Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Sana Bağlandım
Sana Bağlandım

Sana Bağlandım

Sylvia Day

Sen benimsin! Gideon havlumu çekip açtı. Havlu yere düşüp de ben karşısında çırılçıplak kalınca sert bir soluk aldı. “Ah, Eva.” Sesi öyle duygu doluydu…

Sen benimsin!

Gideon havlumu çekip açtı. Havlu yere düşüp de ben karşısında çırılçıplak kalınca sert bir soluk aldı. “Ah, Eva.” Sesi öyle duygu doluydu ki gözlerim yanıyordu. Tişörtünü başının üstünden çekip çıkardı ve bir kenara fırlattı. Sonra bana doğru uzandı, çıplak tenlerimizin birbirine dokunacağı anı uzatarak dikkatle girdi kollarımın arasına.

Crossfire aşk macerası hiç hız kesmeden devam ediyor! Tutkuyla birbirlerine kenetlenen Eva ve Gideon’ın artık kimsenin bilmediği tehlikeli bir sırları var! Eva’nın hayatını mahveden üvey kardeşi Nathan öldürüldü. Peki, onu öldüren kişi kim? Eva, şüpheleri ve aşkı arasında doğru yolu bulabilecek mi?

Sana Soyundum ve Sende Kendimi Buldum’la iyice harlanan tutku ateşi serinin bu üçüncü kitabıyla doruğa ulaşıyor. Sana Bağlandım inanılmaz bir dönüm noktasıyla okurları soluksuz bırakıyor.

***

New York taksileri gibisi yoktur. Gözü kara bir şekilde, en kalabalık caddelerden son sürat geçer, en ani manevraları insana doğal gelmeyen bir sakinlikle yaparlar. Aklıma mu­ kayyet olabilmek için, yalnızca birkaç santim uzağımızdan hızla geçen arabalara bakmak yerine elimdeki cep telefonu­ na odaklanmayı öğrenmiştim. Ne zaman yanılıp kafamı kal­ dırarak dışarıya bakacak olsam bedenimin içgüdüsel olarak fren yapmaya çabaladığını, sağ ayağımın var gücüyle zemine bastırıp durduğunu fark ediyordum. Ama bu sefer oyalanacak herhangi bir şeye ihtiyacım yok­ tu. Zorlu bir Krav Maga dersinin ardından terden yapış ya­ pıştım ve sevdiğim adamın yaptığı şeyle ilgili düşünceler ak­ lımın içinde dönüp duruyordu. Gideon Cross. Yalnızca adını aklımdan geçirmek bile yay gi­ bi gerilmiş bedenimin her yanını özlem ateşiyle kavurmaya ye­ tiyordu. Daha onu ilk gördüğümde -o çarpıcı ve inanılmaz de­ recede muhteşem dış görünüşünü aşıp içerideki gizemli ve teh­ likeli adamı gördüğüm o an- diğer yarımı bulmuş gibi, müt­ hiş bir çekim hissetmiştim. Yüreğimin çarpmasına nasıl ihti­ yacım varsa ona da öyle ihtiyaç duyuyordum; üstelik o benim için kendini büyük bir tehlikeye sokmuş, her şeyi riske atmıştı. Bangır bangır bir korna sesiyle içinde bulunduğum ana geri dönüverdim.

Arabanın ön camından bakınca, ev arkadaşımın milyon do­ larlık yüzünün bir otobüsün yan tarafındaki reklamdan bana gülümsediğini gördüm. Cary Taylor, işveli bir şekilde kıvrıl­ mış dudakları ve ince, uzun vücuduyla kavşağı bloke ediyor­ du. Taksici, sanki öyle yaparsa yolu açabilecekmiş gibi tekrar tekrar kornaya basıyordu. Ne mümkün. Ne Cary bir yere gidiyordu ne de ben. Yan yatmıştı C a ry, üstü ve ayakları çıplaktı, kot pantolonunun düğmeleri iç çamaşırının bel lastiğini ve biçimli karın kasla­ rını gösterecek kadar açılmış, koyu kahverengi saçları seksi bir şekilde dağılmıştı; zümrüt yeşili gözleri muzır bir ışıltıy­ la parlıyordu. Birden kafama dank etti; artık en yakın arkadaşımdan saklamak zorunda kalacağım berbat bir sırrım vardı. Cary benim en güvendiğim, en çok akıl danıştığım ve om­ zuna yaslanmayı en çok sevdiğim insandı – her anlamda bir kardeş gibiydi benim için. Gideon’ın benim için yaptığı şeyi ondan saklamak zorunda olmak hiç hoşuma gitmiyordu. Bu konuyu konuşmaya ve kafamda halletmek için yardım almaya çok ihtiyacım vardı ama asla kimseye söyleyemez­ dim. Terapistimiz bile etik ve yasal nedenlerle bizimle ara­ sındaki gizlilik kuralını bozmak zorunda kalabilirdi. Fosforlu yelek giymiş, iriyarı bir polis çıktı ortaya ve beyaz eldivenli eliyle otoriter bir hareket yaparak, şakası olmadığı­ nı belli eden bir ses tonuyla otobüsü kendi şeridine geçmeye zorladı. Sonra bize dönüp elini sallayarak, ışık değişmeden he­ men önce kavşaktan geçmemize izin verdi. Arkama yaslan­ dım, kollarımla kendimi sarmış, öne arkaya sallanıyordum. Gideon’ın Beşinci Cadde üstündeki çatı dairesinden benim Yukarı Batı Yakası’ndaki daireme olan mesafe kısaydı aslın­ da ama yol bitmek bilmemişti bir türlü. New York Polisi’nden Dedektif Graves’in birkaç saat önce bana verdiği bilgiler ha­ yatımı değiştirmişti.

Ve yine aynı bilgiler nedeniyle, o anda yanında olmaya ih­ tiyaç duyduğum tek kişiyi bırakıp gitmem gerekmişti. Graves’in esas niyetinden emin olamadığım için Gideon’ın y a n ı n d a k a l m a m ı ş t ı m . Graves , duyar d u y m a z h e m e n Gideon’a koşarak aramızdaki ayrılığın iyi planlanmış bir ya­ lan olduğunu açık edip etmeyeceğimi görmek için anlatmış olabilirdi şüphelerini bana. Bu riski alamazdım. Tanrım! Yaşadığım duygu karmaşası yüzünden kalbim de­ li gibi atıyordu. Gideon’ın şu anda bana ihtiyacı vardı -hem de en az benim ona ihtiyaç duyduğum kadar-, oysa ben onu bırakıp gitmiştim. Özel asansörünün kapıları bizi birbirimizden ayırdığı sıra­ da gözlerinde gördüğüm keder içimi parçalamıştı. G i d eo n . Taksi köşeyi dönerek apartmanımın önüne yanaştı. Tam sürücüye geri dönüp beni aldığı yere götürmesini söyleyecek­ ken apartmanın kapı görevlisi taksinin kapısını açtı ve içeri­ ye dolan yapış yapış ağustos havası klimanın verdiği serinli­ ği alt etti. “İyi akşamlar Bayan Tramell.” Bunu söylerken bir yan­ dan da parmaklarıyla şapkasının siperliğine dokunan görev­ li, ben banka kartımı makineden geçirirken sabırla bekledi. Ödemeyi yapınca onun yardımıyla taksiden indim ve bakış­ larının çaktırmadan yüzümdeki gözyaşı izlerinde dolaştığını hissettim. Sanki hayatımdaki her şey yolundaymış gibi gülümseye­ rek hızla lobiye girdim ve güvenlik masasındaki görevliye ça­ bucak el sallayarak doğruca asansörlere yöneldim. “Eva!” Kafamı çevirince , lobideki oturma alanında, üzerinde ha­ valı bir etek-bluz olan ince, uzun, esmer bir kadının yerinden doğrulmakta olduğunu gördüm. Koyu saçları iri dalgalar ha­ linde omuzlarına dökülüyordu ve gülümseyen dolgun dudakları parlak pembeydi. Tanıdığım biri olmadığını fark edince kaşlarım çatıldı.

“Evet?” dedim, birden tedirgin olarak. Koyu gözlerindeki hırslı ışıltı rahatsız etmişti beni. Kendimi berbat hissediyor ve muhtemelen öyle de görünüyordum ama yine de omuzları­ mı dikleştirerek dosdoğru baktım kadına. “Deanna Johnson” dedi, manikürlü elini uzatarak. “Ser­ best gazeteci.” Tek kaşımı kaldırdım. “Merhaba.” Bir kahkaha attı. “Şüphelenmene gerek yok. Yalnızca bir­ kaç dakika sohbet etmek istiyorum seninle. Üzerinde çalıştı­ ğım bir hikaye var ve senin de yardımın dokunabilir.” “Kusura bakma ama bir gazeteciyle konuşmak isteyeceğim herhangi bir şey gelmiyor aklıma.” “Gideon Cross hakkında bile mi?” Ensemdeki tüyler diken diken oldu. “Özellikle onun hak­ kında.” New York’ta insanın aklını başından alacak kadar çok em­ lak yatırımına sahip olan Gideon’ın, dünyanın en zengin yir­ mi beş adamından biri olarak her zaman haber değeri vardı. Ama beni şutlayıp eski nişanlısına dönmesi de ayrıca haber değeri taşıyordu. Göğüs dekoltesini iyice vurgulayan bir hareketle kolları – nı kavuşturdu Deanna; dikkatimi çekmişti, çünkü onu daha dikkatli süzmeye başlamıştım. “Hadi ama” diye üsteledi. “Senin adını bunun dışında tu­ tabilirim, Eva. Kimliğini ortaya çıkaracak hiçbir şey kullan­ mam. İntikam almak için bir fırsattır bu sana.” Midemin orta yerine koca bir taş gelip oturdu sanki. Nasıl da tam Gideon’ın tipiydi – uzun, ince, koyu saçlı ve buğday tenliydi. Nasıl da farklıydı benden. “Bu yola girmek istediğine emin misin?” diye sordum alçak sesle; onun geçmişte bir zaman benim erkeğimle yatmış olduğundan emindim, sezgilerim böyle söylüyordu. “Takışmak isteyeceğim biri değil o.” “Ondan korkuyor musun yoksa?” diye yapıştırdı soruyu. “Ben korkmuyorum. Parası var diye istediği her haltı yapma­ ya hakkı yok.” Ağır ağır, derin bir soluk aldım ve Gideon’la bir alıp vere­ mediği olan başka birinin -Doktor Terrence Lucas’ın- bana benzer bir şey söylemiş olduğunu anımsadım. Artık Gideon’ın nelere kadir olduğunu, beni korumak için neler yapabileceği­ ni biliyordum ama y i n e de dürüst ve tereddütsüz bir şekil­ de yanıtladım: “Hayır, korkmuyorum. Ama mücadele etmeye değecek şeylerle değmeyecek olanları ayırmayı öğrendim ar­ tık. Bu işin peşini bırakıp yoluma gitmek en iyi intikam.” Çenesini kaldırdı. “Tabii hepimizin yedeğinde rock yıldız­ ları yok.” “Her neyse.” Yükselişte olan bir müzik grubunun solisti ve hayatımda gördüğüm en seksi adamlardan biri olan eski sev­ gilim Brett Kline’ın adını anması sessizce iç geçirmeme ne­ den oldu. Tıpkı Gideon gibi onun da cinsel cazibesi bir sıcak dalgası gibi yayılırdı etrafa. Ama Gideon’dan farklı olarak o benim hayatımın aşkı değildi. O nehirde bir daha yıkanmaya hiç niyetim yoktu. “Dinle” -Deanna, eteğinin cebinden bir kartvizit çıkardı-, “yakında, Gideon Cross’un seni Corinne Giroux’yu kıskandı­ rıp kendisine döndürmek için kullandığını sen de anlayacak­ sın. Gözün açıldığında ara beni. Bekliyor olacağım.” Kartı aldım. “Paylaşmaya değecek bir şeyler bildiğimi ne­ reden çıkarıyorsun?” Dolgun dudakları gerilip inceldi. “Cross’un seninle birlikte olmasının ardındaki niyet ne olursa olsun sen ona dokunma­ yı başardın. Buzdan adam senin sayende bir parça çözüldü.” “Belki öyleydi, ama artık bitti.” “Bu senin bildiğin bir şeyler olmadığı anlamına gelmiyor, Eva. Neyin haber değeri taşıdığını anlamana da ben yardım­ cı olabilirim.” “Senin çıkarın ne?” Birileri göz göre göre Gideon’ı hedef tahtasına oturturken arkama yaslanıp oturacak değildim herhalde. Eğer bu kadın Gideon için bir tehdit oluşturmaya kararlıysa, ben de ona köstek olmaya kararlıydım. “Adamda karanlık bir yan var.” “Hangimizde yok ki?” Gideon hakkında ne biliyordu aca­ ba? Neyi açık etmişti Gideon, aralarında geçen . . . şey sırasın – da? Tabii eğer bir şey geçtiyse. “Neden bir yerlere gidip konuşmuyoruz?” dedi D e anna, kandırmaya çalışır gibi. O ana dek bizi kibarca görmezden gelmeyi gayet iyi bece­ ren güvenlik masası görevlilerine bir bakış attım.

Deanna’yla uğraşamayacak kadar yaralıydım duygusal açıdan ve Dedek­ tif Graves’le aramızda geçen konuşmanın etkisini hala üze­ rimden atamamıştım. “Belki başka bir zaman” dedim; gözümü üstünden ayırma­ mak niyetinde olduğum için kapıyı aralık bırakıyordum. Sanki huzursuzluğumu sezmiş gibi, güvenlik masasındaki gece görevlilerinden Chad yanımıza yaklaştı. “Bayan Johnson da tam çıkıyordu” dedim ona, bariz bir şe­ kilde rahatlamıştım. Dedektif Graves bile Gideon’ı suçlaya­ cak bir şey bulamamışken meraklı bir serbest gazeteci bula­ cak değildi herhalde. Ama ne yazık ki polisten nasıl bilgi sızdırılabileceğini, bu­ nun nasıl kolayca ve sık yapıldığını da biliyordum . Babam, Victor Reyes, polisti ve ondan bu konuda çok şey duymuştum. Asansörlere doğru döndüm. “lyi geceler, Deanna.” “Ben buralardayım” diye seslendi arkamdan. Asansöre girip, oturduğum katın düğmesine bastım. Kapı­ lar kapanırken korkuluğa yaslandım. Gideon’ı uyarmam la­ zımdı ama takibe takılmadan ona ulaşmamın bir yolu yoktu.

Göğsümdeki sızı şiddetlendi. İlişkimiz boktan bir hale dö­ nüşmüştü. Birbirimizle konuşamıyorduk bile. Kata gelince asansörden indim, dairemin kapısını açıp içe­ ri girdim ve çantamı mutfak taburelerinden birinin üstüne bırakmak için geniş oturma odasını kat ettim. Oturma oda­ mın tavandan yere kadar uzanan pencerelerinden görünen Manhattan manzarası heyecanlandırmadı beni. Öyle gergin­ dim ki nerede olduğum umurumda bile değildi. Umurumda olan tek şey Gideon’ın yanında olmamamdı. Koridordan geçerek odama doğru ilerlerken C a ry’nin oda­ sından gelen kısık sesli müziği duydum. Misafiri mi vardı acaba? Öyleyse kimdi acaba? En iyi arkadaşım iki ilişkiyi ay­ nı anda idare etmeye karar vermişti – biri onu olduğu gibi kabul eden bir kadındı, diğeriyse Cary’nin hayatında bir baş­ kasının olmasından nefret eden bir adamdı. Giysilerimi banyonun zeminine bırakarak duşa doğru git­ tim. Sabunlanırken bir yandan da Gideon’la birlikte aldığı­ mız duşları, birbirimize duyduğumuz şehvetin yol açtığı ka­ tıksız erotik deneyimleri düşünmeden edemiyordum. Onu öy­ le çok özlüyordum ki. Onun dokunuşuna, arzusuna, aşkına ihtiyacım vardı. Bu ihtiyaç açlık gibi içimi kemiriyor, huzur­ suz ve gergin olmama neden oluyordu. Bir daha ne zaman Gideon’la konuşabilme şansını yakalayacağımı bile bilmeden nasıl dalacaktım uykuya? Bir havluya sarınarak banyodan çıktım . . . Gideon, yatak odamda, kapalı kapının hemen önünde du­ ruyordu. Onu orada öylece dikilirken görmek beni öyle afal­ lattı ki sanki tokat yemiş gibi oldum. Soluğum kesildi, kal­ bim heyecanlı bir ritimle atmaya başladı; bütün varlığım güçlü bir arzu kasırgasıyla karşılık veriyordu ona. Sanki ya­ nından ayrılalı yalnızca bir saat değil, yıllar geçmiş gibiydi. Ona dairemin anahtarını vermiştim ama zaten bina da onundu. Takip edilecek bir iz bırakmadan bana gelmesini kolaylaştıran bir avantajdı bu . . . tıpkı Nathan’a ulaşmasını ko­ laylaştırdığı gibi. “Burada olman tehlikeli” dedim. Ama onun orada olması­ na deli gibi sevinmeme engel değildi bu. Geniş omuzlu ince vücudunu keyifle izleyerek tepeden tırnağa süzdüm onu. Siyah eşofman altı ve çok sevilip çok giyildiği belli olan Co­lumbia amblemli eşofman üstüyle, bütün dünyanın tanıdı­ ğı o milyarder işadamı gibi değil de, aslında gerçekte oldu­ ğu yirmi sekiz yaşındaki genç adam gibi görünüyordu. Yan­ kees amblemli beyzbol şapkasını kaşlarının üstüne kadar in­ dirmişti ama siperliğin gölgesi gözlerinin çarpıcı mavi parıl­ tısını söndürmeyi başaramıyordu. Tutkuyla bakıyordu o göz­ ler bana, seksi dudakları ise gerilmiş, bir çizgi halini almıştı. “Senden ayrı kalamadım.” Gideon Cross inanılmaz derecede yakışıklı bir adamdı; öy­ le güzeldi ki o geçerken insanlar durup bakardı. Bir zaman­ lar onun bir seks tanrısı olduğunu düşünmüştüm ve o da sık sık -ve hevesle- gösterdiği hünerleriyle sürekli haklı çıkarı­ yordu beni ama aynı zamanda onun insani yanlarını da bili­ yordum artık. Benim gibi o da yaralanmıştı. Bu işi yürütme olasılığımız düşüktü. Göğsüm derin bir solukla genişledi, bedenim onun bedeni­ nin yakınlığına yanıt veriyordu.

Bir iki metre uzağımda da ol­ sa hissediyordum aradaki baş döndürücü çekimi – ruhumun diğer yarısına yakın olmanın yarattığı manyetik etkiyi. Da­ ha ilk karşılaşmamızdan beri hep böyle olmuştu bu, ikimiz de karşı konulmaz bir şekilde birbirimize doğru çekilmiştik. Ya­ şadığımız bu vahşi tutulmayı önce şehvet sanmış, ama son­ ra birbirimiz olmadan soluk bile alamadığımızı fark etmiştik. Kollarına, olmayı delicesine istediğim yere koşmamak için zor tutuyordum kendimi. Ama o kaskatı duruyordu, fazlasıy­ la kontrollüydü. Heyecanla bekliyordum bana bir işaret ver­mesini.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Sende Kendimi Buldum ~ Sylvia DaySende Kendimi Buldum

    Sende Kendimi Buldum

    Sylvia Day

    Crossfire serisinin 2. kitabında heyecan dozu daha da yükseliyor. Sakın korkma! Zifiri bir karanlığa açtım gözlerimi. Gideon, yatağı hafifçe çökerterek yanıma oturdu ve üzerime...

  2. Arzulanan Kadın ~ Sylvia DayArzulanan Kadın

    Arzulanan Kadın

    Sylvia Day

    Bitmeyen bir arzu Kraliyet ajanı Marcus Ashford sayısız düello yapmış, kurşunlardan ve top mermilerinden kurtulmuştur. Ancak hiçbir şey onu eski nişanlısı Elizabeth’e duyduğu açlık...

  3. Günaha Davet ~ Sylvia DayGünaha Davet

    Günaha Davet

    Sylvia Day

    Baskılara tüm gücüyle karşı koyan genç bir kadın… Yedi yıl önce, düğün arifesindeki narin Leydi Jessica Sheffield hiçbir masum genç kızın hayal edemeyeceği kadar...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Zamanı Durdurmanın Yolları ~ Matt HaigZamanı Durdurmanın Yolları

    Zamanı Durdurmanın Yolları

    Matt Haig

    “KAÇ ÖMÜR GEREK, YAŞAMAYI ÖĞRENMEK İÇİN?” Tom Hazard’ın tehlikeli bir sırrı var. 41 yaşında sıradan bir tarih öğretmeni gibi görünse de nadir rastlanan bir...

  2. Kır Zincirlerini ~ Nicole ByrdKır Zincirlerini

    Kır Zincirlerini

    Nicole Byrd

    “Çok sürükleyici.” Romance Reviews Today “Çok eğlenceli, çarpıcı. Tek kelimeyle enfes.” Historical Romance Club “Byrd, büyük bir hızla, günümüz tarihi roman yazarlarının en iyilerinden...

  3. Avignon Beşlisi 5: Quinx ya da Kusursuz Adamın Öyküsü ~ Lawrence DurrellAvignon Beşlisi 5: Quinx ya da Kusursuz Adamın Öyküsü

    Avignon Beşlisi 5: Quinx ya da Kusursuz Adamın Öyküsü

    Lawrence Durrell

    Yapraklarını döken bir ağaç gibi, her renk ve büyüklükte not kâğıtları… Bir gece önce, eğer tekrar yazacak olursa bunun önceden tasarlamadan, notsuz, plansız, tıpkı...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur