Her hazinenin kapısında bir lanet bekler sizi…
İtalyan edebiyatının büyük ozanı Deledda’nın kaleminde canlanan Sardinya Efsaneleri, kaderlerinde acı ve ölüm olan sıradan insanların sıra dışı öykülerini bir araya getiriyor. Bu öykülerde insan, ölümün karşısında merakına yenik düşerken, lanete açılan hazine kapılarında nöbet tutanların gösterdiği sonsuz karanlıkla tanışıyor.
Sardinya Efsaneleri, adından da anlaşılacağı gibi, bir derleme. Sardinya’nın geçit vermez dağları arasında yaşayan halkın aktardığı korkunç öyküleri derlemiş Grazia Deledda. Bu öyküler, yaşamları türlü korku ve hurafelerle dolu yoksul halkın geniş hayal gücüyle beslenen tekinsiz, tehlikelerle dolu dünyaları anlatıyor. Her biri birbirinden uğursuz bu on üç öykü, Sardinya topraklarında gömülü eşsiz hazinelere açılıyor. Ne var ki toprak, hazinelerin yatağı da olsa, yeraltı dünyasında onları bekleyen başkaları var: iblisler, cüceler, cinler, büyücüler…
Sardinya Efsaneleri küçük bir kitap. Deledda’nın, doğup büyüdüğü görkemli Sardinya için kaleme aldığı bir korku odası…
***
İçindekiler
Önsöz 11
Geyik Kılığındaki Şeytan 17
Aggius Efsanesi 21
Castel Doria Efsanesi 27
Galtelli Şatosu 35
Conare Efsanesi 41
Sorres’teki Aziz Petrus Kilisesi 45
Ollolai’nin Aforozu 51
Madam Galdona 55
Üç Erkek Kardeş 59
Monte Bardia (“Gözcü Tepesi”) 67
Leoneddas‘ın Doğuşu 71
Başmelek Aziz Mikâil 79
İyi Öğütlerin Meryemi 85
Kaynakça 101
Önsöz
I
Contos de fuchile (“ocakbaşı öyküleri”): Bu şirin adla adlandırıyoruz bizimkinden farklı çağların sisi içinde yitip gitmiş efsaneleri, bütün o masalımsı, olağanüstü öyküleri. Ve yuvalarımızda, şöminenin başında, ailece geçirdiğimiz o uzun akşamların sımsıcak huzuru zihnimizde canlanıveriyor. Gerçekten zengin bir hayal gücü vardır Sardinya halkının, zihni tuhaf ve sonsuz batıl itikatlarla doludur (özellikle, yabanıl dağlar ve ıssız tepelerde; bu yerlerin görünümü, sessiz ve ıssız çizgileri ya da yamaçlarındaki ormanların yoğun gölgesiyle, zaten gizemli ve efsanevi bir şeyleri içinde barındırır). Ada halkı, içinde bulunduğu son derece güç geçim koşullarından ötürü, yoksul ayaklarının altında saklı, çok büyük, tükenmez hazineler hayal etme gereksinmesi duyar; bu yüzden, titrek bir ses ve ışıltılı gözlerle, duyulmasın diye fısıldanarak söylenen, aslı astarı olmayan söylentilere itibar ederek, bütün adanın altının, altın paralar ve değerli incilerle kaplı olduğuna inanır.
Her dağ, her köy kilisesi, her şato kalıntısı, her orman, her mağara, kendi hazinesini saklar. Kimin koyduğu hazineyi?.. Bu soruyu sorarsanız, son derece makul açıklamalar getirirler size. Sardinya’nın, tarihinin her döneminde, özellikle Sarazenler, Gotlar ve Vandallar eliyle uğradığı savaşlar, akınlar, yağmalar, belleklerde belli belirsiz bir iz bırakmıştır, dolayısıyla çok eski atalarımızın, para, mücevher ve değerli taşlardan oluşan hazinelerini, işgalcilerin talanından kurtarmak için erişilmez yerlere gizledikleri ve bu hazinelerin büyük bir bölümünün, ilk sahipleri öyle istediği ya da tam tersine onlar istemese de, gizli yerlerde kaldığı, hâlâ varlığını koruduğu söylenir.
Buraya kadar anlattıklarım, işin doğal kısmı. Doğaüstü kısmı ise, hazinelerin başında şeytanın nöbet tuttuğudur. Bu son derece köklü inanca göre, insanlar belli bir süre sonunda hazineyi bulamazlarsa, onu bizzat şeytan sahiplenip cehenneme götürecektir; altın ve incilerin bulunduğu testilere ya da mücevher kutularına, o altın ve inciler yerine, bir o kadar kömür ve kül bırakarak. Hazineler efsanesinin öyle derin kökleri vardır ki, herhangi bir kimse, kişisel emeği ve zekâsıyla ya da belki de dolandırıcılık ve ahlaksızlık yoluyla, şöyle ya da böyle bir servet edinmeye görsün, halk arasında o kişinin bir aschisorgiu, yani bir hazine bulduğu söylentisi yayılır hemen.
Bu konuyla ilgili binlerce anı üşüşüyor zihnime ve çocukluğumda yaşadığım birçok olayı anımsıyorum. Törelere aldırmayan biraz kültürlü insanlar bile, itiraf etmeseler de, hazinelere inanırlar ve bazı toprak sahipleri, kimsenin haberi olmadan, arazilerinde kazılar yapar, bu olağanüstü servetleri ararlar.
Her masalın ve her efsanenin temelini gizli hazineler oluşturur ve çok eskilere uzanan gelenekler, hiç kuşkusuz altın sikkelerin var olduğu dağlarımızdaki gizemli yerleri, en ince ayrıntılarıyla gösterir.
Ama çoğu kez, bu yerlere -kayalar ya da mağaralar- tüfekleri birden çok intikamın izini taşıyan en güçlü ve en cesur kişiler bile belli belirsiz bir korkuyla bakarlar. Doğaüstü karşısında duyduğumuz içimize işlemiş o korkudur bu, ne tüfekle ne bıçakla üstesinden gelebileceğimiz şeylerin üzerimizde yarattığı dehşettir.
Çünkü, yukarıda da belirttiğim gibi, birçok hazinenin başında şeytanın nöbet tuttuğuna inanılır, bu durumda, hazinenin bulunduğu yer ölümcül olup içeri gireni kötü bir yazgı bekler. Bunun birçok örneği vardır. Bu mağaraların birinde bir gece geçirdikten kısa bir süre sonra ölen sapasağlam insanlar, bütün sürülerini gizemli bir hastalık sonucu yitiren çobanla,r gövdeleri kartallar ve şahinlere yem olan, geriye bir tek iskeletleri kalan eşkıyalar, ömür boyu hapse mahkûm olan masum gençler. Hepsinin de nedeni, o ölümcül yerlerin yakınında yaşamış olmalarıdır.
Talihsizliklerden mucizcvi bir şekilde kurtulan bazı yaşlı çobanlar, insan ya da hayvan kılığına girmiş şeytanı gördüklerini söyler.
Nuoro’nun küçük dağlarında, Logudoro’nun belki de en güzel dağları olan yeşil ve granitli Orthubene dağlarında, gizemli, derin bir mağara vardır; söylendiğine göre, ucu cehenneme çıkan bu karanlık dev mağarayı hiç kimse enine boyuna arıştıramamış. Bir keresinde bir çoban dibine kadar inmeye çalışmış, ama şeytanları görüp kaçmış.
Aşağıda, milyarlarca altın ve inciden oluşan çok büyük bir hazine, hazinenin başında da küçük bir kız varmış. Bir altın dokuma tezgihında sürekli altın dokuyan, altın giysili ve altın saçlı bu kız, hazineye göz kulak oluyormuş. Ah, küçük altın kız! Işıltılı görünümü ve altın saçlarıyla onu kaç kez rüyamda gördüm çocukluğumda!
Şeytanlar, Sardinya efsanelerinin vazgeçilmez birer parçasıdır; masallarda da çok büyük bir rol üstlenirler, hatta bazılarının başkahramanı onlardır. Ne var ki, dinine bağlı Hıristiyanlar olarak Sardinyalılar, şeytanı her zaman itici ve çoğu zaman gülünç bir yere koyar, bu yolla, onun yarattığı korku ve dehşetin intikamını alırlar.
II
Artık efsaneler moda ve neredeyse herkesin (düşünürler, yazarlar, şairler), birçok kasvetli edebiyat fırtınasından sonra, yanaşabilecekleri yeni bir kıyı gibi ilgi gösterdikleri halk edebiyatı çalışmalarının yeniden doğup gelişmesi bağlamında, efsane -öyle görünmese de- en ön sırada yer alıyor. Efsane, aynı anda hem aristokrat ve sanatsal hem alt kültüre ve halka özgüdür, bu nedenle de gerek kültürlü kesimin incelmiş ruhu ile halkın işlenmemiş bir şiirselliği olan düş gücünde, gerek sanatçının düş gücü zengin zihni ile bilimadamının törelere mesafeli ve irdeleyici algılamasında aynı ilgiyi uyandırıyor. Efsane, şairin ve tarihçinin dikkatini çekiyor, tarihçi onu elekten geçirip, özünde, geçmiş kuşakların izlerini, yaşayan kuşakların şu anki mizacını ve gelecek kuşakların tohum halindeki mizacını bulmaya çalışıyor.
Efsane, şık salonların neşeli ortamlarında ve gösterişsiz ocağın çevresinde bir araya gelmiş çobanların uyanık zihinlerinde, hem çocuklarda hem yetişkinlerde, aynı heyecanı yaratabilir. Keza, son olarak, hem ciddi, akademik, bilimsel bir kitabın hem eğlendirici, suya sabuna dokunmayan, hoş ama yararsız bir kitabın malzemesini oluşturabilir efsaneler.
Sardinya efsaneleri -belirli bir kişiyi ya da belirli bir köyü hicvetmeye yönelik, yergi niteliği taşıyanları bir yana bırakılacak olursa- güney geleneklerine özgü ciddi ve hüzünlü bir nitelik gösterir.
Başlı başına efsanevi ve gizemli bir belde olan Sardinya, efsanelerle doludur. Her köy kilisesinin, her şato ya da manastır kalıntısının, her köyün, her beldenin, her mağaranın, her uçurumun, her dağın, her fundalığın kendi efsanesi vardır. Bazı efsaneler, masallarla örtüşüp iç içe geçer; uzaktan uzağa Kuzey efsanelerinin, sagaların, Flaman ya da Alman masallarının izini taşıyan bu anlatılarda, gerçekçi olanla fantastik olan birbirine karışır. Bununla birlikte, Sardinya efsanelerinin büyük bölümünün ayırt edici özelliği, tamamıyla yerel bir açıklamalarının olmasıdır.
Sardinya efsanelerinin kimilerine gelince, şöyle sıralayabiliriz onları: Şeytanlarla, perilerle ve cadılarla iç içe geçen tarihi kişiler; Sardinya halkının nuraghe‘lerde yışadığına inandığı devler, Roma egemenliğinden sonra (bir tek Sardinyalılar, görenekleri ve dilleriyle Latin kültürünün derin izlerini taşımalarına karşın, bu dönemi hemen hiç hatırlamazlar), her dönemde, adaya iyilik ve kötülük etmiş olan Sarazenler, Pizalılar, Cenovalılar, İspanyollar, yargıçlar, piskoposlar Ayrıca Dorialar ve Malaspınalar, Torres yargıçları, Aragon valileri, keşişler, Ortaçağ’da beliren büyücü kadınlar, bin yılından önceki birkaç yüzyılda Sarazen korsanlarının serüvenleri ve akınları Sardinya’nın az sayıdaki tarihi kaynaklarında bile adı geçmeyen bir ihtimal on dördüncü ve on beşinci yüzyılda yaşamış meçhul sanatçılar, gizemli soylu kadınlar, azizler ve savaşçılar bazen de İsa ya da Meryem’in ta kendisi…
Şu da var ki, Sardinya efsanelerinin birçoğunun, özellikle bazı kiliseler ve birkaç dağ hakkındaki efsanelerin, gerçek bir tarihsel değeri vardır. Boş hayallerden, gereksiz süslerden, doğaüstü kahramanlardan arınmış bu efsaneler, iyi derlenmeleri ve incelenmeleri durumunda, Sardinya tarihinin yararlı birer öğesi, hatta canlı birer belgesi olma niteliği edinecektir.
GRAZIA DELEDDA
**
Oliena dağlarında, süt mavisi sivri dorukları gökle iç içe geçen kireçli sırtların arasında büyük uçurumlar uzanır; çok eski volkanik sarsıntıların birer anısı olan bu uçurumlardan bazılarının dibini göremez insan. Adları sas nurras olup halk onların cehennemle dünya arasındaki gizemli bağlantı noktaları olduğuna inanır. Şeytanlar oradan dışarı çıkar, ak dağlarda koşuşturarak, ruhlar ve serüvenler ararlarmış. Nurra’larla ilgili öteki efsaneler arasında, bu pek tuhaf ve belli ki çok eski olmayan efsaneyi buldum.
Bir zamanlar, dinine çok bağlı ve inançlı, bu yüzden de şeytanın hiç hoşlanmadığı Olienalı bir çoban varmış. Şeytan, bütün ayartma çabaları boşa çıkınca, ondan intikamını şöyle almış: Çoban, biraz sakin günlerinde, sürüsünü bir arkadaşına emanet edip dağlarda geyik ve yabani koyun avına çıkıyormuş. Güzel bir kış günü, avlandığı sırada, kendisinden biraz uzakta harika bir geyik görmüş. Geyiğe ateş etmiş, onu hafifçe yaralamış, ama yakalayamamış. Ve kovalamaya başlamış. Geyik büyük bir hızla bir kayadan ötekine sıçrıyormuş, ama çoban da çeviklikte ondan aşağı kalmadığı için, öldürmeye kararlı olduğu geyiğin peşini bırakmıyormuş. Böylece, dağın doruğuna ulaşmışlar. Tepeler, kayalar, uçurumlar karla kaplıymış, ama altı karıştan uzun bakır rengi boynuzlarıyla o çok güzel, harika geyiğin büyüsüne kapılmış olan ve bu yerleri iyi bilen çoban, tek bir taşa takılmadan, avına devam ediyormuş. Birden hayvan kara gömülüp beklenmedik şekilde yok oluvermiş.
Çoban, geyiğin yok olduğu yere ulaşmış ve kentisini korkunç derecede derin bir nurra‘nın kıyısında bulmuş.
Geyik artık görülmüyormuş, ama nurra‘nın dibinden alaycı cehennem kahkahalarının iç karartıcı yankısı yükseliyormuş. Zavallı çoban, o zaman, geyiğin şeytanın ta kendisi olduğunu anlayıp kaçmaya çalışmış, ama ayağını bastığı kar göçüvermiş ve haç bile çıkaramadan dipsiz uçuruma yuvarlanmış…
Arkadaşı, çobanı iki gün beklemiş; geri dönmediğini görünce, bir talihsizlikten korkmuş ve dağlarda onu aramaya koyulmuş. Bahtsız çobanın karda bıraktığı izlerden, arkadaşı onun üzücü sonunu anlamış. Köye dönmüş; üç çobanla birlikte, yanlarına bol bol ip alıp nurra‘nın yolunu tutmuşlar. Oraya vardıklarında, ipleri birleştirmişler ve aşağı düşen çobanın arkadaşının koltuk altlarından geçirip bağlayarak, onu nurra‘ya indirmişler. Gelgeldim, ipler ne kadar uzun olursa olsun, tuhaf “dalgıç” dibe ulaşamamış. Çobanlar onu yukarı çekmişler; dışarı çıktığında, yüzü mosmor, tir tir titriyormuş. Derin bir korku içini allak bullak ediyormuş, ama önce bunun nedenini açığa vurmak istememiş. Arkadaşları omuzlarında taşıyarak onu evine geri getirmişler; eve gelir gelmez, onu üç gün içinde mezara götüren çok şiddetli bir ateş nöbetine tutulmuş… Ölmeden önce, korkusunun gizemli nedenini açıklamış: Nurra‘nın içine indikçe, pürtüklü dağ sırtlarında kapkara, küçük bir adam görür gibi olmuş, adamın elinde bir tırpan varmış. Ve arada bir, bu tırpanı ipe doğru uzatıyor, ipi kesmekle ve çobanı, arkadaşıyla birlikte cehenneme fırlatıp atmakla tehdit ediyormuş!
On yedinci yüzyılın sonunda, Gallura’daki küçük bir köy olan Aggius’ta, iki düşman ailenin iki çocuğu varmış; Sardinya’da -başka yerlerde de- sık sık olduğu gibi, bu iki genç birbirini seviyormuş.
Kız on üç, oğlan on beş yaşındaymış, ama bu kadar genç olmalarına karşın, güçlü vc hoş bu ikili, yirmili yaşlarında gösteriyor ve Gallura’da yaşayanların sınır tanımaz tutkusuyla deliler gibi birbirlerini seviyorlarmış. (Adanın kuzeyinde, tuhaf, dağlık bir bölgedir Gallura; manzarası ve yerli ahalisinin mizacı, komşu Korsika’yla büyük benzerlikler gösterir.)
Ama yukarıda değindiğim gibi, iki sevgilinin aileleri birbirine düşmanmış. Bütün köy, adeta iki hizbe bölünmüş; iki tarafın da ruhlarında nefretin en amansızı hüküm sürüyormuş. Oğlanın ailesi bir hizipten, kızın ailesi öteki hiziptenmiş. İki gencin birbirlerini taparcasına sevmelerine ve kızın evinde geceleri sık sık buluşmalarına engel olmuyormuş bu. Son derece tedbirli davranıyor, pürdikkat kesiliyorlarmış, ama sonunda yakalanmışlar, öfke ve nefretle yanıp tutuşan kızın babası, bir yortu gecesi, bir Paskalya gecesi, zavallı âşık oğlanı acımasızca öldürmüş. Bunun üzerine, iki hizip arasındaki düşmanlık o kadar kızışmış ki, tarafları açıkça savaşmaya zorlamış.
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Hikaye Ödüllü Kitaplar
- Kitap AdıSardinya Efsaneleri
- Sayfa Sayısı104
- YazarGrazia Deledda
- ÇevirmenKemal Atakay
- ISBN9789750712906
- Boyutlar, Kapak14x20, Karton Kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2012
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Umut Mevsimi ~ Darien Gee
Umut Mevsimi
Darien Gee
En büyük acılar bile umudun gölgesinde erimeye mahkûmdur. Yepyeni başlangıçları ya da güzel bir gülümsemeyi bir ömür saklayabilir minicik bir fotoğraf karesi. Bir kutu...
- Yalnızlığa Methiye ~ Belma Aksun
Yalnızlığa Methiye
Belma Aksun
“Yalnız hissetmek? Öylesine yabancı, öylesine uzaktı ki bu duygu kendisinden… Hatta o, bu yalnızlık duygusunu hiç hissetmemişti. Evet doğruydu, tek başına yaşıyordu ama o...
- Bir Dilek Dile Gerçek Olsun ~ Safiya Hussain
Bir Dilek Dile Gerçek Olsun
Safiya Hussain
Birazdan okuyacaklarınız genç bir kadının gerçek hikâyesidir. Uçaktayım. Kutsal bir yolculuğa çıkıyorum. Bunun tam olarak ne olduğu ve hacca gidebilecek kadar Müslüman olup olmadığım...