Yakın geçmiş ne kadar yakından geçmiş.
Neleri yakarak geçmiş.
Dünden biz mesul değildik lakin yarınlardan biz mesulüz diyen Barbarosoğlu kalemini yaralarda ve merhemlerde dolaştırıyor. (Tanıtım Bülteninden)
***
İÇİNDEKİLER
ETİKET..7
1.Köle..9
2.Bir köşem olsaydı şöyle denize nazır..13
3.Bu kumaş bu kumaşı sevmemiş..21
4.Yoğun gündem yoğun bakım..35
5.Dengeli Beslenme..41
HESAP..47
1.Seninle Hesabımız bitmedi Julya..49
2.Haset..63
3.Eflatun Prenses ..73
4.Her sabah Paris..81
MUHASEBE..115
Gitmiyorgibigittim.blogspot.com..117
1. Köle
Yanında yardımcısı.
Eksik kalan cümlelerini tamamlamaya yarayan.
Şiştikçe eski zamanların devasa konaklarına dönen ego arada bir iner gibi olduğunda.
Şöyle bir anlık.
Saniyenin altmışta biri kadar mesela.
Yardımcı üfler. Üfler.
Patronunu/patroniçesini bir abide gibi başında taşıyan yardımcı.
Abideler taşınmaz oysa. Bir payandanın üzerinde sabit bir şekilde DURUR abideler.
Ama bu abide için henüz dünyanın en uygun yeri bulunamamıştır.
Yardımcı, dilinde en/en/en vurgusu ile taşıdıkça taşır abideyi. Kendini bir payanda gibi yere serip, sahibini itina ile üstüne yerleştirir. Dili dışarıda efendisinin ne kadar latif ne kadar hafif olduğunu, ne kadar en/en/en olduğunu anlatır.
Yardımcısının bedenine metal bir payandaya yerleşir gibi yerleştirir kendini patroniçe.
Oldu mu Olga?
Payanda ses verir. Adı Olga olmayan Olga. Bütün gayretiyle kendini Olga olmaya zorlayan Olga. Doğuştan köle olmaya yazgılı Olga.
Hep önünde diz çökeceği efendiler arayan Olga.
Ama şimdi bu masanın etrafında efendisinin rüzgarını kesecek olan diğerlerinin yanında, efendisini en yükseğe çıkarmaya uğraşırken ve bu uğraş yüzünden güçsüz kuvvetsiz kalmışken, neden Olga diye hitap etmiştir? Neden tam da şimdi Olga olması gerekmektedir?
Adı şimdilik Olga olan payanda ses veriyor. Bütün masadakilerin dikkatini kendi üzerinde toplaması gerektiğini bilerek üstelik. Dikkat toplayıcı bir ses çıkarmalı şimdi. Ah olmaz. Oh olmaz. Peki ne? Olga olmayı nasıl hak edecektir?
“Tam da böyle bir günde, Hanımefendi bütün güzelliği ile…”
Hanımefendi dik dik bakıyor. Yanlış cümle. Yanlış cümle. Gözleri alarm veriyor. Dit dit dit dit. Yanlış cümle. Dit dit dit. Yanlış cümle.
Alarmın, duyulması gereken tarafından duyulduğunu fark edince çantasındaki yedek bakışları çıkarıyor sahip. Hiçbir hayati belirti barındırmayan ölmüş balık bakışlarını. Bu bakışlarla ne kadar da ununu elemiş eleğini duvara asmış bir fanidir o. Masadakiler öyle sanıyor. Oysa o, çantadaki bu yedek bakışları ne kadar kuul olduğu anlaşılsın diye takıyor. Hiçbir şeyi umursamayan. Küçük hırslar, küçük öfkeler, küçük kıskançlıklar sahibimize hiç uğramadı dedirtecek bakışlar.
Adı Olga olmayan, ama neden şimdi Olgalaşmak zorunda olduğunu da bir türlü anlayamamış olan, masadakilerin sözlerine veriyor kendini. Bütün dikkati ile harflerin arasına giriyor.
Kelimelerin üstüne kuruluyor. Ama sahibini “esasında o en” diye başlayan bir cümlenin içine yerleştirmeyi başaramıyor.
Bu toplantı bitmeden yerleştirilecek bir en bulmalı derhal. En güzel, en akıllı, en zengin, en cömert, en başarılı…
Diğer kadınlara karşı sahibini bir an önce enleştirmelidir. Bir an önce iltifatlar sahibini bulmalı ve gece boyunca hep orada kalmalıdır. İltifatlar ve sahip yekvücut olarak.
Ne olmuş ta bütün dikkatler şu acemi kadında toplanmıştı ki. Bir anlığına yalnız bırakmıştı sahibini. Bir anlığına. Bırakmak istemezdi. Asla. Ama ihtiyaçlar. Lavabo nerede diye soruşunu sahibi duymamış olsa bari.
İçinden cümleler kuruyor esasında hanımefendi en… arkası gelmiyor cümlenin. Sohbet koyulaşıyor.
Adı Olga olmayan, neden Olga olduğun anlıyor tam o sıra.
Bu gecenin sabahının olmadığını anlıyor. Çocuk Esirgeme Kurumunun 18 yaşında sokağa bıraktığı genç kızlardan kendisine cariyeler ordusu kuran sahibin kendinden önceki kızlara işten kovmadan önce, Nataşa diye hitap ettiğini ansızın hatırlıyor.
Gece boyunca kurmaya çalıştığı enli cümle dudaklarından dökülüveriyor:
Hanımefendi köleliliğin kalkmasına EN karşı olanlardandır esasında.
2. Bir köşem olsaydı şöyle denize nazır…
a-Avni Bey’in Karısı
Bu toplantı için günlerdir hazırlanıyor. Avni Bey’in eşi olarak temsil kabiliyetini bütün teferruatıyla ortaya koydu. Tepeden tırnağa yeni kıyafet, ayakkabı ve çanta alındı. Ve elbette marka bir tayyör. Pırıl pırıl, ışıl ışıl. İmajını düşünürken, deterjan reklamındaki bir kadeh gibi şöyle bir çeviriyor kendini. Işıl ışıl. Kalite ve itina. İtina ve saygı. Evet saygı. Kocasının gözünde kendisini böyle prezante ediyor. Ah ben nasıl öyle herhangi bir şey giyebilirim. Koskoca Avni Bey’in eşi olarak. Bu cümle derhal etkisini gösteriyor. Bir başörtü için 250 euro koskoca bir para olmaktan çıkıyor. Küçük şöyle cüzi bir şey. Ah evet bir mendil gibi nihayet. Koskoca Avni Bey. Kos. Koca.
Ama bakınız şekil A’ya. Şekil A diyor sadece. Avni Bey kızıyor. Ama karıcığım niçin Müberra Hanım için şekil A diyorsun? Kadının adı bile A harfi ile başlamazken üstelik.
Anlamıyor, hiç anlamıyor Avni. Erkekler saf oluyor zaten. Mü mü diyecek yani. Çok severmiş gibi. Mü deyince çok sevgili bir varlık geliyor insanın akima. Mü. İnsanın dudaklarını büzerek söylediği şeyler sevilen şeyler olmalı. Müzik. Müşteri. Ve evet müsrif. Müsrif kelimesini seviyorum. Bütün kalbimle. Avni Bey müsrif kelimesini iğrenç bir şekilde telaffuz ediyor. Oysa müsrif ve müşfik. Bak aynı. Ah Avni sen hiç anlamıyorsun kelime bütünlüklerinden. Müsrif ile müşfikin arasında muhteşem bir kapı var. Muhteşem bir geçiş. Ancak müsrif kadınlar müşfik olabilir. Sen hiç tutumlu bir kadının müşfik olduğunu gördün mü? Bak ne kadar sert. TU -TUM- LU.
Şekil A’nın ne kadar tutumlu ve sade, sade ve saygıdeğer olduğundan bahseder biraz sonra. Şekil A diyeceğim tabi. Yani herhangi bir şey. Şekil A, şekil B! O kadar işte.
Avni Bey şekil A’nm çalışmalarını takdir ediyor. Ve en acısı onun tarafından takdir edilmeyi önemsiyor. Kim ki o! Bir iki televizyon programına çıktı diye. Kim yani! İstesem ben de çıkarım. Avni Bey’in eşi olarak. Avni Bey izin vermiyor. Kesin talimat varmış. Hanımefendilerinize sahip olun demiş Başkan. Ama o pejmürdeler her yerde. Eskiden bir iki tane olurdu yazar-çizer dediğin. İki kelimeyi yan yana getirenler yazar oldu. Başörtülü yazar. Canım verin bana da bir köşe, bakın bakalım neler döktürüyorum. Yazacak konu mu yok. Hem bizimkilerin ne kadın yazarı var ne kadın sayfası. Kim biliyor kadınların ne çektiğini. Şöyle bir köşem olsa. Denize nazır hem de. Köşenin denizi mi olur der Avni. Aman Avni. Her yazarın köşesi aynı mı şimdi! Denize bakanı var ormana bakanı var. Bodrum katı var, çatı katı var. Var ya! Olmuşken benimki de denize nazır olmalı. Şekil A’nınki gibi bodrum katı bir köşeyi ne yapayım! Neler yazarım neler. Şekil A gibi kokmaz bulaşmaz yazılar yazmam. Analiz diyor onun yazdıklarına Avni Bey. Ne analizi yahu. Analiz ise esas analiz bende. Kimya fakültesini terk etmişliğimiz var. Avni Bey kızar. Ama karıcığım sen Kimya Fakültesinin kapısından bir ay geçtin. Sonra da evlendik. Olsun ben kendimi daima bir kimyacı olarak gördüm. Ne var. Ne zaman bir kimya mevzuu geçse hemen dikkat kesildim.
Ay şu haline bakın. Ne kötü. Ne pasaklı bir vaziyet. İnsan azıcık kilosuna dikkat eder. Ne bu böyle paytak paytak. Akşam yemeğine asla giyilmeyecek bir kıyafet giymiş üstelik. Ah ne kötü. Bu kadınlar bizi temsil etmiyor kocacığım. Ayayayayahu. Öteki kadınlardan nasıl utandım. Sanki sökük etek, kaçık çorap ile ben yakalanmışım gibi.
Ama olmadı onunla aynı masada. Kim düzenlemiş bu oturma biçimini!!! Başörtüsü tarafından eşitlenmeye itirazım var. Lütfen gerekli kişiler ile konuşulsun. Tek başörtülü olarak benim davetli olduğum toplantıları tercih ediyorum. Masadaki tek başörtülü ben olmalıyım. Ancak o zaman markayı layıkıyla taşıdığımı ispat edebilirim. Evet başörtülü olmak bir marka olmayı gerektiriyor. Markayı layıkıyla taşımayı.
Ah durmadan konuştu. Daha yemek bitmeden garsonlardan çay istedi. Hemen kalkması gerekiyormuş. Çekimi varmış. Yalan. Hava atmak için. Bakın ben ne meşgul kadınım ayaklarında. Ay ayakkabıları neydi öyle. Dümdüz geçirmiş gelmiş ayağına. Ta babaannem gününden kalma. Olmuyor ama. O ahmak kadınlar saçma sapan giyiniyor, sonra rüküşlük karneleri bize dağıtılıyor.
Herkes masamıza geldi. Ama niye ona selam veriyorlar? Bana niye kimse selam vermiyor? Herkes etrafında pervane. Geçen haftaki yazınız Müberra Hanım, geçen gün televizyonda gördük sizi. Ay sizinle tanışmayı çok istemiştim. Resimlerinize ve televizyondaki halinize hiç benzemiyorsunuz Müberra Hanım. Ne kadar gençsiniz. Müberra Hanım Müberra Hanım. Kim Müberra Hanım ya. Orada. O masada. Koskoca. Evet kos koca Avni Bey’in sevgili EŞİ oturmaktadır. Şehrimizin en güzide ilçesinin BELEDİYE BAŞKANI AVNİ BEY’İN.
Ki emek vermiştir burada olmaya. Ki ciddiye almıştır bu akşam yemeğini. Tam beş kilo vermiştir. Ne pahasına. Canı pahasına. İnsanların altın çilekten ölüm haberleri düşerken medyaya, gözünü kırpmadan zayıflama ilaçları almaya devam etmiştir. İnternet sitelerindeki bütün zayıflama ilaçları, jelleri, detoks programları takip edilmiştir. Takip edilip sipariş verilmiştir. Eve Çeçenistandan gelen meşhur masajcı Düriye Hanım çağrılmıştır. Giyeceği kıyafet ile pişti olmamak için kıyafet ta Paris’ten getirtilmiştir. Hoş biz sadece bir kıyafeti getirtebiliyoruz Parislerden. Benim kocam Belediye Başkanı, sadece bir kostümüm var Paris’ten. Ama elin genel müdür karısı her gün Paris’e gidiyormuş çanta almalara, krem almalara filan. Büyük şehrin parçaları büyük oluyor tabi. Buraya başkan olacağına git oraya genel müdür ol.
Yüzüne bakım, ellerine manikür, gözlerini bak yeşil yeşil yapılmıştır. Türkan Şoray kirpiği takmıştır. Botoks için randevu almıştır üstelik.
Bu kadar mesai. Bu kadar çalışma. Bunca itina. Eee… Yani!!! Nasılsınız Müberra Hanım. Müberra Hanım kim ya! KİM! Ninem gününden kalmış başörtüsü ile. Dikişi açılmış ayakkabıları ile. Müberra Hanım kim ya. Yazarmış. Ne yazmış. Yazmış da Nobel mi almış! Yazdığı yazılar ile hastalara şifa, dertlilere deva mı olmuş yani. Biz çalışıyoruz ama. Hem şifayız hem deva. Avni Bey’in eşi olarak resim vermek kolay mı? Avni Bey’in eşi olma rütbesini taşımak kolay mı? Hiç yorulmadan. Hiç yıpranmadan. Avni yaşlandıkça ben gençleştim. Kolay bir şey mi bu Avni? Nasıl gençleştim? Bir sor bakalım. Ne acılara katlandım her daim genç olmak, her daim şık olmak için.
Karşılığı bu mu olmalı!
Nasılsınız Müberra Hanım? Nasıl olduğu ortada işte. Berbat. Pasaklı. İsli ve küflü bir Müberra Hanım nasıl olacak yani. Mıy mıy. Yazarım diye geziyorsun ortada. İnsan bir diksiyon dersi alır değil mi. Çoluk çocuk bile diksiyon dersi alıyor. Bir diksiyon dersi bir direksiyon dersi. İki kızımın ikisine de on sekizine girme en hem direksiyon dersi aldırdım hem diksiyon.
b-Bakan Beyin Özel Kalemi
Takıp takıştırmışlar. Bitmez bu gece bitmez. Büyükşehir gelecekmiş. Büyükşehir gelirse açılan ağızlar kapanmaz şimdi. Gece bitmez. Sabahın kredisi bu saçma gece için heba edilir kesin. Kayseri’ye gitmeyi bu güne alması ne iyi olmuştu. Şu varoş belediyesinin karısıyla aynı masada vakit geçer mi? Elini uzatmış ta tepemin üstüne. Görgülüyüm pozlarında. Canımın içi, seni görgülü pastanelerine garson yapsak hani belki o zaman görgülüyüm deme hakkını elde edersin.
Sinir şeyler ya! Kadın elini tepemin üstünden uzatıyor, kocası diz çöktü adeta. Bunlar bana cüce muamelesi mi yapmaya kalktı şimdi? Ne kocasının temennalarını istiyorum ne o kıl kuyruk karısının tepeden bakmalarını. Normal bir ilişkiyi niye beceremiyor bunlar yahu. Şöyle göz hizasında. Aradaki mesafeyi daima koruyarak. Yok. Ya kasım kasım kasılacaklar. Ya da cıvık cıvık yakınlık ihsas edecekler. Durduğunuz yerde durun yahu.
Of. Aldırma böyle gelmiş böyle gider. Ayaklar baş, başlar ayak. Kim biliyor ki nerede duracağını. Herkeste bir duruş sıkıntısı var.
Kimse durduğu yerde duramıyor. Durduğu yerde duranlardan bir müddet sonra kokular yükseliyor.
Ah canımın içi. Ah sosyalleşme yorgunum, ah kocasının adını, anlı şanlı taşıma gazim benim. Giymiş gece elbisesini gelmiş. Bunların görgüsüzlüğü laikleri dellendirmeye yetiyor anca. Tabi hayatları boyunca ancak gece diye kına gecelerine gidebildikleri için her türlü geceyi kına gecesi olarak algılıyorlar. Gece bir yere gidiliyorsa ya düğün ya kına.
Bir daha kimlerle bir arada bulunacağıma dikkat edeceğim.
Bakan Bey, Müberra Hanım ile ilgilen dedi. Oldu. Müberra Hanım’ın etrafındaki duvarı aşıp ilgi itinamızı nasıl gösterecek isek. Hoş o benle ilgilense daha iyi olur. Kadın doğma büyüme buralı. Garsonlarla ahbap oldu. Ortalıkta dolaşan çocukları ayaküstü sınava tabi tuttu. Müziğin sesini baskın bulup iptal ettirdi. OH… Neymiş yazarmış.
Köşesinde yazacakmış. Ne yazacak köşesinde! Ah benim bir köşem olsaydı Başkanın karısının ahmak tayyörünü yazardım. Tayyör mü kına elbisesi mi? Naciye kostümü. Göz kapakları kilitli kaldığı için çilingir çağırdık derdim mesela. Takmak kirpikler kilitledi kapakları tabi.
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Edebiyat Roman (Yerli)
- Kitap AdıRüzgar Avı
- Sayfa Sayısı168
- YazarFatma Barbarosoğlu
- ISBN9789759963538
- Boyutlar, Kapak13,5 X 21,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviProfil Yayıncılık / 2013-1
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Yüzümde Kırlangıç Gölgesi ~ Mehmet Atilla
Yüzümde Kırlangıç Gölgesi
Mehmet Atilla
Yaşamları bir kıyı kasabasında kesişen iki gencin romanı… Bir yandan kasabanın doğal güzelliklerini paylaşıp, bir yandan da beklenmedik olayların izini sürmeye çalışan bu iki...
- Aşk-ı Sükûn ~ Nuriye Çeleğen
Aşk-ı Sükûn
Nuriye Çeleğen
Say ettim; yalnızlıkta, acizlikte, çaresizlikte… Say ettim; tevekkülde, teslimiyette, rızada… Say ettim; nefiste… kalpte… ruhta… aşkta… sükûnda… Nefisten kalbe, kalpten nefse say ettim… Döktüm tüm çakıl...
- Rahmi Bey ~ Naşide Gökbudak
Rahmi Bey
Naşide Gökbudak
…Tevhide pembe gelinliğinin içinde, başında altın liralarla gelin odasına girdi. Bir müddet çevresine bakındı. “Gerdek gecem böyle mi olmalıydı?” diyerek gelinliğini çıkartıp sedirin üstüne...