Kimseye gol atamadıktan sonra, ne işe yarar futbol! Pıtırcık ve arkadaşları futbol oynamaya karar veriyorlar, ama sadece 1 takım var. Maç yapabilmek için 2 takım gerekiyor. Yoksa nasıl gol atacaklar birbirlerine? Ama kimse karşı takımda olmak istemiyor. Onlar da bir tuhaf. Gazete çıkarmaya çalışırlar, müzeyi birbirine katarlar, izcilik yapmayı denerler, ama hiçbirini de beceremezler. Bu arada, göl kenarından kurbağa toplamada da çok iyiler.
İçindekiler
Gazete Çıkarıyoruz………………………………………………………….9
Bir Vazo Kırıldı………………………………………………………………18
Okulda Cümbüş …………………………………………………………….25
Kurbağa Yavrusu………………………………………………………….. 34
Fotoğraf Makinesi…………………………………………………………. 41
Futbol ………………………………………………………………………….. 50
İlk Yarı…………………………………………………………………………..57
İkinci Yarı…………………………………………………………………….. 64
Sınıf Müzeye Gidiyor ……………………………………………………..74
Geçit Töreni…………………………………………………………………..82
İzciler ……………………………………………………………………………89
Gazete Çıkarıyoruz
Teneffüste Dırdır bize teyzesinin armağanını gösterdi: Bir dizgi-baskı makinesi. İçi lastik harflerle dolu bir kutu. Harfleri, annemin kaşlarını çekmek için kullandığı gibi bir cımbızla tutuyorsunuz, istediğiniz her söz – cüğü yazabiliyorsunuz. Sonra onları postanelerdeki gibi mürekkepli ıstampaya, oradan da bir kâğıdın üstüne bastırıyorsunuz, basılı sözcükler çıkıyor karşınıza, tıpkı babamın okuduğu gazetedeki gibi. Hani babam hep kıyameti koparır, annem entarilerin, reklamların ve yemek tariflerinin bulunduğu sayfaları yırtıyor diye. Dırdır’ın dizgi-baskı makinesi çok hoş şey canım. Dırdır, o harflerle evde yaptığı şeyi gösterdi bize.
Cebinden üç sayfa çıkardı, hepsinin üstünde bir sürü “Dırdır” yazılıydı. “Dolmakalemle yazıldığında o kadar güzel olmuyor,” dedi Dırdır. Haklıydı. “Hey, çocuklar,” dedi Sırım. “Bir gazete çıkarsak?” Harika bir fikirdi bu. Hepimiz “Olur” dedik. Çarpım bile. Aslında o öğretmenin kuzusudur, genellikle teneffüslerde bizimle oynamaz, derslerini gözden geçirir. Deli bu Çarpım! “Gazetenin adı ne olacak?” diye sordum. Bu konuda hiç anlaşamadık. Kimileri “Dehşet Gazete”, kimileri “Zengin”, kimileri “Görkemli”, kimileri “Korkusuz” olmasını istiyordu. “Dırdır” olsun diyordu Dırdır. Lüplüp bunun aptal bir ad olduğunu, gazetenin “Nefis Tat” olmasını yeğlediğini söyledi, çünkü bu evinin yanındaki bakkal dükkânının adıydı. Biz de gazeteye ad seçmeyi daha sonraya bıraktık.
“Gazeteye ne basacağız?” diye sordu Dalgacı. “Gerçek gazetelere basılan şeyleri,” dedi Gümüş. “Bir sürü haber, fotoğraf, resim, hırsızlı ve bir sürü cesetli öyküler, borsa sonuçları.” Biz borsanın ne demek olduğunu bilmiyorduk. Gümüş, borsa sonuçlarının ufacık sayılar olduğunu ve babasının en çok onlarla ilgilendiğini söyledi. Gümüş’ün her dediğine inanılmaz, çok palavracıdır, hep uydurmasyon şeyler anlatır. “Fotoğraf basamam,” dedi Dırdır. “Benim makinemde yalnızca harfler var.”
“Ama resim çizebiliriz,” dedim. “Ben şato, şatolara saldıran insanlar, bomba atan uçaklar çizebilirim.” “Ben Fransa’nın her bölgesinin haritasını çizmeyi biliyorum,” dedi Çarpım. “Ben annemin saçlarında bigudilerle resmini yapmayı biliyorum,” dedi Dalgacı. “Ama annem onu yırttı. Oysa babam resmi görünce çok gülmüştü.” “Bütün bunlar iyi güzel de, o pis resimlerinizi her yere koyarsak, gazetede ilginç şeyler basmak için hiç yer kalmayacak,” dedi Dırdır. Ben Dırdır’a bir tokat yemek isteyip istemediğini sordum, ama Tıngır Dırdır’ın haklı olduğunu, kendisinin bahar üstüne çok güzel bir yazısı olduğunu, öğretmenin bu yazıya beş verdiğini, içinde de çiçeklerden ve cik cik eden kuşlardan söz edildiğini söyledi. “Senin cik cik’lerini basmak için mi harcayacağız harfleri?” diye sordu Sırım. Bunun üzerine dövüşmeye başladılar. “Ben bir sürü problem yazarım, okurlardan sonuçlarını yollamalarını isteriz, onlara not atarız,” dedi Çarpım. Hepimiz gülmeye başladık. Çarpım ağlamaya başladı. Çok kötü olduğumuzu, onunla hep alay ettiğimizi, bizi öğretmenine şikâyet edeceğini, hepimizin cezalandırılacağını ve oh olsun işte, bir daha hiç ağzını açmayacağını söyledi.
Tıngır’la Sırım’ın dövüşmesiyle Çarpım’ın ağlamasından birbirimizi duyamıyorduk. “Gazete basılınca ne yapacağız?” dedi Toraman. “Soruya bak,” dedi Dırdır. “Satacağız. Gazeteler bunun için basılır. Onları satacağız, çok zengin olacağız ve kendimize bir sürü şey alabileceğiz.” “Kime satacağız?” diye sordum. “Sokaktan geçen insanlara,” dedi Lüplüp. “Koşacağız, ‘Son baskı!’ diye bağıracağız, herkes de para verecek.” “Ama bir tek gazetemiz olacak,” dedi Dalgacı. “Bir sürü para kazanamayacağız.” “Ben de gazeteyi çok pahalıya satarım,” dedi Lüplüp. “Neden sen satacakmışsın? Ben satacağım,” dedi.
Dalgacı. “Bir kere senin parmakların hep yağlıdır, gazeteyi lekeleyeceksin, sonra kimse satın almak istemeyecek.” “Parmaklarım yağlı mı değil mi şimdi görürsün,” dedi Lüplüp ve ellerini Dalgacı’nın yüzüne yapıştırdı. Ben çok şaşırdım. Çünkü genellikle Lüplüp teneffüste dövüşmekten hoşlanmaz. Dövüşürse yemek yiyemez çünkü. Ama bu kez tepesi iyice atmıştı. Sırım ile Tıngır, biraz çekilip Dalgacı’yla Lüplüp’e yer açtılar, dövüşebilsinler diye. Lüplüp’ün elleri gerçekten yağlıdır. El sıkıştığınızda kayıverir eliniz. “Tamam,” dedi Dırdır. “Gazetenin müdürü ben oluyorum.” “Ya! Nedenmiş efendim?” dedi Toraman. “Bu baskı aleti benim de ondan,” dedi Dırdır. “Bir dakika!” diye bağırdı Sırım. “Gazete çıkarma fikri benden çıktı, yöneticisi de benim.” “Beni yüzüstü bırakıyorsun. Dövüşüyorduk ya! Sen iyi bir arkadaş değilsin!” dedi Tıngır. “Sana dersini vermiştim,” dedi burnu kanayan Sırım. “Güldürme beni,” dedi bacakları çiziklerle dolu olan Tıngır. Bunun üzerine, dövüşen Lüplüp’le Dalgacı’nın yanında onlar da dövüşmeye başladılar. “Söyle bakiiim, ellerim yağlı mı?” diye bağırıyordu Lüplüp. “Yağlı işte! Yağlı, yağlı, yağlı!” diye bağırıyordu Dalgacı.
“Burnunun ortasına bir yumruk yemek istemiyorsan Dırdır, gazetenin müdürü olduğumu kabul et!” dedi Toraman. “Beni korkuttuğunu mu sanıyorsun?” diye sordu Dırdır. Gerçekten korkuyor gibiydi. Çünkü konuşurken gerisingeri gidiyordu. Toraman onu itti, bütün harfler yere düştü. Dırdır kıpkırmızı oldu, Toraman’ın üstüne atıldı. Ben harfleri toplamayı denedim, ama Dırdır elimin üstüne bastı. Ben de, Toraman bana biraz yer bırakınca, Dırdır’a bir tokat attım. Sonra Karagöz geldi bizi ayırmak için. Sonrası hiç komik olmadı, çünkü basım aletini elimizden aldı, hepimizin birer ufak serseri olduğunu söyledi, bize cezalar dağıttı, zili çalmaya gitti. Sonra da Çarpım’ı revire götürdü. Çünkü Çarpım fenalaşmıştı. Başını kaşıyacak zamanı yoktu Karagöz’ün.
Gazeteyi çıkaramıyoruz. Karagöz yaz tatilinden önce harfleri bize geri vermek istemiyor. Olsun, zaten gazetede anlatacak hiçbir şey bulamayacaktık. Bizim okulda hiçbir zaman hiçbir şey olmaz.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıPıtırcık Futbolcu
- Sayfa Sayısı96
- YazarRené Goscinny
- ISBN9789755103105
- Boyutlar, Kapak12,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviCan Çocuk / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Gece Yarısı Kütüphanesi ~ Matt Haig
Gece Yarısı Kütüphanesi
Matt Haig
“Yaşamla ölüm arasında bir kütüphane var,” dedi. “Bu kütüphanedeki raflar sonsuza kadar gider. Her kitap yaşamış olabileceğin başka bir hayatı yaşama şansını sunar sana....
- Gönül Avcısı ~ Samantha James
Gönül Avcısı
Samantha James
Bedeli ağır olsa da aşkın önünden hiçbir engel duramaz… Fionna Hawkes o güne kadar baştan çıkarılmanın ne demek olduğunu bilmemektedir. Sadece ay ışığının aydınlattığı...
- Robinson Crusoe ~ Daniel Defoe
Robinson Crusoe
Daniel Defoe
Robinson Crusoe, 1719 yılındaki ilk basımının ardından sadece kendisinden sonraki “ada” edebiyatını etkilemekle kalmamış, 18. yüzyılın başına kadar uzanagelen benzer konudaki edebiyatı da “robinsonadlar”...