Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Peri Gazozu
Peri Gazozu

Peri Gazozu

Ercan Kesal

“Vicdanımız kuruyor. Babalarını erken kaybetmiş yetim çocukların masum başlarını koyacakları göğüsler çoktan çöktü, farkında mısınız? Göğüs çöktükçe zulüm tepemizde kalıyor. Kavisli ve dolaşık geçmişimizse,…

“Vicdanımız kuruyor. Babalarını erken kaybetmiş yetim çocukların masum başlarını koyacakları göğüsler çoktan çöktü, farkında mısınız? Göğüs çöktükçe zulüm tepemizde kalıyor. Kavisli ve dolaşık geçmişimizse, bozuk düzenimizin telleri olmuş. Duyduğunuz sesler bu yüzden içli ve bu kadar derinden geliyor.

Şimdi bir türlü sığamayıp, delice bir kavgaya tutuştuğumuz, adına Anadolu denen şu kadim topraklarda, binlerce yıl önce hüküm sürmüş, bir Hitit kralının oğullarına bıraktığı vasiyete bakın isterseniz: ‘Öldüğümde beni, usulünce yıkayın, göğsünüze yaslayın ve toprağa bırakın.’ Bu kadar.”

Hayatın en yalın ve en efsunlu meseleleri, ölüm ve yaşam, annebaba-çocuk arasındaki zor muhabbet, büyümek ve yaşlanmak üzerine… Vefalı bir oğulun gözüyle. Bilhassa ölümün, ölümle başetmenin olağanüstülüğü ve olağanlığı üzerine… “Alışmaya” direnen bir hekimin gözüyle.

Taşranın sıcak kucağı ve serin kasveti üzerine… Orayı hem içinden hem dışından bilen bir evladının gözüyle.

Türkiye’nin ipin ucundaki yakın tarihinin gölgesi… Kalbi avucunda birinin gözüyle.

Ercan Kesal’dan, aynanın kenarındaki fotoğraflar misali hayat parçaları, sohbet makamında insan hikâyeleri.

“… bütün sanat eserleri belleğe dayanır. Belleği billursu hale getirmenin, somutlaştırmanın araçlarıdır. Bir ağacın üzerin- deki bir böcek gibi, sanatçı da asalak gibi çocukluğundan beslenir. Sonra biriktirdiklerini harcar, yetişkin olur ve olgunluğu da son noktadır… diyor Bergman… Katılıyorum.
Üniversite yıllarına kadar kitap aralarına koyarak saklamıştım, Avanos Halk Kütüphanesi’nden aldığım sarı kuşe bir kartondan hazırlanmış “üyelik” kartımı. Çocukluğumun varoluş nesnesi. O kartla, mütevazı kütüphaneden istediğim kitabı alır, anamın halı tezgâhının arkasındaki kovuğa girerek, tüm kaygılardan azade, çocukluğumun altın düşlerine dalardım. Bu yüzden hiç seçmedim kitaplarımı ve yazarlarını. Birini diğerinden ayırt edemedim hiç.
Elimi uzatıp aldığım tüm kitapların içine doyumsuz bir iştah ve tükenmez bir merakla daldım… Kerime Nadir, Jules Verne, Oğuz Özdeş, Kemal Tahir, Abdullah Ziya Kozanoğlu, Nihal Atsız, Emile Zola, John Steinbeck, Victor Hugo, Reşat Nuri Güntekin, Ömer Seyfettin, Tolstoy…

Erken çocukluk ve gençlik günlerimin gerçekten bilinçli(!) seçilmiş iki kitabını ise, ilkokul mezunu, eski çiftçi, yeni esnaf, babam gazozcu Mevlüt almıştır. Seçimlerini de Kayseri’deki yaşlı kitapçı yapmıştı: “Bu kitabın yazarı bu sene Nobel almış, onu al, Ivo Andriç’in Drina Köprüsü; öbürü de çok satıyor, lise edebiyat öğrencileri onu alıyorlar sürekli, Reşat Nuri’nin Kızılcık Dalları, bir de onu al istersen…” Hayatımız, bir yumağın sürekli sarılmasıdır. Yaşadığımız her şey, ardımıza takılıp gelmekte ve doğal olarak da birikmektedir. Yol boyunca ne yaşandıysa toplamaktadır çünkü. “Bugün” diye adlandırdığımız şey, geçmiş ve geleceğimizin toplamıdır. Yani geçmişimiz; elimizden uçup gitmiş, kaybolmuş bir zaman değildir.

Şimdiki zamanın içinde duran, bekleyen bir şeydir. Bu duran şeyin “bilinç” olduğunu ve aynı zamanda “belleğimizi” de kapsadığını, bu hikâyeleri yazmak için sandalyeme oturduğum her seferinde hayretle fark ettim. Sanki, tavan arasında duran eski bir sandığı açarak için- de bulduğum nesnelerin bana anımsattıkları üzerinden yazıyor gibiydim. Karıştırdıkça yenilenen ve çoğalan bir sandık. Geçmişi anımsadıkça, kendimi de daha iyi tanıyordum dogrusu. Belleğim üzerinden, ama artık bugünkü aklımla yeni- den okuduğum geçmişim, hikâye olarak kağıda döküldüğü her seferinde, yeniden şaşırtıyordu beni. Tüm bunları ben mi yaşamıştım Tanrım? Yazılarımı sanki elimde bir kamerayla çekiyor ve yazıyordum.

Hayatlarımızda ortak bir tema oluşturan nesne ya da duygu metaforlarını dillendirdiğim, deneyimlerimi bütün çıplaklığı ve derinliğiyle ortaya koyan, sadece bir sızlanma değil, içsel bir hesaplaşmaya da kapı aralayan yazılardı niyetim. Bu yüzden, yazdıklarımla aramdaki mesafeyi kaldırmaya gayret ettim. Okur; hikâyelerimi okumak yerine, “seyretsin” istedim. Bu, sinemasal anlatıma da çok benzeyen bir teknik demekti. Okuyucuma bir şeyleri “anlatmak” değil de “göstermek istedim hep. Her hikayeye başladığımda önüme çıkan yolculukta, birlikte yürüdüğüm bir yol arkadaşı gibi kabul ettim onu. Ben, ne yaşıyor ve görüyorsam ona da aynı şeyleri “göstermekti” derdim. Okuyucum… Anlattıklarıma kulak kabartan, kahramanlarımı izleyen ve hissettiklerimle “hemhal” olan birisi işte! Ne kadar becerebildim bilmiyorum. Ama, bildiğim, yapa- bildiğim, elimden gelen bu. Ümitlendirense, bazen bir dostun ilettiği küçücük bir not: kıymetli kardeşim, yazını seyrettim bugün.”

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Hekimlik Sanatları ~ Ercan KesalHekimlik Sanatları

    Hekimlik Sanatları

    Ercan Kesal

    “Hastasının ciğerindeki lekenin sorumlusunun evinin duvarındaki leke olduğunu bilen hekim, iyi hekimdir. Hekimlik hikâye biriktirme sanatıdır… Hastanın hikâyesini dinlemektir aslında hekimlik. ‘Al bu ilaçları...

  2. Bozkırda Bir Gece Yarısı ~ Ercan KesalBozkırda Bir Gece Yarısı

    Bozkırda Bir Gece Yarısı

    Ercan Kesal

    “Bi bardak çay koy sen. Yavaş yavaş anlatırım…” Bozkırda kış kıyamet,gece yarısı Ankara yolu, gece yarısı köy yolu… Uygunsuz bir zamanda edebiyat sofrasından kaldırılan...

  3. Evvel Zaman ~ Ercan KesalEvvel Zaman

    Evvel Zaman

    Ercan Kesal

    “Her filmin her aşaması, süreçle aynı anda, farkında olarak ya da olmaksızın yaşadığınız bir içsel yolculuğu da içerir. (…) Fakat işin kendisi o kadar...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Öldüğüm Gün ~ Senai DemirciÖldüğüm Gün

    Öldüğüm Gün

    Senai Demirci

    “Adını ‘ölü’ koydular sessizce. Doktorların ağzından çiğnenmiş sakız gibi çıkıveren o hece yüzünde patladı: ‘Ex!’ Eksildi dünyadan. Başkasının üzerine kolayca yapışırdı ‘ölü’ etiketi. Hep...

  2. Amber’in Zaman Kapsülü ~ Figen GülüAmber’in Zaman Kapsülü

    Amber’in Zaman Kapsülü

    Figen Gülü

    Yaşlı ağacın gövdesinden akan reçine, ağacın üzerindeki tırtıl ile daha önce hiç görmediğim yeşil kanatlı, çirkin böceğin üzerine akıyordu… Amber yaklaşık iki aydır aynı rüyayı...

  3. Şahmelek ~ Merve AkıncıŞahmelek

    Şahmelek

    Merve Akıncı

    “Elimden gelse hâli hazırda kenetlenmiş ellerimizden güç alıp onu bu evden kaçırırdım. Denizi görebileceğimiz bir yere giderdik belki… Hiç konuşmazdık. Dudaklarımız değil, dokunuşlarımız konuşurdu...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur