Şair ve Patron, Türkiye’nin tarih alanındaki en saygıdeğer temsilcisi Halil İnalcık tarafından kaleme alınmıştır. Bu küçük ama edebiyat için çığır açıcı risalede İnalcık hocamız, Osmanlı Divan Şairlerini ve Şiirini sosyolojik bir yaklaşımla ele almakta, ana kaynakları kullanarak patronajın bu sanat tarzı üzerinde belirleyici etkisini analiz etmektedir.
İÇİNDEKİLER
Patrimonyal Devlet ve Sanat.
Osmanlı Saray Kültürünün Gelişmesi ve Osmanlı Divan Şu’arâsı
Patron ve Klasik Şiirde Sanal Anlayışı .
Şu’arâ Tezkirelerinde Şâir ve Patron.
Fuzûlî ve Patronaj
İn’âm Defterlerinde H. 909-917 Yıllarında Bağış Alan Şâirlerin Menşei ve Mesleği .
Kaynakça .
I.
Patrimonyal Devlet ve Sanat
Maarifet iltifata tâbi’dir
Muhterisiz metâ’zâyi’dir
Genelde, bilim adamı ve sanatçı, belli bir toplumda egemen sosyal ilişkiler ve belli bir kültür çerçevesinde sanatını ifade eder, Osmanlı toplumu gibi patrimonyal türde bir toplumda. ba§ka deyimle, sosyal onur, statü ve mertebelerin mutlak egemen bir hükümdar tarafından belirlendiği bir toplumda bu gerçek daha da belirgindir.1
Matbaanın geniş, kitlelere okuma imkânı verdiği, böylece edebî ve ilmî eserlerin, yazarına geçimi için yeterince gelir kaynağı sağladığı dönem gelinceye kadar, bilgin ve sanatkâr, hükümdarın ve seçkin sınıfın desteğine muhtaç idi. “Sâhib-i Mülk” hükümdar; bilgin ve sanatkârın en önde gelen veli nimeti ve hâmisi idi, Max Weber’in belirttiği gibi, Ortaçağda. Doğu’da ve Batı’da, monarşilerde devlet; patrimonyal yapıda olup egemenlik gücü, mülk ve tebaa, mutlak biçimde hükümdar ailesine ait sayılırdı; ve yalnız onun lûtf ve inayetine erişenler, toplumun en şerefli ve zengin tabakasını oluştururdu. Hanedanlar arasında rekabet ve üstünlük yarışı, yalnız muhteşem saraylar, hadem ve haşemde değil; ilim ve sanatın hâmiliğinde de kendini gösterirdi.2
Patrimonyal devlette yüksek kültür, yalnız Yüksek Saray Kültürü olarak var olmuştur. Hükümdar sarayı ve ekâbir sarayları, toplumda şeref ve itibârın, servet ve becerinin tek kaynağı ve sığınağı idi. Osmanlı’da, en yüksek mimar, sarayın mimar-başısı, en iyi kuyumcu, sarayın kuyumcubaşısı ve en güzde şair. padişahın ilgi ve lûtfuna lâyık görülen sultân’uş-şu’arâ idi. Bilgin ve sanatkâr; hükümdarın prestijini, sarayın nâm-u-şânını yüceltmek için gerekli öğeler sayılırdı. Bilgi ve sanatın koruyucusu olan hükümdarın, hakem sıfatını hakkıyla yerine getirebilmesi için kendisinin de. ilini ve sanattan payı olmak gerekirdi. Yüksek bir estetik ve sanat felsefesine sahip Medici’ler olmasa İdi, Floransa’nın büyük sanatkârları elbette yetişmezdi.5 Divan sahibi şâir hükümdarlar olmasa idi. Türk edebiyatının büyük dehâları belki ortaya çıkmazdı. O dönemde, şaheserlerin çoğu. Önemli ölçüde, seçkin sınıfın iltifatı, yüksek kültür ve duygu İnceliği, sanatkârı korumaktaki ilgi ve heyecan ile açıklanabilir. “Kültür Patronajı”. Ortaçağ İran’ı ve Orta Asya’da çok gerilere giden bir gelenekti. Subtclny’e göre bu bölgede daha sonra Patronaj, Türk-Moğol devletlerinde askerî sınıf için yeni medeniyeti benimseme süreci olmuştur.1* 15. yüzyılda Semerkand, Herat, Tebriz, İstanbul ve Delhi’de ortak yüksek saray kültürü sayesinde sanatkâr, bir memleketten ötekine gittiği zaman aynı himaye ve anlayışı, aynı sıcak ve coşkulu karşılamayı buluyordu. Osmanlı sultanı; özellikle Orta-Asya ve Azerbaycan’da Türkçe ve Farsça’ya hâkim münşileri, şâirleri, âlimleri kendi payitahtına çekebilmek için büyük fedakârlıklara hazırdı*. Fâtih Sultan Mehmed ve II. Bayezid, zamanın İranlı büyük şâir ve mutasavvıfı Molla Camiyi İstanbul’a getirmek için çok çaba harcamışlardır.
İran ve Orta Asya’yı İdaresi altında tutan Timuriler devletinin merkezi Herat; ikisi de büyük sanat patronu olan Abu Sa’îd Mirza (1458-1468) ve Hüseyin Baykara (1469-1509)’nın saltanat yıllarında İran-Türk dünyasının görülmemiş parlak bir medeniyet merkezi olarak yükselmiştir. Bu dönemde biri İran, öteki Türk kültürünü temsil eden iki büyük edebiyat ve düşünce devi. Abdurrahman Câmî (1414-1492) ve Ali Şîr Nevâyî (9 Şubat 1441-3 Ocak 1501) Osmanlı edebiyatı için örnek kabul edilmişlerdir. Fâtih ve II. Bâyezid, Hüseyin Baykara ile mektuplaşıyorlardı. Sultan Bayezid, Hüseyin Baykara’ya gönderdiği mektupta (Feridun Bey Münşeatı, 1, İstanbul 1274, 505-306) “muhabbet-i kadîmî”den sözediyor ve mektuplaşmanın devamı arzusunu bildiriyordu. Hüseyin Baykara cevabında Osmanlı Sultanına “halîfetu’llah fi’l-enâm”. ve “al-gâzî lî sebîlillüh” diye hitüb ediyordu ve dostluğun pekiştirilmesi ve haberleşmenin sürdürülmesi arzusunu ifade ediyordu (a s y 306-507).
15. yy. yüksek kültür merkezleri. Timur soyundan gelen hükümdarların payitahtları idi. Osmanlı ve Hint padişahları, bu hükümdarların saraylarını örnek (utuyor, orada yetişen veya “intisâb” eden bilgin ve sanatkârları kendi saraylarına çekebilmek İçin her türlü fedakârlığı göze alıyorlardı. Rönesans İtalya’sında şehirler arasında, daha sonra Avrupa sarayları arasında gördüğümüz rekabet, İslâm dünyasında da benzeri bir rol oynamıştır, ve incelmiş yüksek sanatın gelişimi ve niteliği üzerinde en güçlü etkiyi yapmıştır. Orta-Uoğu’da da, bir hükümdar için en şöhretli bilgin ve sanatkârları sarayına çekebilmek, gerekirse onları zorla alıp getirmek olağan bir şeydi. Timur, İstilâ ettiği her memlekette en şöhretli bilgin ve sanatkârları toplayıp Semerkand’a götürmüş, Yavuz Selim Tebriz ve Kahire’yi aldığında yüzlerce sanatkârı İstanbul’a sürmüştür. Osmanlı patrimonyal saray kültürünün gelişmesinde, şiir ve inşâ alanında, hüsnihat ve nakkaşlıkla, para ve mevki vaad-İeriylc celb olunan veya “sürgün” edilen sanatkârların payı büyüktür. Öyle ki, yerli Osmanlı-Türk sanatkârları, “Arap ve Acem”e verilen bu ayrıcalıktan dolayı şikâyetlerini açıkça dile getirmekten çekinmemişlerdir {bak. aşağıda). LeSlî diyor (Latifi, 290):
Acem ‘in her biri kim Rûm ‘a gelir Yu vezaret ya sancak uma gelir
Öte yandan, bir yerde kendini gösteren bir bilgin ve sanatkâr da, şan-u-şeref ve refahını, büyük ve zengin hükümdarların sarayında, lûtf ve İnayetinde arardı. Patronaj, himaye, böylece, iki yanlı işler; hem saray, hem de seçkin bilgin ve sanatkâr için nâm-u-şân kazanmanın tek yolu kabul edilirdi.
Doğu’da ve Batı’da, patrimonyal hanedan devletlerinde, servet ve nâm-u-şân kaynağı, sarayın yanısıra hükümdara mensup toprak sahibi rical ve ekâbirdi. Batı’da Rönesans İtalya’sında, servet kaynağı toprak ve tarım yerine ticaret ve sanayi alanlarına kayınca, yeni-zengin burjuva sınıfı feodal-patrimonyal efendilerin yerini almaya başladı. Aşikâr olarak böyle bir gelişme, Doğu’da gerçekleşememiştir.0 İtalya’da komün şehir devletleri böyle bir gelişmeye sahne olurken, Doğu’da merkeziyetçi patrimonyal devlet yapısı gittikçe daha güçlü duruma erişiyor, bilgin ve sanatkâr, her zamandan ziyade saraya ve rical-i devlete bağımlı hale geliyordu.
İlâve etmek gerekir ki, yüksek saray kültürü ile yerel halk kültürü arasında kopukluk üzerinde yapılan gözlem, Doğu kültür çevresi için de mutlak bir gerçek gibi alınmamalıdır. İlk Osmanlı beyleri. Babaî-Kalenderi denişlerine, dinî-epik halk edebiyatına. bir kelime ile Türkmen kültür çevresine bağlı idiler. Sonraki yüzyıllarda. Özellikle Fâtih Sultan Mehmed döneminde saray, Ortadoğu kozmopolit kültürüne yöneldiğinde, bu Türkmen kültür geleneği etkisini sürdürmüştür. Kahire ve Tebriz’den gelen ulema, münşî-şâir ve mutasavvıfların yanında, Osmanlı hükümdarı her zaman popüler bir tarikat şeyhine saygı ve bağlılığını devam ettirmiştir. İstanbul saray ve camileri için Uşak’ta dokunacak halılarda, bazıları İranlı olan saray nakkaşlarının yaptıkları örnekler işlenmiş, Iran saray halıların-daki desen ve motifler kullanılmış, böylece Uşak saray halılarında, geometrik Türkmen-Yörük motif ve düzenlemeleri ile birlikte İran motif ve desenleri egemen olmaya başlamış, halıcılıkta bir saray stili ortaya çıkmıştır, Bu olgu, sanatta saray patronajının başka bir kanıtı olarak kaydedilmelidir……
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) İnceleme/Araştırma
- Kitap AdıŞair ve Patron
- Sayfa Sayısı90
- YazarHalil İnalcık
- ISBN9758717049
- Boyutlar, Kapak13,5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviDoğu Batı Yayınları / 2003
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Babil’deki Türkiye ~ Ekrem Tahir
Babil’deki Türkiye
Ekrem Tahir
Bizim Edebiyatımız,19.Asır sonuna kadar burcu burcu islam kokar..Yani hınca hınç düşünce,musikı,aşk ve sonsuza kanat çırpan rüya düşünceler.. Şimdi ,daha çok iğdişlik kokar,”Çağdaş”edebiyatımız..Biz ki,hazinelerimizden ve...
- İki Kilise Arasında Binamaz – Karamanlıca Edebiyatta Dil Kimlik ve Yeniden – Yazım ~ Şehnaz Şişmanoğlu
İki Kilise Arasında Binamaz – Karamanlıca Edebiyatta Dil Kimlik ve Yeniden – Yazım
Şehnaz Şişmanoğlu
İki Kilise Arasında Binamaz, iki arada bir derede duran, ulusal edebiyat tasniflerine kolayca sığdırılamayan, “Karamanlıca” diye de bilinen Yunan harfleriyle yazılmış Türkçe edebiyat üstünde...
- Nâzım Hikmet – Tabu ve Efsane ~ Ataol Behramoğlu
Nâzım Hikmet – Tabu ve Efsane
Ataol Behramoğlu
Nâzım Hikmet 20. yüzyıl türk şiirinde en büyük devrimi gerçekleştirmiş olan şairdir. Onun şiiri lirik derinliği ve epik genişliği ile 20. yüzyıl dünya şiirinde...