Otuz ülkede, on milyondan fazla çocuğun kütüphanesine konuk olan Pıtırcık’ın en eğlenceli macerası başlıyor! Okul bitti, karneler alındı, peki sırada ne var? Elbette kumsal, güneş ve yaz tatili!Pıtırcık’ın okulunun kapanış töreninde tüm sınıfa ödül dağıttılar. Pıtırcık’a da her nedense “Konuşma Ödülü” verdiler! Artık yapılacak tek şey vardı: Tatile gitmek. Pıtırcık’ın babası kararlıydı, Güney’e gidilecekti; bu sefer kimseyle tartışmayacaktı, onun dediği olacaktı. Pıtırcık da buna çok sevindi. Ama tabii ki, annenin dediği oldu!
İçindekiler
Bir Test……………………………………………………………………………9
Bir Ödül Töreni ……………………………………………………………..16
Karar Babamın ………………………………………………………………23
Deniz Kıyısı Çok Matraktır ……………………………………………. 31
Neşe Kaynağı …………………………………………………………………39
Sisli Ada ………………………………………………………………………. 49
Beden Eğitimi………………………………………………………………..55
Tatil Eğlencesi ……………………………………………………………….65
Dükkâncılık Oynadık…………………………………………………….. 73
Eve Döndük…………………………………………………………………… 81
Bir Test
Bu sabah okul yok. Ama hiç de hoş değil, çünkü dispansere muayene olmaya gidiyoruz. Orada hasta mıyız, deli miyiz, neyiz, ona bakacaklar. Sınıfta hepimize birer kâğıt dağıttılar. Kâğıdın üstünde, aşı kâğıtlarımız, sağlık karnelerimiz ve annelerimizle birlikte dispansere gitmemiz gerektiği yazılıydı. Öğretmen bize bir test uygulayacaklarını söyledi. Test çılgın olup olmadığınızı anlamak için çizdirdikleri minik resimlere denir. Annemle dispansere geldiğimde, Sırım, Gümüş, Toraman ve Lüplüp de oradaydı. Hiç keyifli bir halleri yoktu. Doğrusu ben muayenehanelerden hep korkarım. Her yer bembeyazdır, sonracıma ilaç kokusundan da geçilmez.
Bütün arkadaşların yanlarında anneleri vardı. Bir tek, zengin çocuğu Gümüş babasının şoförüyle gelmişti. Sonra sırasıyla Dalgacı, Çarpım, Dırdır, Tıngır ve anneleri geldi. Çarpım kıyameti koparıyor, ortalığı birbirine katıyordu. Beyaz giysili çok tatlı kadın, annelerimizi çağırdı, ellerinden aşı kâğıtlarımızı aldı. Doktorun az sonra bizi kabul edeceğini, sabırsızlanmamamızı söyledi. Biz zaten hiç sabırsızlanmıyorduk. Anneler aralarında konuşmaya başladılar. Saçlarımızı okşadılar. Çok şirin olduğumuzu söylediler. Gümüş’ün şoförü koca siyah arabasını parlatmaya çıktı. Sırım’ın annesi, “Benimki yok mu benimki, iki lokma yemek için insanı nasıl uğraştırır, anlatamam size. Pek asabidir bizim oğlan,” dedi. “Bizimki de tam tersine, yemek yemeyince asabileşiyor,” dedi Lüplüp’ün annesi. Dalgacı’nın annesi, “Bence çocuklara okulda çok yükleniyorlar,” dedi. “Olacak iş değil. Bizimki dersleri izleyemiyor. Benim zamanımda…” Çarpım’ın annesi, “Valla bilmem,” dedi. “Tabii çocuklara göre değişir. Örneğin bizim oğlan, pek yeteneklidir. Çarpım, şu zırlamayı kesmezsen, herkesin önünde temiz bir dayak yiyeceksin.”
“Valla hanfendiciğim, çocukcağız belki yetenekli olmasına yetenekli, ama zavallıcık pek dengeli değil gibi,” dedi Dalgacı’nın annesi. Çarpım’ın annesi Dalgacı’nın annesinin söylediklerinden hiç hoşlanmadı. Tam ağzını açacaktı ki beyaz giysili kadın geldi, annelerin bizi soymaya başlamasını söyledi. İşte o zaman Çarpım çok fena oldu. Çarpım’ın annesi bağırmaya başladı. Dalgacı’nın annesi kıs kıs güldü. Doktor geldi. “Ne oluyor burada?” dedi. “Bu öğrencilerin muayenesi bir cehennem azabı! Sakin olun çocuklar, yoksa öğretmeninize sizi cezalandırmasını söylerim. Hemen soyunun bakiiim!” Soyunduk. Herkesin önünde böyle çırılçıplak kalmak biraz tuhaf oluyordu. Her anne öteki annelerin çocuklarını inceliyor, yüzünü, annemin “et taze değil” demek için yüzünü buruşturduğu gibi buruşturuyordu. Beyazlı kadın, “Şimdi yandaki odaya geçin, doktor bey sizi muayene edecek,” dedi. Üstünde gözlükleri dışında hiçbir şeyciği olmayan Çarpım, “Annemden ayrılmak istemiyorum!” diye yaygarayı bastı. “Peki,” dedi beyazlı kadın. “Hanfendi, siz oğlunuzla girebilirsiniz, ama lütfen onu yatıştırmaya çalışın.”
Aaa, yok canım, daha neler!” “O zaman ben de oğlumla girerim içeri!” dedi Dalgacı’nın annesi. “Ben de şoförümüzü isterim!” dedi Gümüş. “Sen delisin!” dedi Toraman. “Neyim, neyim?” dedi Gümüş. Ve Toraman Gümüş’ün burnuna bir yumruk indirdi. “Şoförümüz!” diye bağırdı Gümüş. Şoför ile doktor aynı anda geldi. Doktor, “Olacak iş değil! Beş dakika önce biri fenalıklar geçiriyordu. Şimdi bir başkasının burnu kanıyor. Dispanser değil, savaş alanı oldu burası!” dedi. Gümüş’ün babasının şoförü, “Ben arabadan ve şu çocuktan sorumluyum. İkisini de patrona çiziksiz teslim etmek isterim. Anlaşıldı mı?” dedi. Doktor şoföre baktı. Ağzını açtı, sonra kapadı. Hepimizi Çarpım’ın annesiyle birlikte içeri aldı. “Hadi, önce sen gel bakiiim,” dedi Lüplüp’ü göstererek. Lüplüp elindeki pastasını bitirmek için bir dakika izin istedi. Artık pastasını koyabileceği cebi yoktu çünkü.
Doktor iç çekti. Sonra beni tartının üstüne çıkardı. Daha şişman görüneyim diye bir ayağını tartıya koyan Tıngır’ı haşladı. Çarpım tartılmak istemiyordu, ama annesi ona armağanlar alacağını söyledi, Çarpım titreye titreye boyun eğdi. Tartıldıktan sonra ağlayarak kendini annesinin kollarına attı. Sırım’la Dalgacı, daha gırgır olsun diye birlikte tartılmak istediler. Doktor onları azarlarken, Gümüş de burnuna yediği yumruğun acısını çıkarmak için Toraman’a bir tekme attı. Doktor küplere bindi. Artık usandığını, soytarılıklarımızı sürdürürsek hepimize iğne yapacağını, babasının öğütlediği gibi avukatlığı seçmediği için büyük pişmanlık duyduğunu söyledi. Sonra da dillerimize baktı. Bir aletle göğsümüzü dinledi. Bizi öksürttü. Lüplüp’ü, öksürürken püskürttüğü kırıntılardan dolayı azarladı.
Sonra hepimizi bir masanın çevresine oturttu. Elimize birer kâğıt kalem tutuşturdu. “Çocuklar, aklınızdan ne geçiyorsa onu çizin. Haberiniz olsun, doğru oturmayan olursa benden hiç unutamayacağı bir dayak yiyecek!” “Hele bir deneyin, hemen bizim şoförü çağırırım!” diye bağırdı Gümüş. “Çiz!” diye bağırdı doktor. Çizmeye başladık. Ben bir çikolatalı pasta çizdim. Lüplüp bir tabak dolusu etli ayşekadın fasulyesi yemeği çizdi. Bunu kendisi söyledi, çünkü ilk bakışta tam olarak ne olduğu anlaşılmıyordu. Çarpım ayrıntılı bir Fransa haritası çizdi. Toraman’la Dırdır at üstünde bir kovboy çizdiler.
Gümüş, bir şato ve çevresinde bir sürü otomobil çizdi, resmin altına da “evim” yazdı. Dalgacı hiçbir şey çizmedi, çünkü kendisine daha önceden haber vermediklerini, bu nedenle hazırlanamadığını söyledi. Sırım Çarpım’ı çıplak olarak çizdi, altına da “Çarpım öğretmenin kuzusudur” yazdı. Çarpım resmi gördü, ağlamaya başladı. Toraman, “Doktor bey! Dırdır kopya çekti!” diye bağırdı. Çok hoştu. Konuşuyorduk. Gülüşüyorduk. Çarpım ağlıyordu. Toraman’la Dırdır dövüşüyordu. Sonra anneler ve Gümüş’ün babasının şoförü geldi. Biz çıkarken, doktor, masanın ucuna oturmuş, derin derin iç çekiyordu. Beyaz giysili kadın ona bir bardak suyla birkaç hap getirdi. Doktor da habire tabancalar çiziyordu. Bu doktor deli mi ne!
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıPıtırcık Tatilde
- Sayfa Sayısı88
- YazarRené Goscinny
- ISBN9789755103112
- Boyutlar, Kapak12,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviCan Çocuk / 2022
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Ve O Hiçbir Şey Demedi ~ Heinrich Böll
Ve O Hiçbir Şey Demedi
Heinrich Böll
Savaşı hatırladım, yine canım sıkıldı, yataktan kalkıp yine meyhaneye indim: Saat dörde geliyordu. Bir şnaps içtim, şimdi boşalmış oyun makinelerinin başına gittim, ama yalnız...
- Opriçnik’in Bir Günü ~ Vladimir Sorokin
Opriçnik’in Bir Günü
Vladimir Sorokin
Moskova 2028: Yakın gelecekte kurulan Yeni Rusya’daki çarlık düzeninin en güvenilir mensuplarından, rütbeli Opriçnik Komyaga sefahat, sarhoşluk, şiddet ve terörle dolu yeni bir güne hazırlanıyor.
- Baraka “Trajedinin Sonsuzlukta Buluştuğu Yer” ~ William P. Young
Baraka “Trajedinin Sonsuzlukta Buluştuğu Yer”
William P. Young
Bir yazarın hayal gücü ile bir ilahiyatçının tutkusu birleştiğinde ortaya Baraka gibi bir kitap çıkar. John Bunyan’ın Hac Yolunda kitabı kendi kuşağı içerisinde nasıl...