Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Ruh ve Yürek
Ruh ve Yürek

Ruh ve Yürek

Maeve Binchy

Doktor Clara Casey için bundan daha kötü bir zamanlama olamazdı. Kocasından ayrıldığı sırada ve iki kızının sorunlarıyla boğuşurken aldığı iş teklifi, tüm özel sorunlarını…

Doktor Clara Casey için bundan daha kötü bir zamanlama olamazdı. Kocasından ayrıldığı sırada ve iki kızının sorunlarıyla boğuşurken aldığı iş teklifi, tüm özel sorunlarını rafa kaldırmasını gerektiriyordu. Sıfırdan kurduğu kalp kliniği tüm zamanını ve enerjisini alsa da, kendisi ve çevresindekiler için yepyeni, umut dolu bir başlangıç olabilir miydi?

Hikaye anlatmakta Binchy’den iyisi yok.
-Sunday Express-

Son derece iyi gözlemlenmiş harika karakterlerle etkileyici, neşeli ve iyimser bir roman.
-Daily Mail-

Dram, mizah, samimiyet ve mükemmel karakterler… İşte dünyanın en sevilen yazarlarından biri olan Maeve Binchy’den beklenen her şey.
-Woman’s Weekly-

Önsöz

Bazı projelerin hayata geçirilmesi bir ömür sürer.

Bunlardan biri de, St. Brigid Hastanesi’nin kullanılmayan deposuydu. Bir bahçenin etrafını saran sevimsiz bir depo yığınından ibaretti. Bir zamanlar oradan, hastane için gerekli malzemeler temin edilirdi, ama çok uygunsuz bir yerde kalmıştı; yeni trafik yasaları Dublin sokaklarında bir yerden bir yere gitmeyi uzun ve zahmetli bir iş haline getirmişti.

Dublin’in, eskiden kalma işçi barakalarının ve fabrikadan apartmana dönüştürülmüş evlerin bulunduğu bir kesimindeydi. Şehrin bu bölgesinin, emlakçı kısmının dediğine göre “gitgide yükselen” bir değeri vardı; yakında yatırımcıların deponun olduğu yeri inceleyip St. Brigid’e reddedemeyecekleri bir teklif sunacakları kesindi.

Frank Ennis de zaten bunu istiyordu; kendini, St. Brigid’in arkasındaki fınans dehası olarak görüyordu, ki tam da kurumun ihtiyacı olan şeydi bu. Onun yönetimine bırakılmış yüklü miktarda bir toplu para, hatırı sayılır bir sermaye desteği.

Frank Ennis, olacakları görebiliyordu.

Planlama komitesi, yıllık genel kurul toplantısında bir araya geldiğinde, mutlaka sorunlar çıkar, oyalamalar olurdu. Bu, her sene olan bir şeydi. Bu yüzden Frank bir türlü bu baş belası depoyu sattırıp hastaneye yatırım yapamıyordu. Bir seferinde, romatoloji bölümündekiler, romatizma kliniği açtırmak için lobi yapmışlardı; başka bir seferinde, akciğer hastalıkları bölümündekiler çıkıp göğüs hastaları için bir gündüz bakım ünitesi kurmak istemişlerdi. Tabii bir de, giderek sesini yükselten kalp hastalıkları bölümü vardı. Kendilerine gerekli destek sağlandığı durumda, hastaları kontrol altında tutarak onlara hastane dışında bakılabileceğini ve böylelikle hastane yataklarının boşalacağını iddia ediyorlardı. Kardiyologlar kemik bulmuş köpek gibiydiler: Bu işin peşini asla bırakmazlardı.

Frank iç geçirdi. Yine bir öğleden sonra, boğucu ve havasız toplantı odasına gidiyordu. Yönetim kurulu üyeleri masanın etrafında oturuyorlardı. Frank, hoşnutsuz bir ifadeyle onlara baktı. Sıradan bir topluluktu bu; hepsi de, herhangi bir hastanenin yönetim kurulunda bir koltuk işgal ediyor olabilirlerdi şu anda. İçlerinde, sivil giyimli bir rahibe olarak tarif edilebilecek biri de vardı. St. Brigid bir zamanlar sadece rahibeler tarafından yönetiliyordu; geriye sadece dört rahibe kalmıştı. Başka da alınmıyordu artık. Onların dışında, Sağlık Müdürlüğü’nden gelen üst düzey görevliler ve başka alanlarda kendilerini kanıtlamış önemli işadamları ve işkadınları vardı. Ve elbette, şehrin kilometrelerce uzağında özel bir sağlık merkezi kurmuş olan şu iyi kalpli, Amerikalı hayırsever Chester Kovac da oradaydı.

Sivil giyimli rahibe her seferinde camı açardı, bu yüzden kâğıtlar etrafta uçuşurdu, sonra da biri kalkıp camı kapatırdı. Frank bu ortamda çok bulunmuştu, ama bir farkla ki, bu sefer zafer onun olacaktı, öyle hissediyordu. Deponun etrafındaki, çokça tartışılan ama boş duran arazinin acilen devredilmesi için bir emlakçıdan bol sıfırlı bir teklif almıştı. Bu, herkesin koltuğunda doğrulup dikkat kesilmesine neden olacak bir rakamdı.

Bunu paranın nasıl kullanılması gerektiğiyle ilgili tartışmalar izleyecekti: Bu para, son model CAT tarama makineleri almak için mi harcanacaktı? Yoksa hastanenin ön cephesinin tamamen yenilenmesi için mi? Hastanenin, XX. yüzyıl başlarında inşa edilmiş birçok binada olduğu gibi, bekleme salonuna çıkan son derece biçimsiz, taş merdivenleri vardı. Engelli ve güçsüz hastaların hastaneye girişlerini kolaylaştıracak eğimli bir yol ya da ona benzer bir şey yapılmalıydı.

Kadın cerrahi bölümünde her zaman daha fazla yatağa ihtiyaç oluyordu; ayrı tutulan üniteler hep fazla talep görürdü. HDU1 bö-lümünden de çok fazla baskı vardı. Ara yoğun bakım ünitesinden yoğun bakım ünitesine geçiş yapmak istiyorlardı ve bunun için belli bir harcama yapmaları gerekiyordu.

En azından bugün emlakçıya bir cevap verebilecek, ona teklifini kabul ettiklerini söyleyeceklerdi. Böylece artık, kendi egemenlik alanlarım genişletmek için çeşitli taleplerde bulunan taraflarla daha fazla vakit harcamayacaklardı.

Kahve ve bisküvi ikramı yapıldı, gündem maddeleri dağıtıldı ve toplantı başladı. Frank, daha toplantının başında bir terslik olduğunu anladı.

Yönetim kurulu üyeleri, son zamanlarda yayınlanan bazı istatistiklerden ahmakça etkilenmişlerdi: İrlandalIlar daha çok kalp yet-mezliğinden ölüyorlardı. Muhtemelen yaşam tarzı ve beslenmeyle ilgiliydi bu; ve şüphesiz ki bunda, içki ve sigaranın tartışılmaz bir rolü vardı. Hepsi de oturmuş, kalp yetmezliği hastalarının daha emniyette bir hayat sürmeleri için ne gibi yollar izlenebileceğini tartışıyordu. Kalp hastalıklarıyla mücadelede ön saflarda yer almak ne muhteşem bir şeydi. Hastaların hastalıkla başa çıkmaları konusunda onlara yardım edecek bir gündüz kliniği! Frank Ennis, kurul toplantısından sadece birkaç gün önce bu istatistikleri açıklayan organizasyonu elinde olsa lanetlerdi. Onları tanıdığı kadarıyla, bu kasten yapılmış bile olabilirdi; St. Brigid’deki şu kardiyologlar çok küstahlardı. Her şeye güçlerinin yeteceğini sanıyorlardı.

Frank, böyle durumlarda genellikle sağduyunun sesi olan Chester Kovac’a arka çıkmaya çalıştı, ama o bundan yanlış bir anlam çıkardı. Chester, bunun yaratıcı bir fikir olduğunu ve böyle bir girişimin bayraktarlığını St. Brigid’in yapmasından mutluluk duyacağını söyledi. Sonuçta, bunu yapmadıkları durumda ellerinde kalacak şey sadece paraydı.

Frank bu lafa sinirlendi. Chester için “sadece para” demek kolaydı; onun çok parası vardı. Evet, kesinlikle çok cömert biriydi, ama o ne bilirdi ki? Bir Polonyalı-Amerikan meleziydi; bu arada büyükbabası da, son konuştuğu kişinin kurbanı olmuş bir İrlandalIydı.

Frank öfkeden köpürmüştü.

“Konu sadece para değil Chester, konu çok para; St. Brigid’in geliştirilmesi için kullanılacak olan çok para.”

“Geçen yıl o araziyi otoparkçılara satacaktın ama” dedi Chester.

“Ama bu çok daha iyi bir teklif.” Frank’ın yüzü verdiği mücadeleyle kıpkırmızı olmuştu.

“İşlerin nasıl geliştiğini düşünürsek Frank, geçen yılki teklifini kabul etmek aptallık olacakmış.” Chester yumuşak ama kararlıydı.

“Ama ben bu adamın teklifini yükseltmek için haftalar harcadım…”

“Biz de, bir otopark istemediğimize ta geçen yıl karar vermiştik.”

“Ama bu bir otopark değil. Olağanüstü bir yerleşim yeri; en üstün niteliklere sahip hem de…” dedi Frank.

“Hastanenin ihtiyacı olan bir şey değil bu” diye karşılık verdi Chester Kovac.

“Eğer bu arazi bize aitse, kullanmamız gerekir” dedi önemli sanayicilerden biri.

“Kullanıyoruz zaten, o araziden küçük bir servet kazanıp onu yine hastane için harcayacağız! Frank, anlayışı kıt insanlarla konuşuyor gibiydi.

Rahibe ciddi bir ifadeyle, “Biz, hastanenin bir zamanlar sahip olduğu ruhu yansıtan, aynı anlayışa sahip bir şey yapmak istiyoruz” dedi.

“Bu yerleşim yerinin, bu ruha aykırı bir şey olduğu söylenemez, öyle değil mi?” diye sordu Frank.

Chester kibarca, “Üstün niteliklere sahip, pahalı bir yerleşim yeri, hayırsever rahibelerin istediği şey olmayabilir” dedi.

“Hayırsever rahibelerin hepsi öldü gitti, onların nesli tükendi!” Frank öfkeden deliye dönmüştü bir anda.

Chester, rahibenin yüzüne baktı; belli ki bu lafa çok kırılmıştı. Chester’ın arayı düzeltmesi gerekiyordu.

“Bay Ennis, rahibelerin görevlerini tamamladıklarını, artık burada yapacak bir işlerinin kalmadığını söylemek istiyor. Fakat hepsi de miraslarını hastaneye bıraktı. Bu kurumun, sağlık hizmetlerine daha fazla ihtiyacı var; sakinlerinin her birinin, sahip oldukları en az iki arabayla yolları kapadığı pahalı apartmanlara değil. Bu kurumun, hastalara faydası olacak, pozitif yaklaşımlı bir sisteme ihtiyacı var. Hastalığın daha ilk safhalarından itibaren hastaların yaşamını kolaylaştıracak bir sisteme. Ve dürüst olmak gerekirse, iş oylamaya dökülecek olursa, benim en çok görmek istediğim sonuç da bu; bu nedenle, tercihimi bundan yana kullanacağım.”

Konuşmasında asil bir hava vardı.

Frank Ennis çok üzgündü. Bu araziyi öyle kolayca ellerinden çıkaramayacaklardı; oysa daha bu sabah kendinden öyle emindi ki. Konu tekrar masaya yatırılmıştı ve kazananlar kardiyologlar olmuştu. Harcamalar, inşaat işleri, mobilyalar ve ekipmanlar konusunda mutabakatın sağlanması aylar sürecekti. Bir yöneticiye ve çeşitli personele ihtiyaç olacaktı. Frank derin bir iç çekti. Neden bu insanlarda hiç akıl yoktu ki? Eğer dünyanın düzeninin nasıl işlediğini anlasalardı, istedikleri şeylerin birçoğuna çoktan ulaşmış olabilirlerdi. Bunu yapacaklarına, her şeyi daha karmaşık bir hale sokmakla meşguldüler.

Otomatik bir şekilde bir gündem maddesinden diğerine geçerek toplantının bitmesini bekledi. Sonra konu, St. Brigid’e ait olan ve önceden depo diye bilinen arazinin kullanımının değişmesini oylamaya geldi. Tam tahmin ettiği gibi, oraya bir kalp sağlığı kliniği inşa edilmesine oybirliğiyle karar verildi.

Frank bir fizibilite çalışması yapılmasını önerdi.

Bu fikir oylamayla derhal reddedildi. Buna taraftar değillerdi; konunun tartışılması bir altı yıl daha sürecekti. Bunu yapmayı kabul edecek olsalardı şimdiye kadar kabul ederlerdi. Makul olan buydu.

Harcamalar konusunda mutabakat sağlansa bile, müteahhitlerden fiyat teklifleri alınıp kardiyolojiyle birlikte personel sayısına karar verildikten sonra bir olağanüstü genel kurul toplantısı yapmak gerekecekti.

Ajandalarına bakıp bir tarih belirlediler.

Frank bu toplantının altı ay içerisinde gerçekleşmesini istedi. Chester Kovac ise, teklifleri almak için birkaç haftanın yeterli olacağını söyledi. Müteahhitler herhalde işe başlamak için can atıyorlardı. Kalp uzmanlarını temsil eden doktor, St. Brigid Hastanesi Kardiyoloji Bölümü’nün ihtiyaçlarının hızlı bir biçimde giderilmesinden müteşekkir olacağını söyledi.

“ihtiyaçlar!” Frank Ennis homurdandı.

“Ve elbette bir de bölümden sorumlu olacak bir yönetici için ilan verilmesi gerekiyor” dedi rahibe.

“Ah evet, kesinlikle. Sanırım o bey de makul bir rakam için sırada bekliyordur” diye mırıldandı Frank; hâlâ yenilginin acısı içindeydi.

“Bey ya da hanım” dedi rahibe sert bir şekilde.

“Tanrım, kadınları unutmuştum” dedi Frank alçak sesle. Kadınları sıklıkla unutan bir adamdı. Ne zaman golf kulübünde oyununun ertelenmesine neden olan bir Kadınlar Golf Günü olsa çok öfkelenirdi. Zaman içinde evlenmeyi bile unutmuştu. Ama bu muhtemelen en iyi şey olmuştu onun için. “Bey ya da hanım, elbette” dedi yüksek sesle. “Aklım eski günlere gitti Rahibe.”

“Ne kötü, Bay Ennis” dedi rahibe, odayı havalandırmak için bir kez daha pencereleri açarken.

1

Clara Casey’ye, yeni ofisini düzenlemek için küçük bir bütçesi olduğunu söylemişlerdi.

Yüksek sesle konuşan, can sıkıcı bir idareci, el kol hareketleri yaparak odanın içinde dolaşmıştı. Darmadağınık saçları ve sinir bozucu bir vücut dili vardı. Gri duvarlarına hiç uymayan çelik arşiv dolapları olan, biçimsiz, kasvetli bir odadaydılar. Otuz yıldır hem araştırmacı hem de doktor olarak tıp alanında hizmet veren kıdemli bir uzman hekimin onca emeğinden sonra ödül olarak görebileceği bir oda değildi muhakkak. Yine de, daha baştan olumsuz yaklaşmak akıllıca olmazdı.

Adamın adım hatırlamak için çok çaba harcaması gerekti. “Şey… Frank. Evet, potansiyel var diyebiliriz.”

Frank’in beklediği cevap bu değildi. Kırklarında olduğunu tahmin ettiği, leylak rengi örgü bir elbise giymiş, siyah saçlı, güzel kadın, küçük odanın etrafında, kafesindeki bir dişi aslan gibi turluyordu.

Frank hızla konuya girdi. “Korkarım ki sınırsız bir potansiyel değil bu Doktor Casey, finansal olarak düşünürsek. Ama bir kat boya ve birkaç parça şık mobilya, bir kadının dokunuşuyla birleştiğinde harikalar yaratacaktır.” Frank hoşgörüyle gülümsedi.

Clara öfkesini kontrol etmek için yoğun bir çaba sarf ediyordu.

“Evet, haklısınız, fakat ancak kendi evimi dekore ediyor olsaydım dikkate alabilirdim görüşlerinizi. Bu ise tamamen farklı bir durum. Bir şey daha, benim odam koridorun ta ucunda olamaz. Burayı ben yöneteceksem, tam merkezde olmalı ve oradan yönetmeliyim.”

“Ama herkes sizin nerede olduğunuzu zaten bilecek, kapının üzerinde adınız yazılı olacak” dedi Frank telaşla.

“Gözlerden uzak bir yerde tıkılıp kalmaya niyetli değilim hiç” dedi Clara.

“Doktor Casey, bu işe ne kadar bütçe ayrıldığını gördünüz, görevi devraldığınızda bunun nasıl bir proje olduğundan haberdardınız.”

“Masamın nerede olacağıyla ilgili herhangi bir şey söylenmedi bana. Hiçbir şey. Daha sonra konuşulmak üzere ertelendi. Şimdi konuşmanın tam zamanı.”

Frank, onun konuşma tarzından hiç hoşlanmamıştı. Tam bir öğretmen edasıyla konuşuyordu.

“İşte oda bu” dedi Frank.

Clara ondan, kendisine sadece ismiyle hitap etmesini isteyecekti, ama eğer ona bir şeyleri yaptırabilmek istiyorsa ona buradaki konumunu unutturmamalıydı. Onun gibileri iyi tanırdı. “Bence değil Frank” dedi.

“Sizi başka nereye yerleştirebiliriz, bana gösterebilir misiniz? Diyetisyenin odası buradan da küçük, sekreterin odasında sadece kendisine ve dosyalara yetecek kadar yer var. Fizyologun odasına da cihazlar kurulacak; hemşirelerin belli bir çalışma alanına ihtiyaçları var, bekleme odası da kapının yanında olmalı. Şimdi lütfen söyler misiniz bana, elimizdeki en iyi oda sizin için uygun değilse size nereden bir oda bulabiliriz?”

“Ben girişe yerleşebilirim” dedi Clara gayet samimi.

“Giriş mi? Hangi giriş?”

“Cam kapılardan girince gelinen yer.”

“Ama Doktor Casey, bu kesinlikle olabilecek bir şey değil.” “Neden Frank?”

“Orası çok ayakaltı” diye açıklamaya girişti.

“Yani?”

“Hiç özel alanınız olmaz, bu hiç… mantıklı değil. Sadece bir masalık yeriniz olur.”

“Zaten benim ihtiyacım olan tek şey bir masa.”

“Hayır Doktor, bana kalırsa bir masadan fazlasına ihtiyacınız var. Çok daha fazlasına. Mesela bir dosya dolabı ve benzeri şeyler” diye sakince bitirdi sözünü.

“Sekreterin odasındakilerden birini kullanabilirim.”

“Peki hastalarınızın dosyaları için nereyi kullanacaksınız?” “Hemşire odasını.”

“Ama bazen hastalarınızla özel görüşmeler yapmanız gerekecek.”

“Sizin şu çok sevdiğiniz odaya konsültasyon odası diyebiliriz,

gerektiğinde hepimiz orayı kullanabiliriz. O odayı, huzur verici, sıcak bir renge boyayabilir, yeni perdeler alabilirsiniz; isterseniz ben seçebilirim sizin için. Birkaç sandalye, bir yuvarlak masa. Tamam mı?”

Frank konunun kapandığını biliyordu, ama yine de son bir kez mızırdandı.

“Eskiden işler böyle yürümezdi Doktor Casey, asla bu şekilde yürümezdi.”

“Burada daha önce bir kalp sağlığı kliniği yoktu Frank; bu yüzden, olmayan bir şeyle karşılaştırmaya kalkmanın da bir anlamı yok. Burayı sıfırdan yaratıyoruz ve eğer burayı ben yöneteceksem hakkıyla yönetirim.”

Clara arabasına doğru yürürken Frank’in kapı önünde durmuş hayal kırıklığı içinde onu izlediğini biliyordu. Başını dikleştirip yüzüne sahte bir gülümseme kondurdu.

Aracı açmak için kumandanın düğmesine bastı, sürücü koltuğuna geçti.

Bugün işten sonra kesin biri Frank’e Clara’nın nasıl biri olduğunu soracaktı. Clara onun ne cevap vereceğini biliyordu: “Çetin ceviz, tuttuğunu koparan.”

Biraz zorlarlarsa da, onun güç meraklısı olduğunu ve işe başlayıp gücünü göstermek için sabırsızlandığını söyleyecekti. Keşke bilseydi. Ama kimse bilmemeliydi. Hiç kimse, Clara Casey’nin gerçekte bu işi istemediğini bilmeyecekti. Ama bu işi bir seneliğine yapmayı kabul etmişti ve yapacaktı.

Clara, öğleden sonra trafiğine karışınca yüzündeki sahte gülümsemeyi kaldırdı. Süpermarkete gidip üç çeşit makarna sosu alacaktı. Ne alsa kızlardan birinin bir itirazı olurdu. Peynirin tadı çok yoğun derler, domatesi fazla tatsız bulurlar, pesto ise fazla trendidir. Ama en azından bir tanesini seçebilirlerdi. Bu akşam herkesin yüzü gülse ne olurdu sanki.

Eğer Adi ile erkek arkadaşı Gerry, çevre sorunları, köpekbalıkları ya da kafes tavukçuluğuyla ilgili ideolojik tartışmalardan birine girecek olurlarsa buna tahammül edemeyecekti. Linda’nın, kendisini aramaya bile zahmet etmeyen beş para etmez biriyle yaşadığı yine tek gecelik bir ilişkiyi dinleyecek durumda da değildi.

Clara iç geçirdi.

İnsanlar ona kız çocuklarının ergenlik çağında baş belası olduklarını ama yirmili yaşlara geldiklerinde düzeldiklerini söyle…

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Aşk Mutfakta Pişer ~ Maeve BinchyAşk Mutfakta Pişer

    Aşk Mutfakta Pişer

    Maeve Binchy

    “Meave Binchy’nin herhangi bir romanının son sayfasını bitirip başınızı kaldırdığınızda, kitaptaki karakterlerin kendi evinizde var olmadıklarına şaşıracaksınız…” – İrish Times- “Binchy’nin oltasına takılmamak elde...

  2. Yalnız Kadınlar Sokağı ~ Maeve BinchyYalnız Kadınlar Sokağı

    Yalnız Kadınlar Sokağı

    Maeve Binchy

    Dublin’de doğan Maeve Binchy, 1969, da İrish Times yazarları arasına katıldı. End of term ve Half Pronised Land adlı iki oyunu Dublin The Peacock...

  3. Aşk ve Çocuk ~ Maeve BinchyAşk ve Çocuk

    Aşk ve Çocuk

    Maeve Binchy

    Tüm dünyada milyonlarca okurun gözdesi Maeve Binchy’den taptaze bir roman… “Maeve Binchy’nin en iyi romanlarından biri. Birbirinden farklı bir grup insanı ahenkle ele alıyor;...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Gördüğüne Asla İnanma ~ Mario MazzantiGördüğüne Asla İnanma

    Gördüğüne Asla İnanma

    Mario Mazzanti

    “Ben saf aşkın, Tanrı korkusunun, bilginin ve kutsal umudun anasıyım.” “Öldürüp hayat verenim ben ve hiç kimse bensiz kurtuluşa eremez.” Ünlü bir psikiyatrist merakı...

  2. Bitmeyen Kavga ~ John SteinbeckBitmeyen Kavga

    Bitmeyen Kavga

    John Steinbeck

    Bitmeyen Kavga, insanlığın bitmek tükenmek bilmeyen mücadele gücünün anlatıldığı eşsiz bir grev romanı. John Steinbeck, bir kıvılcımla doğan ve dalga dalga büyüyen bir grevi...

  3. Yasak İlişki ~ Barbara Taylor Bradford Yasak İlişki

    Yasak İlişki

    Barbara Taylor Bradford

    Amerikan televizyonunun otuz üç yaşındaki ünlü muhabiri Bill Fitzgerald, görevli olarak uzun bir süre Bosna'da kaldıktan sonra, savaştan bıkmış, yorgun düşmüştür. 1995 Kasım'ının son günlerinde, eski arkadaşı, Time dergisinin savaş muhabiri Francis Xavier Peterson ile buluşmak üzere Venedik'e gider.

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    ×
    Yukarı
    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur