Yeni evli Tricia ve Ethan çifti, hayallerini süsleyen evi aramaktadır. Dört yıl önce sırra kadem basan ünlü psikiyatrist Dr. Adrienne Hale’in şehir dışındaki malikânesine bakmaya gittiklerinde şiddetli kar fırtınası sebebiyle evde mahsur kalırlar… Tipi dinene kadar da oradan çıkmaları imkânsızdır. Tricia, kar hafifleyene kadar oyalanmak için okuyabileceği bir kitap ararken gizli bir oda bulur. Bu odada, Dr. Hale’in hastalarıyla yaptığı bütün görüşmelerin ses kayıtları bulunmaktadır. Tricia kasetleri dinledikçe Dr. Hale’in esrarengiz biçimde ortadan kaybolmasıyla sonuçlanan korkunç olaylar silsilesinin perde arkasını anlamaya başlar. Tricia gece yarısına kadar bütün kasetleri teker teker dinler. Her birinin ardından bulmacanın bir başka şok edici parçası daha yerine otururken Dr. Adrienne Hale’in yalanları da yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaktadır. Tricia nihayetinde son kasete ulaştığında korkunç gerçekle yüzleşmeye sahiden hazır mıdır?
GİRİŞ
ADRIENNE
Herkes yalan söyler.
Yıllar önce sahte davranışların yaygınlığını ölçmek amacıyla bir psikolojik deney tasarlanmış ve bu deneyde bozuk bir otomat kullanılmıştı.
Deneklere otomatın arızalandığı, bir dolar atarlarsa makinenin şeker vereceği fakat dolarlarını da iade edeceği söylenmişti. Otomatı kullanan denekler bunun sahiden doğru olduğunu görmüşlerdi. Bir, iki, üç hatta dört şeker alıp daha sonra paralarını makineden geri almışlardı.
Otomatın üzerinde bir duyuru asılıydı. Duyuruda şöyle yazıyordu: “Bu makineyle ilgili herhangi bir arıza bildiriminde bulunmak için lütfen aşağıdaki numarayı arayınız.” Deneklerin haberi yoktu fakat numara, deneyi yürüten araştırmacılardan birine aitti.
Sizce kaç kişi numarayı arayıp makinenin arızalı olduğunu bildirmiştir?
Hiç.
Doğru. Onlarca denekten biri bile verilen numarayı arayıp arıza bildirecek kadar dürüst değildi. Her biri bedava şekerini alıp yoluna bakmıştı.
Dediğim gibi, herkes yalan söyler.
Bir insanın yalan söylediğini gösteren, tespit etmesi kolay birçok işaret vardır, bilhassa da bu kişi beceriksiz bir yalancıysa. Bendeniz deneyimli bir psikiyatrist olarak bu işaretlere son derece aşinayım. Benim için bunları fark etmek çocuk oyuncağı:
Yalancılar sürekli kıpırdanır.
Ses tonları ya da konuşma kalıpları değişip durur. Çok fazla bilgi verirler, kendilerini yahut başkalarını söyledikleri şeye ikna etmek için cümlelerini ayrıntıya boğarlar.
Bu davranış biçimlerini saptamak ve tanımlamak için birçok makine icat edilmiştir. Fakat en iyi yalan makinesinin bile yüzde yirmi beş hata payı vardır. Ben ondan çok daha isabetliyim.
Hastalarımla yaptığım görüşmelerin ses kayıtlarını dinlerseniz neyin doğru, neyin yalan olduğunu her zaman ayırt edemeyebilirsiniz. Çünkü ses kaydında, göz temasından kaçınma ya da elle gözleri veya ağzı kapama gibi önemli görsel ipuçlarını yakalayamazsınız. Ama benim hastamsanız ve muayenehanemde karşımda oturmuş benimle konuşuyorsanız yüzünüzü, mimiklerinizi izleyebilir, ses perdenize
kulak kesilebilirim.
Böylece gerçeği anlayabilirim. Her zaman anlarım. Sakın bana yalan söylemeyin.
BİRİNCİ BÖLÜM
TRICIA
Günümüz
Düpedüz kaybolmuştuk ama kocam kaybolduğumuzu kabul etmek istemiyordu.
Açıkçası bunun Ethan için alışılmadık bir davranış olduğunu söyleyemezdim. Altı aydır evliydik -hâlâ cicim aylarında sayılırdık ve Ethan zamanın yüzde doksanında mükemmel bir kocaydı. Şehirdeki en romantik restoranları bilir, hâlâ bana çiçek alır ve günümün nasıl geçtiğini sorduğunda, cevabımı can kulağıyla dinleyip devamında sorulması gereken uygun soruları sorardı.
Ama zamanın geriye kalan yüzde onunda beni delirtecek kadar inatçıydı.
“Cedar Yolu sapağını kaçırdın,” dedim. “Bir kilometre kadar önce geçtik.”
“Hayır.” Ethan’ın boynunda ürkütücü bir damar şişti. “Sapak ileride. Daha gelmedik.”
Emlakçımız Judy’nin bizim için bulduğu Westchester’daki evin yol tarifinin çıktısını avucumun içinde sıkarken sinirle ofladım. Evet, navigasyonumuz vardı. Ama on dakika önce sinyali kesilmişti. Artık tek umudumuz bu yazılı yol tarifiydi. Taş Devri’nde yaşıyormuşuz gibi hissediyordum.
Eh, Ethan hep medeniyetten uzakta yaşamak istemişti. Anlaşılan istediği olacaktı.
En kötüsü de kar yağıyor olmasıydı. Bundan birkaç saat önce, biz Manhattan’dan yola çıktığımızda başlamıştı. Biz çıkarken yere değer değmez eriyen tatlı küçük beyaz tanelerden ibaretti. Fakat son bir saatte taneler dört kat büyümüştü. Artık tatlı değillerdi.
Dahası otobandan ayrılarak saptığımız bu tenha ve dar yol kardan kayganlaşmıştı. Kaldı ki Ethan kamyonet sürmüyordu. BMW’sinin, döşemeleri elde dikilmiş muhteşem deri koltukları vardı ama işte, önden çekişliydi. Üstelik Ethan karda araba sürme konusunda öyle muazzam yetenekli filan da değildi. Kayarsak direksiyonu aksi yönde kırması mı, yoksa kırmaması mı gerektiğini bile bilmezdi muhtemelen. (Kırması gerekirdi, öyle değil mi?)
Tam da bu sırada BMW çamurla harmanlanmış bir buz tabakasına denk gelerek kaydı. Ethan’ın direksiyonu sımsıkı tutan parmakları bembeyaz kesildi. Arabayı yeniden yola soktu ama benim yüreğim ağzıma gelmişti bir kere. Kar gittikçe bastırıyordu. Ethan arabayı kenara çekip elini bana uzattı.
“Şu yol tarifini bir versene.”
Hafif buruşmuş kâğıdı ikiletmeden ona verdim. Keşke arabayı benim kullanmama müsaade etseydi. Ama yol bulmada ondan daha iyi olduğumu hayatta kabul etmezdi. “Bence sapağı kaçırdık, Ethan.”
Yol tarifini inceledi. Sonra gözlerini kısarak ön camdan dışarı baktı. Silecekleri son hızda çalıştırmamıza ve uzunları yakmış olmamıza rağmen görüş berbattı. Güneş neredeyse tamamen battığından hepi topu üç metre ötesini görebiliyorduk. Oradan sonrası sonsuz bir beyazlıktan ibaretti. “Hayır. Oraya nasıl varacağımızı biliyorum.”
“Emin misin?”
Soruma cevap vermek yerine, “Yola çıkmadan önce hava durumuna bakmalıydın,” diye homurdandı.
“Geri mi dönsek?” Ellerimi dizlerimin arasına soktum. “Eve başka zaman bakarız.” Mesela dışarıda kör olası bir kar fırtınası yokken.
Kocam birden dönüp bana aklımı kaçırmışım gibi baktı. “Tricia, neredeyse iki saattir yoldayız. Şimdi on dakikalık yolumuz kalmışken geri dönmek mi istiyorsun?”
Evlendiğimizden beri geçen altı ayda Ethan hakkında öğrendiğim şeylerden biri de buydu. Aklına bir şey koydu mu illa yapacaktı. Gerçi bunu iyi bir şey olarak görebilirdim. Evin orasında burasında yarım yamalak işler bırakan bir adamla evli olmak istemezdim.
Hâlâ Ethan’ı tanıma evresindeydim. Onunla alelacele evlendiğim için bütün kız arkadaşlarım bana kızmışlardı. Bir gün bir kafede tanışmıştık; ben masasının yanından geçerken takılıp kahvemi dökmüştüm, o da bana yenisini almak için ısrar etmişti.
Şu ilk görüşte aşk klişelerinden biriydi bizimkisi. Onu görür görmez, aralarında daha da sarı tutamlar olan sarı saçlarına vurulmuştum. Açık renkli kirpiklerin çevrelediği mavi gözleri bulursuz gökyüzü gibiydi. Kemerli burnuysa onu fazla göz kamaştırıcı olmaktan kurtarıyordu. Bana gülümsediğinde artık geri dönüşü yoktu, âşık olmuştum. Sonraki altı saati kahve eşliğinde birlikte geçirmemizin ardından hemen o akşam beni yemeğe çıkarmıştı. O gece, evleneceğim adamla tanıştığımı mahcubiyetle açıklayarak bir yıldan fazladır birlikte olduğum erkek arkadaşımdan ayrılmıştım.
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Edebiyat Korku - Gerilim Roman (Yabancı)
- Kitap AdıSakın Yalan Söyleme
- Sayfa Sayısı288
- YazarFreida Mcfadden
- ISBN9786256411951
- Boyutlar, Kapak13,5 x 21,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviOlimpos Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Dağın Bu Yüzü ~ Jean Craighead George
Dağın Bu Yüzü
Jean Craighead George
GENÇLER İÇİN BİR DOĞAYA KAÇIŞ ROMANI Sam Gribley New York’taki ailesinin yanında son derece mutsuzdur, bu yüzden ormanda yaşamak için şehrin yakınındaki Catskill Dağları’na...
- 6 Saniye ~ Rick Mofina
6 Saniye
Rick Mofina
Üç yabancı, bir komploda karşı karşıya gelir. Bu komplo dünyayı değiştirecektir, yalnizca 6 saniye içinde. Dünyayı değiştirecek komplo geri sayımda… Cennette kendisine vadedilen yere...
- Vaat ~ Damon Galgut
Vaat
Damon Galgut
Aile ne için vardı? Damon Galgut’un 2021 Booker Ödülü’nü alan romanı Vaat, insanların ikiyüzlülüğünü ve iç hesaplaşmalarını dingin bir coşkunlukla dışa vuran kuvvetli bir anlatı. Güney Afrikalı...