Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Rus Devrimi – Yeni Bir Tarih
Rus Devrimi – Yeni Bir Tarih

Rus Devrimi – Yeni Bir Tarih

Sean McMeekin

19. yüzyılın sonlarında Rus ekonomisi yılda yaklaşık yüzde 10 büyümekteydi ve nü­fusu 150 milyona ulaşmıştı. 1920’li yıllarda ülke vahim mali darboğazlar içindeydi ve 20…

19. yüzyılın sonlarında Rus ekonomisi yılda yaklaşık yüzde 10 büyümekteydi ve nü­fusu 150 milyona ulaşmıştı. 1920’li yıllarda ülke vahim mali darboğazlar içindeydi ve 20 milyonu aşkın Rus yaşamını yitirmişti. 1950’lilere doğruysa, yerkürenin üçte biri komünizmi benimsemişti.

Ünlü tarihçi Sean McMeekin, Rus Devrimi’nde Romanov Hanedanlığı’nı sona er­diren, Bolşevikleri iktidara getiren ve komünizm pratiğini dünyaya tanıtan olayların izini sürüyor.

Çarlık Ordusu arşivlerinde çalışan McMeekin, geleneksel tarih kitaplarının sıklık­la Marksizm temelli sınıf mücadelesi üzerinden yorumladığı Rus Devrimi’ne heye­can verici, sıradışı bir bakış sunuyor.

Rus Devrimi, yirminci yüzyılın en önemli dönüm noktalarından birine yönelik farklı bir tarih okuması.

“Bu beklediğimiz bir kitap. Rus Devrimi çok geniş bir konu olduğu için, kısa ve güvenilir bir kitap yazmak çok zor.

Sean McMeekin’in bu işte gösterdiği pek çok maharet arasında kalabalık sahneleri yakından tasvir edebilmesinin küçümsenmeyecek payı var.

Bu kitap bir klasik sayılmalı.”

Norman Stone

“Sean McMeekin 1917’deki Rus devrimlerinin kışkırtıcı bir anlatısını canlı renklerle sunarken her iki devrimde sahne gerisinde yaşanan tertiplere, isyanlara ve ihanet eylemlerine ağırlık veriyor.

Devrimlerin esasen Rusya’nın Birinci Dünya Savaşı’na katılmasının doğrudan bir sonucu olduğunu yeni yaklaşımlarla gösteriyor.

Rus Devrimi büyük tartışma uyandıracak bir kitap.”

Eric Lohr

İçindekiler
Tarihler, Adlar, Çeviri ve Çevriyazım Üzerine Bir Not • 9
Giriş: Rus Devrimi’nin Birinci Yüzyılı • 11
Önsöz: Bir Köylünün Kanı • 17
KISIM I: Romanovların Alacakaranlığı
1. Eski Rejim ve Düşmanları • 41
2. 1905: Sistemi Sarsan Şok • 57
3. Kırılgan Dev: Savaşın Eşiğindeki Çarlık Rusyası • 71
4. Rusya’nın Savaşı, 1914-1916 • 84
KISIM II: 1917: Sahte Bir Şafak
5. Savaş Azmi • 105
6. Havanın Tersine Dönüşü • 116
7. Dengedeki Ordu • 129
8. Alman Hilesi • 144
9. Liberallerin Alacakaranlığı • 155
10. Kerenski’nin Beklediği An • 164
KISIM III: Düşmanca Devralma
11. Lenin Kozunu Oynuyor • 175
12. Ordu Felaketin Eşiğinde • 190
13. Kızıl Ekim • 205
14. Genel Grev • 223
15. Ateşkes • 233
16. Rusya Müşkül Durumda • 246
17. Rahatlama • 258
KISIM IV: Bolşevikler İktidarda
18. Savaş Komünizmi • 273
19. Kızılın Beyaza Üstün Gelişi • 281
20. Komünist Enternasyonal • 298
21. Kötü Şeylerin Habercisi • 307
22. “Altını ekmeğe çevirin”: Kıtlık ve Kiliseye Savaş • 316
23. Rapallo • 328
Sonsöz: Komünizm Hayaleti • 335
Teşekkür • 344
Kısaltmalar • 347
Kaynaklar • 349
Dizin • 364

Tarihler, Adlar, Çeviri ve
Çevriyazım Üzerine Bir Not

Tıpkı 20. yüzyılın her iki dünya savaşı gibi, Rus Devrimi de kentler ile bölgelerin imparatorluklar arasında el değiştirmesi, imparatorluklardan ulus-devletlere geçmesi ve bazı durumlarda tekrar imparatorluklara dönmesi sonucunda yer adlarını karman çorman etti. Moskova adlandırma devriminden kurtulduysa da, bu sonu gelmez baş ağrılarındaki tek lütuftur. St. Petersburg’un (henüz Leningrad’a çevrilmediği) 1914’ten 1924’e kadar Petrograd olarak anılmasından dolayı, kitabın büyük bölümünde böyle geçmektedir. Diğer kentlerin adlarında Reval (Tallinn) örneğinde olduğu gibi, şimdiki kullanılış parantez içinde olmak üzere dönemin biçimini kullandım. Siyasal bakımdan daha duyarlı durumlarda, Lemberg (Lvov/Lviv) örneğinde olduğu gibi, ilk geçtiği yerde adın üç çeşidini verdim. Şimdiki İstanbul kitabın kapsadığı dönemde Osmanlı resmi yetkililerince dahi böyle anıldığı için, Konstantinapol olarak geçmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin resmen ancak 1923’te ortaya çıkmasına karşın, o tarihten önce Türkiye ve Osmanlı İmparatorluğu ibarelerini söz konusu dönemdeki birçok Türk ile çoğu Rus ve Avrupalı gibi, birbirlerinin yerini tutacak şekilde kullanmaktayım. Rusya’nın kullandığı Jülyen takvimin Batı’da kullanılan ve Bolşeviklerin Ocak 1918’de, tam da Rus devrim dramının ortasında geçtikleri Gregoryen takvimi önce 12 gün, ardından 13 gün geriden izlemesi nedeniyle, modern Rus tarihinde gün ve ay itibariyle tarihler özellikle can sıkıcı bir sorun oluşturur. Hem Rus ve Avrupa tarihinde önem taşıyan bundan önceki olayların tarihleri için 1/14 Kasım 1916 örneğinde olduğu gibi kesme işaretiyle ayırarak her iki günü vermeye çalıştım. Tarihlerin özel olarak Rus bağlamında öne çıkarak hızlı ve şiddetli bir akış kazanmaya başladığı 1917’de ise devrim terminolojisinde (sözgelimi Şubat Devrimi, Nisan Günleri, Temmuz Günleri, Ekim Devrimi) ayın taşıdığı önemden dolayı, Ocak 1918 ortasında Bolşeviklerin yolundan giderek Gregoryen takvime geçmeden önce Jülyen takvimi esas almaktayım. Okurlara yol göstermek açısından, bu geçişlerin yapıldığı yerlerde işaretler sunulacaktır. Rusça kelimeler için [Troçki gibi yerleşmiş yanlış yazımlar dışında Türkçe okunuşa dayalı-ç.n.] çevriyazım sistemi kullanılmıştır. Fransızca, Almanca, Rusça ve Türkçeden çeviriler, aksi belirtilmedikçe ya da çevrilmiş başka bir eserden aktarılmadıkça, bana aittir.

Giriş:
Rus Devrimi’nin Birinci Yüzyılı

Fransız Devrimi’nin patlak verdiği 1789 gibi, 1917 de dünya tarihi sözlüğünde her eğitimli yurttaşın bilmesi ve hatırlaması beklenen yıllardandır. Ne var ki, 1917’nin taşıdığı anlamın hâlâ çok tartışmalı olmasında o can alıcı yılda Rusya’da çok farklı iki devrimin meydana gelmesinin küçümsenmeyecek payı vardır. Şubat Devrimi Rus monarşisini yıkarak karma liberal ve sosyalist yönetim tarzına dayalı kısa bir dönemi başlatırken, yerini alan daha radikal Ekim Devrimi ise Lenin’in öncülüğündeki Bolşevik Partisi’nin komünist bir diktatörlüğü dayatmasına ve “kapitalizm” ile “emperyalizm”e karşı ucu açık bir dünya devrimini duyurmasına sahne oldu. Bu gelişmelerin her biri ciddi tarihsel araştırmayı hak edecek kadar önemliydi. Birlikte modern tarihte dünyayı komünizmle tanıştıran ve yıllarca sürüp 1945-1991 Soğuk Savaşı’yla doruğa ulaşacak ideolojik çatışmaya zemin hazırlayacak çığır açıcı olaylardan birini oluştururlar.

Bolşeviklerin yeminli Marksistler olmalarından dolayı, Rus Devrimi’ne ilişkin anlayışımız uzun süre Marksist dille şekillenmiştir; bunun izleri “proleterler” ile “kapitalist” hâkim sınıflar arasında bir sınıf mücadelesi fikrinden başlayarak, “burjuva” devrimden sosyalist devrime diyalektik ilerleyiş fikrine kadar görülür. Marksist olmayan birçok tarihçi bile Soğuk Savaş yıllarında Rus Devrimi’ni değerlendirmeye ilişkin temel Marksist çerçeveyi benimseme eğilimini taşıyarak, daha ileri Batılı kapitalist ülkeler karşısında Rusya’nın ekonomik geriliği, feodalizmden çıkış aşamaları ve “gecikmeli” sınai gelişmesi, eşitsizlik ve Rusya’nın aksak sosyal yapısı gibi konulara yoğunlaşırdı. Sheila Fitzpatrick 1982 gibi geç bir tarihte The Russian Revolution başlığını taşıyan etkili bir üniversite ders kitabında Lenin’in Ekim Devrimi’ndeki hedefini apaçık bir dille “proletaryanın burjuvaziyi devirmesi” olarak tarif etti.1 Rus Devrimi’ne bu nispeten hoşgörülü yaklaşım kısmen Soğuk Savaş yıllarının George Orwell’den Aleksandr Soljenitsin’e ve Robert Conquest’e kadar varan büyük antikomünist yazarların eserlerinde devrimin köklerine değil, komünizmin 1930’lu ve 1940’lı yıllardaki Stalinist “olgunluk” dönemine odaklanmalarından dolayı yıllarca gözden geçirmeye şaşırtıcı biçimde dirençli çıktı. Şubat Devrimi üzerine George Katkov’un Russia 1917 (1967) ve Tsuyoşi Hasegawa’nın February Revolution (1981) kitapları gibi ciddi yeni araştırmalar yayımlandı. Ancak Richard Pipes’ın The Russian Revolution (1990) kitabına kadar bir bütün olarak 1917 devrimleri üzerine ciddi bir yeniden değerlendirme yapılmadı. Pipes’a göre, Kızıl Ekim’de yaşanan şey bir devrim, aşağıdan bir kitle hareketi değil, tepeden inme bir darbeydi, “küçük bir azınlığın iktidar gücünü ele geçirişi”ydi. Rus Devrimi sosyal evrimin, sınıf mücadelesinin, ekonomik gelişmenin ya da Marksist teoride öngörülen başka amansız tarihsel etkenlerin bir ürünü olmak şöyle dursun, “kendi çıkarlarını güden saptanabilir kişiler”in işiydi ve dolayısıyla “değer yargısına gereğince açık”tı. Pipes’ın bu kişilere ilişkin yargısı yıkıcıydı.

Pipes’ın tamamen revizyonist araştırması Sovyetler Birliği’nin çöküş sürecinde yayımlandığı için yıkıcı bir gülle işlevini görerek, Rusya Komünist Partisi’nin demokratik, halka dayalı ya da ahlaki meşruiyet taşıdığı yönündeki her türlü son savı yerle bir etti. Pipes hatta Rusya devlet başkanı Boris Yeltsin’in komünizm sonrası yönetimi tarafından partinin suçlarını yargılamak üzere 1992’de açılan (ve ardından çarçabuk rafa kaldırılan) Nürnberg tarzı davaya bir uzman tanık olarak çağrıldı. Reagan yönetimine 1981-1982’de danışmanlık yapmış Pipes’ın revizyonist tarih kitabı birçok Sovyet uzmanınca büsbütün önyargılı sayılıp ciddiye alınmasa da, kimse tarafından göz ardı edilemedi. Devrim sempatizanları ile “Soğuk Savaş yanlıları” arasında komünizm üzerine öteden beri süren tartışmalarda birinci kesim temelli bozguna uğratılmasa bile dosdoğru savunma konumuna düşürülmüş gibiydi.

Bir çeyrek yüzyıl sonra siyasal kurdun geri dönmekte olduğu yönünde belirtiler var. Thomas Piketty’nin 2013’te uluslararası düzeyde en çok satılan Capital in the Twenty-First Century kitabı gibi eserlerin yanı sıra, geçmişte sosyalizme soğuk Amerika’da genç seçmenlerin ilgisini çeken Bernie Sanders gibi aleni sosyalistlerin gördüğü rağbet Marx’ın şaşırtıcı bir dönüşe hazır olabileceğine işaret ediyor. Nation dergisinin “eşitsizlik musibeti”nin harekete geçirdiği genç eylemciler dalgasına verdiği adla “binyılcı Marksistler” için 2008’deki finansal çöküş 1991’de Doğu Avrupa’da komünizmin sona erişini ya da SSCB’nin çöküşünü getiren olaydan, yani 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılışından daha fazla yankı uyandırıyor. “Gini katsayısı” gibi birçok ölçüte göre, Batılı ülkelerde sosyal eşitsizlik sahiden hızla yükseliyor ve bu da kapitalizme her zamankinden daha geniş çaplı ithamlara cephane sağlıyor.

Daha genç tarihçilerin eski sosyal devrim düşünü canlandırmalarıyla birlikte, komünizmin tarihi üzerine karşı revizyonist kitapları artık kesinlikle bekleyebiliriz.

Rus Devrimi gibi önemli bir olay siyasal tartışmalarda Rusya’nın mazlum işçileri ile köylülerine (kişinin siyasal eğilimlerine bağlı olarak) kurtuluşu (“barış, toprak ve ekmek”) ya da köleleşmeyi getiren çığır açıcı bir dönüşüm olarak her zaman lehte ve aleyhte kullanılacaktır. Bu kıssalar ne kadar öğretici olsalar da, ancak Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından ve Rus arşivlerinin açılmasından sonra belgesel malzemelere erişmeleri sağlanan tarihçilerin yorumlamak için hâlâ uğraştıkları 1917’nin somut olaylarıyla ancak geçici benzerlik taşırlar.

Günümüzde Soğuk Savaş’ın çok şükür ki bitmesi sayesinde, devrimi daha serinkanlılıkla ve (dünya siyaseti üzerindeki kalıcı etkisi bakımından tartışmalı ve önemli olmanın yanı sıra mevcut önyargıların doğrudan devreye girmeyeceği şekilde başlı başına anlaşılmaya değer) somut bir tarihsel olay olarak ele almak mümkündür. Devrime dair yıllar içinde tarihçilerin evrim halindeki takıntılarına göre anlatıldıkça ve aktarıldıkça pürüzsüzleşip klişeleşmiş geleneğe dönüşen yarı yarıya doğru anekdotlar ve hikâyeler hafızamızdaki olaylara ilişkin çarpık çurpuk malzemenin yerine geçmiş bulunuyor. Artık 1917 hakkındaki ideolojik tartışmanın havalı zirvelerinden inip gerçeklerin sağlam zeminine dönmenin zamanıdır. Yeniden orijinal kaynaklara gitmekle, devrimi gerçek zamanda yaşandığı şekilde ve eylemde bulunurken hikâyenin nasıl bir hal alacağını bilmeyen kilit aktörler perspektifinden tekrar keşfedebiliriz.

Rus arşivlerinden açığa çıkan en önemli husus basit bir durumdur. Dönemin neredeyse bütün belgesel kaynaklarına bakılırsa, 1917’deki Rusya’yla ilgili olarak öne çıkan gerçek savaştaki bir ülke olduğudur. Rusya’nın otokratik siyasal geleneği, “Rus ekonomik geriliği”, köylüler ve toprak sorunu, fabrika istatistikleri, grevler ve işgücü, Marksizm, Bolşevikler, Menşevikler, Sosyalist Devrimciler ile çekişen doktrinleri üzerine bütün tarihsel tartışmalarda her nasılsa bu basit ortam gölgede kalmıştır ve yeniden keşfedilmesini gerektirecek şekilde arka-plana itilmiştir.

Devrim tarihçileri açısından talihli bir gelişmeyle, 1991 sonrası yıllar Lenin’in Almanya’yla bağlarından ve Kasım 1917’de Berlin’le ayrı bir barışa varma yönündeki tartışmalı kararından dolayı, Sovyet döneminde neredeyse tabu olan bir konuya, Rusya’nın 1914’ten 1917’ye kadar Birinci Dünya Savaşı’ndaki askeri performansına dönük araştırmalarda bir patlamaya sahne olmuştur. Bu araştırmalardan doğu cephesinde Rus ordularının Almanlar karşısında bize anlatıldığı gibi çaresizce sürklase olmadıkları anlaşılmaktadır. Askeri sansürcülerin daha yeni ortaya çıkarılan raporları neredeyse bütün devrim tarihi kitaplarında karşımıza çıkan 1916-1917 kışında ordu tabanında tırmanan hoşnutsuzluk fikrinin yanlış olduğunu göstermektedir. Aksine Rus köylü askerlerin Alman hasımlarından çok daha iyi beslenmelerinin azımsanmayacak katkısıyla moraller yükseliyordu.

Ekonomik veriler benzer bir hikâyeyi ortaya koyar. Bulgular Şubat Devrimi’nde uç noktaya varan genel bir çöküş şöyle dursun, (enflasyona bağlı olsa bile) müthiş bir savaş dönemi atılımına işaret eder. Mermi sıkıntısının Rus savaş uğraşını sekteye uğratacak gibi göründüğü 1915’teki “Büyük Ricat” sırasında bir kriz vardı; ama bu durum bütün savaş sanayisi üretim endekslerinin hızla yükseldiği ve Rus ordularının her cephede ilerlediği 1916’da parlak bir başarıyla aşıldı. Dünyaca bilinen Petrograd’ın 1917 kışındaki ekmek sıkıntılarının daha yakından incelenince aynı şekilde çoğunlukla uydurma olduğu anlaşılmaktadır.

Siyasal aktörlerin devrim hikâyesinden çekilmeleriyle veya ana sahnede tekrar belirmeleriyle birlikte isimler bile değişmektedir. Birçok tarihçi efsanevi Rasputin’in önemini küçümsemiş olsa da, şimdi korkunç söylentilerin sonuçta bir gerçeklik payı taşıdığı anlaşılmaktadır. Çarın büyük nüfuza sahip köylü inanç şifacısını gözden düşürmeye ya da öldürmeye dönük tertiplere sadece Rus yüksek sosyetesinin çocukları ve liberal politikacılar değil, İtilaf casusları ve üst düzey resmi yetkililer de karıştı. Rusya’da 1917’nin şafağında en meşhur politikacı olan Devlet Duması (parlamento) başkanı Mihail Rodziyanko’nun şöhreti yıllar içinde küçülerek Şubat Devrimi’nde ufak bir role dönüştü ve çoğu tarih ders kitabında sadece adı geçer oldu; oysa şimdi sonuçta dramdaki kilit oyuncu olduğu ortaya çıkıyor. Troçki ve Stalin hem 1905 hem 1917 devrimlerinde gerçekten aksiyonun ortasında olmaları itibariyle şöhretlerini hak ediyorlar. Bolşevik Partisi’nin sürgündeki kurucusu Lenin ise 1905’te sonradan akla gelen bir kişiydi ve yaklaşık 20 yıllık bir yokluktan sonra Nisan 1917’de Rusya’ya dönünceye kadar çarlık polis ajanları için pek dikkate değer değildi. O zaman bile irtibatı kopuk Lenin, Rusya’nın silahaltında yedi milyonu aşkın askerle Baltık Denizi’nden Hazar Denizi’ne kadar uzanan cephelerde savaş yürüttüğü bir dönemde Rus ordusunda propaganda yapacak Alman fonlarıyla donatılmış olmasa siyasal sahnede çok az etki yaratacak konumdaydı.

Lenin ve Bolşevikler çarın devrilişinde kayda değer hiçbir rol oynamadılar; kaderin beklenmedik bir armağanı olan bu olayda tarihsel determinizm konusundaki Marksist cakaların istihzasıyla tamamen gafil avlandılar. Ama sonuçta bundan yararlanan taraf oldular. Lenin’in İsviçre’deki sosyalist sürgünlerin savaş dönemi kongrelerinde hazırlanan ve radikal ajitatörleri sızdırarak “orduları kızıla çevirmeyi” öngören “Zimmerwald Solu” programı, asker yazılmaya direnişe ve savaş karşıtı gösteriler düzenlemeye odaklanmayı yeğ tutan Avrupa’nın ana-akım sosyalist liderlerinin çokça alay ettikleri bir azınlık doktriniydi. Şubat Devrimi’nden sonra Lenin’e programını uygulamaya geçirme şansının verilmesiyle birlikte, gülenlerin sayısı azaldı. Bolşevik Partisi’ne Ekim Devrimi’nde zafere ulaşmak ve Rusya’ya komünist yönetimi dayatmak için gerekli gücü kazandıran şey Lenin’in 1917’de Rusya’nın zayıf stratejik konumunu fırsatçı istismarı, askerlerin isyanlarını ve silahlarıyla birlikte toplu firarlarını teşvik ederek “emperyalist savaş”ı iç savaşa çevirme yönündeki bilinçli çabalarıydı.

Bolşeviklerin 1917’de Rus ordusunu düşmanca devralışı birçok kritik dönemeçte neredeyse boşa çıkan cüretli, gelişigüzel ve zar zor kazanılmış bir işti. Şubat Devrimi’yle iktidardan indirilen devlet adamları, en başta da Sosyalist Devrimci hatip ve geleceğin güçlü adamı Aleksandr Kerenski ordularda Leninist ajitasyonu bastırmada daha becerikli ve yürekli olsalardı, Bolşevikler bugün Avrupa’nın diğer sosyalist azınlık partilerinden daha fazla hatırlanmazdı. Lenin de Rusya’nın ve sosyalizmin tarihinde olsa olsa bir dipnot olarak yer bulurdu.

Bu saptama Lenin’in müthiş başarılarını hiçbir şekilde azaltmaz, her ne kadar bu başarılar geleneksel anlatılarda ona atfedilen “proletaryanın burjuvaziyi devirmesi”nden çok farklı olsa da. Alman yardımlarının ve kendi inatçı iktidar arzusunun kamçıladığı Lenin 1917’de Rus çarlık ordusunu parçalamayı ve ardından 1918’de Troçki’nin yardımıyla artıklarını bir araya getirip zorlu bir Kızılordu’ya dönüştürmeyi başardı. Aynen Zimmerwald Solu kehanetinde öngördüğü gibi, Bolşeviklerin gerek gerçek gerek hayali dış ve iç düşmanların bir dünyasına karşı yürüttükleri 1918-1920 iç savaşı İttifak devletleriyle “emperyalist savaş”tan bile daha kanlı bir hal alarak, kitlesel seferberliğin, devlet denetiminin, gizli polis gözetiminin ve baskının sürekli daha üst düzeye çıkarılmasını gerektirdi.

Yabancılarca donatılmış ve yabancı son orduların 1920’de Rusya’dan çıkmasının ardından, Rus İç Savaşı yerini özel mülkiyeti kaldırmaya dönük tam Marksist programın uygulamaya geçirilmesiyle birlikte, komünist rejimin zoraki tahıl müsaderelerinin, serbest piyasayı ve bütün paralı işlemleri yasaklamasının yoksulluğa ve kıtlığa düşürdüğü, asi köylü “sınıf düşmanları”yla bir iç mücadeleye bıraktı. Lenin komünist geleceğe varmanın umduğundan daha uzun süreceğinin örtük bir kabulü niteliğinde, (özel ekonomik faaliyetin kaldırılışına geçmişe dönük olarak vurulan yaftayla) savaş komünizminin haşin tedbirlerinden 1921-1922’de tahıl ticaretini canlandırmak, piyasa güçlerini serbest bırakmak ve dükkânlara malların tekrar girmesini sağlamak amacıyla vazgeçti. Ama Lenin’in bu “Yeni Ekonomi Politikası”ndaki geri adımı taktik bir ricatın ötesine asla geçmedi. Bolşevikler 1922’de Ortodoks Kilisesi’yle tutuştukları son bir kavgayı kazandıktan sonra, eski çarlık imparatorluğu topraklarındaki her türlü direnişe boyun eğdirerek, yerine Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) olarak anılan yeni bir imparatorluğu geçirmeyi başardılar. Daha sonra Lenin ve ardılları gözlerini dünya devrimine dikerek, komünizmi yerkürenin her köşesine yaymaya koyuldular.

Arşivlerde çeyrek yüzyıl boyunca varılan canlandırıcı keşiflerin ardından, öğrendiğimiz şeylerin dökümünü çıkarmanın zamanı artık gelmiş durumda. Rusya çarların son günlerinde büyük zenginliği ve aşırı yoksulluğu, çok etnisiteli geniş bir imparatorluğun çeşitli sosyal ve etnik gerginliklerini barındıran bir çelişkiler diyarıydı; ama 1917’de rejimin çöküşünde kaçınılmaz hiçbir yan yoktu. Rus-Japon Savaşı’ndaki küçük düşürücü bir yenilginin ardından gelen 1905 Devrimi’nin neredeyse darmadağın ettiği Rusya İmparatorluğu izleyen on yılda çarın verdiği tavizlerle Duma’nın oluşturulması, işçi sendikalarının kurulması ve Pyotr Stolipin’in uzak görüşlü toprak reformları sayesinde dikkate değer bir toparlanma gösterdi. Rus liberalizminin trajedisi ülkenin en kararlı reformcuları ile meşrutiyetçilerinin revaçtaki Panslavcı fikirleri benimseyerek, II. Nikolay’ı Temmuz 1914’te kamuoyunu yatıştırmak üzere seferber olmaya ikna etmeleri ve ardından tavsiyelerine uyma yönündeki aptalca kararına rağmen, her nedense savaşı ona karşı tertipler kurmakla geçirmeleriydi. Çarın genellikle liberallerden daha fazla güvendiği Rasputin’in ve monarşi yanlısı diğer muhafazakâr danışmanların yerinde uyarılarına aldırmayarak savaşa girme yönündeki vahim kararı Rusya’da büyük bir ekonomik ve sosyal ilerleme dönemini sona erdirdi ve sonuçta tahtından indirilmesine mal oldu. Böylece otokratik ilke üzerine kurulu bir imparatorluk kendi inançlarının gerektirdiği cesaretten yoksun son otokratının cılız iktidar arzusu yüzünden tökezledi. Lenin dizginleri ele geçirdiğinde aynı hataya düşmeyecekti.

Önsöz:

Bir Köylünün Kanı

Almanya ile İttifak devletlerine karşı Büyük Savaş üçüncü korkunç yılına girerken, Petrograd’da 1915’te Rus silahlı kuvvetlerinin komutasını üstlenmiş Çar II. Nikolay’ın otokratik yönetimine muhalefet derinleşti. Rus siyasal yaşamında daha aktif bir rol oynamaya istekli parlamento liderleri kan kokusunu aldılar. Liberal eğilimli Kadet Partisi’ni kurmuş seçkin bir tarihçi olan Pavel Milyukov, 1/14 Kasım 1916’da çarın (Almanımsı talihsiz bir soyadı taşıyan) en son başbakanı Boris Stürmer’i başarısızlıklarından dolayı azarlayarak ve bunun “ahmaklıktan mı, yoksa ihanetten mi” kaynaklandığını iğneleyici dille sorarak Duma’yı bir çılgına çevirdi. Asıl hainlerin Hessen grandüşesi ve Alman asıllı Çariçe Aleksandra (“Aliks”) ile hemofili hastası oğlu ve tahtın vârisi Aleksis’i rahatlatmadaki gizemli yeteneğiyle onun güvenini kazanmış mahut inanç şifacısı Grigori Rasputin’in çevresindeki “karanlık güçler” olduğunu açıkça belirtmemekle birlikte ima etti. Milyukov’un ateşli konuşması böyle saygın bir otorite tarafından dillendirildiği için, Rasputin hakkındaki yaygın söylentilere inandırıcılık kazandırarak, Petrograd sosyetesinin bir ekâbirin ifadesiyle “İmparatoriçe ile Stürmer’in Rusya’yı Kayzer Wilhelm’e sattıkları” yolundaki görüşünü doğruladı.

Kadet liderinin kastettiği şey başkalarınca açıkça belirtildi. Gerici bir milletvekili olan Vladimir Purişkeviç, Milyukov’un konuşmasını bastırıp cephe hattı askerlerine dağıttı. Bununla da yetinmeyerek 6/19 Kasım 1916’da Duma’da kürsüye çıktı ve “ipleri sıkı sıkıya Rasputin’in ve […] Rus tahtında ülkeye ve halkına yabancı bir Alman olarak oturan İmparatoriçe Aleksandra Fyodorovna’nın elindeki kuklalar” olarak nitelendirdiği çarlık bakanlarını topa tuttu. Purişkeviç’in asıl öfkesinin hedefinde bizzat inanç şifacısı vardı. “Rasputin sağ oldukça, [savaşı] kazanamayız” görüşünü ortaya attı. Rusya’nın önde gelen politikacılarını bir linç güruhuna destek vermeye çağırarak, meşum bir tekdüze ses tonuyla “Ne idüğü belirsiz bir mujik [köylü] artık Rusya’ya hükmetmeyecek!” dedi.

Bunlar boş sözler değildi. Purişkeviç ayın sonuna doğru Rasputin’i öldürmeyi amaçlayan elitlerin gelişmekte olan bir tertibine katıldı. Pek düzenleyicisi olmasa bile tertibin başını çeken Prens Feliks Yusupov, Oxford eğitimli bir sosyete züppesiydi. Rusya’da belki en büyük (ve çoğu tahmine göre Romanovlarınkini bile geride bırakan) aile servetinin yegâne vârisiydi ve çarın yeğeni Prenses İrina’yla evliydi. Yusupov’un annesi Prenses Zinayda da Romanov grandükleriyle ve bizzat çarlık ailesiyle sıkı fıkıydı; ayrıca Devlet Duması başkanı Mihail Rodziyanko’nun eşinin yakın bir arkadaşıydı. Soylu bir kont olan kocasının 1915’te çar tarafından Moskova genel valiliği görevinden alınıp küçük düşürülmesinden Rasputin ile Çariçe Aleksandra’yı sorumlu tutmaktaydı; zehir zemberek dedikoduları Petrograd yüksek sosyetesinde kalleş “karanlık güçler” cinnetinin önemli bir kaynağıydı. Oğlu Feliks’e Rodziyanko’yu ve Duma’yı Rasputin konusunda “eğitme” talimatını açıkça vermişti. Yoldan çıkarıp Rasputin’e yönelik suikast tertibinin ana failleri arasında yer almasını sağladığı bir başka kişi, çarın birinci derece kuzenlerinden Grandük Dmitri Pavloviç Romanov’du.

Tasarı basitti. Yusupov güzel eşi İrina’yla tanıştırma bahanesiyle Rasputin’i Moyka Kanalı kıyısındaki göz alıcı sarayına davet edecekti. Plandan haberdar olmakla birlikte tertiple hiçbir alakası olmayan Prenses İrina o sırada evde bulunmayacaktı. Rasputin’e alt katta bekletilirken potasyum siyanür katılmış kekler ve şarap ikram edilecekti. Zehrin işe yaramaması ihtimaline karşı, suikast tertipçileri yanlarında tabancalar bulunduracaklardı; suç işlendiğinde orada olmadıklarını kanıtlamak üzere birkaç telefon görüşmesiyle oldukça şeffaf bir mazeret uydurulacaktı. İlave bir sigorta olarak, Romanov mensubu olması itibariyle soruşturmada mutlak hukuki dokunulmazlığı olan Grandük Dmitri Pavloviç’in olay mahallinde bulunması sağlanacaktı. Şatafatlı olduğu kadar kirli tertipte de işe yarayacak önemli bir etken vardı: Fransız büyükelçisinin “Pokrovskoyeli erotik mistik manyak” olarak nitelendirdiği bir adamın yeni kadın fetihlere dönük meşhur şehveti. Rasputin bir prensesle tanışma davetini daha önce hiç geri çevirmemişti.

Purişkeviç-Yusupov tertibi türünün ilk örneği değildi. Eylül 1915’te Rasputin’in tavsiyesiyle içişleri bakanlığına atanan Aleksey Hvostov ona bu iyiliği yapan kişinin sadece birkaç ay sonra velinimetinin aleyhine dönerek, Rasputin’in güvenliğinden sorumlu gizli polis Albay Mihail Komissarov’a onu öldürmesi için 200 bin ruble önermişti. Bu iş her ne kadar akla yakın görünmese de Albay Komissarov’un çeşitli zehirleri Rasputin’in kedilerinde denemesine varacak ölçüde gerçekti. (Hvostov’un tercihi ise köylünün boğulması yönündeydi.) Bu tuhaf tertibe ilişkin söylentilerin basında haber konusu olması, çarın olayı öğrenmesiyle Hvostov’un düşüşüne yol açtı.

Rasputin’e suikast humması 1916’da yine dillerde dolaşır oldu. Postayla bizzat ölüm tehditleri alan Rasputin birkaç sefer fiziksel saldırıya maruz kaldı. Humma öylesine bulaşıcıydı ki Rusya’nın çok ötesine yayıldı. Kurduğu tertipte başarısızlığa uğrayan Hvostov bu iş için Rasputin’in Ortodoks Kilisesi’ndeki eski destekçisi, meslekten men edilmeden önce manastır başkeşişliği yapmış Sergey Trufanov adlı rahibi kandırmaya çalıştı. Batı dünyasında Piskopos İlyodor olarak tanınan ve o sırada Norveç’te yaşayan Trufanov’un Temmuz 1914’te Pokrovskoye’de Rasputin’in öldürme girişiminin arkasındaki kişi olduğu sanılmaktaydı. (Bu olayda “Deccal’i öldürdüm!” diye bağıran bir kadının karnından bıçakladığı Rasputin bir şekilde sağ kurtulmuştu.) Trufanov adını bir kez daha cinayet suçlamasıyla kirletmeye yanaşmamasına karşın, yolunu tuttuğu Amerika’da “Rasputin: Rusya’nın Kutsal İblisi” başlıklı ilginç bir hikâyeyi Metropolitan Magazine’e 25 bin dolar karşılığında satarak, karalama kampanyasını yeni bir düzeye çıkardı. New York’taki Rus konsolosluğu bütün yaz birinci sayfada etkileyici reklamı yapılan hikâyenin gazete büfelerine ulaşmaksızın yayından kaldırılmasını sağladı. Trufanov bunun üzerine uğradığı zarar için Rus hükümetine dava açtı. Böylece Kasım 1916’da tam da Milyukov ile Purişkeviç’in Petrograd’daki Duma çatısı altında Rasputin karşıtı bir ateşi yaktıkları sırada bir New York mahkeme salonu gibi beklenmeyecek bir yerde Grigori Rasputin’in “sıkı Alman yanlısı olduğu, çariçe üzerinde İtilaf devletlerinin aleyhine etkide bulunmasını sağlayacak nüfuz kurduğu, […] şimdi de ayrı bir barışa varılması için bir tertibe giriştiği” yönünde alenen ifade verdi.

New York’taki İngiliz ajanları Trufanov’un söyleyeceği şeyleri dikkatle izlemekteydi. Trufanov ifade verdikten sonra resmi bir bilgilendirme için İngiliz konsolosluğuna çağrıldı. Verdun ve Somme muharebelerinde kanlı beyhudeliğin görüldüğü 1916’da batı cephesinde bir yarma harekâtı umudunun çok az olması nedeniyle, Londra’da Rusya’nın müttefiklerini yüzüstü bırakarak, Almanya’yla ayrı bir barış peşinde olduğu korkuları artmaktaydı. Başbakan Herbert Henry Asquith’in sallantıdaki liberal hükümeti haziranda Çar II. Nikolay’ın açık isteği üzerine, Rusların akıllarını başlarını almalarını sağlamak üzere Rusya’ya en itibarlı simasını, Feldmareşal Horatio Herbert Kitchener’ı göndermiş ama yolda gemisi bir Alman mayınına çarpıp batan Kitchener ölmüştü. 1916 sonbaharına varıldığında İngiliz diplomatlar, casuslar ve kabine yetkilileri her istihbarat kırıntısını Rus savaş uğraşının en dibe vurduğunun belirtisi olarak yorumladılar.

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Osmanlı’da Son Fasıl – Savaş, Devrim ve Ortadoğu’nun Şekillenişi 1908-1923 ~ Sean McMeekinOsmanlı’da Son Fasıl – Savaş, Devrim ve Ortadoğu’nun Şekillenişi 1908-1923

    Osmanlı’da Son Fasıl – Savaş, Devrim ve Ortadoğu’nun Şekillenişi 1908-1923

    Sean McMeekin

    Osmanlı’da Son Fasıl, 20. yüzyılı Osmanlı’nın gözünden şaşırtıcı bir yaklaşımla yeniden anlatırken, Birinci Dünya Savaşı’nı ve günümüz Ortadoğu’sunu daha iyi kavramamızı sağlayacak yeni görüşler...

  2. Temmuz 1914 / Savaşa Doğru Geri Sayım ~ Sean McMeekinTemmuz 1914 / Savaşa Doğru Geri Sayım

    Temmuz 1914 / Savaşa Doğru Geri Sayım

    Sean McMeekin

    1. Dünya Savaşı’nın patlak verişi “hiç aşılmayan bir dramdı”. Yüzyılı aşkın bir süredir, karakterlerin hiçbiri akıllardan silinmedi: Habsburg Hanedanı’nın kaygı içindeki varisi Arşidük Franz...

  3. I. Dünya Savaşı’nda Rusya’nın Rolü ~ Sean McMeekinI. Dünya Savaşı’nda Rusya’nın Rolü

    I. Dünya Savaşı’nda Rusya’nın Rolü

    Sean McMeekin

    Sean McMeekin bu dikkat çekici çalışmasında tarihçilerin bugüne kadar yeterince üzerinde durmadıkları bir olguyu, Çarlık Rusya’sının emperyalist emellerinin Birinci Dünya Savaşı’nın kökenlerindeki rolünü Türk,...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur