Şehri bırakıp, banliyöde yeni bir hayata başlıyorsun.
Yeni arkadaşlar, tanımadığın bir şehir, yabancısı olduğun bir okul, tekinsiz komşular.
Yeni bir hayat senin seçimlerinle şekillenecek. Vereceğin kararlar kaderini çizecek.
Yeni bir hayata başlamaya hazır mısın?
Kader diye bir şey vardır ve sizin seçimlerinizle değişir.
Bu kitabı okumaya normal bir kitap gibi birinci sayfadan başlayın. İlk bölümün sonunda, önünüze bir yol ayrımı çıkacak. Kararınızı verin ve ilgili bölüme gidin. Her bölümün sonunda seçimlerinizle kaderinizi kontrol etmeye devam edeceksiniz.
Kitabı okurken bazen hiç beklemediğiniz bir yere ulaşacak, bazen de kendinizi daha önce olduğunuz yerde bulacaksınız. Hayatın size neler hazırladığını asla bilemezsiniz. Ama şunu biliyorsunuz, iyilikler her zaman ödüllendirilmiyor ve bazen hatalı kararlar, şahane olayların başlangıcı olabiliyor. Her yolculuğun sonunda başa dönüp tekrar başlayın, unutmayın, herkes ikinci bir şansı hak eder. Yüzlerce farklı hayat sizi bekliyor.
İyi şanslar.
“Raydan çıkmaya hazır mısınız?”
-NY Times-
“Başroldesiniz, hakkını verin.”
-Newsweek-
***
YOLCULUK
Oğlanların olduğu yerde yaşamıyorsanız ev kuşları adam sayılmaz…
“iğrenç!” diye homurdandı Haley, Miller Ailesi’nin üç yaşındaki dalmaçyalı köpeği Freckles, güneşten yanmış yanağına salyalı bir öpücük kondurup onu uyandırınca. “Anne, galiba köpek yine Mitchell’in kurutulmuş etini yemiş,” diye seslendi Haley, ön koltuğa, Joan Miller’in radyo istasyonu ayarlamakla meşgul olduğu yere.
Son zamanlara kadar Haley, annesini klasik bir rock hayranı olarak düşünmemişti. Ancak Millerler ülkeyi boydan boya gezme yolculuklarına çıktıklarından beri Joan, radyoları tarayarak Bob Se- ger, Crosby Stills & Nash ve Allman Brothers Band bulmaya çalışıyor, hatta arada sırada barış ve aşk dolu şarkı sözlerine eşlik ediyordu.
Belki de doğuya taşınmakla ilgiliydi. Miller Ailesi yakın zamanda Altın Califomia eyaletini bırakıp, New Jersey bahçe eyaletine taşınmaya karar vermişti. Ve New York şehrinin hemen dışındaki banliyölerde, onları nelerin beklediğinden pek emin değillerdi.
“Anne, kurutulmuş et?” dedi Haley, köpeğin ceviz kokulu salyasını gömleğinin koluyla silerek. Joan arkasına döndü ve Haley’in küçük kardeşi Mitchell’in dizini okşadı. “Tatlım, Freckles’e insan yiyeceği vermek konusunda konuştuklarımızı hatırlıyor musun? Onun için iyi değil.”
Ancak altı yaşındaki Mitchell cevap vermedi. Onun yerine, son iki haftanın büyük bir kısmında yani aile San Francisco’daki park yerinden çıktığından beri yaptığı gibi katatonik olarak station wagon arabanın arka camından dışarıya bakmaya devam etti. Haley’in annesiyle babası, haklı olarak kaygılanmaya başlamışlardı.
Haley de öyle. Yani güneş yanığının ve Yellowstone, Glacier ile Badlands’taki sivrisinek sokmalarının kalıcı iz bırakabileceğini kafasına takmadığı zamanlarda.
İki haftadır ulusal parklarda aldığı duşlar, uzun kumral saçlarını dolaşık, rasta gibi dağınık bir hale getirmişti. Ayrıca dört takım giysiyi peş peşe on dört gün süreyle giyince, Freckles’ten beter kokuyordu. “Daha gelmedik mi?” sorusu, Haley’in duygularını tarif etmeye yetmemek bir yana, başlamıyordu bile.
Aslında, artık Haley için hiçbir şeyin önemi yoktu. Marîn County’de arkadaşlarım bırakmanın, yakında gideceği yeni okulun -hayatında ilk defa devlet okuluna gidecekti. hiçbirinin önemi kalmamıştı. Bu noktada Haley’in umurunda olan tek şey, mümkün olan en kısa sürede sıcak bir banyoya ve gerçek bir yatağa girebilmekti.
“İşte geldik,” dedi babası Peny Miller sonunda, ilginç beyaz kepenkleri ve salıncaklı geniş bir verandası olan yepyeni bir sedir çatılı, koloni tarzı evin park yoluna dönerken.
“Burası mı?” diye sordu Haley. “Doğru adrese geldiğinden emin misin?”
Perry gururla, “Miller’in Yeri,” dedi, sevgiyle Joan’a bakarak.
Haley nefesini tuttu. Bir annesine, bir babasına döndü; heyecanlı yüzlerine, kimyasal işlem görmüş çimlere ve parlak kırmızı sardunyalar ekilmiş, yeşil pencere saksılarına baktı.
“Peki, güneş enerjisi panelleri nerede?” diye sordu Haley. “Ön bahçedeki, ‘Yeşile Oy Verin!’ tabelaları? Mavi geri dönüşüm çöplükleri?”
‘ Bütün o ıvır zıvırdan nefret ettiğini sanıyordum,” dedi Haley’in babası kaşlarını çatarak. “Arkadaşların eski eve geldiği zaman. hep utanıyormuş gibi görünüyordun.”
Tabii, Eski, Miller’lerin Marin County, Califomia’da yaşadıkları evi tanımlayan etkin kelimeydi. 1926 yılında yapılan harap çiftlik evi. sayısız depreme dayanmış ancak belirgin bir şekilde yıpranmış ve aşınmıştı.
“Sorun ne Haley?” diye sordu annesi. “Beğenmedin mi?”
“Yalnızca… Bu kadar mükemmel olacağım düşünmemiştim,” dedi Haley, kuşkuyla yeni eve bakarken.
“Eh, taşınıncaya kadar bekle,” diyen Joan, arka koltuğa uzanıp kızının elini sıktı.
“Söylemek zorundayım,” diye ekledi Perry, çimleri hayranlıkla seyrederken, “Çimlerle kaplı bir alana sahip olmak güzel olacak.”
“Şey, belki arka tarafı sebze bahçesi yaparız,” diyen Joan, homurdanarak onaylayan kocasını öpmek üzere eğildi.
Harika, diye düşündü Haley. Hayattaki en kötü ama kesinlikle en kötü şey, annenizle babanızın oynaşmasını seyretmekti. Belki, iki hafta aralıksız olarak onlarla birlikte arabada mahsur kalıp, sevişmelerini izlemek dışında. Haley, tam her zamanki gibi, ‘Küçük bir çocuğu yozlaştırıyorsunuz!’ diye bağırarak, itiraz edecekken gözüne bir şey takıldı.
Yandaki evde, bir grup oğlan maç yapıyordu. Haley bakakaldı, daha doğrusu, ağzı açık kalarak bakakaldı. Bunlar, alışkın olduğu ter lekeli keten tişört giymiş, Haight yakınlarındaki parklarda rasta motifli örgü toplarla ayak oyunları yapan, çıtır Kuzey Californialı gençlere hiç benzemiyordu. Bunlar, Doğu Yakası’nın birinci sınıf, üstleri çıplak, bronz ve terli, kıvrımlı kastan topla ve avluyla her karşılaştığında gerilen ve canlanan seksi gençleriydi.
Haley hangisini en çok beğendiğine karar veremedi. Bir tanesi kibirli, karizmasını hak eden ince, uzun boylu, sarışın biriydi. Bu sarışın, topu koyu renk saçlarını yanlarda biraz uzatmış olan, saçı sakalı birbirine karışmış ama şirin, yanık tenli yakışıklıya attı.
Sonra bir de, ikisine karşı savunma yapan esmer bir çocuk vardı. Boyah güneş gözlüğü, dümdüz mide kaslarındaki dövmesi ve omzunda bulunan Haley’in eski eyaleti boyutundaki izle, son derece doğru tarzda bir bela gibi görünüyordu. Haley, ilk çocuklarına isim koymak üzereyken sürünün içinden dördüncü oyuncu çıktı.
Yavaş çekimle hareket eder gibi, bu mavi gözlü, simsiyah saçlı, üzerinde futbolcu şortundan başka pek bir şey bulunmayan bir görüntü ön plana çıkıp topu aldı. Haley, daha yakından bakabilmek için arabadan çıkarken, çocuk topu atacakmış gibi yapıp geri çekti, el değiştirerek topu sürdü, basket potasının önüne yerleşti ve havaya zıpladı. Tam zirveye ulaşmışken bileğini büktü ve topu mükemmel bir eğriyle vınn diye potaya soktu.
Sarışın olan topu yakaladı ve garajın kapısına savurdu.
“Lanet olsun!” diye bağırdı. Top kapıdan sekerek çimlerin üzerinde yuvarlandı ve Haley’in ayaklarının dibinde durdu. Haley, topu eline alırken yeni aşkı topu almak için koşarak geldi.
Mantıklı, diye düşündü. Tabii, müstakbel kocamla tanıştığım gün, kirli, pejmürde bir yetime benzemem gerekiyor. Haley yok olmak istiyordu.
“Siz yeni komşularımız olmalısınız,” dedi sarışın, nefes nefese. Elini şortuna sildi ve Haley’e uzam. “Benim adım Reese, Reese Highland. Yandaki evde oturuyorum.”
Haley kızararak elini onun eline uzam ve süt mavisi gözlerine dikkatle bakınca konuşamadı.
“Topun,” dedi sonunda aniden. “Yani, burada.” Haley, topu ona uzattı. “Kusura bakma. İki haftadır arabadayız,” diye açıkladı, sıkıntılı bir şekilde.
“Anladım,” dedi Reese. “Karayolu yolculuğu.”
“Aynen.”
“Hey, Highland, çabuk ol,” diye yan kapıdan seslenen sarışın, Reese’nin topu bir an önce atmasını istedi.
“Ona aldırma sen,” dedi Reese, Haley’e bakarak. “Onun adı Spencer.” Spencer, kolay bir turnikeyi kaçırırken birlikte seyrettiler. “Gördüğün gibi görgüsü de oyunundan iyi değil.” Haley gülümsedi.
“Oradaki de Drew Napolitano,” diye ekledi Reese, şu anda topu eline geçirmiş olan esmer çocuğu göstererek. Drew, topu potaya kadar sürdü ve kötü bir pas atarak topu çemberden kaçırdı. “İnan bana; futbol sahasında, basket potasından olduğundan çok daha iyidir.”
“Peki, şuradaki kim?” diye sordu Haley, gruptaki kötü çocuğu işaret ederek. Çocuk, topu Drew’den almıştı. Üç tane uzun adım atu, potaya doğru süzüldü ve sert bir basket attı.
“O, dostum, şerefsiz Johnny Lane.”
“Umarım senin takımındadır.”
“Doğal olarak,” diye cevap verdi Reese, Haley’in Johhny’nin atışını hayranlıkla izleyişini seyrederken. “Peki, senin adın ne?” diye sordu.
“Haley,” diye cevap verdi.
“Highland, haydi ama,” diye bağırdı Spencer.
“Eh, Kızıl. Beni çağırıyorlar,” diyen Reese, çimlerin üzerinden sahaya yöneldi. “Herhalde buralarda görüşürüz.’’
“Kesinlikle,” dedi Haley. Yüzü hâlâ kızarıktı. Döndü ve verandanın basamaklarını hızla tırmanarak eve girdi. Şaka yapıyor olmalısın, diye düşündü. Komşular? Cretchen bunu duyunca inanmayacak.
Haley, en eski ve en iyi arkadaşına e-posta çekmek amacıyla yukarı koşmak üzereyken bilgisayarının, ailenin diğer eşyalarıyla birlikte henüz gelmediğini hatırladı.
Normal yatakta güzel bir uyku çekme hayali buraya kadarmış, diye düşündü.
Yeni evde sokağa bakan, yeni cilalanmış parke zeminli, büyük çıkma pencereli, tertemiz boyanmış beyaz duvarlı ve çok sayıda gömme kitap rafı bulunan iki tane büyük ve açık salon vardı. Tabii, Haley bunun farkında bile değildi çünkü hâlâ başka bir mahalle güzelliğini düşünmekle meşguldü.
“Eee, ne düşünüyorsun?” diye sordu Joan, hevesle Haley mutfağa girince.
“Çok tadı biri,” diye cevap verdi Haley düşünmeden.
Joan, buzluğun içindekileri buzdolabına boşaltıyordu ve kızının dikkatini çekmek için ona bir teneke gazoz fırlattı. Neyse ki Haley, tam zamanında yakaladı.
“Ev hakkında ne düşünüyorsun demek istemiştim?” dedi annesi.
Haley omuzlarım silkti. “Güzel, herhalde. Yani yeni, el değmemiş ve bomboş yerleri seviyorsan.”
“Uzun süre boş kalmayacak,” dedi Joan. “Nakliye şirketi yann sabah erkenden geliyor. Aklıma gelmişken, sen ve Mitchell gerçekten biraz uyumalısınız.”
“Anne, saat daha altı,” diyen Haley, mutfak penceresinden dışarıya bir göz anı ve basketbol maçının hâlâ devam ettiğini gördü.
“Sadece altı mı?” dedi Joan. ‘‘Yolculuk insanı işte böyle yapıyor. Son iki haftada, üç saat diliminde yaşayınca hangi günde olduğumuzu bile bilmiyorum.”
“Evet ve şimdi de JAK’tayız yani Jersey Alacakaranlık Kuşağı’nda,” diye mırıldandı Haley.
“Ah Haley, yeter arak. O kadar kötü olmayacak. Ayrıca, en az bir tane yeni arkadaş edindiğini görüyorum,” diye takıldı Joan.
“Sence benimle aynı okula mı gidiyordur? Sence benim derslerimden birinde aynı sınıfta olabilir miyiz? Sence okuldan sonra birlikte ders çalışmak zorunda kalacak mıyız?” diye sordu Haley, beyni aniden harekete geçerek.
“Sence durumu biraz abartmıyor musun? Haydi, gel âşık kız. Sana yeni odam göstereyim,” diyen Joan, kızının elini tutup merdivenlerden yukarı çıkardı.
“Tatlım, zorunlu ihtiyaçların olduğu çanta nerede?” diye sordu Ferry, Joan1 la Haley en üst basamağa ulaştıklarında. “Dişlerim yosun tutmuş gibi ve bir duş için canımı verebilirim.”
“Hemen geliyorum bebeğim,” dedi Joan göz kırparak. Sonra Haley’e döndü. “Tatlım, sen koridorun sonundasın, sağdaki son kapı.” Joan biraz duraksadıktan sonra ekledi, “Diğer yata
odalarından biraz daha küçük ama en fazla mahremiyeti olan odayı isteyeceğini düşündük.”
“Burası kimin odası?” diye sordu Haley, tonlarca doğal ışığa sahip devasa bir açık alanı işaret ederek.
“Orası Mitchell’in. Onun odasının bizimkinin yanında olmasının daha iyi olacağım düşündük.”
Perry, üzerinde yalnızca bir havlu ile tekrar koridora çıktı. ‘Tatlım, zorunlu gereksinimler torbası?” Karısının arkasından yaklaşıp burnunu ensesine gömdü. Joan kıkırdarken Perry onun poposuna vurdu ve ebeveyn yatak odasına çekti.
Kapı annesiyle babasının arkasından kapanınca Haley titredi. Doğuya taşınmaya karar verdiklerinden beri annesiyle babası yerü yetmeler gibi davranıyorlar, herkesin ortasında cilveleşiyorlar, hana bazen gün batmadan yatağa giriyorlardı.
Neredeyse eskiden oldukları hali, babasının çoğu geceleri kanepede geçirmesini ve annesiyle babasının akşam yemeğinde hiç konuşmamasını tercih eder hale gelmişti.
Haley, ilişkilerini onarmak için ne yaptıklarını hâlâ bilmiyordu. Haley bir gün şaşkınlık içinde, Miller’lerin birbirlerine yeniden açık olduklarını görmüştü. Sonra aynı hızla, hep birlikte New Jersey’e taşınmaya karar vermişlerdi.
Anneler ve babalar, hava durumuna çok benziyor, diye düşündü Haley -bazen güzel, bazen bulutlu ve her zaman tahmin edilmesi imkânsız olan değişikliklere eğilimli.
Haley, kapısını çalmadan Mitchell’in odasına girdi.
‘‘İşgalci… İşgalci… Marcus ateş edecek,” dedi Mitchell, robot sesiyle, elini tabanca şeklinde Haley’e doğrulturken.
Marcus, Mitchell’in hayali arkadaşıydı ama aslında görünmez olan Mitchell’di. San Francisco’dayken onun yaşındaki oğlanların hiçbiri, Mitchell’in varlığından bile haberdar değildi. Aslında, Haley onun gerçek bir canlıyla, nefes alan bir çocukla oyun oynarken gördüğünü hiç hatırlamıyordu.
Hayranlıkla, “Odan çok büyük,” diyen Haley, erkek kardeşini kenara itekleyip pencerelerle kaplı duvara yürüdü.
Başını bir kapıdan içeri uzatan Haley, “Olamaz! Senin kendine ait banyon mu var?” dedi.
“İşgalci,” dedi Mitchell bir kez daha.
“Tamam, sakinleş dostum. Ben gidiyorum,” diyen Haley, kapıdan çıkarken kardeşinin başım okşadı.
Haley, annesiyle babasının kapısının hâlâ kapalı olduğunu görünce uzun koridorda yürüdü, ayaklı lavabosu olan gök mavisi ortak banyonun ve boş olan bir başka odanın önünden geçti. Sobamın ofisi, diye tahmin yürüttü Haley.
Haley’in babasına, Columbia Üniversitesi Film Akademisi’nde konuk profesörlük kadrosu teklif edilmişti. Babası, mesai saatlerinde kampüste bulunup, haftada en az üç gün ders verecek olsa bile evde de çalışacak ve yapraklarını döken ağaçların büyüme döngüleriyle ilgili son belgeselini tamamlayacaktı.
Koridorun en sonundaki kapıya ulaşan Haley, gözlerini kapattı, derin bir nefes aldı, kulpu çevirdi ve içeri adım attı. Gözlerini açıp, etrafına bakınca dehşet içinde, odanın yatağı, tuvalet masası ve çeşitli özel eşyası gelmeden bile ancak dönebileceği büyüklükte olduğunu gördü.
Bu doğru otamaz, diye düşündü. Buna rağmen köşede, özenle üst üste yığılmış bir şekilde bavulları duruyor ve bunun, gerçekten de yeni odası olduğunu doğruluyordu.
Haley’in çok mutlu olduğu söylenemezdi. Annesiyle babasının odasına gidip neden Mitchell’in odasına sahip olması gerektiğini savunmayı düşündü fakat sonra, bir kez kararlarım verdikten sonra onları herhangi bir şeye ikna etmenin ne kadar zor olduğunu hatırladı.
Haley, uyku tulumunu açarken son iki haftada Miller’lerin ulusal parklarda topladıkları büyük toz bulutunu tekmeledi. Öksürük ve hapşırık krizinin ortasında, biraz temiz hava almak amacıyla eğilip odadaki tek pencereden başım çıkardı. Ancak şaşkınlıkla bahçeye bakakaldı.
İkinci kattaki odasından, yandaki evin basket potasım ve onun ötesinde, duvarlarda asılı posterlerle, bir gencin yatak odasına benzeyen bir yeri mükemmel bir şekilde görüyordu. Belki de burası evdeki en kötü oda değil, diye düşündü. Bir anda yeni odasının, yeni mahallesinin hatta yeni hayatının görüntüsü hoşuna gitmeye başladı.
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Edebiyat Roman (Yabancı)
- Kitap AdıŞahane Hatalar Yeni Hayat
- Sayfa Sayısı296
- YazarLiz Ruckdeschel, Sara James
- ÇevirmenDilek Berilgen Cenkciler
- ISBN9786055162177
- Boyutlar, Kapak14 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviApril Yayıncılık / 2014-02
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Kitap Hırsızı ~ Markus Zusak
Kitap Hırsızı
Markus Zusak
HİÇ KİMSE SIRADAN DEĞİLDİR’İN YAZARI MARKUS ZUSAK’TAN TÜM DÜNYADA BÜYÜK YANKI UYANDIRAN SIRA DIŞI BİR ROMAN “Merak uyandıran, hayat dolu ve son derece ustalıkla...
- Bir Katilin Güncesi ~ Kim Young-Ha
Bir Katilin Güncesi
Kim Young-Ha
Yetmişine basmış Byıonğsu Gim eski bir seri katildir. En son kırklı yaşlarında cinayet işleyen ve hayatına sıradan bir vatandaş olarak devam eden Byıonğsu, yaşadığı...
- Suç ve Bela Öyküleri ~ Emel Aslan
Suç ve Bela Öyküleri
Emel Aslan
“Hayatım boyunca iki şeyden kaçamadım: Suç ve bela…” Emel Aslan’ın suça fazlasıyla karışmış, belaya ziyadesiyle bulaşmış öyküleri, sürprizli sonlarıyla polisiyenin ne kadar tekinsiz bir...