Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Sağduyu
Sağduyu

Sağduyu

Thomas Paine

Aydınlanma Çağı’nın büyük düşünürlerinden Thomas Paine, başta imzasız yayımladığı ve Sağduyu adını verdiği kitabıyla Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’nin hazırlanmasına önayak olur ve tarihe adını yazdırır….

Aydınlanma Çağı’nın büyük düşünürlerinden Thomas Paine, başta imzasız yayımladığı ve Sağduyu adını verdiği kitabıyla Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’nin hazırlanmasına önayak olur ve tarihe adını yazdırır. Kısa ve çarpıcı bu metin Amerikan tarihinin en çok basılan ve okunan eserleri arasındadır.

Amerikan Bağımsızlık Savaşı’na son veren metin olarak anılan bu küçük kitap iki temel fikrin üzerinde durur: Amerika’nın İngiltere’den bağımsızlaşması ve demokratik bir cumhuriyet kurulmasının gerekliliği. Meydanlarda, buluşma yerlerinde halkın yüksek sesle okuduğu Sağduyu, George Washington’ın da takdirini kazanır ve İngiliz ordusu ablukaya alındığında kitapçık askerlere dağıtılarak okutulur. Paine’in, siyasetle hiçbir ilgisi olmayan okurun bile bağlantı kurabileceği bir üslupla kaleme aldığı Sağduyu, bağımsızlık kavramını entelektüel çerçevede ele alan ilk metinlerden biri olarak sınıflandırılır.

*

Amerika’nın Sakinlerine Hitaben,
Aşağıdaki İlginç Konular Üzerine:

İngiliz Anayasası üzerine yapılan kısa yorumlarla birlikte,
genel olarak yönetimin kökenleri ve tasarımı üzerine.
Monarşi ve kalıtsal veraset üzerine.
Amerika’daki mevcut durumla ilgili düşünceler.
Bazı muhtelif tefekkürlerle Amerika’nın mevcut becerisi
üzerine.
Eserin bütününe birkaç ek bölümün ilave edildiği yeni baskısı. Ek bir bölümle adına Quaker denen ahaliye hitap eden
bir metin eklenmiştir.

İnsan Gökleri yaratandan veya
Tercihlerini ve sağduyusunu takdir eden şeylerden başka
hiçbir Efendi tanımaz.
Thomson.

SAĞDUYU
Giriş

Belki ilerleyen sayfalarda yer alan duygu ve düşünceler, henüz onlara genel bir lütuf kazandıracak kadar revaçta olmayabilir; uzun süre bir şeyin yanlış olmadığını düşünme alışkanlığı ona yüzeysel bir doğruluk görüntüsü verir ve ilk başta, gelenek savunuculuğuyla dehşetli bir feryadın yükselmesine yol açar. Fakat kopan kargaşa kısa sürede yatışır. Zaman, akla kıyasla daha fazla kişiyi saflarına katar. Gücün uzun süre ve şiddetli bir şekilde kötüye kullanılması, genelde onun doğruluğunu sorgulamanın aracı olduğundan (acı çekenler sorgulamaya dahil olmak üzere kışkırtılmamış olsalardı akla dahi gelemeyecek meselelerde de) İngiltere kralı kendi hesabına, onların dediği şeyde parlamentoyu desteklemeyi üstlendiği ve bu ülkenin iyi insanları bu ikisi tarafından ağır bir şekilde ezildiği için, ikisinin de asılsız iddialarını sorgulama ve haksızca iktidarı gasp etmelerini eşit derecede reddetme konusunda su götürmez bir ayrıcalığı vardır. Aşağıdaki sayfalarda yazar, aramızda kişisel olan her şeyden titizlikle kaçınmıştır. Bundan dolayı bireysel övgüler ve kınamalar bu yazının parçası değildir. Bilge ve kıymetli kişilerin, bir risalenin zaferine ihtiyacı yoktur; yersiz veya hasmane düşünceleri olanlar, saf değiştirme leri için gereğinden fazla zahmette bulunulmadığında kendileri olmaktan çıkacaklardır. Amerika’nın davası büyük ölçüde tüm insanlığın davasıdır. Yerel değil evrensel olan, tüm insanlık âşıklarının ilkelerinin etkilendiği ve gerçekleşmeleri halinde etkilenmelerini ilgilendiren birçok koşul ortaya çıkmaktadır ve çıkacaktır. Bir ülkeyi, ateş ve kılıçla harabeye çevirmek,1 tüm insanlığın doğal haklarına savaş açmak ve savunucularını yeryüzünden söküp atmak, doğanın kendisine hissetme gücünü verdiği her insanın kaygısıdır; nitekim bu cemiyetin ortak tenkitleri ne olursa olsun yaratıcı türde bir kaygıdır. NOT (Üçüncü basımın giriş kısmına ek metin): Bu yeni baskının yayını (gerekli görülmesi halinde) Bağımsızlık Doktrini’ni çürütmeye dönük her tür girişimi dikkate alan bir bakışla ertelenmiştir. Henüz ortalıkta hiçbir yanıt görülmediği için bundan sonra da görülmeyeceği farz edilmektedir. Kamuoyuna böyle bir performans sunmak için icap eden zaman büyük ölçüde geçmiştir. Bu yapıtın yazarının kim olduğu, kamuoyu açısından tamamen lüzumsuz bir bilgidir çünkü ilgi konusu nesne insan değil, doktrinin kendisidir. Ancak hiçbir cemiyetle bağının olmadığını ve kamusal veya özel hiçbir etkinin altında hareket etmediğini, aksine aklın ve ilkelerin tesiri altında olduğunu söylemek gereksiz olmayacaktır.

Philadelphia, 14 Şubat 1776

İngiliz Anayasası üzerine yapılan kısa yorumlarla
birlikte, genel olarak yönetimin kökenleri ve
tasarımı üzerine

Bazı yazarlar toplumla yönetimi birbirine öyle karıştırmışlardır ki ikisi arasında ya çok az fark bırakırlar ya da hiç bırakmazlar; oysa ikisi farklı olmakla kalmayıp farklı kökenlere de sahiptirler. Toplumu yaratan ihtiyaçlarımız, yönetimi yaratansa kötülüklerimizdir; ilki mutluluğumuza duygusal yakınlıklarımızı birleştirerek pozitif bir şekilde, ikincisi ise ahlaki kusurlarımızı kısıtlayarak negatif bir şekilde katkıda bulunur. Biri ilişkiler kurmayı teşvik ederken diğeri ayrımlar yaratır. İlki hami, ikincisi ise cezalandırıcıdır. Toplum her haliyle bir nimettir, ama devlet en iyi halinde bile zorunlu bir kötülükten başka bir şey değildir, en kötü halindeyse katlanılmaz bir kötülüktür, çünkü acı çektiğimizde veya bir devlet tarafından, devletin olmadığı bir ülkede başımıza gelmesini bekleyebileceğimiz sefaletlere maruz bırakıldığımızda, bize acı veren araçları kendi ellerimizle yarattığımızı düşünmek başımıza gelen faciayı daha da artırır. Tıpkı bir elbise gibi, devlet kaybedilmiş masumiyetin nişanesidir; kralların sarayları, cennetin çardaklarının yıkıntıları üzerine inşa edilir. Çünkü bilincin dürtüleri açık ve yeknesak olup onlara karşı konulmadan itaat edilseydi insanlar başka hiçbir yasa koyucuya ihtiyaç duymazdı; fakat hal böyle olmadığından insan mülkiyetinin bir kısmını, geri kalanını koruma araçlarını yaratmak üzere terk etmeyi zorunlu görür ve diğer her olayda, kendisine iki kötülükten daha az kötü olanını seçmesini salık veren ihtiyatın aynısı, onu bunu yapmaya sevk eder. Bu sebeple güvenlik devletin gerçek tasarımı ve amacı olduğundan karşımıza, bize bunu en az maliyetle ve en fazla kazançla garanti etme ihtimalinin en yüksek olduğu form hangisiyse onun yeğleneceği gibi su götürmez bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Devletin tasarımı ve gayesine ilişkin net ve berrak bir fikre varmak için, yeryüzünün tecrit edilmiş bir bölümüne, geri kalanından kopuk bir bölgesine yerleşmiş az sayıda insan olduğunu varsayalım; bu durumda bu insanlar, herhangi bir ülkenin veya dünyanın ilk sakinlerini temsil edeceklerdir. Bu doğal hürriyet halinde, toplum onların ilk düşüncesi olacaktır. İlaveten onu bin ayrı saik harekete geçirecektir; tek bir insanın gücü ihtiyaçlarına denk olmaktan öyle uzaktır ve zihni sürekli yalnız kalmaya öyle uygunsuzdur ki, kısa süre içinde kendisiyle aynı şeye ihtiyaç duyan başka birinin yardımını ve desteğini aramaya mecbur kalır. Dörtbeş kişi birleştiğinde yabani bir yerin ortasında kabul edilebilir bir ikametgâh kurabilirler ama tek başına insan ortalama bir yaşam süresini emek sarf edip hiçbir şey başaramadan, ağacı kestiğinde kütüğü kaldıramadığı gibi, kaldırdıktan sonra onu dikemez de, bu esnada açlık onu çalışmaktan alıkoyar ve her farklı ihtiyaç onu farklı bir yöne çağırır. Hastalık, hatta talihsizlikler bile ölüm demektir; çünkü ikisi de ölümcül olmasa da ikisi de onu yaşamaktan alıkoyacak ve ölmekten çok sürüneceğini söyleyebileceğimiz bir hale indirgeyecektir. Dolayısıyla gereksinim, insanı yere çeken bir güç gibi, dünyaya yeni varmış göçmenlerimizi kısa sürede bir toplum çatısı altında birleştirecek, karşılıklı nimetleri yasaların ve devletin zorunluluklarını hükümsüz kılıp gereksiz hale getirirken, birbirlerine mükemmel derecede adil davranmaya devam edeceklerdir; fakat kötülüklerin sirayet edemeyeceği tek yer cennet olduğundan, kaçınılmaz olarak, onları ortak bir davada birleştirmiş göçün ilk zorluklarının üstesinden geldikleri oranda, görevlerini ve birbirlerine duydukları bağları gevşetmeye başlayacaklardır ve bu ihmalkârlık, ahlaki değerlerin yokluğunu dolduracak bir devlet biçiminin tesis edilme ihtiyacına işaret edecektir. Münasip bir ağaç onlara, dallarının altında tüm koloninin kamusal meseleleri tartışmak üzere toplanabileceği bir devlet binası sunacaktır. Çok büyük olasılıkla ilk kanunları, sadece NİZAM başlığıyla konacak ve halkın gözünde itibarsızlaşma haricinde hiçbir cezayla dayatılmayacaktır. Bu ilk parlamentoda her insan, doğal hakkıyla, bir koltuk sahibi olacaktır. Fakat koloni kalabalıklaştıkça kamusal meseleler de benzer şekilde çoğalacak ve fertlerinin yayılmış olabileceği mesafe, sayıları küçükken, yaşam alanları yakınken ve kamusal meseleler az sayıda önemsiz şeyden oluşurken olduğu gibi hepsinin her vesilede aynı yerde toplanmasını aşırı külfetli hale getirecektir. Bu durum, yasama rolünü, yapının tümü içinden seçilen, sözüm ona onları atayan kişilerle aynı meseleleri dert edinen ve sanki tüm yapı orada mevcutmuş gibi hareket edecek, belli sayıda kişinin yönetimine bırakmaya rıza göstermenin kolay ve elverişli olacağına işaret edecektir. Koloninin çoğalmaya devam etmesi halinde, temsilcilerin sayısını artırmak zorunlu hale gelecektir ve koloninin her parçasının çıkarıyla ilgilenmek mümkün olabilsin diye bütünü elverişli parçalara ayırmanın en iyi yöntem olduğu görülecek ve her parça kendine uygun sayıda temsilci yollayacaktır. Seçilenler hiçbir zaman kendi başlarına seçenlerden ayrı bir çıkar grubu oluşturamasınlar diye ihtiyatlı tutum, seçimlerin sık yapılmasının uygun olduğunu belirtecektir. Çünkü seçilenler bu yöntemle birkaç ayda bir seçen kişilerin oluşturduğu genel yapıya geri döndükçe ve aralarına tekrar karıştıkça, halka duydukları sadakat, iktidarı kendilerine yontmama yönündeki ihtiyatlı düşünceyle güvence altına alınacaktır. Dahası bu sık değiştokuşlar topluluğun her parçasında ortak bir çıkar yerleştirdikçe, birbirlerine doğal ve karşılıklı bir şekilde destek olacaklardır ve bu hal (kralın anlamsız ismine değil) yönetimin gücü ve yönetilenlerin mutluluğuna bağlıdır. İşte devletin kökeni ve doğumu bu şekildedir; ahlaki erdemin dünyayı yönetme becerisinden yoksun olmasının gerekli kıldığı bir biçim. Demek ki özgürlük ve güvenlik burada da devletin tasarımı ve gayesidir. Nitekim gözlerimiz gösterilerle ne kadar kamaşsa da kulaklarımız seslerle ne kadar kandırılsa da önyargılar irademizi ne kadar çarpıtsa da yahut çıkar idrakimizi ne kadar karartsa da doğanın ve aklın sade sesi, bu doğru diyecektir. Devletin formuna dair fikrimi, doğada bulunan ve hiçbir sanatın tersyüz edemeyeceği bir ilkeden alıyorum, o da şudur: Bir şey ne kadar basitse, düzeni bozulmaya o kadar az yatkın olur ve bozulduğunda da tamir etmesi o kadar kolay olur ve bu düsturdan hareketle, İngiltere’nin öve öve bitirilemeyen anayasası üzerine birkaç yorumda bulunayım. Tesis edildiği karanlık ve alçakça zamanlar için asil sayıldığı kabul edilebilir. Dünyanın zorbalıkla istila edildiği dönemde, ondan uzak durmanın en ufak yolu şanlı bir kurtuluştu. Fakat bu anayasanın kusurlu olduğu, sarsıntılara meyilli olduğu ve vaat edermiş gibi göründüğü şeyleri gerçekleştirmekten yoksun olduğu kolayca gözler önüne serilebilir. Mutlak yönetimler (insan doğasının yüz karaları olsalar da) beraberinde basit olmak gibi bir avantaj taşırlar; insanlar acı çekiyorlarsa çektikleri acının nereden kaynaklandığını bilirler, çözümünü de aynı şekilde bilirler; sebepler ve çarelerin çeşitliliğiyle allak bullak olmazlar. Fakat İngiltere’nin anayasası öyle karmaşık ki, ulus yıllarca hangi kısmın sorunlu olduğunu keşfetme imkânı bulamadan acı çekebilir, kimileri bir yeri kimileriyse başka bir yeri gösterebilir ve her siyasi hekim farklı bir ilaç tavsiye edebilir.

Yerel veya uzun süredir var olan önyargıları aşmanın zor olduğunu biliyorum, lakin İngiliz Anayasası’nı oluşturan parçaları inceleme zahmetine gireceksek bunların içine birtakım yeni cumhuriyetçi materyallerin katıldığı, iki kadim tiranlığın temel kalıntıları olduğunu görmek lazım. Birincisi – Kralın şahsında monarşik tiranlığın kalıntıları. İkincisi – Lordlar Kamarası’na mensup kişilerin şahsında aristokratik tiranlığın kalıntıları. Üçüncüsü – İngiltere’nin özgürlüğünün onların erdemlerine bağlı olduğu avam tabakasındakilerin şahsında yeni cumhuriyetçi materyaller. İlk ikisi kalıtsal olduğundan halktan bağımsızdır; bu nedenle anayasal anlamda devletin özgürlüğüne hiçbir katkıları yoktur. İngiltere Anayasası’nın, birbirini karşılıklı olarak kontrol eden üç gücün birleşmesi olduğunu söylemek gülünçtür; ya sözcüklerin hiçbir anlamı yoktur ya da düpedüz çelişkilidirler. Halk tabakasının kral üzerinde bir kontrol unsuru olduğunu söylemek, iki şeyi varsayar: Birincisi – Kralın göz kulak olunmadan bırakılacak kadar güvenilmediği veya başka bir deyişle mutlak iktidara duyulan arzusunun monarşinin doğal bir hastalığı olduğu. İkincisi – Avam tabakasının bu amaçla atanmasıyla ya taçtan daha bilge olduğu ya da daha fazla güveni hak ettiği. Fakat avam tabakasına desteğini çekme yoluyla kralı kontrol etme gücü veren anayasanın aynısı arkasından krala, halkın başka taslaklarını reddetme yetkisiyle onları kontrol etme gücü verdiği için, yine kralın, yukarıda kendisinden daha bilge olduğu varsayılan kişilerden daha bilge olduğu varsayılmaktadır. Tam bir saçmalık!

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Deneme Edebiyat
  • Kitap AdıSağduyu
  • Sayfa Sayısı96
  • YazarThomas Paine
  • ISBN9789750762062
  • Boyutlar, Kapak, Karton Kapak
  • YayıneviCan Yayınları / 2023

Yazarın Diğer Kitapları

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Belki de Dilimden Bu Şarkı Düşmez ~ Muhammed BerdibekBelki de Dilimden Bu Şarkı Düşmez

    Belki de Dilimden Bu Şarkı Düşmez

    Muhammed Berdibek

    ’Yeni bir devlet, yeni bir ulus ve yeni bir insan inşa etme çabasının zirvede olduğu dönemlerdi.Doğu’ya özgü ne varsa silinmeli, insanlar sadece Batı değerlerine...

  2. Bir Yobazın Günlüğü ~ Ömer Faruk DönmezBir Yobazın Günlüğü

    Bir Yobazın Günlüğü

    Ömer Faruk Dönmez

    Bıyık altından gülerek kendisini “yobaz” diye vasıflandıran “keskin zekâlı ve sivri dilli” belki de “sivri zekâlı ve keskin dilli” bir yazar, günün birinde günlük...

  3. Gece Yolculuğu ~ Ertuğ UçarGece Yolculuğu

    Gece Yolculuğu

    Ertuğ Uçar

    Nerede kalmıştım, dedi anlatıcı. Bir yudum su içti ve devam etti: Ne önemi var. Sonsuza dek şemalar çizebiliriz. İç içe geçen mahallelerden, üst üste...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur