Bilimci BAel, yirmi bin yıllık Varlık Uygarlığı’nın sonunu getirecek gizemli hastalığın sırrını çözmek için İŞtar-HEpat sisteminin, uygarlıklarının doğduğu ancak daha sonra terk edilen uzak uydusu EV’e doğru, uzun ve tehlikeli bir yolculuğa çıkar. BAel ve ekibini, yasaklanmış uzaydaki bu yolculuğun sonunda, bir daha hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının habercisi, tarihî bir keşif beklemektedir.
Mehmet Eroğlu, Ruhun Parmak İzi’nde bizi insanlığın geleceği ve yazgısı hakkında düşünmeye davet ediyor. Ama bu, yakın bir gelecek değil. Binlerce yıl sonrasına uzanan, çok uzak bir gelecek… Ruhun Parmak İzi, tartışılan bilimsel ve felsefi kavramlarıyla, ahlâk anlayışıyla ve elbette öngörülen teknolojik unsurlarıyla hayal gücümüzün sınırlarını zorlayacak, ufkumuzu genişletecek fütüristik bir deneyim. Distopya ve ütopyanın iç içe geçtiği, derinlikli bir roman. İnsanlığa ve insanın yarattığı uygarlığa alternatif bir tür ve uygarlık yaratma tasarımının vardığı sonucun hikâyesi…İnsanlar, insanlık diyerek övündükleri o bütünlükle, kültür ve sanatla edindikleri ruh ve vicdan ölçütleriyle, kısaca icat ettikleri Tanrıların erdemleriyle değerlendirildiklerinde, yaşamayı hak eden bir tür mü?
I. BÖLÜM
(YeniArinna’ya Dönüş)
– 1 –
BAel, sağ bileğinden omzuna tırmanan, oradan da bedenine yayılan tanıdık titreşimle gözlerini açtı. Hareket etmeden önce bir saniye boyunca sessizliği dinledi, ardından yataktan doğruldu. Etrafı süzdü. Obak1 hareketsizdi. Ayaklarını yere indirdi, bileğindeki, teninin rengine uyan koyu panele basarak uyarıcıyı susturdu. Titreşim sonlanınca ışıklı kadran aydınlandı: saat2 :11. Mekik, bir buçuk saat sonra havalanacaktı. Gece uyumayı kolaylaştıran serin hava şimdi örtünmemiş bedenini ürpertiyordu. BAel, yatağın başında, kırmızı üniformalarının içinde, dik duruşta bekleyen görevli iki askastın3 dokunuşlarına, elini sırayla omuzlarına koyarak karşılık verdi. İki askast da uykusuzdu. Onunla birlikte YeniArinna’ya4 geri dönmeyecek araştırmacılar yandaki yataklarda uyuyorlardı. Neden böyle?.. Bileğinde başlayan ikinci titreşim BAel’in düşüncelerini böldü: Her döngübaşındaki5 ilk görev için uyarı: Arınma! Askastlarla birlikte obağın sonuna doğru ilerledi. Her adımında metal tabandan yayılan düşük desibelli bir gürültü artarak kulaklarını doldurdu: Uzak bir uğultu! Hücrelerin önü her zamankinin aksine boştu.
BAel, bilkastlar6 için ayrılan birinci hücreye doğru ilerledi ve hücrenin girişindeki, her döngübaşında, arkasında sıraya girmiş bilkastlarla birlikte tekrarladığı cümleyi bu kez tek başına okudu: “Tek varlık yalnızdır, hata yapar; iki varlık hata yapmaz, üç varlık asla yanılmaz!” Kutsal nakaratı tekrarlayıp içeriye girdi, çelik panellerle kaplanmış, daire şeklindeki hücrenin siyah levhasındaki mandalı çevireceği yerde, sanki yanında birlikte arınacağı bilkastlar varmış gibi onların yerlerini almasını bekledi. Ardından kollarını açarak düşüncelerini silip, zihnini temizledi. Tavandaki deliklerden aşağıya su gibi akan ılık gazı art arda derin soluklarla içine çekerek, örtünmemiş bedenini ılık esintiye bıraktı.
İçinde bulunduğu anın sıradışılığının farkındaydı. Bütün canlılığı boyunca ilk kez, başka bilkastlara dokunmadan, onların rahatlatıcı varlığını sezmeden, tek başına arınıyordu. BAel, duştan çıktıktan sonra onu dik duruşta bekleyen rütbesiz askastlardan yakında olanının omzuna bir süre dokunarak, kaslarına yayılan halsizliğin geçmesini bekledi. Gücünü toplar toplamaz yatağına geri döndü, asılı durduğu kabinde gece boyunca ışınla temizlenen mor üniformasını alıp, örtündü, ayaklıklarını giydi. Dönüş döngüsü başlıyordu. Bilek panelini kontrol etti. Zamanı vardı. Adımlarının tabanda yankılanmasını dinleyerek, obağın metal dış gövdesinde açılmış bir yırtığı andıran geniş pencereye yaklaştı. Uydunun ikinci büyük araştırma merkezine geldiklerinden beri her İŞtardoğumunda yaptığı gibi KUt Gölü’nü seyre koyuldu. Buradaki geceler ÖnYarımküre’yle kıyaslanmayacak kadar değişik ve sıradışıydı. Pembe Göl, gecenin karanlığında HEpat’ın7 çevresinde EşBölen8 düzlemindeki yörüngesinde dönen YEşil’in9 tepedeki ışığı ile parlıyordu.
Yükseklerde, İçUzay’ın10 sınırındaki KUşak,11 gökyüzünü tam ortadan ayıran bir çizgi gibi görünüyor ve uyduyu ikiye bölen düzlemini tanımlıyordu. ÖnYarımküre’de HEpat’ın gece boyu yansıttığı ışık yüzünden gözlenemeyen İSis ve HAthor yıldızları12 KUşak’a bu gece de eşlik ediyordu. Yüzü asla ana gezegene dönmeyen bu yarımkürede, bir buçuk hilal13 boyunca, bulutların örtmediği sakin gecelerde, İçUzay’ın hemen ötesindeki plazma fırtınalarının oluşturduğu benzersiz ışık dalgalanmalarını da seyretmişlerdi.
Ama bu gece, gökyüzünde hiç dalgalanma yoktu. BAel, bir süre sonra gölü ve gökyüzünü seyretmekten vazgeçerek, düşüncelerine geri döndü: ArkaYarımküre şartlarının Ani Göç’ün üzerindeki etkilerinin incelenmesi amacıyla, iki buçuk hilal olarak planlanan büyük ve kapsamlı araştırmanın, Komite’nin14 ekibi daha yedinci sekizdöngüde15 geri çağırması yüzünden sonuçlandırılması mümkün olmayacaktı. Komite’nin talimatının alışılmış olmadığının farkındaydı. Planlanmış bir araştırmanın ani bir kararla yarıda kesilmesinin yanı sıra, dönüş yolculuğunun, bilkastların asla uçmayacakları kuralının askıya alınarak, mekikle yapılması talimatı ise, alışılmışın da ötesinde, mantıklı değildi.
BAel, Anaların kararı hakkında haddini aşan bir kestirimde bulunmuş gibi, çabucak “mantıklı değildi” sözcüklerini çıkararak, düşüncesini düzeltti: Hiç “alışılmış değildi.” Yine de Komite tarafından neden böyle aniden geri çağrıldığını kestirmeye çalıştı. ÖnYarımküre’de onun bulunmadığı süre içinde Ani Göç’le ilgili, KUt Araştırma Merkezi’nde yürütülen şimdiye kadar yapılan en kapsamlı araştırmayı anlamsız kılacak kadar önemli ve yeni bilgilere ulaşılmış olabilir miydi? BAel kısa süre düşündü: Hayır, Ani Göç hakkında hiçbir araştırma grubu ondan habersiz sonuçları yayımlayamazdı. Kabul etmeliydi: Durum kestirimlerindeki sınırlara sığmayacak kadar sıradışıydı. Durakladı. Bir kez daha Komite kararlarının tartışılmaz olduğu ilkesini sorgulamak üzere olduğunu fark edince tekrar dışarıyı, ışıldayan gölü seyre koyuldu.
Suyun pembeliği giderek soluyordu. BAel, yanındaki iki askastla birlikte onarım merkezinde tutulan denekleri son kez kontrol ettikten sonra saat :12’de uyuma obağının kapısından çıktı. Onu hava rampasına götürecek hava itimli araç, ÖnYarımküre’deki benzerleriyle kıyaslandığında oldukça alçak sayılacak kulenin girişinde bekliyordu. Uyandığından beri ona eşlik eden merkez görevlisi askastlar onu aracın yanında, dik duruşta bekleyen subaya teslim ettikten sonra çekildiler. “Sizi selamlarım saygıdeğer üst usta.16 Olimpi…” BAel elinin işaretiyle askastı susturup araca bindi. “Rampaya kaç dakikada17 ulaşırız?” “Yaklaşık yirmi üç dakikada saygıdeğer üst usta.” Yirmi dört dakika sonra: Saat :12:25’te havaalanında büyük bir uçağın önündeydiler. BAel hava itimli araçtan inerken merakla durakladı. Bir taşıyıcı! Onu ÖnYarımküre’ye götürecek mekik, geniş kanatlı bir uçağın üzerindeydi. Askast bir dakikalık gecikmenin aracın modelinin eskiliği yüzünden meydana geldiğini açıklamaya başlayacakken BAel merdivenlere doğru ilerledi. Sırada dört askast daha onu selamlamak için sıraya girmiş ve dik duruşta bekliyordu.
Dördü de rütbeliydi. BAel, sırayla omuzlarına dokunarak gerideki saçları beyazlamış, üniformasındaki şeritlerden kaptan olduğu anlaşılan askasta yaklaştı. “ASya’ya onur getirdiniz saygıdeğer BAel. Ben Kaptan ADen… Ziyaretinizle değerlendik.” BAel onu selamlayan kaptanın omzuna dokundu. “Sizi iki kez olimpiyatta izledik. Hem EV18 sekmesinin keşfi hem de Ani Göç ile ilgili çıkarım ve yorumlarınız sıradışıydı…” Bu, onunla tanışan herkesin tekrarladığı bir girişti, BAel askastın sözlerini tamamlamasının ardından başını eğerek elini uzattı.
Parmaklarının ucundaki titreşimler kaptanın orta derecede heyecanlı olduğunu ele veriyordu.19 “Yine de başarılarınızın sınırlarını anlamaktan acizim. Hele tıp konusundakileri…” BAel elini geri çekti. Konu tıbba gelince kaptanın bedenini ele geçiren gerginlik onu ürpertmişti. BAel ilk çıkarımını yaptı: Kaptanın heyecanının çifte olimpiyat şampiyonuyla karşılaşmaktan öte nedenleri olmalı… Peki bu askastın neden geri çağrıldıkları hakkında bilgisi olabilir miydi? Aden devam ediyordu: “Sizi YeniArinna’ya ulaştırmak için emrinizdeyiz.” BAel yavaşça başını eğdi. “Ben de onur duydum Kaptan ADen.” Ani geri çağrılışı ve uzayda yapacağı yolculuk gibi, kaptanın kendisi de sıradışıydı. Analar böyle değerli bir gemiyi teslim etmek için A öncelikli bir karışım yerine, D karışımından, hem de neredeyse sekiz çevine20 yaklaşan bir kaptan seçmişlerdi!
ADen bilgi vermeye devam ediyordu: “Önceki döngü YEşil’e gitmek üzereydik saygıdeğer BAel. Uçuş, son anda Komite emriyle iptal edildi, sizi buradan almamız söylendi… Kırklar öyle karar vermiş.” BAel, “Kırklar en iyisini bilir, en doğrusunu yapar,” diye karşılık verdi. Kaptan saygıyla tekrarladı: “Analar en doğrusunu bilir, en iyisini yapar… Bu tarafa saygıdeğer üst usta… Gördüğünüz gibi taşıyıcı bizi uzay kenarına21 çıkaracak, ASya’nın motorlarını sonra çalıştıracağız. YeniArinna’ya uçuşumuz dört saat, iki dakika sürecek…” ADen’in eli sola doğru bükülmüştü. Onu uçağa davet ediyordu. BAel kaptanı başıyla onaylayarak uçağın merdivenlerine yürüdü. Uçağın üzerindeki mekiğin kaptan köşkü, beklediğinden küçüktü. Kumanda panelleri ve pilot kolluoturaçlarıyla22 daha da daralan yer, basık ve karanlıktı da. Kabinde iki yardımcı pilot daha vardı. Askastlar BAel’i saygıyla selamladıktan sonra yerlerine geçtiler. Yardımcılarının oturması işaretmiş gibi ADen konuşmaya başladı: “AFrika iki çev önce hurdaya ayrıldığından, mekiğimiz artık sistemimizin en eski gemisidir.
Fark etmişsinizdir… Bu arada yolculuk boyunca kemerleriniz bağlı kalmalı saygıdeğer üst usta. Atmosferden çıkıncaya kadar, otuz dakika boyunca ivmeye maruz kalacaksınız…” Kaptan, BAel’e köşkte bulunmanın az sayıda varlığa tanınan bir ayrıcalık olduğunu hatırlatıp, onu bir kez daha onurlandırıyordu. BAel otururken başını eğdi. “En eski mekiğimizin köşkünde bulunmak benim için de bir onurdur Kaptan ADen.” “Buraya demiryoluyla mı geldiniz saygıdeğer BAel?” Kaptan sorusunu kendisi cevapladı: “Bilkastların uçması, yani İçUzay’a çıkması yasak olduğu için sordum saygıdeğer üst usta… Tabii en azından bu döngüye kadar.”
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çağdaş Türkiye Edebiyatı
- Kitap AdıRuhun Parmak İzi
- Sayfa Sayısı370
- YazarMehmet Eroğlu
- ISBN9789750534300
- Boyutlar, Kapak13x19,5 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİletişim Yayınları / 2023
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Metris’ten Meclis’e ~ Fehmi Işıklar- Ekin Kadir Selçuk
Metris’ten Meclis’e
Fehmi Işıklar- Ekin Kadir Selçuk
“Mağlubiyet değil ama… Gelecek kuşaklara üzerimizdeki yükü bırakmak zorunda olduğumuz için eziklik hissediyorum… [ama] en azından bu mücadeleye katıldığım için mutluyum… Verdiğim mücadele onurlu...
- Bozkırda Bir Gece Yarısı ~ Ercan Kesal
Bozkırda Bir Gece Yarısı
Ercan Kesal
“Bi bardak çay koy sen. Yavaş yavaş anlatırım…” Bozkırda kış kıyamet,gece yarısı Ankara yolu, gece yarısı köy yolu… Uygunsuz bir zamanda edebiyat sofrasından kaldırılan...
- Yüz: 1981 ~ Mehmet Eroğlu
Yüz: 1981
Mehmet Eroğlu
Tekrarlıyorum: Suçsuzum; tıpkı sizler gibi. Suçluysam bile, unutmayın, en çok sizinki kadardır bu… Hiçbir hayatın başrolünü oynamaya kalkışmadım; kendiminkinin bile… Bu durum beni ne...