Psikanaliz, insanları en derin korkularından, kederlerinden, takıntılarından kurtarmayı, anlam veremedikleri, “akıldışı” davranışlarını anlamlandırmayı, insan ruhunu ve kültürünü anlamayı vaat etti. Fakat Freud’un psikanalizi “icat” edişinin üzerinden yaklaşık yüz elli yıl, Lacan’ın gözden geçirişinin üzerindense yetmiş yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen sosyal bilimler ve psikoloji gibi alanlarda bu disiplinin varsayımları, işlevi ve yararı hakkındaki tartışmalar azalmak şöyle dursun, artarak devam ediyor. Kimilerine göre psikanaliz, kanaat önderlerine sahip hantal bir gelenek hâline geldi. Toplumda ve kültürde meydana gelen değişikliklerle, bu değişikliklerin insan ruhunda bıraktığı yeni izlerle temasını kaybetti.
Bu şartlar altında psikanaliz bize hâlâ bir şeyler söyleyebilir mi? Cinsiyet ve kültür çalışmalarının, LGBTQI+ hareketlerinin, toplumun kıyısına itilen azınlıkların, modern dünyanın keşmekeşine kapılmış sıradan insanların yeni ve sarsıcı deneyimlerinin dünya ve kültürle bambaşka biçimde temas kurmaya izin verdiği şu günlerde Oidipus Kompleksi’nden ve cinsiyet farklılığından söz etmenin bir anlamı var mı? Psikanalizi özünü kaybetmeden kendinden kurtarmak mümkün mü ve gerekli mi?
Bu kitapta, psikanalizin aykırı isimlerinden Laurie Laufer, bu ve benzeri sorulara bir yanıt arıyor. Psikanalizi ataletinden kurtarabilecek, kendini yeniden keşfetmesini, isyankâr köklerine geri dönmesini sağlayabilecek bir yol haritası sunuyor.
İçindekiler
Türkçe Çeviriye Önsöz 11
joan w. scott
Önsöz
Trans-Figür Edilmiş Bir Psikanaliz İçin 15
1. Bir Kasırga Gibi 16
2. Kurtuluşun Üç Figürü 18
3. Bir Aimancipation Yapıtı 19
1
Psikanaliz Iskalanmış Bir Feminizm midir? 22
1. Doğalcı Freud? 24
2. Freudyen Epistemolojik Kopuş: Normdışı Bir Cinsellik 35
3. Psikanalizin Yeniden Politikleştirilmesi 41
2
Feministlerin Kahkahası: post, trans* and the rest of us 46
1. Emmy ve Sidonie, Konuşan Kadınlar 47
2. Asıl Edim Tersine Çevirmedir 55
3. In ya da out: Psikanaliz VEYA Feminizm 60
4. Psikanaliz Belası: Üç Zamanlı Bir Vals 75
3
Mıchel Foucault: Psikanaliz İçin Tuhaf Bir Tip 85
1. İtiraf Bilimi 85
2. Erotoloji İçin ya da “Cinselliğin Cinsiyet/Seks Yükünü
Boşaltmak”
92
4
Üç Bacaklı Bir Kuş 97
1. Normsuz Özne Var mıdır? 100
2. Normların Yoğrulabilirliği 107
3. Norma Verilecek Bir Karşılık, Bilgiye Karşı Bir Direniş 112
5
Söyleyerek Dışlar 115
1. “Psikanalizin Politik Onuru” 115
2. “Hakaretle Başlar” 122
3. “Gururum Utancımın Moruyla Boyanmıştır” 129
6
Queer Düşünürlerin Eleştirileriyle Harekete Geçen
Bir Psikanaliz
133
1. Sıradan Cinsel Çeşitlilik 134
2. Politik Bir Cinsel Edim: Catacombs 137
3. Freud’dan Gayle Rubin’e, Tersine Çevirme 140
7
Homoseksüellik Yoktur. Yaşasın Homoseksüellik! 146
1. Freud: Büyük Yanlış Anlaşılma? 147
2. “Homoseksüelliğin Politik Ânı” 151
3. “Tüm kalbimle, bir homoseksüel, bir psikanalist,
arzulayan bir adam olarak bulunduğum yerden yazıyorum”
154
8
Trans* Zapsikanaliz? 161
1. Fransa Cephesinde Psikanalistlere Birkaç Zaplama 161
2. Psikanalizin “Düşünülemez Dönüşümü” Psikiyatrinin
Fazlasıyla Ağır Mirası mı?
172
9
Mutasyon Geçiren Bir Psikanaliz 176
1. LGBTQİ+ Neyin Adı? 176
2. “Kafesini” Seçmek 182
Sonsöz
Tıkanıklığı Açılmış Bir Psikanaliz 187
Dizin 191
Türkçe Çeviriye Önsöz
Psikanalizin, politik cinsel kurtuluş (feminist, LGBTQI+) hareketleriyle ilişkisi eskiden beri itirazlara konu olmuştur. Freud’un öğretileri kadınların ezilmesine ve homoseksüellerin patolojikleştirilmesine sebep olan düzenleyici normları pekiştiriyor muydu yoksa bu normlara ilişkin eleştirel fikirler mi barındırıyordu? Freud karşıtlarından oluşan uzun listeden yalnızca Didier Eribon’u (Ecrits sur la psychanalyse, 2019) alıntılayacağım. Eribon, queer kuramı psikanalizin (Freud’un özgün yazılarının ve bunların Lacan tarafından yeniden okunmasının) antitezi olarak önerir ve Michel Foucault’nun psikanaliz karşıtı filozofların başında geldiğini iddia eder. Eribon’un Freud’un ve Lacan’ın homofobilerini alıntılarla belgelediği eleştirisi Laurie Laufer’in bu kitabında bir yanıt bulmaktadır.
Laufer, psikanalist ve Paris Cité Üniversitesi’nde psikanaliz profesörüdür. Bu kitabıyla Freudyen öğretinin, normatif toplumsal cinsiyet ideolojilerine yönelik eleştirel değerini savunan yazarlar (Gayle Rubin, Judith Butler, Juliet Mitchell, Jacqueline Rose, Jean Allouch ve pek çokları) kalabalığına katılır. Bilhassa Freud ve Lacan’ın yeniden okumalarını anlamlı kılmak için bunları Foucault’yla beraber düşünmek gerektiğinde ısrarcıdır. Kitabı, kurucu babalardan ve Foucault ile öteki düşünürlerden uzun alıntılarla bezelidir; bu alıntılar Laufer’in savlarına kesin kanıtlar sağlamaktadır. Bu kitapta, Eribon’un polemiğinde eksik olan bir bilginlik vardır: profesörün ve pratisyenin bilginliği. Foucault, Laufer’in psikanalitik öğretileri tarihselleştirmesine, barındırdıkları orijinal altüst edici ögeleri anlaşılır kılmasına ve günümüze taşımasına olanak sağlamıştır.
Laufer, çok sayıda alıntıyla Freud’un cinsel farkı verili bir olgu olarak değil, bir muamma olarak ele aldığını ortaya koyar; Freud, öznelerin üretiminde normların etkisine karşı duyarlıdır. Laufer, örneğin, 1932 tarihli kadınlık hakkındaki konferansını alıntılayarak Freud’un Beauvoir’ın ünlü formülü “kadın doğulmaz, kadın olunur”u Beauvoir’dan birkaç sene evvel bildirdiğini yazar. (s. 27) Laufer’in dikkatli Freud okuması, yalnızca belirli bir ikili düşüncenin (örneğin, Oedipus mitinin) sınırlarını değil, onu aşmanın yollarını da gösterir. Laufer’e göre Freud’un kritik kavrayışı bedenin dürtüsel olması ve haz arayışında her türden aşırılıkla nitelendirilmesidir. “Psikanalizin kurucu ve hakiki bir kopuş gerçekleştiren bu ilk uğrağında Freud, cinsellik içinde haz ve üremeyi kesin şekilde birbirinden ayırır. Dürtünün, onu doyuma götüren nesneden ayrılması, Freudyen buluş için kilit bir uğraktır.” (s. 77) Bu ayrıştırma, cinsiyetler arası ikili sabit ayrımlar üzerinde temellenen normatif düzenlemeleri reddetme olanağını açar. “Erkeksi ve kadınsı arasındaki sınırları bulanıklaştıran, toplumsal cinsiyetler arasında öteki bedenler icat eden . . . çokbiçimli erojen beden” (s. 80) Laufer’e göre psikanalizin toplumsal cinsiyet ve cinselliğe yaptığı temel ve daimi katkı işte budur.
1968’in ertesinde psikanalizin feministler ve cinsel azınlık mensupları tarafından politikleştirilmesi, üreme teknolojileri ve benzeri tıbbi ilerlemelerin bedenin kavranışını dahi değiştirdiği bir dönemde, cinsellik ve toplumsal cinsiyet hakkında eleştirel çalışmalar üretilmesine katkı sağlamıştır. Laufer, bu müdahalelerin tarihini aktarır; bunlardan kimileri uzun zamandır egemen olan e/k ikili mantığından kaçmayı becerememiştir (Antoinette Fouque buna örnektir), Foucault gibi bazıları ise cinsiyetin [sexe] ve cinselliğin tarihselleştirilmesinde ısrarcı olmuştur. Henry Pelegrino ile gerçekleştirdiği söyleşide Foucault, Oedipus kompleksi üzerine Deleuzeyen eleştiriye katılır: “kesinlikle insan varoluşunun temel bir yapısı değildir; toplumun, ailenin, politik iktidarın vs. bireylere dayatmasıdır” (s. 96). Bunun farkına varmak Laufer’i (ve ayrıca ona kalırsa Foucault’yu da) psikanalizi reddetmeye değil, dayattığı zorlamalardan özneleri özgürleştirebilmek amacıyla iktidarın onları nasıl kurduğunu çözümlemek için psikanalizi kullanmaya sevk etmiştir. “Freudyen pratik üç düzlemde çalışır: toplumsal olanın ele geçirdiği gösterenleri duymak, bu gösterenlerin bilinçdışının öznesinde nasıl iç içe geçtiğini ve beden üzerine ne gibi etkilerde bulunduklarını duyulur kılmak” (s. 112). Bu yaklaşım, analistin bu etkileri yerinden etmesine, özneleri onlardan kurtarmasına izin verir.
Buradaki anahtar kavram “duyulur kılmak”tır. Laufer, analistlerin, hastalarının erotik olanaklarının ve deneyimlerinin yelpazesine dair kendi kavrayışlarını genişletmek için queer, trans ve feminist çalışmalara dâhil olmaları gerektiği hususunda ısrarcıdır. “Öyleyse kimliğe, sabit ve belirli kategoriye ve aşkınlığa ilişkin klasik şemaları tersine çeviren çokluk, çeşitlenme, değişkenlik, olanaklar, deneyimler ve olaylar Foucaultcu epistemolojinin kalbinde yer alır.” (s. 187). Sabit kategorilerin ve kimliklerin reddi, kendi kendini “efendi” ilan eden kimselerin (Jacques Alain Miller bunlardan biridir) dogmatik hükmünü bozguna uğratmanın, onların gey evliliği, homoseksüelliği ve translığı patolojikleştirmelerine izin vermemenin ve böylece psikanalizin kökenindeki eleştirel ruhu yeniden yakalamanın bir yoludur. Laufer’e göre, insan cinselliğinin Freudyen kavranışı, a priori yapılar ya da e/k normatif ayrımlar üzerinde temellenmez, aksine “insanların cinsellikle karşı karşıya gelmelerini sağlayan deneyim biçimlerinin tümünü kapsamaya elverişli bir yoğrulabilirliğe bağlıdır” (s. 144). Psikanaliz güçlü etkisini, “dürtüsel beden” tarafından ele geçirilen çoklu biçimlerin bir kısmını patolojikleştirip diğer kısmını normalleştirerek değil, hepsini kabul ederek sürdürebilir; kültürel olarak dayatılan normların zorlamalarından özneleri kurtararak…
Bu kitap, parlak bir kavrayışla, temel metinlerin ve önemli kuramsal katkıların dikkatli okumalarıyla öylesine doludur ki ancak tamamı okunduğunda gereğince takdir edilebilir. Sarih bir dille yazılmıştır; yalnız Freudyen külliyatı bilenler için değil, Freud’un kimi takipçilerinin dogmatizmini kendi düşüncesi gibi benimseyenler için de öğretici olacaktır. Aynı zamanda hem bir entelektüel tarih kitabı hem de bir manifestodur; çağdaş toplumsal cinsiyet ve cinsellik dünyasına dair kavrayışımıza psikanalizin eleştirel ruhunu dâhil edebilmek için psikanalizle iştirak edenlere (analistlere, analizanlara ya da yalnızca kuramın okurlarına) bir çağrıdır. Bu psikanaliz, normatif olmak dışında her şeydir; hatta Laufer’in de altını çizdiği gibi düzenleyici toplumsal cinsiyet normlarını eleştirmesiyle özgürleştiricidir.
Laufer’in başlığı (Psikanalizin Kurtuluşuna Doğru) kurtuluşun iki yönünü vurgular: psikanaliz temel eleştirel duruşuna dönerek kendini kurtaracaktır ve bu şekilde kurucularının hayal ettiği gibi özgürleştirici [kurtarıcı] bir pratik olabilecektir.
Joan W. Scott
Önsöz
Trans-Figür Edilmiş Bir Psikanaliz İçin
“Her zaman yalnız iki tür edebiyat oldu: taklit edebiyatı ve risk edebiyatı” diye yazar, Henri Meschonnic. Her karşılaştırmada ister istemez bulunan indirgeme riskine rağmen bugün şu sözleri söylemek için çok kuvvetli bir istek duyuyorum: “Yalnız iki tür psikanaliz vardır: taklit psikanalizi ve risk psikanalizi.” Bir tarafta Sigmund Freud ve Jacques Lacan’ı durmaksızın tekrar edenlerin psikanalizi, diğer tarafta ise paradoksal biçimde onların [Freud ve Lacan’ın] buluşunun boyutlarını daha anlaşılır kılmak adına zincirlerinden kurtulanların psikanalizi yer alıyor. Bu ikinci gruptakiler sürüden ayrılarak yeni bir patikalar açar, ayırt edici tarzlarını yaratırlar.
Freud’un buluşundan yaklaşık 150 yıl, Lacan’ın Freud okumasından ve “Freud’a dönüş”ünden ise 60 yıl sonra bugün, Fransa’da psikanalizin epistemolojik durumu nedir? Bugün toplumsal cinsiyet (cinsiyetlerarası ilişkilerin çözümlenme araçları) ile cinsellik (tertibat ve söylem), toplumsal cinsiyetler (çoğul bedenlerin üretimi) ile cinsellikler (haz pratikleri ve icatları) üzerine konuşan psikanaliz hangisi? Taklitçi olup papağanlık edeni mi yoksa dönüştürücü ve yenilikçi olanı mı? 1974’te Lacan, analistler “egolarından ve önyargılarının tamamından” kurtulmayı başarabilirlerse analitik deneyimin “Eros alanında bir yenilenme” getireceğini düşünüyordu. 2020’li yılların başında, feminist dalgaların ertesinde, Michel Foucault okuyan toplumsal cinsiyet çalışmalarının zamanında ve transgender hareketlerle birlikte bu yenilenmenin akıbeti ne oldu? Psikanaliz öteki söylemlerden, öteki deneyimlerden öğrenmeye kendini açabilir mi? Kısacası kendini ötekilerden öğrenmeye bırakabilir mi?
1. Bir Kasırga Gibi
“Fırtına koptu. Trans krizi kapımızda”: Bazı psikanaliz akımlarının toplumsal cinsiyet ve cinsellikler hakkındaki çalışmaları ve araştırmaları ele alma biçimi işte bu. Lacan’ın eserlerinin vârisi, Lacan’ın damadı (tek harfin yeri değiştirildiğinde kıyasıya kınanan ve utanç verici bulunan gender sözcüğünün ortaya çıkması ne komik;5 biraz eğlenebiliriz değil mi?), psikanalist Jacques-Alain Miller, hani Lacan psikanalizinin dünya çapındaki medyatik sözcüsü, Tapınağın gardiyanı olan Jacques-Alain Miller-de-Lacan, tüm bunlara kötü gözle bakıyor. Ona kalırsa Foucault’lar, Butler’lar, Bourcier’ler, (tuttuğu koca balığı sergileyen amatör bir balıkçı misali okuluna kabul ettiği için gurur duyduğu) Preciado’lar temel metinleri birbirine karıştırıyor ve Lacan’ın eserinden hiçbir şey anlamıyorlar, tek yaptıkları psikanalizin şeklini bozmak. Peki, bunlar burunlarını neye sokuyorlar? “Fırtına koptu. Trans krizi kapımızda. . . . Şu anda bel altı meselelerde, yani cinsellik alanında, kibarca söyleyecek olursak tam bir kargaşa hâkim. Her şey altüst
I
Kurtuluşun Birinci Figürü
Konuşan Kadınlar Yapısöküm Diyor
“Suç ortaklıkları devrimler
kavgaya şevktir bu
yoğun sıcak ölüm ve mutluluk
memelilerin göğüslerinde
ankalar, ankalar, ankalar
bekâr özgür altınyaldızlı
kanatlarının açılışını işitiyoruz
yüzücü kuşlar ve seireneler
yarı saydam kemikler kanatlar
yeşil güneşler yeşil güneşler
mor ve düz kırlar
çığlıklar, kahkahalar, devinimler
kadınlar muzafferce onaylar
asıl edim tersıne çevirmedir”
Monique Wittig, Les Guérillère
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.