Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Sardunya, Sardalya ve Bizim Sokak
Sardunya, Sardalya ve Bizim Sokak

Sardunya, Sardalya ve Bizim Sokak

Darren Shan

Her yeri saran beton binaların arasında adeta bir vaha gibi duran Sardunya Konağı, Aliço’ların mahallesinde bahçe içinde kalan son evdir. Emlakçıların akbaba misali ele…

Her yeri saran beton binaların arasında adeta bir vaha gibi duran Sardunya Konağı, Aliço’ların mahallesinde bahçe içinde kalan son evdir. Emlakçıların akbaba misali ele geçirmek için türlü oyunlara başvurdukları bu görkemli köşk, mahalle sakinlerin sevip saydığı Rıfat amca ve güngörmüş dostlarının yuvası olduğu kadar, civar hanelerde yaşayan çocukların da ikinci adresidir. Parklara, bahçelere hasret kalan küçüklere her fırsatta kapılarını açarak oyun parkına dönüşen Sardunya Konağı Aliço ve arkadaşlarının da uğrak yeridir.

Fakat ne yazık ki herkesin hayatına sihirli bir değnek gibi dokunan Sardunya, sardalya kutusuna dönüştürülme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Uzun yıllar kentleşmeye meydan okuyarak dimdik ayakta kalmayı başaran bu sevimli yapıyı geleceğe taşıyabilmenin tek yolu ise yeniden gün yüzü görmeye hazırlanan emektar minibüs Maşuk’un sırtında çıkılacak bilmecelerle örülü bir Gelibolu seyahatinde saklıdır…

Mizah yüklü kalemiyle edebiyatımızda kendine has bir üslubu bulunan Pelin Güneş, Sardunya, Sardalya ve Bizim Sokak isimli romanında yitip giden değerlerin, silikleşen anıların ve kentsel dönüşüm canavarına karşı girişilen bir savaşın eğlenceli öyküsünü anlatıyor. Ankara’daki baba yadigârı bir konaktan Çanakkale’nin tarihi değerlerine uzanan gizemli bir serüvene direksiyon kıran bu sürprizli kitap akıp giden hikâyesiyle keyifli bir yol macerasına dönüşüyor.

Gökçe Yavaş Önal’ın naif resimleriyle hatıralarda kalmaktan uzaklaşıp gözlerimizde canlanan Sardunya Konağı, genç okurlarına, tüketim alışkanlıklarını yeniden gözden geçirmelerini anımsatırken yardımlaşmanın ve birlikteliğin insan hayatındaki önemini vurguluyor.

O zaman ver elini Gelibolu!
Sardunya’yı sardalyaya dönüştürmelerine geçit vermeyeceğiz!..

Bölümler
Sardunya……………………………………………………………..7
Doğum Günü…………………………………………………….14
Bizim Sokak……………………………………………………….30
Maşuk…………………………………………………………………..38
Gülyemezler, Sardalya Kutusu……………………50
Karavan………………………………………………………………..60
Ver Elini Gelibolu…………………………………………….69
O Yazın Ardından ……………………………………………85
Sonsöz ………………………………………………………………….95

Sardunya

Canım sıkıldı evde. Sıkılmayacak gibi değil ki… Babam koltuğa uzanmış, boş gözlerle televizyon ekranına bakıyor. Bir elinde kumanda, her kanala beş dakika uğrayıp geçiyor. Televizyona pek düşkün değildir aslında ama bugün farklı; onun da canı sıkkın. Nasıl olmasın, on beş yıldır çalıştığı fabrikadan ayrıldı. Üç gün oluyor; akşam eve geldi ve “Bitti bu iş!” dedi, sonra uzun süre konuşmadan öylece oturdu. Bir süredir iş yerinde sıkıntılar olduğunu söylüyordu zaten. Sonra annemle baş başa konuştular; her zamanki gibi, ben odama gidince. O günden beri pek konuşmuyor, gülmüyor; uyuduğu da söylenemez. Eskiden olsa, babamı bu saatte evde bulmak için can atardım. Yapacak öyle çok şeyimiz olurdu ki. Ama şimdi öyle değil.

Annem de görünmüyor ortalıkta. Komşu Gülcan teyzeye gitmiş olmalı; sabah ben çıkarken öyle bir şeyler söylüyordu. Programlıdır annem, babamla bana benzemez. Gün gün, saat saat böler zamanını; kahvaltıyı hazırla, yemeği ocağa koy, komşuya kahveye git, öğleden sonra ütü yap vs. Peki, ben ne yapsam? Ödevler bitti, televizyonu babam seyrediyor, Nadin bu saatte etüttedir. Serkan babasına yardım edecekti. Ya Rıfat amcalar?..

Tabii ya, geçen haftadan beri uğramadım yanlarına. Saat dört olmuş; Oya abla, “Çay saati!” diye sesleniyordur şimdi evdekilere. Üzümlü kek de hazırdır. Babama, “Ben çıkıyorum, Sardunya’ya gideceğim,” dedim, ses gelmedi. Baktım, uyuyakalmış sonunda. Üstüne hırkasını örttüm, bir not bırakıp çıktım evden. Sardunya Konağı, bizim mahallenin bahçe içinde kalan son evi. O yüzden daha da kıymetli gözümüzde.

Gezegende yaşayan son canlı ya da şehrimizde kalan son ağaç gibi. Sahibi Rıfat amca, üç arkadaşıyla paylaşıyor evini. Annem, küçüklüğümden bahsederken onları da anlatır hep: “Rıfat Bey ve eşi Ayten abla, çocukları pek severdi. Bizi gördüler mi hemen içeri çağırır, ‘Ali burada binsin bisiklete, siz de kahveye buyurun,’ derlerdi. Ayten abla erken gitti, nur içinde yatsın. Rıfat Bey evini hiç bırakmadı, bir o kaldı zaten eskilerden. On yılda cadde ne hale geldi… O eski fotoğraflar da olmasa, yaşadıklarını hayal sanacak insan.” Rıfat amca bu konuyu pek açmıyor. Onunla daha eğlenceli şeylerden konuşuyoruz, çocukken yaptığı yaramazlıklar gibi…

Benim için o hiç yaşlanmayan, kır saçlı, gözlüklü, tonton bir dede. Ya da bir abi. Sanki ikisinin de olumlu özelliklerini birleştirmiş. Eşi Ayten teyze bayılırmış sardunya çiçeğine. Ankara’nın iklimi uygun olmasa da ne yapar eder yetiştirirmiş. O yüzden evin adı Sardunya Konağı kalmış. Mahalleden arkadaşlarım Serkan ve Nadin’le sık sık gideriz konağa. Bahar ve yaz aylarında bahçede geçer zamanın çoğu. Pek çok ağaç ve çiçek türünü orada görüp tanıdım. Mesela adı karahindiba olan bitkinin çiçeklerinin sapsarı olduğunu ve sonbaharda beyaz, uçuşan topçuklara dönüştüğünü pek kimse bilmez; küstüm otunun yapraklarının dokunur dokunmaz kapanıverdiğini de…

Yaz geldi mi, bodur karadut ağacının altına girer, elimiz yüzümüz batana kadar atıştırırız. Sonra arka taraftaki kiraz, kayısı, erik, ağaçları girer sıraya. Bizden kalanların bir kısmını reçellik diye ayırır Oya abla, kalanı da komşu hakkı diye dağıtır. At kestanesi ağacını da ilk kez bu bahçede gördüm. İlkbaharda açılan beyaz çiçekler, sonbaharda üstü dikenli toplara dönüşüyor. Sonra o dikenli kabuklar kendiliğinden açılıyor ve parlak kabuklu, iri kestaneler pat pat yere düşüyor. Diğer kestaneler gibi yenmediğini öğrendiğimizde büyük hayal kırıklığı yaşamıştık. Ben en çok kar yağdığında severim bahçeyi. Hele bir de okul tatil edildiyse kimse tutamaz bizi.

Çığlıklarımız caddeden duyulur, donumuza kadar ıslanmadan bırakmayız kartopu savaşını. Sonra mutlaka devasa bir kardan adam da yaparız; başında fötr şapkası, elinde bastonu ve boynunda atkısı ile. Evin içindeki hayat da renklidir. Herkesin unuttuğu ya da “Aa, eskiden ben de dinlerdim!” dediği radyo oyunlarına burada alıştık mesela. Arkası yarın anonsu duyuldu mu çıt çıkmaz koca evde. Mantık o hımbıl kedi– bile kulaklarını dikip yanına kıvrılır radyonun. Sonra… Türk kahvesi yapmayı; satranç,kelime bulmaca, tavla oynamayı da Rıfat amca ya da arkadaşları öğretmiştir bize. Üç yıl önce Rıfat amcanın hayatı çok değişti. Kendisi gibi yalnız yaşayan birkaç dostu, Sardunya’ya taşındı. Halit ve İlhan amcalar, Münevver teyze ve yardımcı Oya abla ile böyle tanıştık. Rıfat amca bize bunun nedenini anlatmıştı: “Artık koca evin masraflarına yetişemiyorum, hem yalnızlıktan da sıkıldım. Çoluk çocuk da yok.

Benim gibi yalnız yaşayan arkadaşlara sordum, ‘Gelin size birer oda vereyim, ev arkadaşı olalım,’ dedim. Onlar da sevdiler bu fikri. Ortaklaşa bir yardımcı bayan da tuttuk; yemek, çamaşır, ütü, temizlik gibi işlerimizi yapıyor. Aman, pek iyi oldu!” Yol boyu bunlar geçti aklımdan. Kestirmeden konağın arka bahçesine çıkan yola girmiştim ki, Erkan amcam çıktı önüme. Lacivert takım elbisesini giymiş saçlarını her zamanki gibi geriye doğru sımsıkı yapıştırmış. “Ooo, n’aber aslanım?” “İyidir amca.” “Bakın, bu benim yeğen, Ali!” dedi sırıtarak yanındakilere.

Siyahlar içinde, saçları çok kısa ve parlak, güneş gözlüklü, uzun boylu iki yabancı duruyordu yanında. Filmlerde gizli kapaklı işler çeviren adamlara benziyorlardı. Şaşkın şaşkın bakarken, “Nereye böyle?” diye sordu. “Rıfat amcalara gidiyorum,” dedim. “İşe bak! Biz de tam o konaktan bahsediyorduk. Bu abilerin, orası için öyle güzel planları var ki şaşar kalırsın.” Amcam devam edemedi, adamlar hafifçe gülümseyip koluna girdiler ve “Biz gidelim Erkan Bey, daha yapacak çok işimiz var,” deyip hızlı adımlarla uzaklaştılar. Amcamın ve bu adamların Sardunya ile olan işlerini tahmin etmek hiç de zor değildi. Emlakçılar uzun zamandır bu evin peşinde. Rıfat amcayı ikna etmek için her yolu deniyorlar ama o her seferinde, “Boşuna uğraşmayın! Satmam ben evimi,” diye geri çeviriyor.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Larten Crepsley Efsanesi 1: Bir Vampirin Doğuşu ~ Darren ShanLarten Crepsley Efsanesi 1: Bir Vampirin Doğuşu

    Larten Crepsley Efsanesi 1: Bir Vampirin Doğuşu

    Darren Shan

    Larten Crepsley çocuk yaşta evini terk etmek zorunda kaldı ve şimdi önünde iki yol var. İnsan olarak mı kalacak yoksa gecenin çocuğuna mı dönüşecek?...

  2. Darren Shan Efsanesi 03: Kan Tünelleri ~ Darren ShanDarren Shan Efsanesi 03: Kan Tünelleri

    Darren Shan Efsanesi 03: Kan Tünelleri

    Darren Shan

    Vampirin asistanı Darren Shan, Evra ve Bay Crepsley ile Ucubeler Sirki’nden ayrılınca şehir hayatına adım atar. Geceleri Vampir gizli işler çevirirken gündüzleri Darren, özgürlüğün...

  3. Larten Crepsley Efsanesi 4: Ölümüne Dostlar ~ Darren ShanLarten Crepsley Efsanesi 4: Ölümüne Dostlar

    Larten Crepsley Efsanesi 4: Ölümüne Dostlar

    Darren Shan

    “Darren Shan hayranlarının kaçırmaması gereken bir dizi.” Books Quarterly “Stephen King’i unutun: bu yazar çocukları korkutma konusunda bir dâhi!” The Big Issue in Scotland...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Dağ Padişahları ~ Reşad Ekrem KoçuDağ Padişahları

    Dağ Padişahları

    Reşad Ekrem Koçu

    1596’da Haçova Savaşı’nda düşmandan kaçan Anadolu tımarlı sipahilerinin dirlikleri kaldırıldı, kendileri de ölüm cezasına çarptırıldılar. “Af ve aman kapısı kapanınca onlar da baş kaygısına...

  2. Denizin Külleri ~ Gizem KayahanDenizin Külleri

    Denizin Külleri

    Gizem Kayahan

    19. yy başlarında Londra’nın gözde bekârlarından olan bir dükle, anılarının altında ezilmiş bir kontesin hikâyesi… Yaşlı kadın eteklerini bir o yana bir bu yana...

  3. Lacivert’in Büyüsü ~ Feyza YazganLacivert’in Büyüsü

    Lacivert’in Büyüsü

    Feyza Yazgan

    En büyük hayali iyi bir ressam ve kendi adını taşıyan bir sanat galerisi açabilmek olan Eylül, katılacağı bir resim yarışmasıyla hayatının değişeceğini bilmiyordu. Yarım bırakılmış bir resim çalışmasıyla bu yarışmayı kazanmasının imkânsız olduğunu düşündüğü sırada, birden bire yüzünde ürkütücü bir yara izi olan o adamla yolları tekrar kesişmişti.

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur