Sanat Üzerine Denemeler, bugüne kadar sanatla ilgili olarak Ahmet Cemal’in kaleme aldığı yazıların büyük bir bölümünü bir araya getiriyor. Sanatın hemen bütün dalları çerçevesinde sanat düşüncesi, sanata eleştirel bakış, sanatın eğitimi ve uygulaması bağlamındaki sorunları deşen bu yazılar, sanat tarihi, sanat felsefesi, estetik ve sanatın toplumbilimi gibi açılımları da içeriyor. Başka alanlarda olduğu gibi sanat üzerine eleştirel düşünmenin de pek önemsenmediği ülkemizde Ahmet Cemal’in yazılarındaki çoğu çıkış noktası, okurun salt okur olarak edilgin kalmasına izin vermeyip, bir anlamda onu eleştirel bir tutuma ve sanat bağlamında kendi bağımsız değer yargılarını da oluşturmaya zorluyor. Sanat Üzerine Denemeler, özellikle eleştirel düşünmeye özendirici yanıyla sanata ilgi duyan, sanatı yaşamın gerçekliğinin ayrılmaz bir parçası ve doğru düşünebilmenin yeni bir boyutu sayan herkese seslenen bir kitap.
İçindekiler
Bir önsöz yerine: Sanat ve Eleştirel Düşünce…………….. 13
SANAT DÜŞÜNCESİ
Sanat Kavramı Üzerine Bir Deneme ……………………….. 35
Sanat, İnsan ve Ayna ……………………………………………. 46
Estetiğin Güncelliği …………………………………………….. 50
Sanatı Güncel Kılmak ………………………………………….. 55
Sanatta Tarihsel Gerçeklik ve Yeniye Açılma ……………. 58
Sanatçının Dünyası ……………………………………………… 61
Sanatçı Kendini Nasıl Yorumlar? ……………………………. 64
Sanat Tarihinin Felsefesi ……………………………………….. 67
Sanat Eseri Nasıl Tartışılır? ……………………………………. 79
“Hakiki” Sanatçılık ………………………………………………. 84
Sanatçı ve İdeoloji ……………………………………………….. 87
Zamanın Sanatını Aramak …………………………………….. 90
Sanat Üzerine Düşünmek …………………………………….. 93
Sanata Toplumbilimsel Bakış Sorunu ……………………… 97
Yaşamın ve Sanatın Bütünlüğü …………………………….. 101
Trajik Olamayan Düşüncenin Kısırlığı …………………… 104
Roman Eğitiminden Geçmek ………………………………. 107
Dört Yüz Yıllık Bir Hesaplaşma ya da
“Don Quijote” ……………………………………………… 110
Ölüme Yabancı Sanat ve Edebiyat ……………………….. 113
Modern Sanatta Yaratıcılığın Özü ………………………… 116
Bilmeden Yaratmanın Çorak Estetiği …………………….. 119
Anlatmayan Sanat Nasıl Anlaşılır? ……………………….. 122
Sanatçı Olmak ya da Olmamak …………………………… 125
Biraz da “Edebiyat” Yapsak ………………………………….. 128
SANATIN EĞİTİMİ
Sanat Eğitimi ve Bilimsellik ………………………………… 135
“Sanatın Üniversiteleri” Deyince ………………………….. 140
Sanat Eğitimi ve Sanatın Öğrencisinde
Aranacak Nitelikler ……………………………………………. 146
Sanatın Öğrencisi Neyi Öğrenmeli? ……………………… 150
Sanat Eğitiminde “Sanat Üzerine Düşünme”nin Yeri .. 153
Sanat Düşüncesinin Düşündürdükleri …………………… 162
Yetenek ve Birikim …………………………………………….. 165
Sanat Eğitiminde Ütopyalar ………………………………… 168
Sanat Eğitiminde Yeni Dünyalar Aratmak ……………… 171
Sanat Eğitimi ve Yaratıcı Düşünce ……………………….. 174
Sanat Eğitimi ve Tiyatro ……………………………………… 177
“Aydın” Sanatçı ………………………………………………….. 180
Yeteneğin Çevre Koşulları …………………………………… 183
Tiyatro Eğitimi ve Disiplin ………………………………….. 186
SANAT VE GELENEK
Gelenek ve Uygulama ………………………………………… 191
Geleneği Geçmişle Karıştırmak …………………………… 197
Sanatta Gelenekle Hesaplaşma ……………………………. 200
Sanatta Gelenek ve Özgünlük …………………………….. 203
SANAT VE YAŞAM
Dünya Edebiyatında “Yarın” Çizimleri ………………….. 209
Vincent Van Gogh …………………………………………….. 215
Ölümün Estetiği ya da Jean Améry ………………………. 219
Borovski’nin Tanıklığı …………………………………………. 225
Franz Kafka Türkiye’ye Ne Verebilir? (II) ………………. 229
Angelopulos’a Suçüstü Yakalanmak ……………………… 234
Türkiye Gerçekliği ve Türk Sanatı ………………………… 237
Bir Hamlet Öyküsü ……………………………………………. 240
Teşekkürler, Semiha Berksoy ……………………………….. 244
TİYATRONUN DÜNYASI
Kimlik Arayışı Olarak Tiyatro Tarihi …………………….. 249
Yarının Tiyatrosu ……………………………………………….. 254
Tiyatro Nasıl Düşündürür? …………………………………. 259
Kendi Hamlet’ini Yaratmak …………………………………. 262
Büchner’in Seçenekleri ………………………………………. 265
Kırk Yılın Ardından: Bertolt Brecht ………………………. 268
Zaman ve Bertolt Brecht …………………………………….. 271
Yeni Anlatım ve Bertolt Brecht ……………………………. 278
Bertolt Brecht’in Gerçek Mirası …………………………… 283
Brecht’in Epik Tiyatro Kuramının Başlangıçları
Üzerine Bir Deneme ……………………………………… 287
Bertolt Brecht: “Çatısının Altında Gülünmemesi
Gereken Bir Tiyatro, Gülünç Bir Tiyatrodur” …….. 295
Arturo Ui ya da “Büyük Suçlular” ………………………… 301
Tiyatro Sanatı ve Siyasal Kimlik …………………………… 306
Bir “Oyun” Oynamak …………………………………………. 309
“Çürümüş Bir Şey Var Danimarka Krallığı’nda” ……… 312
Aradığımız Tiyatro …………………………………………….. 315
Yeni Tiyatro, Hangi Tiyatrodur? …………………………… 317
Tiyatronun Okuma Temeli …………………………………. 320
Bir “Türk Tiyatrosu” Ne Zaman Olur? …………………… 323
“Anlaşılmayan Aydınlar” Kuşağı ve Türk Tiyatrosu …… 331
“Deneysel Tiyatro” Bilmecesi ………………………………. 337
Bir sonsöz yerine: Sanat, Düşünülmeli mi? ……………. 345
Bir önsöz yerine:
Sanat ve Eleştirel Düşünce
Sanat Üzerine Denemeler’in ilk basımı 2000 yılında yapılmış. Demek ki ikinci basım, neredeyse on iki yıla uzanan bir sürenin ardından gerçekleşiyor. Bu süre içersinde kitap –hemen hiç reklamının yapılmamasına rağmen– kendini ağır, fakat “emin” adımlarla tüketti. Kimi zaman bazı üniversitelerin yüksek lisans ve doktora programları için yardımcı kaynak olarak kullanıldı. Kimi zaman, değer yargılarını çok önemsediğim uzmanlar yönünden gelen çok olumlu eleştirilerle karşılaştı. Fakat bugün dönüp geride kalan süreye baktığımda, ilk basımda ele aldığım, üzerinde durduğum sorunların çözümlenmesi bakımından hiçbir olumlu gelişme kaydedilmediğini, dahası, aradan geçen neredeyse on iki yıl boyunca söz konusu sorunların çoğunun daha da “vahim” bir duruma geldiğini büyük bir üzüntüyle görmekteydim. Peki o zamanlar, yani Sanat Üzerine Denemeler’in ilk baskısı yapıldıktan sonra, daha farklı beklentilerim mi vardı? Yani, örneğin gündeme getirmeye çalıştığım sorunların en azından bir bölümünün uzun soluklu sayılabilecek bir tutumla ve ciddiyetle masaya yatırılacağını beklemiş miydim? Doğrusunu söylemek gerekirse, hayır. Çünkü yaşadığımız iklimin genel düşünce ve eğitim ortamı hakkında kafam, o zaman da bilincine çoktan vardığım gerçeklerle doluydu ve bu gerçeklere rağmen iyimser beklentilerin ağır basmasına izin vermek, en azından gerçeklik temelinden bütünüyle yoksun bir safdillik olurdu.
Peki neydi daha o zamanlar kafamda bulunan ve bilincine çoktan varmış olduğumu söylediğim gerçekler? Bunların bir bölümüne hemen şimdi değinmek, bu kitapta bir araya getirdiğim denemelerin okur açısından daha somut temellere oturtulabilmesine sanırım yardımcı olabilecektir. Örneğin daha o zaman, yani bu kitabın ilk basımını hazırlarken çoktandır bildiğim bir gerçek, ülkemizin resmî eğitim sisteminde, ilkokullardan üniversitelerin son sınıflarına kadar uzanan bir çizgide, öğrencilere düşünce’nin ve hele gerçek anlamda düşünme’nin asla öğretilmediği, hatta bundan türlü nedenlerle –ve bilinçli olarak– kaçınıldığı gerçeğiydi. Biz, yaşadığımız iklimin çocuklarına ve gençlerine “nasıl” düşünmeleri gerektiğini asla ve inatla öğretmiyorduk; önce bunu öğretecek yerde, tekrar ediyorum, daha ilkokuldan başlayarak, onlara “neleri öğrenmeleri gerektiği”ni “ezberletiyorduk”. Böylesi, eleştirellik niteliğini bütünüyle dışlayan bir düşündürme biçimidir ve öğrencilerin önünde açılabilecek –açılması mutlaka gerekli– bir yolu, kendi birikimlerinden yola çıkarak düşünce ve bilgi üretebilmenin yolunu daha en baştan tıkar. Başka deyişle, kendi zihinsel süreçlerini işleterek kendisine dışarıdan gelen verileri işlemek ve böylece de hep “kendisine mal olmuş bilgiler” niteliğiyle korumak için gitmesi, yönlendirilmesi gereken yolu tıkar. Tıkayınca da, “ezber” ve “ithal” bilgi, o öğrenciler için bütün eğitim süreci boyunca tek kader haline gelir. Burada küçük bir özet çıkarmak gerekirse, denilebilecek şey şudur: Bugün ülkemizde geçerli olan ve devlet eliyle, devletin sıkı denetiminde olmak üzere yürürlüğe konulan resmî eğitim sistemi, gerçekte öğrenci açısından hiçbir seçeneğe, hiçbir seçenek geliştirme ve önerme hakkının kullanılmasına izin vermeyen, yalnızca aktarılan doğru’lardan(!) oluşma ve bu doğruların öğrenci tarafından eleştiri konusu yapılmasına zemin hazırlamayan bir eğitim sistemidir. Durum, üniversitelerimizde de farklı değildir. Birkaç yıl önce İstanbul’daki bir devlet üniversitesinin güzel sanatlar fakültesinde birkaç ders vermem için çağrılmıştım. Bu arada benim eklemek istediğim ve “Antikçağ’ dan Günümüze Eleştirel Düşüncenin Gelişimi” başlıklı bir ders de vardı. Önerim, bölüm ve fakülte yetkililerince çok olumlu karşılandı; ama dersin “üst makamlarca daha kolay onaylanabilmesi” için, adındaki “eleştirel” kelimesinin çıkarılmasının daha iyi(!) olacağı belirtildi. O üniversitenin önerisini geri çevirdim.
* * *
Üniversitelerinde “eleştirel” kelimesinin bile tedirginlik yarattığı bir ülkede, üniversite düzeyinde gerçek anlamda bir sanat eğitimi verilebileceğine hiçbir zaman inanmadım. Çünkü eleştirelliğin olmadığı yerde tartışma da yoktur, ve tartışmaya olanak tanınmayan bir zeminde, tıpkı felsefe gibi, insanoğlunun dünyayı, toplumu, hayatı ve insanı sorgulamasının bir boyutu olan sanatın da eğitiminin gerçekleştirilebilmesi olanaksızdır. Sanat, en kısa tanımıyla bir “alternatif dünya” kurgulama eylemidir; sanatçı da bu kurguyu gerçekleştiren kişidir. Alternatif bir dünyanın kurgulanabilmesinin temel koşulunun ancak var olan dünyanın eleştirilmesi olabileceği göz önünde tutulduğunda, eleştirinin ve eleştirel düşüncenin yolunun tıkandığı yerde gerçek anlamda sanatın da olamayacağı kendiliğinden anlaşılır. Bu kitaba aldığım çeşitli yazılardan anlaşılabileceği gibi, “eleştirel olma” niteliğini zaten özünde taşıyan, taşıyamadığı zaman ise sanat olmaktan çıkan sanat ile eleştirel düşünce arasında, sanatın doğası gereği kopmaz bir bağ bulunmaktadır. Başka deyişle, eleştirellik, sanatın varlık koşulu olan bir niteliktir. Bu noktada sanat bağlamında karşımıza hemen bir başka nitelik, sanatın geçmişte çok tartışılmış olan “politik” olma niteliği çıkmaktadır ve bu niteliği de “eleştirel düşünce” kavramının yardımına başvurmaksızın yeterince açıklayabilmek, neredeyse olanaksızdır. Burada “politik” sözcüğü, sanatın doğrudan günlük politikanın gelgitlerine karışması anlamında değil, fakat gerek içinde oluştuğu kültür ikliminde gerekse evrensel kültür ortamında olup bitenler karşısında belli bir “tutum alması” anlamında kullanılmaktadır. Sanatın politikliği bu doğru anlamda kullanıldığında, örneğin bir sanat eserinin “bireyci” mi yoksa “toplumcu” mu olduğuna/olması gerektiğine ilişkin sürmüş ve sürmekte olan, kanımca çok gereksiz tartışmalar da sona erer. Çünkü eleştirel, bunun sonucunda da politik, yani tutum alıcı olabilmiş bir sanatın/sanat eserinin ele alacağı ve geleneksel anlamda en “bireysel” diye nitelendirilebilecek bir konu bile, doğası gereği “toplumsal”, yani kökenlerini toplumda da bulan, en “bireyci” yanlarıyla bile toplumu da yansıtan bir sanat ve/veya sanat eseri olacaktır. Bu bağlamda Amerikalı oyun yazarı Tennessee Williams’ın, “Eserlerinizde neden hep hastalıklı karakterleri işliyorsunuz?” şeklindeki bir soruya verdiği yanıt, gerçek sanat eserinin “bireyciliği” ve “toplumculuğu” temelinde yürütülen tartışmaların gereksizliğini de kanıtlayabilecek niteliktedir: “Siz, bu hastalıklı toplumsal koşullardan sağlıklı bireylerin çıkabileceğine inanıyor musunuz?” Bu güçlü yanıt, aynı zamanda “hastalıklı toplumlarda sağlıklı kişisel ilişkilerin ancak binde bir olasılıkla kurulabileceği” yolundaki toplumbilimsel savın da bir yansıması niteliğindedir. Öte yandan belli zamanlarda sanatın toplumsal işlevi sorgulandığında, verilecek karşılıklar ancak topluma egemen olan ile olması gereken eğilimler arasında yapılacak bir karşılaştırmanın sonunda, yani yine sanata eleştirel bakışla elde edilebilir. Ünlü İngiliz sanat eleştirmeni John Berger, Görünüre Dair Küçük Bir Teoriye Adımlar1 başlıklı incelemesinde, artık neredeyse bütünüyle paranın ve para kazanma hırsının boyunduruğu altına girmiş bir toplumsal düzende resim sanatının hangi ihtiyacı karşılaması gerektiği üzerinde dururken, sanatın eleştirel düşünme eylemiyle ne kadar yakından ilintili olduğunun da bir örneğini verir: “Bugün insanların içinde yaşadığı yalnızlığı kim önceden bilebilirdi? Her gün dünyaya ilişkin gövdesiz ve sahte bir imgeler ağı tarafından yeniden onaylanan bir yalnızlık. Ama imgelerin bu sahteliği bir hata değil. Eğer kâr peşinde koşmak insanlığın kurtuluşunun tek yolu olarak görülürse, gelir elde etmek mutlak öncelik haline gelirse, o zaman gerçekten var olanın itibar görmemesi, görmezden gelinmesi ve baskı altında tutulması gerekir. – Bugün resim yapmak, yaygın bir ihtiyaca cevap veren bir direniş eylemidir ve umutlanmayı teşvik edebilir…” Ünlü Alman tiyatrobilimcisi ve eleştirmeni Siegfried Melchinger de (1906-1988), “Politik Tiyatronun Tarihi” (Geschichte des politischen Theaters) başlıklı iki ciltlik dev eserinin2 başında şu saptamayı yapar: “Tiyatro, tarihi boyunca hep politikti; politik olamadığı zamanlar tiyatro olma niteliğini de yitirmiştir.” Buradaki “politik” sözcüğüne “eleştirel” anlamını verdiğimizde, bu saptamayı sanatın tamamı için kullanabiliriz: Hayatı sorgula….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Deneme
- Kitap AdıSanat Üzerine Denemeler
- Sayfa Sayısı352
- YazarAhmet Cemal
- ISBN9789750700156
- Boyutlar, Kapak13x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2015
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Olmayalı ~ Oruç Aruoba
Olmayalı
Oruç Aruoba
Katıp birleştirmişsem ruhumu, ya da tümüyle Çözülüp kuşatılmışsam birşeyce burada, yeryüzünde, Orada bulabilirsin beni, sen Ey endişeli sen, Kapılarının önünde yitik bir ben’e seslenen;...
- Halka Doğru – Büyük Mecmua (1919) ve Yedigün (1936-1939) Yazıları ~ Halide Edib Adıvar
Halka Doğru – Büyük Mecmua (1919) ve Yedigün (1936-1939) Yazıları
Halide Edib Adıvar
“Bizim elimizde zaman ve müze kokan, kıymetli kaplı, içi eski yazılar, tezhiplerle, zamanla sararmış kâğıtlarla dolu bir millet hayatı kitabı var. Bu kitaba başımızın...
- Millete Mektuplar ~ Ufuk Cavlı
Millete Mektuplar
Ufuk Cavlı
Bak herkes kendi rolünü oynuyor, kaybolup gitmiş dünleri, yarındanve kendisinden bile habersiz. Okul bitsin iş bulayım derken evlilik gelir, hele bir büyüsün çocuklar.Şu emeklilik bir gelsin gör bak neler yapacağım.Yani olmuyor işte öyle.Bugün çocuğunu severken keyif al, bırak onlar için kaygılanmayı.