Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Saray, Harem Ve Mahrem
Saray, Harem Ve Mahrem

Saray, Harem Ve Mahrem

Ali Akyıldız

“Yaşayanlara saygı borcumuz vardır, ama ölülere hakikatten başka bir şey borçlu değiliz.” – Voltaire Osmanlı tarihinin farklı alanlarında birinci el kaynakları kullanarak yaptığı titiz…

“Yaşayanlara saygı borcumuz vardır, ama ölülere hakikatten başka bir şey borçlu değiliz.”

– Voltaire

Osmanlı tarihinin farklı alanlarında birinci el kaynakları kullanarak yaptığı titiz çalışmalarla tanıdığımız Prof. Dr. Ali Akyıldız, Saray, Harem ve Mahrem kitabıyla, Osmanlı Tarihi’nin en tartışmalı konularından biri olan Harem’in mahrem tarihinin perdelerini aralıyor.

· Enderun, Bîrun ve Harem bağlamında Osmanlı Devleti’nin saray teşkilatı

· Padişahlık makamı olarak Mâbeyn-i Hümayun

· Yenilikçi padişah II. Mahmud’un ölümü etrafındaki iddia ve tartışmalar

· Sultan Abdülaziz’in annesi Pertevniyal Valide Sultan’ın hayatı, karakter yapısı ve devlet işlerine müdahaleleri

· Padişah haremindeki cariyelerin evlendirilme problemi

· Sultan Abdülmecid ile Sultan Abdülaziz’in Osmanlı taht veraset sistemini değiştirme çabaları

· II. Abdülhamid’in hanedan üyelerinin geleceğiyle ilgili kaygıları: Hanedan Yardımlaşma Sandığı tasarısı

· Sultan II. Abdülhamid tahttan indirildiğinde kaç eşi vardı?

· Son dönem padişahlarının hür kadınlarla evli olma sorunu

Gibi birçok konuda var olan tabular yıkılıyor ve gerçekler gün yüzüne çıkıyor…

İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ ……………………………………………………………………………………………………………….9
BİRİNCİ BÖLÜM
OSMANLI DEVLETİ’NİN SARAY TEŞKİLATI …………………..13
İKİNCİ BÖLÜM
PADİŞAHIN ÜLKEYİ YÖNETME MERKEZİ
OLARAK MÂBEYN’İN KURULUŞU VE GELİŞİMİ ………..53
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
II. MAHMUD’UN HASTALIĞI VE
ÖLÜMÜ ETRAFINDAKİ TARTIŞMALAR ……………………………..79
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
MÜSRİF, FAKAT HAYIRSEVER:
PERTEVNİYAL VALİDE SULTAN ………………………………………………119
BEŞİNCİ BÖLÜM
CARİYELERİN EVLİLİK YOLUYLA
PADİŞAH HAREMİNDEN ÇIKMALARI SORUNU ……..183
ALTINCI BÖLÜM
OSMANLI SALTANAT VERASETİ USULÜNÜ
DEĞİŞTİRME VE SULTAN ABDÜLAZİZ’İN
YUSUF İZZEDDİN EFENDİ’Yİ
VELİAHT YAPMA ÇABALARI ……………………………………………………201
YEDİNCİ BÖLÜM
II. ABDÜLHAMİD’İN İLGİNÇ BİR GİRİŞİMİ:
HANEDAN TEAVÜN SANDIĞI …………………………………………………..229
SEKİZİNCİ BÖLÜM
II. ABDÜLHAMİD’İN AYNI ANDA
9 KADINLA NİKÂHLI OLMASI MESELESİ ……………………243
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME ……………………………………………….263
EKLER ………………………………………………………………………………………………………….273
Ek 1
Hekimbaşı Abdülhak Molla’nın
II. Mahmud’un Hastalığına Dair Raporu …………..273
Ek 2
II. Mahmud’un Ölümü, Cenazesi ve
Sultan Abdülmecid’in Cülûsü …………………………………….. 277
Ek 3
Halk Şairi Gülzari’nin
Iı. Mahmud’un Ölümüne Yazdığı Destan ………….280
Ek 4
Voyoda Çiftliği İle İlgili Pertevniyal’in
Kethüdasına Yazdığı İlginç Meup ……………………..285
Ek 5
Oğlu Abdülaziz’in Ölümüne Neden Olanları
Cezalandırdığı İçin Pertevniyal’in II. Abdülhamid’e
Yazdığı Teşekür Meubu …………………………………………..287
Ek 6
Cemile Sultan’ın Kandilli’deki Yalısından
Kaçmaya Çalışan İki Cariyenin Sorgusu …………289
Ek 7
Ziya Paşa’nın Yazdığı Veraset-i
Saltanat-ı Seniye Başlıklı Risale …………………………..309
Ek 8
II. Abdülhamid’in Hanedan Teavün Sandığı
Kurma Tasarısına Dair İlginç Belge ……………………..330
Ek 9
II. Abdülhamid’in 9 Kadınla Nikâhlı Olduğunu
Gösterir Veraset İlâmı ……………………………………………………….338
KAYNAKÇA ……………………………………………………………………………………………….351
DİZİN ………………………………………………………………………………………………………………363

BİRİNCİ BÖLÜM
OSMANLI DEVLETİ’NİN
SARAY TEŞKİLATI

Padişah

Osmanlı hükümranlık anlayışı, esas itibariyle Oğuz töresi ile İslâm’ ın kaynaşmasıyla oluşmuştur. Oğuz töresine göre hükümdar ailesinin müşterek malı olan ülke, Osmanlı yönetim zihniyetinde ufak bir değişiklikle yalnızca hükümdar ile onun evlâtlarına hasredilir. Hem törede hem de İslâmî anlayışta iktidarın (kut) Tanrı tarafından hükümdarlara verildiğine inanıldığı için tahta çıkan Osmanlı padişahlarınınculüs fermanları nda saltanatın Allah’ın lütfu ve inayetiyle kendilerine nasip olduğuna vurgu yapılırdı. Bu noktada adalet kavramı öne çıkar, halka karşı adalet le hükmetmeyen hükümdardan kutgeri alınır, yani padişah iktidarını kaybederdi. Osmanlı padişahlarının Oğuzların Kayı boyu ndan geldiklerini belirtmelerinin bahsi geçen kut ve hakimiyet telakkisiyle yakın bir ilgisi olduğu söylenebilir. Fatih Kanunnamesi ’ne göre, dinî ve dünyevî idarenin başı olarak nitelenen padişah, yetkilerini bir vekil vasıtasıyla kullanır, sadrazampadişahın mutlak vekili olarak görev yapardı. Bununla birlikte malî işlerde defterdar , hukukî işlerde ise kadıaskerlerpadişah adına hüküm yazma yetkisine sahipti. Padişahlar, Fatih Sultan Mehmeddönemine kadar Divan-ı Hümayun ’a başkanlık etmelerine rağmen bu dönemden itibaren bu uygulama büyük ölçüde terk edilip sadrazamın başkanlığında yapılan divan toplantıları nda alınan kararlar daha sonra divan üyeleri tarafından padişaha arz edilirdi. Böylece padişah hem alınan kararları onaylamış hem de devlet işlerinden haberdar olmuş olurdu. Padişah ilk bakışta hiçbir denetime tâbi değil gibi gözükse de esasen kanunlar ve kanun-ı kadîm le kayıtlı olup gelenek dairesinde hareket etmeye mecburdu; ancak her zaman bu kural ve geleneklere riayet edildiğini iddia etmek zor olmakla beraber padişahın mutlak gücünün genel olarak şeriat sınırında frenlendiği söylenebilir. Devlet işleriyle ilgili kararları Divan-ı Hümayunve daha sonra Bâbıâli ’de tecrübeli kişi ve makamlara müzakere ettiren padişah, neticede son kararı kendisi verir ve uygulama onun görüşleri doğrultusunda şekillenirdi. Devletin beylikten bir cihan imparatorluğu na doğru evrilmesi ve kurumlaşmasına paralel olarak yetkileri artan padişahlık kurumu giderek müesseseleşir. İnalcık’a göre, Osmanlı padişahlarıo döneme kadarki İslâm devletleriiçerisinde belki de en merkeziyetçi ve mutlakiyetçi yöneticilerdi. Fatih Sultan Mehmed ’in örfî hukuk u devlet işlerinde geniş bir biçimde kullanması keyfiyeti, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleymandönemlerinde de devam eder. Padişahların örfî tasarrufl arının sınırlandırılmasına yönelik girişimler II. Bayeziddöneminde başlarsa da Yavuz ve Kanuni dönemlerinde örfî hukukyeniden ön plana çıkar. Bununla birlikte örfî ve geleneksel hukukun hâkimiyet sahası zamanla daralırken şer’î hukuk un kullanım alanı giderek genişler.

Osmanlı padişahları , bey , han , hakan , hüdavendigâr , gazi , kayzer , emir , sultan , padişah ve halife gibi farklı unvanlarla anılmışlardır. 1516 Mercidabık Savaşı ’nın ardından Halep ’te hâdimü’l-Haremeynü’ş-şerîfeyn unvanını kullanan Yavuz Sultan Selim , Abbasi halifesi el-Mütevekkil ’i ve hilâfet alâmetleri ni oluşturan Hz. Peygamber’in hırkası , sancağı ve diğer mukaddes emanetler i İstanbul ’a gönderir. Esasen yukarıda zikredilen unvanlardan en çok tartışılanı olan halife unvanı nı, 13. yüzyıldan itibaren bazı İslâm hükümdarlarıile Yavuz Sultan Selim ’den önceki Osmanlı padişahlarıda kullanırlardı. Kanuni Sultan Süleyman , Mekke şerifi ne yazmış olduğu culüs mektubu nda kendisinin hilâfeti’l-kübra makamı na oturduğunu belirtir. Burada önemli olan, bu olaydan sonra İslâm dünyası nda artık Memlûk sultanları nın yerini alan Osmanlı padişahları nın İslâm ın öncü ve siyasî gücünü temsil etmeleridir. Hilâfetin İslâm hükümdarları na sağladığı siyasî ve dinî gücün kullanımı, esas itibariyle 18. yüzyıldan itibaren ön plana çıkmaya başlar ve II. Abdülhamid ’in uygulamalarıyla da en üst noktasına ulaşır. Devletin içinde bulunduğu durumun nezaketini göz önünde bulunduran II. Abdülhamid’in hilâfetin söz konusu siyasî gücünü etkili bir şekilde kullanmaya yönelik Pan-islâmist siyaset i, evrensel bir Pan-islâmist siyasetten ziyade, bu müessesenin sağladığı siyasî güçten yararlanmayı önceleyen bir yaklaşımdı. Osmanlı hanedanı nda padişahlığın verasethukuku da zaman içerisinde değişikliğe uğrar. Fatih Sultan Mehmed dönemine kadar padişahlık babadan oğula geçerek intikal eder. Devlet teşkilatının olgunlaşmasında büyük pay sahibi olan Fatih’in kanunnamesinde yer alan ve nizam-ı âlem için padişah olana kardeşlerini öldürme hakkı veren hüküm, bu intikale hukukî bir zemin hazırlarsa da 1617’de I. Ahmed ’in ölümüyle hukukî olmasa bile fiilî olarak usul değiştirilir ve hanedanın en yaşlı ve reşit üyesinin padişah olması kural haline getirilir. Uzun bir süre fiilî olarak uygulanan bu veraset kuralı 1876 Anayasası’na (Kanun-i Esasi)girerek hukukî bir mahiyet kazanır ve 3. madde, padişahlığın hanedan ın en büyük ve reşit üyesine ait olduğu ilkesini kayıt altına alır; 5. madde ise padişahın şahsının mukaddes ve gayr-i mes’ul olduğunu teyid eder. Yine I. Ahmedzamanında başlayıp Sultan Abdülaziz dönemine kadar devam eden bir geleneğe göre Şimşirlik ’te tutulan şehzade ler çocuk sahibi olamazlardı. Eğer şehzade ile istifraş sonucunda cariye hamile kalırsa gebelik sonlandırılıp (iskat-ı cenin ) bebek düşürtülürdü. Diğer bir ifadeyle bu dönemde hanedanın erkek üyeleri içerisinde sadece padişah çocuk sahibi olabilirdi. Bu geleneğin biri I. Abdülhamidve diğeri de Sultan Abdülazizolmak üzere iki istisnası vardır, söz konusu iki padişah daha şehzadeiken çocuk sahibi olmuşlardı. Sultan Abdülmecidkardeşi Şehzade Abdülaziz ’in oğlu Yusuf İzzeddin Efendi ’nin varlığını bilmesine rağmen bu duruma göz yumar ve Sultan Abdülaziz’in tahta geçmesinden itibaren şehzadelerin çocuk sahibi olmalarına izin verilir. Halkın nabzını tutmak ve mevcut problemleri tespit etmek üzere zaman zaman kıyafet değiştirerek (tebdil ) halkın arasına karışan padişahlardan Kanuni Sultan Süleyman, sipahi; II. Osman,bostancı; II. Ahmed,Mevlevi şeyhive I. Abdülhamidde şerif kılığında İstanbul sokakları nda dolaşıp şehri ve esnafı denetlerlerdi. Öte yandan padişahın uygun gördüğü bir camide kılacağı Cuma namazıiçin yapılan ve toplumun arzu, istek ve şikâyetlerini yönetime iletmelerine vesile olan Cuma Selâmlığımerasiminde kalabalığın arasında dolaşan görevliler, incelenip gereği yapılmak üzere halkın sunduğu arzuhal ve şikâyet dilekçelerini toplarlardı. Padişahın herhangi bir iş ve konu hakkında vermiş olduğu sözlü (şifahi) veya yazılı kararlar kanun hükmünde idi. Hatt-ı hümayun , biti , ferman , berat , irade , ahidname , emanname gibi belgeler, padişahların yazılı emir ve buyruklarını ihtiva ederdi. Bunlardan biri olan hatt-ı hümayun , adından da anlaşılacağı üzere padişahın el yazısının bulunduğu belgelerdi. İstisnai olmakla beraber bazen hatt-ı hümayunları saraydaki bir görevli de kaleme alabilirdi. Diğer belge türleri ise, padişah adına Divan’dan veya iradede olduğu gibi Mâbeyn Başkitabeti ’nden çıkardı. Padişahların hayli büyük meblağlara varan gelirleri vardı. Başlıcaları, mâlikâne, has, hasbahçe , çayırve ormanlardan sağlanan gelirler; Efl âk , Boğdan , Dubrovnikve Erdelgibi tâbi hükümetlerden gelen yıllık haraç lar; savaşlarda elde edilen ganimet ten ayrılan pay ve devlet ileri gelenlerinin padişaha sunmaları gelenek olan hediyelerdi. Ayrıca 1587 senesine kadar her yıl Mısır ’dan padişah için 500.000 ve bu tarihten sonra da 600.000 altın gönderilir; bütün bu gelirler İç Hazine de denilen Enderun Hazinesi ’nde toplanırdı. Bu büyük gelirlere sahip olan padişahlar İstanbul ’da ve ülkenin farklı yerlerinde kurdukları vakıfl ar a zengin gelirler tahsis etmişlerdi.

Padişahların Oturduğu Saraylar

Osmanlı Devleti ’nin kuruluş döneminde, diğer kurumları gibi saray teşkilatı da daha sade ve mütevazı idi. İlk dönemlerde beyliğin merkezi olan İznikve Bursa ’daki saray lar hakkındaki bilgilerimiz sınırlıdır. Evliya Çelebi , Bursa ’daki sarayın iç kalede olduğunu ve bunun Fatih Sultan Mehmed zamanına kadar kullanıldığını belirtir. Edirne’nin fethi nden sonra burada Eski Saraydiye bilinen saray , I. Muradtarafından Sultan Selim Camiiyakınındaki Kavak Meydanı ’nda yaptırılır. Zamanla divanhane, koğuş ve odaların eklenmesiyle daha da büyüyen ve Kanuni Sultan Süleymandöneminde onarılarak acemi oğlanları nın kullanımına verilen bu saraydan günümüze herhangi bir kalıntı intikal etmemiştir. Edirne ’deki Yeni Saray (Saray-ı Cedid-i Âmire) ise II. Murad ’ın Tunca nehrikenarında yapmış olduğu köşkün oğlu Fatih Sultan Mehmed tarafından genişletilmesiyle ortaya çıkar. Daha sonra tahta geçen padişahlar tarafından yeni kasır ve bölümler eklenen bu saray, İstanbul’un fethi nden sonra ve özellikle de 17. yüzyılda padişahlartarafından kullanılmış olup buranın en istikrarlı müdavimi Avcı sıfatıyla da tanınan IV. Mehmed ’di. Fatih Sultan Mehmed , İstanbul ’u fethedip devlet merkezi yapmasından sonra 1454- 1458 yılları arasında bugünkü Beyazıt ’ta İstanbul Üniversitesi’nin bulunduğu yerde Saray-ı Atik-i Âmire (Eski Saray)adıyla bilinen sarayı yaptırır. Kârgir olarak inşa edilmiş olan ve harem , havuz, mutfak , kiler, şadırvan, Enderun Mektebive hizmetli odalarından oluşan bu sarayın kısa bir süre kullanılmasının ardından Topkapı Sarayı ’nın inşasına başlanır. Saray-ı Atik , padişahların Topkapı Sarayı ’na taşınmalarından sonra 16. yüzyılın son çeyreğinden itibaren tahttan indirilen veya ölen padişahların kadınları, kızları ve haremdeki maiyetlerinin gönderildiği bir yer, bir umutsuzluk ve inziva sarayı haline gelir. Bununla birlikte padişahların bayramın üçüncü günü Eski Saray’a gidip orada yaşayanlarla bayramlaşmaları da bir gelenekti. Yaklaşık dört yüzyıl Osmanlı padişahları na hizmet veren Topkapı Sarayıâdeta Osmanlı saltanatıile özdeşleşmiş bir mekândı. Kesin olmamakla beraber, yapımına 1459’da başlanan ve 1478 senesinde tamamlanan saray , Harem , Bîrunve Enderunolmak üzere üç ana bölümden müteşekkildi. Sarayın ana girişini oluşturan ve Bâb-ı Hümayundenilen Ayasofya Camiitarafındaki kapıdan Birûn halkı na ait oda, koğuş, daire ve hizmet binalarının bulunduğu alana girilirdi. Bâbüsselâm denilen ikinci kapı dan sonra sarayın en faal bölümü olan ikinci avlu yer alır. Defterhane , Hazine, Divan-ı Hümayun , Maliye Defterhanesigibi hizmet binalarının bulunduğu bu mekân, aynı zamanda her türlü merasim ve törenin yapıldığı bir alandı. Bu iki kapı arasındaki saha, kapıcılar kethüdası na bağlı saray kapıcıları nın sorumluluğu altındaydı. Ak ağalar tarafından korunan ve Bâbüssaâdedenilen üçüncü kapıdan Enderunve Harem ’in yer aldığı üçüncü avluya girilir. Üçüncü avludan Revan , Sofa ve Mecidiye Köşkleri ile başlala kulesi , sünnet odası, esvab odası ve Sofa Camii’ nin bulunduğu dördüncü avluya geçilirdi. Bütün bu binaları ile 700.000 metrekarelik bir alan üzerinde kurulu olan saray ın bölümleri belli bir plan dahilinde ve bir kerede yapılmamıştı. Osmanlı padişahlarınınzaman zaman ana binaya yaptıkları eklerle birlikte yapı bugünkü halini alır. En son ilâve olan Sultan Abdülmecid ’in yaptırdığı Mecidiye Köşkü , Avrupa mimari tarzı nı yansıtır. Dolmabahçe Sarayı ’nın yaptırılıp Sultan Abdülmecid ’in buraya taşınmasına kadar yüzyıllar boyunca Osmanlı padişahları na ev sahipliği yapan Topkapı Sarayı , 3 Nisan 1924 tarihli bakanlar kurulu kararıyla müze haline getirilir.

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Tarih Türk-Osmanlı
  • Kitap AdıSaray, Harem Ve Mahrem
  • Sayfa Sayısı384
  • YazarAli Akyıldız
  • ISBN9786050830293
  • Boyutlar, Kapak13,5x21, Karton Kapak
  • YayıneviTimaş / 2019

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Tarihçilik Ve Yöntem Üzerine ~ Ali AkyıldızTarihçilik Ve Yöntem Üzerine

    Tarihçilik Ve Yöntem Üzerine

    Ali Akyıldız

    Osmanlı tarihi üzerine yaptığı dikkat çekici çalışmalarla ön plana çıkan Prof. Dr. Ali Akyıldız, Tarihçilik ve Yöntem Üzerine adını verdiği ve tarihçilik mesleği ile...

  2. Haremin Padişahı Valide Sultan ~ Ali AkyıldızHaremin Padişahı Valide Sultan

    Haremin Padişahı Valide Sultan

    Ali Akyıldız

    Haremin Padişahı/Valide Sultan kitabı, Osmanlı tarihi alanında özellikle birinci el kaynakları kullanarak yaptığı titiz araştırmalarla tanıdığımız Prof. Dr. Ali Akyıldız’ın yıllarca emek verdiği bir...

  3. Yusuf İzzeddin ~ Ali AkyıldızYusuf İzzeddin

    Yusuf İzzeddin

    Ali Akyıldız

    Yaptığı özgün çalışmalarla Türk ve dünya tarih literatürüne önemli katkılarda bulunmuş çok değerli bir isim olan Prof. Dr. Ali Akyıldız bu kitabında hayatı ve...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur