Virginia Woolf’un son romanı olan Perde Arası, İngiliz tarihini kırsal yaşama dair lirik ve şiirsel bir anlatımla ele alan karnavalesk bir başyapıt.
Virginia Woolf’un 1941’de ölümünden bir ay önce tamamladığı Perde Arası, 1939 yılının bir haziran gününde geçer. Kısa süre önce patlak vermiş İkinci Dünya Savaşı, İngiltere taşrasında bile hissedilebilen bir gerilim yaratmıştır. Nazi Almanyası’ndan gelebilecek bir saldırı ihtimali İngiliz köylerinde konuşulmakta, savaşın Britanya’ya sıçramasından korkulmaktadır. Buna rağmen köylerden birinde konusu İngiliz tarihi olan bir oyun oynanacaktır. Virginia Woolf’un şarkı, parodi, pastiş gibi türleri birbirine karıştırarak postmodern romana öncü sayılabilecek yenilikçi bir anlatım tarzı denediği Perde Arası, bir büyük yazarın külliyatına son noktayı koyan unutulmaz bir yapıt.
“Virginia Woolf, çağdaş İngiliz yazarları arasında tartışmasız bir dehadır.”
HUDSON STRODE
İÇİNDEKİLER
ROMANA DAİR GÖRSELLER…………………………………………………………………………………..7
KRONOLOJİ……………………………………………………………………………………………………………………….11
ÖNSÖZ
BİR YAZARIN SON SERÜVENİ / TOMRİS UYAR……………………………………….21
Perde Arası
SONSÖZ
BETWEEN THE ACTS / MÎNA URGAN…………………………………………………………..191
Perde Arası’nın elinizdeki baskısında, 17 Temmuz 1941’de Hogarth Press tarafından gerçekleştirilen özgün baskı temel alınmıştır. Aşağıdaki not, hem sözü edilen baskıda, hem de Harcourt, Brace and Company tarafından 2 Ekim 1941’de gerçekleştirilen ABD baskısında yer alıyordu:
Virginia Woolf öldüğü sırada bu kitabın elyazmaları tamamlanmış, ancak basıma hazırlanmadan önce son okuması gerçekleştirilmemişti. Böyle bir fırsatı olsaydı bile kitapta ciddi değişiklikler yapmazdı diye düşünüyorum. Yine de muhtemelen, son okuma kopyalarını teslim etmeden önce çok sayıda küçük düzeltme yapardı.
– LEONARD WOOLF
Yaz gecesiydi, onlar da pencereleri bahçeye açılan geniş salonda lağım çukurundan söz ediyorlardı. Belediye, köye su getirmeye söz vermişti ama tutmamıştı sözünü.
Yörenin soylu çiftçisinin karısı Mrs. Haines, bataklıkta midesine indirecek bir av görmüş gibi yuvalarından uğramış patlak gözleriyle kaz suratlı kadının teki, yapmacıklı bir sesle, “Tam da böyle bir gecede açılacak konu ya!” dedi.
Sessizlik oldu: Bir inek tıksırdı; kadın da bu boşluktan yararlanıp ne tuhaf diye girdi söze, çocukken ineklerden hiç korkmamıştı, yalnızca atlardan. Ama aslına bakılırsa, pusette gezdirildiği günlerde, koca bir at arabası burnunun dibinden geçmişti. Söze ailesiyle başlayıp koltukta oturan ihtiyara, yüzyıllardır Liskeard dolaylarında yaşadıklarını belirtti. Kilise avlusundaki mezar taşlarına bakmak yeterdi.
Dışarıda, bir kuş kikirdedi. “Bülbül mü?” diye sordu Mrs. Haines. Yok canım, bülbüller bu kadar kuzeye çıkmazlardı. Bir gündüz kuşuydu bu, günün cevherinin, özsuyunun tadını çıkarıyor, solucanların, salyangozların, tahıl taneciklerinin – uykusunda bile.
Koltuğunda oturan ihtiyar –Hindistan Genel Valiliği’nden emekli Mr. Oliver– yanlış duymadıysa, çukur için Romalılar yolunu seçtiklerini söyledi. Bugün bile uçaktan bakınca, her şeyi açık seçik görebiliyordunuz; Britanyalılardan, Romalılardan, Elizabeth dönemi malikânesinden, ayrıca Napoléon savaşları sırasında buğday ekim alanı olarak seçilen tepede sabandan kalan izleri de.
“Ama unuttuğunuz…” diye atıldı Mrs. Haines. Yok canım, o değil. O hatırındaydı ihtiyarın – tam söyleyecekken dışarıdan sesler geldi ve gelini Isa, oğlunun karısı, örgülü saçlarıyla girdi içeri; soluk tavuskuşlarıyla bezenmiş bir sabahlık giymişti. Kendi bildiği suda ilerleyen bir kuğu gibi süzüldü içeri; önü kesilince durdu; odada birilerinin bulunmasına, ışıkların yanmasına şaştı. Rahatsızlanan küçük oğlunun başındaydı da, özür diledi. Ne konuşuyorlardı?
“Lağım çukurunu tartışıyorduk,” dedi Mr. Oliver.
“Tam da böyle bir gecede açılacak konu ya!” diye haykırdı Mrs. Haines ikinci kere.
Acaba o bu konuda ne demişti ya da herhangi bir konuda? Isa, soylu çiftçi Rupert Haines’e çevirdi başını. Onunla bir kere bir kermeste karşılaşmışlardı; bir kere de bir tenis maçında. Isa’nın eline bir fincanla bir raket tutuşturmuştu – hepsi bu. Ama bu adamın yıpranmış yüz çizgilerinden her keresinde gizem duymuştu, suskunluğundansa, tutku. Tenis maçında da, kermeste de. Şimdi, üçüncü karşılaşmada daha da ağır yokluyordu bu duygu.
“Aklımda kaldığı kadarıyla, annem…” diye atıldı ihtiyar. Annesinden aklında kalan, çok iriyarı oluşuydu; çay kutusunu kilit altında tuttuğu; ama asıl, kendisine şu odada bir Byron cildi verdiği. En az altmış yıl oluyordu dediğine göre annesi bu odada kendisine Byron’un yapıtlarını armağan edeli. Sustu.
“Gece gibi süzülüyor güzelliğiyle,” dizesini mırıldandı.
Sonra da:
“Demek gezinmek yok artık ay ışığında.”
Isa başını kaldırdı. Sözcüklerin oluşturduğu iki kusursuz halka, kendisiyle Haines’i iki kuğu gibi sürükledi ırmağın akıntısında. Ne var ki Haines’in karbeyazı göğsüne çamurlu yosunlar dolanmıştı; Isa da perdeli ayaklarıyla kocasının, borsa simsarının ağına yakalanmıştı. Üç köşeli koltuğunda otururken, koyu kumral örgüleri omuzlarına sarkmış, uçuk sabahlığının kılıfına yastık gibi tıkılmış bedeniyle iki yana sallandı hafifçe.
Mrs. Haines ikisini kuşatıp kendisini dışarıda bırakan halkanın farkındaydı. Kiliseden çıkmadan önce orgun son çırpınışının erimesini bekleyen bir dinleyici tavrıyla bekledi. Otomobilde, mısır tarlalarının arasındaki kırmızı villaya giderken, yolda bitirecekti bu işi, bir ardıç, kelebeğin kanatlarını nasıl didiklerse öyle. Onlara on saniyelik bir süre tanıdıktan sonra ayağa kalktı, durdu, sonra son notanın da eriyip gittiğini duymuşçasına, Mrs. Giles Oliver’a uzattı elini.
Ama Isa, Mrs. Haines’in kalktığı anda ayağa kalkması gerekirken, oturmayı sürdürdü. Mrs. Haines, ateş saçan kaz gözleriyle ona bakıp yutkunuyordu. “Lütfen Mrs. Giles Oliver, varlığımı kabul etme nezaketini gösterin bana…” ki zaten zorundaydı Isa; soluk sabahlığı, iki omzuna düşen örgüleriyle sonunda kalktı ister istemez.
Pointz Konağı, bir yaz sabahının erkenci ışığında büyücek bir yapı gibi görünürdü. Turizm rehberlerinde adı geçen malikânelerden değildi. Gösterişi yoktu. Yine de –ne yazık ki çayırın ta dibine gömülmüş– setteki ağaçlarla örtülmüş, gri çatılı, kanadı iki yana dik açılarla açılan bu beyazımsı ev, yukarıdaki ekin kargalarının yuvalarına doğru kıvrılan dumanıyla, yaşanılası bir evdi. Yoldan arabayla geçenler, “Bir gün ….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çağdaş Dünya Edebiyatı Roman (Yabancı)
- Kitap AdıPerde Arası
- Sayfa Sayısı201
- YazarVirginia Woolf
- ISBN9789750535505
- Boyutlar, Kapak13 x 19,5 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİletişim Yayınları / 2023
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Gecemi Aydınlat ~ Lisa Kleypas
Gecemi Aydınlat
Lisa Kleypas
Poppy Hathaway sıra dışı ailesini çok sevse de sıradan bir hayata özlem duymaktadır. Kaderin cilvesi karşısına sır gibi sakladığı tehlikeli bir hayatı olan varlıklı, güçlü...
- Ateş Hırsızının Savaşı ~ Terry Deary
Ateş Hırsızının Savaşı
Terry Deary
Prometeus’un suçu büyük. Tanrılardan ateşi çaldı. Başına geleceklerden kurtulmanın tek şartı ölümlü bir kahraman bulmak. Ve Prometeus bu kahramanı bulabilmek için günümüze geldi. Sihirli...
- Alaska’nın Peşinde ~ John Green
Alaska’nın Peşinde
John Green
İlk içki, ilk şaka, ilk dost, ilk aşk, son sözler… Miles Halter, ünlülerin son sözlerine bayılan, sıradan bir gençtir. Evindeki güvenli hayata katlanamadığından François...