Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Rüyalar, Evliyalar, Kehanetler
Rüyalar, Evliyalar, Kehanetler

Rüyalar, Evliyalar, Kehanetler

H. Erdem Çıpa

“Rüyalar, Evliyalar, Kehanetler” Osmanlı tarihyazımında I. Selim’in kişiliğinin efsane­leştirilmesi olgusunu en iyi temsil eden metin olan Hoca Sadeddîn Efendi’nin Selîm­nâme’sini ele alıyor. Erdem Çıpa,…

“Rüyalar, Evliyalar, Kehanetler” Osmanlı tarihyazımında I. Selim’in kişiliğinin efsane­leştirilmesi olgusunu en iyi temsil eden metin olan Hoca Sadeddîn Efendi’nin Selîm­nâme’sini ele alıyor. Erdem Çıpa, altı “Selîmnâme” yazmasını karşılaştırarak metinsel farklılıkları belirlediği çalışmasıyla, Sadeddîn’in “Selîmnâme”sinin Latin harfleriyle hazırlanmış ilk eleştirel basımını okura sunuyor.

Hoca Sadeddîn Efendi’nin “gelecek kuşaklara bir not” (yâd-dâşt içün) ve “zamanın sayfalarında bir hatıra” (sahîfe-i rûzgârda yâdigâr) olarak kaleme aldığını belirttiği “Selîmnâme”si bir mukaddime ve Selim’in yaşamından aktarılmış tarihsel ve menkıbevi on iki kısa hikâyeden oluşuyor.

“Selîmnâme”de Hoca Sadeddîn, Selim’in tartışmalı eylemlerini meşrulaştırmayı ve Selim’in imajını iyileştirmeyi amaçlayan hikâyelerle Selim’in ermiş, kâhince, hatta mehdi benzeri niteliklerini vurguluyor, sultanın mucizevi eylemlerine, evliyalık vasıf­larına dikkat çekiyor, Selim’i rüyalar aracılığıyla geleceği görebilen, sezgisel öngörüleri olan bir ermiş olarak betimleyerek onu yüceltiyor.

Selim’in kimliğini çevreleyen doğaüstü işaretler, askeri zaferlerine eşlik eden mu­cizeler, önsezilerine dair göndermeler, rüyalar, gaipten mesaj veren evliyalar ve keha­netleri konu alan anlatısıyla Sadeddîn Efendi’nin “Selîmnâme”si okuru doğaüstü güçlere sahip bir sultanın dünyasına götürüyor.

İçindekiler
Teşekkür • 9
Giriş • 13
Simgeler, Yazım ve Seslendirme • 32
Selîmnâme: Çevrimyazı Metin • 36
Selîmnâme: Tıpkıbasım
(Berlin, Staatsbibliothek zu Berlin, Diez A, Oct. 79) • 69
Kaynakça • 146
Dizin • 150

Giriş

Kalem olsun eli ol kâtib-i bed-tahrîrün
Ki fesâd-ı rakamı sûrumuzı şûr eyler
Gâh bir harf sükûtıyla kılar nâdiri nâr
Gâh bir nokta kusûrıyla gözi kûr eyler

Lisansüstü çalışmalarıma başladığım sıralarda rüya anlatılarına, falcılık metinlerine, öznesi gaipten mesaj veren evliyalar ve halifelerin ruhları olan hikâyelere pek de dikkat etmezdim. Ne var ki I. Selim’in (hd. 1512–1520) tartışmalı tahta çıkışı ve ardından 16. ve 17. yüzyıllarda Osmanlı tarihyazımında kişiliğinin efsaneleştirilmesiyle ilgili çalışmalarım için malzeme toplamaya başladığımda işler tamamen değişti.2 Araştırmalarımın büyük bölümünü Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi’nde ve Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde bulunan arşiv belgelerine ve tarihsel anlatılara odaklanarak yürüttüm. I. Selim’e hitaben yazılmış çok sayıdaki arzuhalle de ilk kez saray arşivlerinde karşılaştım. Bu arzuhallerin bazıları Selim’in şanına şan katmak için onunla birlikte savaşlara katılan ve savaş meydanlarında gösterdikleri kahramanlıkları anlatarak ondan bunun karşılığında açıkça tazminat isteyen kişilerce kaleme alınmıştı. Bazılarının yazarlarıysa Selim’in zaferlerini muştulayan hayırlı rüyalarını anlatıyor ve bunun için ödüllendirilme arzularını üstü örtük biçimde ifade ediyorlardı.3 Araştırmamın ilk aşamasında neredeyse tamamen Selim’in tahta çıkmasını sağlayan sosyopolitik ve askeri ağlara odaklanmıştım. Her ne kadar önceliği sosyopolitik ağlara versem de askeri bağlantılara giderek daha fazla ilgi duymaya başladım. Algıda seçicilik insanlık halinin ayrılmaz bir parçası olduğundan, o noktadan itibaren karşıma çıkan her yeni metinde Selim’in kimliğini çevreleyen doğaüstü işaretlere, askeri zaferlerine eşlik eden mucizelere ve yaşamındaki gerçek olayların rüya anlatılarında kayda geçirilen önsezilerine dair göndermelere rastlamaya başladım — ya da bana öyle geliyordu. Ardından da Selim’in uhrevî, aziz, kâhince, hatta mehdi nitelikleri taşıyan meşru, ölümünden sonra idealleştirilen ve takdir-i ilahiyle tahta çıkan bir Osmanlı hükümdarı olarak oldukça parlatılmış bileşik imajının eşzamanlı olarak inşa ve yeniden inşa edilmesine yönelik tarihyazımı süreçlerine odaklandım. Tarihyazımıyla ilgili bu olguyu en iyi temsil eden metnin Hoca Sadeddîn Efendi’nin (ö. 1599) elinizdeki eleştirel basımın konusu olan Selîmnâme adlı etkileyici anlatısı olduğu sonucuna varmam artık kaçınılmazdı.

1. YAZAR: SADEDDÎN EFENDİ’NİN YAŞAMI VE KARİYERİ

Ünlü Osmanlı şeyhülislamı Sadeddîn Efendi nüfuzlu bir devlet adamı, önemli bir âlim, belagatli bir tarihçi ve çok sayıda Arapça ve Farsça eseri Türkçeye kazandıran verimli bir tercümandı.4 Soyağacı çarpıcıydı. Büyükbabası Hâfız Muhammed İsfahânî (ö. 1514’ten sonra), I. Selim’in Tebriz’i fethettikten sonra oradan beraberinde getirdiği âlimlerdendi, sonradan hükümdarın özel hâfızı (hâfız-ı mahsûs-ı sultânî) olmuştu.5 Babası Hasan Cân Çelebi (ö. 1567) Selim’e sırdaşı (nedîm) ve sohbet arkadaşı (musâhib) olarak altı yıl hizmet etmiş, bu sayede de yalnızca padişaha değil, aynı zamanda yüksek mevkideki bütün Osmanlı devlet adamlarına ve bürokratlarına dilediği zaman erişebilir bir konumda bulunmuştu. Selîmnâme’nin önsözünden (mukaddime) anlaşıldığı üzere Hasan Cân aynı zamanda yazarın başlıca bilgi kaynağıydı.

Sadeddîn İstanbul’da doğmuş, dönemin önemli âlimlerinin yanında iyi bir eğitim almıştı. I. Süleyman’ın (hd. 1520–1566) şeyhülislamı Ebussuud Efendi’nin (ö. 1574) mülâzımlığında bulunduktan sonra mesleğinde hızla ilerleyen Sadeddîn Efendi, II. Mehmed’in (hd. 1444–1446 ve 1451–1481) İstanbul’da kurduğu ünlü Sahn-ı Seman Medresesi’nde müderrisliğe getirilmişti. Sadeddîn Efendi 1573’te Şehzade Murad’ın hocası olduktan sonra siyasette söz sahibi olmaya başlamış, şehzade ertesi yıl III. Murad (hd. 1574–1595) olarak tahta çıkınca padişah hocası (hâce-i sultânî) olarak hükümdarın güvenilir bir danışmanı olmuştu. Gerek imparatorluğun içişlerinde, gerekse imparatorluklar arası ilişkilerdeki etkisi bir sonraki hükümdar III. Mehmed (hd. 1595–1603) döneminde de sürmüş, vezirlerin ve ulema mensuplarının atamalarında kendisine danışılması (meşveret) sultan iradesiyle şart koşulmuştu. Sadeddîn iki Osmanlı padişahının hocası olmasının kazandırdığı itibarla neredeyse bütün yaşamı boyunca imparatorluk politikalarını yönlendiren en saygın kişilerden biri haline gelmiş, III. Murad döneminde İngiltere’yle diplomatik ilişkilerin sağlanmasında çok önemli bir rol oynamıştı.7 Bazı Osmanlı vakayinamelerinde 1596’da III. Mehmed’i Eğri Seferi’ne çıkmaya ikna eden ve böylece 26 Ekim 1596’da Haçova Meydan Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasını sağlayan kişinin Sadeddîn olduğu belirtilir.8 Sadeddîn saraydaki inişli-çıkışlı popülerliğine karşın, 1598’de şeyhülislamlığa getirilmişti. Böylece hem sultan hocalığı hem de şeyhülislam olarak sahip olduğu bu ikili görev nedeniyle ölümüne değin câmi’ül-riyâseteyn unvanını taşımıştı.

Sadeddîn’in nüfuz alanı ne yalnızca siyaset dünyasıyla sınırlıydı ne de devlet işleriyle. O aynı zamanda çok sayıda âlimi ve bilim insanını destekleyen ve cesaretlendiren bir hamiydi. Öğrencileri, yardımcıları, ve/ya hamiliğini yaptığı kişiler arasında ünlü bürokrat ve çok yönlü âlim Mustafa Âlî (ö. 1600), şehnameci Lokmân b. Hüseyin (ö. 1601 sonrası), tarihçi ve fıkıh âlimi Nişâncızâde Muhyîüddîn Mehmed (ö. 1621) ve âlim-şair Ganîzâde Mehmed Nâdirî (ö. 1627) gibi âlimler, yazarlar ve sanatçılar vardı.9 III. Murad’ı müneccimbaşı Takîüddîn Efendi’nin (ö. 1585) Galata’da bir rasathane kurmasına izin verip kaynak sağlamaya Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa’yla (ö. 1579) birlikte ikna eden de Sadeddîn’di.

2. ESERLERİ: SADEDDÎN EFENDİ’NİN EDEBİ ÜRETİMİ

Sadeddîn’in günümüze ulaşan en uzun ömürlü mirası kaleme aldıklarıydı. O bir düzyazı (inşâ) ustası olduğu kadar nazım konusunda da üstün bir yeteneğe sahipti.11 Seçkin bir müftü olarak yazdığı çok sayıda fetva içinde nazım biçiminde olanlar da vardı.12 “Üç dil”e (elsine-i selâse) hakimiyetiyle çok sayıda tarihsel, menkıbevi, mistik ve ilahiyatla ilgili Arapça ve Farsça eseri Türkçeye çevirmişti.13 Bunlardan başka Sadeddîn’in Osmanlı edebi kültürüne yaptığı en önemli katkı kuşkusuz Osmanlı hanedanının tarihinin mütevazı başlangıcından I. Selim’in hükümdarlık döneminin sonuna kadarki kısmını ele aldığı Tâcü’t-tevârîh’tir (Tarihlerin Tacı). Sadeddîn’in süslü nesir biçiminde kaleme alarak 1575 yılında III. Murad’a ithaf ettiği bu eser yazarı çağdaşları arasında öne çıkarmakla kalmamış, aynı zamanda onun hatırasını kaynaklarını belirten, kaynaklarına eleştirel bir gözle bakan ve kaynaklarını karşılaştırmalı olarak çözümleyen mükemmel bir tarihçi olarak perçinlemişti.14 Günümüze ulaşan eksiksiz ya da bölük pörçük nüshalarının sayısının yanı sıra 17. yüzyılın ortalarından itibaren çeşitli Avrupa dillerinde yapılmış tercümelerine bakıldığında Tâcü’t-tevârîh’in erken modern Osmanlı dünyasının içinde ve ötesinde büyük rağbet gördüğü söylenebilir.15 Eserin sonraki Osmanlı tarihyazımına olan etkisi de aynı derecede aşikârdır, zira bazı Osmanlı yazarları Sadeddîn’in tarihini kaynak olarak kullanmış,16 bazıları da ona zeyiller yazmıştı.17 Aslında bazı modern tarihçiler Selîmnâme’yi bizzat yazarın kaleme aldığı tarihi-menkıbevi içerikli bağımsız bir zeyilname olarak görürler.

3. SELÎMNÂME’NIN BAĞLAMI

Sadeddîn’in anlatısı genellikle “Selîmnâmeler”, “Selîmnâme edebiyatı” ya da, bir bütün olarak, “Selîmnâme türü” olarak sınıflandırılan, aynı tema üzerine kaleme alınmış yaklaşık iki düzine kadar edebi-tarihsel anlatıdan oluşan geniş bir külliyatın parçasıdır.19 Osmanlı yazarları bu türü yoktan var etmemişlerdi. Onlar, ünlü İranlı şair Firdevsî’nin (ö. 1020) İran’ın tarihini efsanevi başlangıcından 7. yüzyıldaki İslami fetihlere kadar anlattığı anıtsal destansı manzum başyapıtı Şâhnâme’den esinlenerek Osmanlı tarzı “taklitçi bir şehnâme türü” geliştirmişlerdi.20 Osmanlı yazarları Firdevsî’nin bu eserini yalnızca zamansız bir edebi-kültürel ifade aracı olarak değil, aynı zamanda belirli tarihsel bağlamlarda, belirli siyasal-ideolojik mesajlar ileten bir araç olarak görüyorlardı. Bu yaklaşım, onların bu çok yönlü edebi-destan türünü benimserken Farsça örneğinden nasıl farklılaştırdıklarına bakıldığında göz çarpar. Özgün Şâhnâme Firdevsî’nin hayal dünyasındaki efsanevi olayları aktarırken, Osmanlı Şehnâmeleri Osmanlı hükümdarlarının çağdaş ya da yakın tarihlerdeki başarılarını methetme eğilimindedir. Elinizdeki çalışma için belki daha da önemlisi Firdevsî’nin Şâhnâme’sinde çoğunlukla İran’ın efsanevi ve ünlü hükümdarlarıyla kahramanlarının askeri maceraları anlatılırken, Osmanlı Selîmnâmeleri savaşçı-sultan olarak neredeyse efsanevi bir konum kazanan tarihselliği şüphe götürmez bir kahramanın askeri başarılarını över.

4. SELÎMNÂME’NIN İÇERİĞİ

Sadeddîn Efendi’nin Selîmnâme’si biçim ve içerik açısından benzeri olmayan alışılagelmişin dışında bir metindir. Artzamanlı değil, tematik olarak düzenlenmiş olmasıyla türünün öbür örneklerinden ayrılır. Selîmnâme bir mukaddime ve I. Selim’in yaşamından aktarılmış tarihsel ve menkıbevi on iki kısa hikâyeden oluşur. Sadeddîn mukaddimede metni “gelecek kuşaklara bir not” (yâd-dâşt içün) ve “zamanın sayfalarında bir hatıra” (sahîfe-i rûzgârda yâdigâr) olarak kurguladığını belirterek eserini geniş bir okur kitlesine hitaben kaleme aldığını ima eder. Dahası, aktardığı olayların altı yıl Selim’e nedimi olarak hizmet etmiş olan ve padişahın 1520’deki ölümünde yanında bulunan babası Hasan Cân’ın görgü tanıklığına dayandığını özellikle vurgular.

Selîmnâme’de başka birçok tarihsel kişiye yapılan göndermelere bakılırsa Sadeddîn’in tek bilgi kaynağı babası değildi. Örneğin, Selîmnâme’deki ilk hikâyeyi Bali Paşa’nın (ö. 1553) görgü tanıklığına dayanarak aktardığını ifade eden yazar, anlattıklarının daha sonra Ferhad Paşa (ö. 1524) ve “Hain” Ahmed Paşa (ö. 1524) tarafından da doğrulandığını belirtir. Hikâye Selim’in şehzadeliğinde kardeşleri Ahmed (ö. 1513) ve Korkud’la (ö. 1513) giriştiği saltanat mücadelesi sırasında babası II. Bayezid’le (hd. 1481–1512) karşı karşıya geldiği ve hezimete uğradığı21 Çorlu Savaşı (28 Temmuz 1511) sonrasında geçer.22 Bali Paşa’nın anlatısı Selim’i ve yandaşlarını Kefe’ye (bugün Feodosya, Ukrayna) geçmeden önce Ahyolu’na (bugün Pomorie, Bulgaristan) doğru yola çıkan bir teknede konumlandırır. Teknede bulunanlar kendilerini yaşamış oldukları hezimetin etkisinden kurtarabilmek için saltanat meseleleri hakkında konuşur ve Selim’in olası hükümdarlığının her yönde fetihlerle sonuçlanacak ve yaklaşmakta olan Safevi tehdidini ortadan kaldıracak yeni bir çağın başlangıcı olacağından bahsederler. Selim ise sessizliğini koruyarak derin düşüncelere (murâkabe âlemine) dalmıştır. Daldığı düşünce âleminden çıktığında önce yanındakileri boş konuştukları için eleştirir, sonra da kendisine sekiz ya da dokuz yıllık bir saltanat bahşedildiğini söyler. Önsezisi doğru çıkar.

Sadeddîn’in sözünü ettiği üç komutanın da sonunda şehzadeyi iktidara getiren taht mücadelesi boyunca Selim yanlısı hizbin önde gelen temsilcilerinden olmaları dikkat çekicidir. Osmanlı vakayinamelerine göre aslında Selim’in Çorlu Savaşı’nda tek başına hayatını kurtaran Ferhad Paşa’ydı. Ancak anlatının tonuna bakılırsa Selim hiçbir zaman babasıyla mücadele etmeye niyetlenmemişti. Ferhad Paşa’nın dediklerine inanılacak olursa Uğraş Köyü yakınlarındaki bu kanlı çatışma şehzadenin iradesiyle değil, sultanın vezirlerinin kışkırtması sonucu meydana gelmişti. Hikâyede Selim’in derin düşüncelere daldığının belirtilmesi kuşkusuz onun saltanat süresi hakkındaki beyanının ilahi bir kaynağa dayandığına işaret ediyordu. Böylece bu hikâye bir yandan Selim’in geleceği doğru bilen ermiş bir kişi olarak sahip olduğu niteliklerini vurgularken, aynı zamanda onu tahttaki meşru Osmanlı sultanına karşı isyan etme günahından kurtararak ikili bir işlev görüyordu.

Benzer biçimde Rumeli’de geçen ikinci hikâye gene Bali Paşa’nın aktardıklarına dayanır. Okur Selim’i “Kırım serhaddi”nde at üstünde Kırım Hanı Mengli Girây’la (hd. 1466, 1469–1475, 1478–1515) konuşurken bulur. Kendi üstünlüğünü ortaya koymaya çalışan inatçı biri olarak betimlenen han ilk önce Selim’i kendisine yaklaşmaya zorlar, ama bir sonuç alamaz. Osmanlı şehzadesinin zekice manevraları hanın bu girişimini boşa çıkarınca bu sefer Mengli Girây Selim’e yanaşır, II. Bayezid karşısında aldığı yenilgiden ötürü onu teselli eder ve Osmanlı tahtını muazzam bir kuvvetle ele geçirmesine yardım etmek üzere “Tatar ordusu”nu (Tatar leşkeri) mağlup şehzadenin emrine vermeyi önerir. Gelgelelim Selim bu teklifi reddeder ve Mengli Girây’a babasına yaklaşmaktaki amacının onu tahttan indirmek değil, ondan Osmanlı toprakları içindeki ve dışındaki asi topluluklarla mücadele etmek için yedek birlik istemek olduğunu söyler.

Sadeddîn Selim’in Mengli Girây’ın yardımını reddettiğini vurgularken şehzadenin hanın kızıyla evlenmeyi kabul etmediğini de söyler. Yazar aynı zamanda Tatar karşıtı duygularını Selim’in ağzından açıkça ifade eder ve Selim’in aralarında sabır, onur, sağduyu, cesaret ve bilgelik de olan övgüye değer on niteliğini sıralar. Hikâye gene Çorlu Savaşı’yla ilgili yazarın babası Hasan Cân’ın Selim’in ağzından aktardığı oldukça savunmacı tondaki sözlerle biter. Burada Selim babasının ordusuyla karşılaşmayı asla amaçlamadığını, tek amacının babasının huzuruna çıkmak olduğunu tekrarlar. Babasının huzuruna kabul edilmemesinden yine Bayezid’in vezirlerini sorumlu tutan Selim, bu şiddetli çatışmanın iki ordudaki birkaç askerin aniden —ve kendisinden habersiz— bir kavgaya tutuşmasıyla başladığını iddia eder. Kuşkusuz Selim’in adını Bayezid’e karşı girişilen herhangi bir fitnenin dışında tutmak niyetiyle aktarılan bu anekdot, aynı zamanda onu taht mücadelesinde üstünlük sağlamak amacıyla Kırım hanıyla işbirliği yaptığı suçlamasına karşı da koruyordu.

Selîmnâme’nin açılış hikâyeleri bir bakıma Sadeddîn Efendi’nin bu eseri derlerkenki temel amacını da ortaya koyuyordu. Öbür Selîmnâme yazarları gibi Sadeddîn de Selim’i, hatalı davrandığı iddialarına karşı savunmak, tartışmalı eylemlerini meşrulaştırmak ve böylece sülalesinin meşruiyetini hem çağdaşları hem de gelecekteki hedef kitlesi nezdinde vurgulamak suretiyle Selim’in imajını iyileştirmeyi amaçlayan bilinçli bir şekilde hazırlanmış revizyonist erken modern Osmanlı tarihyazımı projesine de katkıda bulunmuş oluyordu. Dahası, birinci hikâyede Selim’in kehanette bulunma yeteneğine yapılan gönderme yalnızca geri kalan hikâyelerin tonunu belirlemekle kalmıyor, aynı zamanda Sadeddîn’in Selîmnâme’sini çok sayıdaki benzerlerinden ayıran bir ipucu da sunuyordu: Selim’in ermiş, kâhince, hatta mehdi benzeri niteliklerine yapılan vurgu.

Üçüncü hikâye de bu vurguya bir örnek oluşturur. Sadeddîn’in anlatısı büyükbabası Hâfız Muhammed İsfahânî’nin İran hükümdarlarının hizmetinde geçirdiği kariyerinin bir özetiyle başlar. Hikâyenin devamında Hâfız Muhammed’le Erdebilli Şeyh Kemâleddîn arasında Tebriz’de geçtiği iddia edilen ve yazarın babası Hasan Cân’ın da tanık olduğu söylenen bir sohbetten bahsedilir. Sadeddîn babasından edindiği bilgilere dayanarak Hâfız…

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Araştırma/İnceleme Tarih
  • Kitap AdıRüyalar, Evliyalar, Kehanetler – Hoca Sadeddîn Efendi’nin Selîmnâme’si
  • Sayfa Sayısı152
  • YazarH. Erdem Çıpa
  • ISBN9789750864148
  • Boyutlar, Kapak13,5 x 21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviYapı Kredi Yayınları / 2024

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Yavuz’un Kavgası – I. Selim’in Saltanat Mücadelesi ~ H. Erdem ÇıpaYavuz’un Kavgası – I. Selim’in Saltanat Mücadelesi

    Yavuz’un Kavgası – I. Selim’in Saltanat Mücadelesi

    H. Erdem Çıpa

    H. Erdem Çıpa’nın elinizdeki çalışması tarihçiliğimizde “Yavuz” lakabıyla anılagelmiş olan I. Selim’in padişahlığıyla sonuçlanan tartışmalı saltanat mücadelesini incelerken, bu âsi şehzadeye taht kavgasını kazandıran...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur