Zweig’ın menkıbelerinde hikâye edilen kişiler Tanrı’yı ve kendilerini ararken hayatlarının anlamını bulacaklarına dair umutlarını her daim korurlar. Yazar Rahel Tanrı’yla Hesaplaşıyor’da Rahel ile Yakup’un Eski Ahit ’teki hikâyelerini Kutsal Kitap’taki anlatım biçimini anıştıran bir üslupla ve elbette kendi yorumunu katarak aktarır. Üçüncü Güvercinin Hikâyesi’ni de Nuh Tufanı’ndan esinlenerek kaleme almıştır. Nuh’un tufandan sonra suların çekilip çekilmediğini anlamak için gönderdiği üçüncü güvercin geri dönmez. Ancak Zweig’ın öyküsünde güvercinin dönmeyişinin nedeni Eski Ahit ’teki gibi toprağın kuruması değil; her yerde ölüm ve felaket görmesidir. Esin kaynağı Bhagavad Gita olan Ölümsüz Kardeşin Gözleri ise Virata adlı bir savaşçıyla ilgilidir. Bir savaşta bilmeden öldürdüğü ağabeyinin gözleri Virata’yı her yerde izler. İnsanlardan uzakta; günahtan arınmış olarak yaşamını sürdürmeye çalışsa da, eylemlerinin başka insanların yaşamlarını etkilemesine engel olmayacaktır.
İçindekiler
Önsöz vii
Rahel Tanrı’yla Hesaplaşıyor 1
Üçüncü Güvercinin Hikâyesi 21
Ölümsüz Kardeşin Gözleri. 27
Önsöz
Elinizdeki kitapta şimdiye kadar novella, öykü, roman ve biyografilerinden tanıdığımız Zweig’in beş menkıbesinden üçü yer almaktadır. Bunlar: Rahel Tanrı’yla Hesaplaşıyor (1929), Üçüncü Güvercinin Hikâyesi (1916) ve Ölümsüz Kardeşin Gözleri (1922). Rahel Tanrı’yla Hesaplaşıyor ve Üçüncü Güvercinin Hikâyesi şimdiye kadar Türkçeye çevrilmedi. Ölümsüz Kardeşin Gözleri’nin ise tek bir çevirisi var. Diğer iki menkıbesi ise birkaç çevirisi bulunan Gömülü Şamdan (1937) ve Zıt İkizler (1937).
Menkıbe ya da diğer ismiyle dini hikâye, olağanüstü olayları anlatan, bir ideale kavuşmak için örnek teşkil edecek öykülerdir. Güce, şiddete karşı bir uyarı niteliği taşıdığı gibi insanlık için bir tavsiye, bireysel hak için bir talep ve toplum için gerekli özgürlük dileği olabilir. Üçüncü Güvercinin Hikâyesi Birinci Dünya Savaşı sırasında, Ölümsüz Kardeşin Gözleri savaş bittikten sonra, Rahel Tanrı’yla Hesaplaşıyor ise kendi köklerini ifade etmeyi arayan bir bilincin sonunda ortaya çıkmıştır.
Kitaptaki üç öyküde de insanlar huzuru, barışı, Tanrı’yı ve kendilerini arıyorlar, bu arayış sırasında kendi yaşamlarını sorguluyorlar. Üç öyküde de barış özlemini dile getiren yazar, savaşın, şiddetin, gücün ve öldürmenin acımasızlığına vurgu yapıyor. Üç öykünün ikisi Kutsal Kitap’tan, üçüncüsü bir Hint efsanesinden alınma.
Yazar Üçüncü Güvercinin Hikâyesi için Kutsal Kitap’taki Nuh Tufanı’ndan esinlenmiş. Eski Ahit’teki hikâyede Nuh, suların çekilip çekilmediğini anlamak için önce bir kuzgun gönderir. Kuzgun uçup gider fakat geri dönmez. Sonra bir güvercin gönderir, konacak yer bulamayan güvercin gemiye geri döner. Yedi gün sonra Nuh güvercini tekrar salar, güvercin gagasında yeni kopmuş bir zeytin dalıyla gelir. Nuh suların çekilmiş olduğunu anlar, yedi gün bekledikten sonra güvercini tekrar gönderir, bu kez güvercin geri dönmez.* Çünkü tufan sona ermiştir, dünya barışı, huzuru bulmuştur. Ancak Zweig’ın öyküsündeki Üçüncü Güvercinin geri dönmeme nedeni tam tersidir. 1916 yılında basılan öyküde savaşın dehşeti engeller güvercinin geri dönmesini.
Rahel Tanrı’yla Hesaplaşıyor’da ise yazarın çok sevdiği merhamet ve hoşgörü konusu işleniyor. Tanrı’nın karşısına çıkan ve yoldan çıkan çocuklarını affetmesini isteyen, Tanrı’ya yalvaran, O’na sonsuz merhametini ve sabrını hatırlatan Rahel gibi Zweig da insanlığı barışa, hoşgörülü ve merhametli olmaya çağırıyor.
1929 yılında basılan öykünün ana kaynağı yine Kutsal Kitap. Yakup’un Rahel’le tanışması, dayısının yanında kaldığı süre içinde Rahel’e âşık olması, onunla evlenebilmek için Lavan’ın yanında yedi yıl çalışmaya razı olması, Lavan’ın düğün günü Rahel ile Lea’nın yerini değiştirmesi Kutsal Kitap’ta anlatılanlarla aynı, sonrası yazarın yaratısı.**
Bir Avrupa hayranı olan ve Avrupa’yı entelektüel vatanı olarak gören Zweig, Avrupa dışındaki düşünce ve yaşam biçimlerine de ilgi duymuştur. Bu konudaki ilk teşvik 1907’den itibaren dostu olan Walter Rathenau’dan gelir. Onun önerisiyle Birinci Dünya Savaşı öncesinde birçok Almanca yazan yazar gibi Zweig da 1908 yılı sonlarında dört aylığına Ceylan, Burma ve Hindiçin’e gider. Daha gemi yolculuğundayken sınıfların ve ırkların katı ayırımını görünce dehşete kapılır.
Zweig’in Hindistan’a duyduğu ilgi tüm yaşamı boyunca üzerinde durduğu, önem verdiği etik konularla beslenir. Ölümsüz Kardeşin Gözleri öyküsünde Avrupa’da 20. yüzyılın başlarında Tolstoy, Romain Roland ve Hindistan’da Mahatma Gandhi’nin ortaya attığı soruları ciddi bir şekilde ele alır. Zweig daha önceleri düşünce dünyasına son derece uzak olduğu Hintli yazarlara ve Hint felsefesine yıllar sonra ilgi duymasının, onlardan etkilenmesinin nedeninin savaşın Avrupalının bilincine yerleştirdiği Şiddet, Güç/İktidar ve Mülk sorununa bu halkın son derece farklı, çok derin ve çok insancıl yaklaşması olduğunu söyler. Bundan kısa bir süre sonra da 1922’de bir Hint hikâyesi formunda, Şiddet, Güç/ İktidar ve Mülk sorununu işlediği ancak olumlu bir çözüm sunmadığı Ölümsüz Kardeşin Gözleri adlı eserini yazar. Aynı yıl Hermann Hesse’nin Siddharta’sı da yayımlanır.
Ölümsüz Kardeşin Gözleri öyküsünde tüm savaşların bir cinayet, öldürmenin en büyük suç olduğuna inanan Zweig haksızlık yapmadan, suç işlemeden, günaha girmeden yaşamak mümkün müdür, sorularını sorar ve kahramani Virata’ya şunları söyletir: Birini öldürmek aslında kardeşini öldürmek demektir. (…) kılıç güç demektir, güç de adaletin düşmanıdır. Öldürmek günahtır ve kim bu günaha ortak olursa aslında o da bir katildir.
Öyküde Virata ve diğer kişiler realist karakterler değil, idealist tiplerdir. Okur Zweig’in, psikolojilerini büyük bir titizlikle işlediği diğer novella ve öykülerindeki figürler gibi Virata’yla kendisini özdeşleştiremez, ancak bu felsefi öyküdeki kaçınılmaz çatışmalar ve her biri için bulunan geçici çözümler okuru kendi bakış açısını netleştirmeye zorlar.
Bu öyküde her zaman, Avrupa’da ise savaş ve savaşlar arasındaki köklü değişimler sırasında o yakıcı soru, Şiddete, Güce ve Mülke ahlaki açıdan nasıl doğru yaklaşılır sorusu sorulur, ancak yanıt verilmez. Örneğin öykünün kahramanı Virata, tüm çabalarının hedefi olan mutlak saflığa erişemeden sosyal sorumluluk ahlakına veda eder. Yani Zweig bize nasıl olmayacağını gösterir ancak olumlu bir çözüm sunmaz.
Aslında bu tutumu Zweig’ın kendi yaşamında da görülür. Tüm eserlerinde hümanist bir karakter hâkimdir, kendisi de düşünce özgürlüğünden yanadır, fundamentalistlere ve diktatörlere karşıdır ancak hayatı boyunca herhangi bir siyasi ya da sosyal hareket içinde bırakın yer almayı, sadece yakınlaşmayı bile reddeder. 1933’te Almanya’da Hitler diktatörlüğünü ilan ettiğinde, Avusturya’da da hava bozulmaya başladığında, tüm Avrupa’nın ve dünyanın üzerine yaklaşmakta olan korkunç savaşın gölgesi çöktüğünde, Zweig kendini tek başına çölde hümanizmi haykıran biri gibi tedirgin ve çaresiz hisseder. O dönemde olayların dışında kalmak, taraf tutmamak her geçen gün zorlaşır ve Zweig faşizmin yolundaki Avusturya’yı terk etmek, vatanındaki ve Almanya’daki iktidara karşı açık açık karşı gelmek konusunda çok uzun süre tereddüt eder. İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi onu derinden sarsar; ideallerinin, hümanizm, barış ve halkların kardeşliği konusundaki çabalarının boşa çıktığını görür. Sürgündeki diğer yazarlar gibi Hitler diktatörlüğüne karşı yazmayı ve konuşmayı reddeder. Köklerinden uzakta, tüm ümidini kaybetmiş bir halde 1942 yılının 22 Şubat’ını 23 Şubat’a bağlayan gece Petropolis’te hayatına son verir. Karısı Lotte ölüm yolculuğunda Zweig’a eşlik eder. Yazar arkasında bıraktığı mektupta bilinci yerinde ve isteyerek ölüme gittiğini yazar. Düşünsel vatanım dediği Avrupa’nın çöküşüne tanık olmaya daha fazla dayanamamıştır. Vatansız biri olarak yıllarca oradan oraya gitmekten yorulmuştur. Stefan Zweig 20. yüzyılın zorba iktidarından kaçan entelektüellerin sembolü olmuştur.
Gülperi Sert
Rahel Tanrı’yla Hesaplaşıyor
Kudüs’ün inatçı ve dönek halkı ettiği yeminini yine unutmuştu, bir kez daha Tyr** ve Ammon’un*** tunçtan putlarına kanlı armağanlarını getirmişlerdi. Yükseklerde ve taş sunaklarda tütsü yakarak**** günaha girmeleri yetmezmiş gibi bir de Tanrı’nın kendi evine, kulu Süleyman’ın onun için yaptırdığı mabede***** putunu koymuşlar ve bu kutsal mekân tütsü ve kan kokuncaya kadar yerleri kurban kanına bulamışlardı.
Tanrı, mabedinin ortasında kendisiyle alay edildiğini görünce öfkesi ateşlendi. Sağ elini kaldırdı, gürlemesiyle tüm gökler parçalandı. Sabrı tükenmişti, bu günahkâr şehirde taş üzerinde taş bırakmayacak, halkını yerle bir edecekti. Bir gök gürlemesi haber verdi bunu ve inletti sonsuz yeryüzünü bir baştan diğer başa.
Tanrı’nın gazabı o kadar şiddetliydi ki, zincire vurulmuş yeryüzü şiddetle sarsıldı, gökler yarıldı. Nehirler Tanrı’nın gazabından kaçtı, denizler önünde boyun eğdi, dağlar sarhoşlar gibi sallandı; kocaman, dik kayalıklar diz çöktü. Kuşlar gökten ölü olarak yere düştü, melekler bile korkudan başlarını kocaman kanatlarının altına sakladılar, çünkü onlar bile duyguları olmadığı halde Tanrı’nın öfkeli bakışlarıyla göz göze gelmeye cesaret edemiyorlardı ve Tanrı’nın korkunç bir öfkeyle gürlemesi kulaklarında yankılanıyordu.
Sadece çok aşağılardaki insanlar, yeryüzünde korunaklı şehirlerinde yaşayan, Tanrı’nın sesine kulaklarını tıkamış insanlar sonlarını getirecek hükümden habersizdiler. Sadece bir anda üzerine bastıkları yerin titreyip sarsıldığının, güpegündüz gökyüzünün karardığının; şiddeti karşısında sedir ağaçlarının saman gibi eğildiği, çalılıkların küçük hayvanlar gibi korkudan pusup sindiği bir kasırganın farkına vardılar. Fakat kasırganın arkasından bulutlar geldi ve gökyüzünü zifiri karanlığa gömdü, başlarının üzerinde …
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Edebiyat Modern Klasikler Dizisi Öykü
- Kitap AdıRahel Tanrı’yla Hesaplaşıyor
- Sayfa Sayısı80
- YazarStefan Zweig
- ISBN9786254056321
- Boyutlar, Kapak12.5 x 20 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİş Bankası Kültür Yayınları / 2021
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Çantamdaki Öyküler ~ Göktuğ Canbaba
Çantamdaki Öyküler
Göktuğ Canbaba
Bundan birkaç sene önce uzun bir yolculuğa çıktım. Hindistan, Nepal, Kamboçya gibi farklı ülkeleri dolaştım. Her şey bir adımla başladı aslında; küçücük bir adımla....
- Dehşet Hikâyeleri: Montague Amca’nın Dehşet Hikâyeleri ~ Chris Priestley
Dehşet Hikâyeleri: Montague Amca’nın Dehşet Hikâyeleri
Chris Priestley
Muhteşem resimleriyle bu korku hikâyelerini okurken hem korkacak hem de çok eğleneceksiniz. Kara Gemi’den Dehşet Hikâyeleri’ni okurken bugüne kadar duyduğunuz bütün korkunç hikâyeleri unutacak ve...
- Bir Dükkânı Beklemek ~ Uğur Nazlıcan
Bir Dükkânı Beklemek
Uğur Nazlıcan
“Bir Dükkânı Beklemek” “… elimde filmler, cebimde kırıntılarla dolaşmasam, ben kendimin masal kuşu olmaktan, kendi yolumu kendime kaybettirmekten kurtulur muyum?” Uğur Nazlıcan ilk kitabı...