Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Ripley Karanlıkta
Ripley Karanlıkta

Ripley Karanlıkta

Patricia Highsmith

“Tom, bir şey yapılacaksa burada yapılması gerek, diye düşündü. Yeterince planlamamıştı oysa; hiçbir şey tasarlamamıştı. Kımılda, dedi kendi kendine, davran hadi! Yine de, ağır…

“Tom, bir şey yapılacaksa burada yapılması gerek, diye düşündü. Yeterince planlamamıştı oysa; hiçbir şey tasarlamamıştı. Kımılda, dedi kendi kendine, davran hadi! Yine de, ağır adımlarla ortalıkta dolaşmaktan, şişeleri seyredip birkaçının kırmızı yaldızlı kâğıda sarılmış boynuna dokunmaktan başka bir şey yapmadı. Raflardan bir şişe çekerek, ‘Margaux,’ dedi. ‘Bunu beğenmiştin.’”

Londra’da bir resim galerisi, ölmüş bir ressam üzerinden bir dolap çevirmektedir. Amerikalı bir amatörün şüpheye düşüp Londra’ya gelmesiyle oyun tehlikeye girer. Galeri sahipleri bu büyük soruna bir çözüm bulamadıkları için iş yine Tom Ripley’ye kalacaktır. Ripley serisinin ikinci kitabında Tom Ripley bu sefer evlenip yerleştiği Fransa’da, hem akladığı itibarını, hem İngiltere’de kurduğu düzenden sağladığı geliri, hem de öz saygısını korumak için karanlık işlere giriyor.

“Highsmith’in Tom Ripley’yi ele alışındaki parlaklık, hem kahraman hem şeytani bir Amerikan hayalperestini büyük bir denge içinde aynı karakterde yaşatma yeteneğidir – böylece, kahramanın davranışları Gatsby gibi bir dolandırıcıdan çok daha sosyopatik hale gelse bile bizi onun tarafında tutar.”
FRANK RICH, NEW YORK TIMES MAGAZINE

1

Telefon çalmaya başladığında Tom bahçedeydi. Kâhyası Madam Annette’in açmasını bekleyerek taş basamakların iki yanındaki ıslak yosunları kazımayı sürdürdü. Yağışlı bir ekim ayı geçiriyorlardı. “Mösyö Tom!” Madam Annette soprano sesiyle sesleniyordu. “Londra arıyor!” “Geliyorum!” Tom elindeki malayı alıp basamakları tırmandı. Alt kattaki telefon oturma odasındaydı. Üstünde kot pantolon olduğundan, Tom sarı saten kaplı kanepeye oturmaktan kaçındı.

“Merhaba Tom. Ben Jeff Constant. Acaba sen…” Gurk.
“Biraz bağırabilir misin? Hat çok kötü.”
“Şimdi nasıl? Ben seni çok iyi duyuyorum.”
Londra’dakiler hep öyle derlerdi. “Biraz daha iyi.”
“Mektubumu aldın mı?”
“Hayır,” dedi Tom.
“Yaa? Başımız dertte. Seni uyarmak istedim.”
Çatırtılar, cızırtılar, bir tıkırtı ve hat kesildi.

Tom, “Lanet olsun,” diye mırıldandı. Onu uyarmak istemeleri ne demeye geliyordu? Galeride bir sorun mu çıkmıştı? Ya da Derwatt Limited’de? Onu uyarmak niye? Tom pek bulaşmamıştı o işlere. Gerçi Derwatt Limited fikri ondan çıkmıştı, oradan ufak bir gelir de sağlıyordu ama… Her an çalabileceğini düşünerek telefona baktı. Yoksa o mu Jeff’i aramalıydı? Hayır, Jeff’in stüdyosundan mı, yoksa galeriden mi aradığını bilmiyordu. Fotoğrafçıydı Jeff Constant. Arka bahçeye açılan camlı kapılara doğru yürüdü. Biraz daha yosun kazımalı diye düşünüyordu. Kendini pek sıkıya sokmadan çalışırdı bahçe işlerinde. Her gün bir saat bahçede çalışmaktan, çim biçmekten, kuru yapraklarla dalları tırmıkla toplayıp yakmaktan, yaban otlarını yolmaktan hoşlanıyordu. Hem jimnastik yapmış oluyordu böylece, hem de düşlerine dalabiliyordu. Malayı eline alır almaz, telefon yeniden çalmaya başladı.

Madam Annette elinde toz beziyle oturma odasına giriyordu. Altmış yaşlarında, kısa boylu, tıknaz, neşeli bir kadındı. Tek kelime İngilizce bilmediği gibi, öğrenme yeteneğinden de yoksundu sanki. “Günaydın” demesini bile öğrenememişti, bu da Tom’ın çok işine geliyordu. Tom, “Ben bakarım madam,” diyerek telefona uzandı. “Aloo.” Jeff’in sesiydi. “Dinle Tom… Acaba sen Londra’ya gelebilir miydin diyordum…” “Ne diyordun?” Hat yine kötüydü ama eskisinden biraz daha iyi sayılırdı. “Diyorum ki… Mektupta anlatmıştım. Şimdi açıklayamam. Çok önemli Tom.” “Birisi bir yanlışlık mı yaptı? Bernard mı?” “Öyle de denebilir. New York’tan biri gelecek. Sanırım yarın.” “Kim gelecek?” “Mektupta anlattım. Derwatt’ın sergisi salı günü açılıyor biliyorsun. Adamı o güne kadar atlatırız. Ed’le ben ortalıkta görünmeyiz olur biter.” Çok ciddi konuşuyordu. “Sen şu ara boş musun Tom?” “Öyle sayılır.” Aslında Tom Londra’ya gitmek istemiyordu.

“Heloise’ın haberi olmasın. Londra’ya geleceğinden yani.” “Heloise Yunanistan’da.” “İyi.” Jeff’in sesinden biraz rahatladığı seziliyordu. İlk kez. Mektubu öğleden sonra beşte geldi. Taahhütlü, özel ulak. Charles Place, no. 104 N.W. 8.

Sevgili Tom, İki yıllık bir aradan sonra, Derwatt’ın yeni sergisi ayın on beşine rastlayan salı günü açılacak. Bernard’ın elinde on dokuz yeni resim var. Bazı kimseler de kendi tablolarını sergilenmek üzere ödünç verecekler. Ve bir de kötü haberim var. Sana Thomas Murchison adında bir Amerikalıdan söz etmek istiyorum. Parası bol bir emekli. Satıcı değil, koleksiyoncu. Üç yıl önce bizden bir Derwatt satın almıştı. O resmi Amerika’da gördüğü başka bir Derwatt tablosuyla, daha eski bir resimle karşılaştırmış, kendisininkinin sahte olduğunu ileri sürüyor. Bernard’ın yaptıklarından biri olduğuna göre elbette öyle. Buckmaster Galerisi’ne (bana) mektup yazarak tablosunun tekniğiyle renklerinin Derwatt’ın beş-altı yıl önce kullandığı renklerle tekniğe uyduğunu, o yüzden elindeki resmin gerçek bir Derwatt olmadığını düşündüğünü bildirdi. Murchison’ın olay çıkarmaya hazırlandığını hissediyorum. Ne yapabiliriz? Sen her zaman bir şeyler bulursun Tom. Gelsen de bir konuşsak. Bütün masraflarını Buckmaster Galerisi karşılayacak. Her şeyden çok, bize güven verecek biri gerekli. Bernard’ın son tablolarda yanlış bir şey yaptığını sanmıyorum ama o da telaşa kapıldı. Onun açılışta bile ya da özellikle açılışta, ortalıkta görünmesini istemiyoruz. Gelebilirsen hemen gel lütfen.

En iyi dileklerle,
Jeff

Not: Murchison’ın mektubu nazik bir dille kaleme alınmıştı ama ya inatçı tiplerden biriyse, tablosunun sahte olup olmadığını anlamak için Derwatt’ı Meksika’da aramaya kalkarsa?

 

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Ripley’nin Oyunu ~ Patricia HighsmithRipley’nin Oyunu

    Ripley’nin Oyunu

    Patricia Highsmith

    “Bianca’yı ancak o zaman gördü Jonathan. Adam, Fritz’den çok ona yakındı. Kahverengi deri düğmeli, gri renkte şık bir palto giyen, ablak yüzlü, esmer bir...

  2. Becerikli Bay Ripley ~ Patricia HighsmithBecerikli Bay Ripley

    Becerikli Bay Ripley

    Patricia Highsmith

    “Karanlığın bastırmasını beklerken geçireceği dört beş saat öyle korkunç geliyordu ki bekleyemeyeceğini sandı bir ara. Yerdeki o et yığını! Adamı öldürmeyi istememişti ki! Çok...

  3. Trendeki Yabancılar ~ Patricia HighsmithTrendeki Yabancılar

    Trendeki Yabancılar

    Patricia Highsmith

    “Bruno bozulmuştu, karşı kaldırıma geçti, gerisingeri birkaç adım attı. Durdu, döndü, dudaklarını ısırarak inceledi evi. Görünürde kimse yoktu, köşedeki evin verandasındakinin dışında bütün ışıklar...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Altın Kurtlar ~ Roshani ChokshiAltın Kurtlar

    Altın Kurtlar

    Roshani Chokshi

    Yıl 1889. En ihtişamlı günlerini yaşayan Paris birkaç hafta içinde, Avrupa’nın güçlerini ve yeni yüzyılın öncüsü icatları kutlayan devasa bir dünya fuarına, 1889 Exposition...

  2. Can ~ Andrey PlatonovCan

    Can

    Andrey Platonov

    Can. Bu, vaktizamanında zengin beyler tarafından onlara verilen ortak bir lakaptı, zira can ruh demektir; kırılan garibanların ise ruhlarından, yani hissetme ve acı çekme...

  3. Savaş Naraları ~ Terry PratchettSavaş Naraları

    Savaş Naraları

    Terry Pratchett

    Diskdünya, topyekûn savaşın eşiğinde! Sör Terry Pratchett’ın benzersiz yaratımı “Diskdünya” serisinin ilk kez Türkçeye çevrilen yeni kitabı Savaş Naraları, içinde bulunduğumuz şu tuhaf günlerden ilham alırcasına,...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur