; asar asmaz da kaçarcasına uzaklaştım oradan. Belki de hiç olmamış, olmayan ve olmayacak bir kapıyı açıp hızla kayboldum içinde, ıslak gözlerimle.

BÜLBÜL

Erkek bülbül, çam ağaçları içinde gözüne kestirdiği birinin en yüksek, en taze dalına kondu. Tünediği daldan, yaz başı yağmurlarıyla yıkanıp güzelleşmiş ormanı seyretti merakla. Sonra taptaze kozalakların, alımlı iğne yapraklarının arasında göğsünü keyifle kabartarak, hiç görmediği, hiç tanımadığı ama oralarda bir yerlerde olduğunu kesinlikle bildiği dişisine, “Buradayım, bekliyorum; neredesin?” diye seslendi en güzel sesiyle. Yorulunca da sustu. İki kanadını da –ayrı ayrı– (tüylerinin bütün renklerini sergileyerek) yere paralel şekilde açıp ayaklarını –yine ayrı ayrı– (sedef işlemeli bir yay gibi gerdikten sonra) usulca altlarına uzattı. Sanki hiç geçmiyormuş gibi görü- nen zamanda, gagasını yem yermişçesine oynatarak bekledi. O küçük, o parlak gözleri, durmadan ormanı tarıyordu; ama ne yakından ne uzaktan tek yanıt geliyordu çağ- rısına. Sıkıldı. Önce kanatlarını çırptı, sonra da ok gibi fırlayıp uçtu ormanın içine; dalında, ayaklarının sıcaklığını hâlâ taşıyan bu ağaca da bıraktığı, “Az önce buradaydım, çok uzağa gitmeyeceğim, lütfen beni bul!” kokusunu, baş- ka ağaçlara da bir nişan, bir mühür diye bırakmaya.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Hikaye
  • Kitap AdıSarhoş Kapı
  • Sayfa Sayısı120
  • YazarFergun Özelli
  • ISBN9789750726316
  • Boyutlar, Kapak14x21 cm, Ciltsiz
  • YayıneviCan Yayınları / 2015

Yazarın Diğer Kitapları

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Rüyanın Oltasında ~ Nisan ErdemRüyanın Oltasında

    Rüyanın Oltasında

    Nisan Erdem

    Buradaydım. Dünyada. İstanbul’da. Şimdide ve hafızamda. Kendimde ve onda. Asılı kalmıştım ben -herkes gibi- bir rüyanın oltasında… Nisan Erdem ikinci öykü kitabı Rüyanın Oltasında...

  2. Hallerin Esiri ~ Sedat AnarHallerin Esiri

    Hallerin Esiri

    Sedat Anar

    Merhametsiz babaların, şefkatli annelerin, dal dal uzayan ailelerin, arkadaşların yanı başında, zamanın çok yavaş aktığı köy toprağında geçen bir çocukluk… Ve onun her yaşta,...

  3. Martı Jonathan Livingston ~ Richard BachMartı Jonathan Livingston

    Martı Jonathan Livingston

    Richard Bach

    Durgun denizin minik dalgacıkları üzerinde, güneşin altın gibi ışıldadığı pırıl pırıl bir sabahtı.  Sahilden bir mil uzaklıkta, denizi kucaklarcasına ilerleyen bir balıkçı teknesi, martılara...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur