Çocuğun lakabı: MaviPasta
Kızın lakabı: PembeKrema
Çocuk ailesinin pastanesinde kremalı pasta servisleri yapıyor. Kız ele avuca sığmaz, zengin bir iyi aile kızı. İkisini birbirini hiç tanımıyor.
Ta ki Berry’nin bir e-postası yanlışlıkla PembeKrema’nın posta kutusuna düşene kadar. Ve bir dünya macera başlıyor.
MaviPasta kozmetik laboratuarına gizlice daldığı için tutuklanıyor. PembeKrema çatlak bir dedektif kiralıyor ve içi çoraplarla dolu bir valizle İngiltere’ye uçmak zorunda kalıyor. Asıl macera bundan sonra başlıyor…
“Tamamen e-postalardan oluşan zekice bir öykü, sadece kahramanları değil okuyucuyu da merakta bırakmayı başarıyor.”
Südwest Presse
“Asıl olarak on iki yaş üstü gençleri hedefleyen bu roman, her yaştan okuyucu için bir şölen niteliğinde. Pembe ve Mavi bir felaketten diğerine sürüklenirken bizi de çok eğlendiriyorlar.”
General-Anzeiger Bonn
***
Kimden: MaviPasta
Kime: PembeKrema
Konu: Bu deliler ciddi!
Selam,
Yakama yapıştılar! Gerçekten! Çünkü bugün avukat buradaydı. O iki deli kadın bunu yapacakları konusunda beni zaten tehdit etmişti. Buruşuk olan değil, daha çok şişmiş gibi görünen! Yani yumurtlayacak tavuk gibi gıdaklayan değil de, Büyülü topları alan. Adam bugün geldiğinde onun avukat olduğuna inanmadım resmen. Böyle bir saçmalık için avukat tutmak kimin aklına gelir? Üstelik tam bir avukat gibi görünüyordu. Bilirsin işte, takım elbise, özel tasarım bir cep telefonu ve sinekleri öldürecek kadar çok tıraş losyonu! Alman pastasıyla uğraşıyordum, ona ne istediğini soracaktım ama fırsat vermedi. Adam birden beni azarlamaya başladı. Çok rahatsız edici değildi, daha çok avukat konuşması gibiydi. “Sizce bu uygun mu…?” ve “Müvekkilimin yasal hakkı olarak…” gibi. Yani anlarsın işte! Sonra asıl konuya geldi. Tazminat, yasal mevzuat ve ona benzer bir yığın saçmalık! En sonunda beni hapishaneye attırmakla tehdit etti manyak! Tamamen aklını kaçırmış! Ama buruşuk ve şişmiş ondan daha deli! Yumurtlarsa yumurtlasın, elimden bir şey gelmez! Ve Büyülü topların da hiçbir suçu yok. Yalnız annemle babam bembeyaz oldu. Benim için endişeleniyorlar. Anlamıyorum ki, ben hiçbir şey yapmadım. O herifin yaptığı bir çeşit avukat şovuydu sanırım, o kadar.
Biraz rahatlamam lazım. Yeni bir telefon rehberi edindim. Sarı sayfalar! C harfine geldim bile! Haydi görüşmek üzere.
Berry
Kimden: PembeKrema
Kime: MaviPasta
Konu: Kafayı sıyırmış tavuk yetiştiricisi!
Bana bak, sen kafayı mı yedin? E-posta adresimi nereden buldun, kimsin ve bu saçmalık da ne?
Senin tavuk zımbırtın, Alman pastan, Büyülü topların ve avukat problemlerinden bana ne?
Seni hapishaneye attırmakla tehdit etmemeliler, daha çok terapiste göndermeliler. Ve mademki rahatlamak için sarı sayfalar edindin (acaba onu yastık olarak mı kullanıyorsun bilemedim!) doktorlar sayfasını aç ve bir an önce yardım al!
Kimden: MaviPasta
Kime: PembeKrema
Konu: ???
Sen de kimsin?
Kahretsin, e-posta adresini yanlış yazmışım! Sen ‘TembelKrema’ değilsin, öyle değil mi?
Kimden: PembeKrema
Kime: MaviPasta
Konu: Çok zekisin
Evet tavuk yetiştiricisi, gerçekten çok akıllısın. Gayet açık ki e-posta adresini yanlış yazmışsın! Ve eğer bir Büyülü toptan daha zeki olsaydın, TembelKrema değil, PembeKrema olduğumu fark edebilirdin. Çünkü sana cevap olarak gönderdiğim e-postada zaten yazıyordu!
Kimden: MaviPasta
Kime: PembeKrema
Konu: Stres yapma!
Tamam yahu! Sakin ol! Anladım. Yanlış e-posta adresi için özür dilerim. E-postayı aslında bizim sınıftan bir çocuğa yazmıştım. Arkadaşım falan değil de, sadece bazen onunla öylesine takılırız. Aman ya, bunu sana niye anlatıyorum ki? Sadece şu sıralar bazı delilerle uğraşıyorum. Ama bu da geçecek.
O halde kendine iyi bak ve tekrar özür dilerim.
Berry
Kimden: PembeKrema
Kime: MaviPasta
Konu: Ne oldu?
Şimdi hapse giriyor musun girmiyor musun? Eğer öyleyse, çok iyi bir avukatım var!
Not: Bana gönderdiğin e-posta gerçekten yanlışlıkla gelmişse, sana öyle saldırdığım için özür dilerim. Ama hey, şimdi ciddi olalım! Yazdıkların gerçekten seni çıldırtmışa benziyor!
Kimden: MaviPasta
Kime: PembeKrema
Konu: Tavuk nineler!
Peki o halde! Benim çıldırmış olduğumu düşünüyorsan sana tüm hikâyeyi anlatayım.
Annemle babam bir kafe işletiyor. Adı ‘Kafe Küçük Halka’ ve bunu ismen de öyle algılayabilirsin. İçeri giren, yaşı ellinin altında olan herkes hızla bu ‘Halka’daki yaş ortalamasına uyum sağlıyor. Çok kısa bir süre önce biri bana şöyle bir soru sordu: “Yüz tane ayağı ve tek bir dişi olan şey nedir?” Cevap: “Küçük Halka!”
Kafede genelde, kahvesini yudumlarken ağzını şapırdata şapırdata pastasını yiyen ve geçmiş pazar günü şahane bir konuşma yapan papazdan bahseden nineler vardır.
Sıklıkla orada olur ve onlara hizmet ederim. Yani kahvelerini doldurur, pastalarını servis ederim ve Alman pastalarını veririm. O paraya ihtiyacım var. İş oldukça rahat, çünkü çoğu beni, annemin bana hamile olduğu zamandan beri tanır.
Birkaç gün önce iki yeni protezli tip geldi. Sürekli gelen ninelerimiz onları şüpheli gözlerle inceliyordu. Bu elbette görünüşlerinden de kaynaklanmış olabilir. Bir tanesi oldukça kısa boylu ama bir o kadar da buruşuktu. Ama buna rağmen sanki yetmişli yıllardan bu yana gardıropta unutulmuş gibi görünüyordu ve aşırı makyaj yapmıştı. Cart bir ruju vardı ve yüzünün her yerini boyamıştı. Daha doğrusu kırışıklarını gizlemek için çaresizce uğraşmıştı. Ama en acayip olanı saç rengiydi: Mor! Gerçekten mordu! Böyle bir şeyi sadece punkların yapacağını zannederdim. Diğeri tam tersiydi. Her anlamda. Uzun boyluydu, iriydi, doğa vergisi pespembe yanakları ve ay gibi yusyuvarlak bir suratı vardı. Biri tarafından şişirilmiş gibi görünüyordu. Hep ayaklarına baktım. Yürüyor muydu, yoksa balon gibi yerden hafifçe yüksekte mi ilerliyordu, ona bakıyordum. Bir de o kıyafetler! Buruşuk olanın üstünde ucuz, cart renklerle dolu bir elbise vardı. Sanırım eksik olan tek bir renk yoktu. Mor saçlarını, üstü çiçeklerle kaplı bir şapkayla taçlandırmıştı! Buna karşın şişman olan tam tersiydi, koyu kahverengiyle bezenmişti, ayak sağlığına uygun ayakkabıları, dantelli yakası ve sarı lüleli saçları vardı. Bizim kafeye geldikleri anda öncelikle büyük bir sessizlik oldu. Ağzından bir parça vişneli pasta düşüren bir nine bile gördüm.
İnan bana müşterilerimizle ilgili birçok şeye hazırlıklıyımdır. Gayet soğukkanlı bir şekilde yanlarına gittim ve “Ne arzu ederdiniz?” dedim. “Büyülü toplar alkolsüz mü?” diye sordu şişmiş olan.
Bu konuyla ilgili açıklamam gereken bir şey var. Büyülü toplar bizim özel ürünümüz. Üzerleri kuvertür veya Hindistan ceviziyle kaplı, hamurdan iki toptan oluşuyor. Üstünü kavrulmuş fındıkla da kaplıyoruz. Her zaman bir tabakta iki adet olarak servis ediyoruz. Eski bir gelenek gibi görünebilir ama müdavimlerimiz bunu çok seviyor. Çok yumuşaktır. İnsan kenarlarını keyifle yalayabilir.
Babam bana bir ara tarifinin sırrını açıklamıştı. Bu sebeple rahatça cevapladım, “Kesinlikle alkolsüz. Garanti veririm!”
“Emin misiniz?” diye sordu şişmiş gibi görünen.
Bu arada buruşuk olan kıpkırmızı dudaklarını şapırdatarak, koyu mavi farlarının altındaki gözlerini bana dikmişti.
Rahat tavırlarımdan uzaklaşmadan tekrar ettim, “Alkol yok. Bana inanabilirsiniz.”
Bu arada tüm işitme cihazlarının bana ve bu iki tuhaf misafirimize doğrultulduğunu hissediyordum.
Şişmiş gibi olan bana doğru eğildi, “Aslında konu kız arkadaşımla ilgili,” dedi fısıltıyla ve başıyla, ağzını şapırdatan buruşuk arkadaşını işaret etti.
Kahretsin! Bitirmem lazım. Annem şimdi buradaydı. Sürekli gelen ninelerden birinin sınıf arkadaşlarının buluşması varmış. Beş kişilermiş ve benim hizmet etmemi istiyorlarmış. Kim bilir neden? Hikâye seni sinir ettiyse veya strese soktuysa unut gitsin. Öyle değilse devamını sonra anlatırım.
Berry
Kimden: PembeKrema
Kime: MaviPasta
Konu: Merhaba komşu!
Ne sandın, tabii ki hikâye ilgimi çekti, anlatmaya devam et.
Ve ayrıca Kafe Küçük Halka şehrin eski kısmında, orayı biliyorum. Yani ben değil büyükannem biliyor. Bu arada kendisi oraya gitmiyor, sadece sizden pasta ve turta sipariş ediyor. “Ambiyans ve insanlar benim zevkime uymuyor,” demişti bir zamanlar pudralanmış burnunu buruşturarak. Ama sizin pastalarınız acayip lezzetli. Bana her zaman bir şeyler ayırır. Üstelik ‘kahvelemek’ diye tabir ettiği kahve saatinde, bana özel olarak ayırdığı parçaları da pasta tabağına koyar ve şayet biri onlardan birini almak isterse, “O olmaz! O başkasına ait!” der. Büyükannem böyledir işte.
BİZ AYNI ŞEHİRDE OTURUYORUZ!!!!
O halde tavuk ninelerle ilgili hikâyeyi anlatmaya devam et. Buruşuk olan ne zaman yumurtladı?
Selamlar.
MAX
Not: Bu arada senin gerçek adın ne? ‘Berry’ değil herhalde. Peki neden ‘mavi? Maviyi çok mu seversin? Yoksa MaviPasta gerçekten de mavi kremalı bir pasta çeşidi mi?
Kimden: MaviPasta
Kime: PembeKrema
Konu: Tavuk nineler ikinci bölüm.
Merhaba Max,
Demek ismin böyle. Şu işe bak, gerçekten aynı şehirde oturuyoruz. Evet kafemiz şehrin eski kısmında, eski şehirde yani – ya da eskilerin şehri mi demeliyiz? Bazen bu bölgede doğmuş son kişi olduğum hissine kapılıyorum. Küçükken sırf yukarıya bakmadan birileriyle sohbet edebilmek için büyük bir çaresizlikle bebeklerle oynardım.
Bu arada ismim gerçekten ‘Berry’. Aslında adımın normal şartlarda Barry olması lazımdı (annemin Amerikalı, ağlak şarkılar söyleyen bir şarkıcıyı beğenmesi yüzünden) ama babamın ve nüfus müdürlüğündeki adamın İngilizceyle arası pek yoktu sanırım. O yüzden ‘a’ harfi ‘e’ olmuş. ‘MaviPasta’ adı benim hoşuma gitti. Ve aslında… Yani… Pastayı aslında severim ama bazen pek melankolik olabiliyorum. Üstelik sadece kaçık nineler yüzünden değil. Onlar da sürekli sorun çıkartıyorlar, gerçekten ben hiçbir şey… Ahh doğru ya, daha hikâyeyi sana anlatmam lazım.
Şişmiş gibi görünen, bana birkaç kez daha Büyülü topların alkollü olup olmadığını sordu.
Birdenbire, aslında alkollü olanından istediği için bu kadar sorduğunu düşünmeye başladım. Bazıları böyledir, en sonunda burunlarına bir şişe viski dayayana kadar uzun uzun alkolden hoşlanmadıklarını anlatırlar.
“Bir bardak içki arzu eder miydiniz?” diye sordum.
Şişkin olanı görmeliydin! Neredeyse patlayacaktı. Zaten öyle görünüyordu. Buruşuk olansa sanki bebek maması yermişçesine ağzını gürültüyle şapırdattı.
“Kulaklarınız ağır mı işitiyor delikanlı?” diye bağırdı kırmızı yanak. “Az önce size alkolün arkadaşımı mahvettiğini anlatmaya çalıştım! Ve siz bana içki arzu edip etmediğimizi soruyorsunuz! Terbiyesizlik!”
Sana bir şey söyleyeyim mi? Öyle bir ses tonu vardı ki, zavallı ninelerimiz birkaç saatliğine işitme cihazlarını çıkartmak zorunda kaldılar. Ama ben hâlâ soğukkanlı durmaya çalıştım.
“Çabuk mu sarhoş oluyor?” diye sordum.
“Hayır, çok daha beter!” dedi şişkin sadece. “Şimdi bize iki tane Büyülü toplardan, bir parça Frankfurt çelenk pastası ve iki adet kafeinsiz kahve getirin lütfen.”
İtiraf etmem gerekir, o bağıran kurbağaya öyle çok kızdım ki Büyülü topları alkole batırmayı bile düşündüm. Bazı müşterilerimiz gerçekten böyle yemeyi tercih ediyor. Sanırım öyle daha lezzetli oluyor. Ama sonra vazgeçtim. Çok tehlikeli olabilirdi. Üstelik alkolden nefret ediyorum. O zımbırtıya katlanamıyorum, yedinci sınıfa giderken bir seferinde… neyse seni pek ilgilendireceğini sanmıyorum. Bazen asıl konudan çıkıyorum, Almanca öğretmenim de hep aynı şeyi söyler. Kompozisyonumun altına ne yazdığını biliyor musun? Neyse, önemli değil! Nerede kalmıştım? Evet, o iki çatlağa Büyülü toplarını (kesinlikle alkolsüz), pastalarını ve kahvelerini götürdüm. Tıkınmaya başladılar.
Tezgâhın arkasına geçip o ikisini çoktan unuttuğum bir anda karmaşa başladı. Müşterilerin oturduğu alandan bağırışlar ve çığlıklar yükselmeye başladı.
Koştuk. Daha doğrusu, mutfaktaki yardımcı, ben ve annem! (Bu arada annem tüm gün tezgâhın arkasında durur, babamsa fırının başındadır. Daha sonra o da yanımıza geldi.) Gördüklerime inanamadım. Tüm nineler ayaklanmış heyecanla o iki kaçığın oturduğu yeri işaret ediyordu. Ben de görüyordum: Buruşuk olan sandalyesinin üstüne çıkmış, kollarını iki yana açmış, bir kuş gibi kanat çırpıyor ve gıdaklıyordu! Gerçekten! Çıldırmış bir tavuk gibi gıdaklıyordu. Hayal edebiliyor musun? Rujlu, mor saçlı, başında çiçek serası olan, buruşuk bir tavuk. Bu arada ciddi olarak düşündüğüm tek şey vardı: Kahretsin, yanımda kameram yok!
Neredeyse kahkahalarla gülecektim. Şişman olan tüm neşemi kaçırdı.
“Büyülü topların içinde alkol vardı işte!” diye bağırmaya başladı. “Arkadaşımı zehirlediniz!”
“Büyülü toplarımız alkolsüz olarak…” diye cevaplamaya çalıştı annem, ancak çığırtkan kurbağa cümlesini tamamlamasına izin vermedi.
“Bunun sonu kötü olacak! Bu delikanlı bize alkol içmeyi bile teklif etti, üstelik alkolün arkadaşım üzerinde ne tür bir etki bıraktığını açık bir şekilde anlattığım halde!”
O bağırdıkça, arkadaşı da aynı yükseklikte gıdaklıyordu. Cehennem gürültüsü gibiydi. İlk defa müşterilerimizi kıskandım çünkü istedikleri zaman dinleme cihazlarını kapatabilirlerdi.
Annem bana döndü, “Bunu yaptın mı?”
“Hayır!” diye bağırdım, “Bu ikisi kafayı yemiş!”
“Bir de üstelik hakaret!” diye bağırdı şişmiş olan.
“Arkadaşınızın nesi var?” diye sordu annem. Tamamen bitmişti, her halinden belli oluyordu. Ne de olsa insan annesini gayet iyi tanıyor.
“Alkolle ortaya çıkan psikolojik bir bozukluk!”
Ben tam olarak anlamamıştım ama avukat bize daha sonra bir daha açıkladı. Sonrasında ben yine anlamadım. Hipnozda olduğu gibi, biri çana vurduğunda artık Napolyon olduğunu sanıyorsun. Buruşuk olan da aynı şey olmuştu. Sadece bu yaşlı nine çan sesiyle değil, alkol yüzünden kafayı yiyordu ve kendisini Napolyon değil, tavuk sanıyordu.
Birden gıdaklamayı bıraktı, sandalyeden indi, bir köşeye oturdu ve şaşkın şaşkın bakmaya başladı. Bu arada başını sallıyordu ve yeniden ağzını şapırdatmaya başladı.
“Şimdi nesi var?” diye sordu annem dikkatlice. Arkadaşı işaret parmağını dudaklarını götürdü ve fısıldadı, “Şşşşt, şimdi yumurtlamaya çalışıyor. Rahatsız edilmemesi lazım.”
Bu kadar fazlaydı. Gerçekten. Daha fazla dayanamadım. Gülmekten neredeyse altıma yapacaktım.
Kahkahalarım kısa sürdü. İki çatlak çekip gitmeden (ki buruşuk nine yumurtlayamadı) ciyak ciyak bağıran yaşlı kurbağa Büyülü topları annemin burnuna dayayıp, “Bunu da yanımızda götürüyoruz. İçinde alkol olup olmadığını göreceğiz!” dedi.
“Peki ya alkol çıkarsa?” diye sordu annem.
“O zaman sizi dava edeceğiz! Buna emin olabilirsiniz!”
Onlar gidince “Bana doğruyu söyle Berry,” diye fısıldadı annem, “Böyle bir şey yapmış olabilir…”
“Hayır!” diye bağırdım. Normalde böyle bir şeyi asla yapmam. Soğukkanlı olmak her zaman iyidir. “Kafayı sıyırmış bu deliler!”
Sonra beni rahat bıraktı. Ancak o ve babam akşam bana sürekli tuhaf tuhaf baktılar. Düşüncelerimi okuyabileceklerini düşündüm. Kısa bir an için gerçekten bunu yapmayı düşünmüştüm ama yapmadım. Doğruyu söylüyorum! Ve o Büyülü topların içine alkol, düşünce gücüyle girmiş olamaz, öyle değil mi?
Bir gün sonra da avukat bozuntusu geldi ve cezadan, yasal mevzuattan, bu sebeple hapishaneye girmekten falan bahsetti. Adamın kafasında birkaç tahta eksik!
Annemle babam mahvolmuş durumda. Dükkânın kapatılmasından bile korkuyorlar. Bu onlar için büyük bir felaket olur. Kafe uzun zamandır ailemize ait. Babam onu babasından devralmış, o da kendi babasından almış ve böyle sürüp gitmiş. Sanırım bu hikâye, atalarımın taş devrinde artık mamut avlamaktan bıkmış olması ve pasta yapmak istemesiyle başlamış. Ben hiçbir şey yapmadım bu sebeple stres yapmıyorum. Belki o buruşuk nine günün birinde yumurtlamayı başarır. Bu sayede televizyona çıkıp tonla para kazanabilir.
İşte, artık tüm hikâyeyi biliyorsun. Konusu delilerle ilgili ama bu benim de kaçık olduğum anlamına gelmez. Ara sıra bana yaz.
Berry
Not: Büyükannen neden bizim kafeyi sevmiyor? Bize sürekli gelen nineler kafeyi süper bulurlar. Sürekli bir şeyler olur, bazen yumurtlayanlar bile. :)
Kimden: PembeKrema
Kime: MaviPasta
Konu: Hayatta olmaz!
Biliyordum: Sen tamamen aklını kaçırmışsın! Böyle bir şey asla olamaz. Şu hikâyenin doğru olup olmadığını bir öğrenmeliyim. Çünkü vaktimi gerçek bir deliyle harcamaya niyetim yok.
MAX
Kimden: MaviPasta
Kime: PembeKrema
Konu: Bu da ne demek?
Neyi öğreneceksin? Ve neden? Ve kimden? Hikâye tam olarak böyle gerçekleşti! Büyülü toplardan, yumurtlamaya çalışma hikâyesine ve avukata kadar hepsi… Yoksa senin de onlarla bir alakan mı var? Bunun ne anlama geldiğini bana yaz!
Kimden: PembeKrema
Kime: MaviPasta
Konu: Çok lezzetli!
Selam Berry,
Şimdi sizin pastalarınızdan yedim, hımm, çok lezzetli. Yuvarlak pastanız bir başyapıt. Büyükannem (babamın annesi) buradaydı. Genelde haber vermeden gelir. Tipik kontrol ziyaretlerinden biri.
Her zamanki gibiydi. Kapı çaldı, kapı girişinde durdu, “Umarım rahatsız etmiyorumdur,” dedi ve içeri girdi.
Colette, bizim Fransız asıllı yardımcı kadınımız, “Zağrif hanimefendi geldi,” dedi.
Büyükannem, “Başka kim olacaktı?” diye mırıldandı. Büyükannem annemle yıllardır savaş halindedir. Tam anlamıyla tek taraflı bir durum, büyükannem savaşır, annem gülümser. Annem yanımıza geldiğinde büyükannem ona kahve içmeye geldiğini söyledi.
“Ne güzel,” dedi annem ışıldayan bir yüz ifadesiyle. Sonra, “Ama ne yazık ki evde pasta yok,” dedi. Kalçalarını işaret ederek, “Kaloriler ve fiziğim, biliyorsun işte,” dedi. Büyükannem ona hoşnutsuz bir ifadeyle baktı, hatta hayretler içerisinde bile denebilir ve “HAYIR, bilmiyorum!” diye tısladı dişlerinin arasından. Sonra biraz daha dik durdu. Böyle çok daha büyük ve gösterişli görünüyordu. Ayrıca çok daha korkutucuydu.
Annem gereksiz bir açıklama yaptı, “Yani demek istiyorum ki, pasta şişmanlatır!”
“Zeki insanlar şişmanlamaz!” dedi büyükannem.
“Pastaya ihtiyacımız yok ki, kahveyi onsuz da içebiliriz,” diyerek uzlaşma sağlamaya çalıştım.
Büyükannemin gözleri hâlâ annemin üzerindeydi. “Pasta birazdan geliyor, siparişi verdim ve buraya getirmelerini söyledim!” dedi anneme sonra Colette’e döndü, “Kahve için masayı hazırlayın, kahveliyoruz,” dedi. Sonra bana döndü, yüzüne bir kaç saniyelik bir gülümseme yayıldı ve “Sen de davetlisin,” dedi.
Sırıtarak, “Tamam,” dedim.
Büyükannem kaşlarını havaya kaldırdı ve teatral bir ifadeyle elini kulağının arkasına koydu, “Nasıl? Tanrıya şükürler olsun ki cevabı tam olarak duyamadım,” dedi.
Bunun ne anlama geldiğini biliyordum, cevabımı düzelttim. “Davet için çok teşekkür ederim, keyifle size eşlik ederim.”
Şimdi gerçekten gülümsüyordu. Belli belirsiz iç çekti ve “Yetiştiğin kültürsüz ve eğitimsiz ortamın sana zarar vermiyor olması ne güzel!” dedi, bu arada bakışlarını evin içinde gezdirdi ve en son olarak annemin üzerine kilitledi.
Annem gülümsedi, “Evde her şey yolunda mı bir kontrol edeyim,” diyerek gözden kayboldu.
Büyükannem yüksek sesle iç çekti. Yine savaş bayrağını çekmişti ancak kimse onu ciddiye almamıştı. Annemle işi zordu. Daha sonra bana baktı, dik durmaya çalıştım. Yüz ifadesi şefkatliydi ve beni neyin beklediğini biliyordum: Ona göre bunu aslında annemin üstlenmesi gerekiyordu ama herhalde bizzat kendisi beni bir opera veya tiyatro oyununa davet edecekti.
Ama bugün değil; o anda, “Hâlâ o kitapları mı okuyor?” diye sordu.
Çünkü annem ucuz edebiyatla dolu aşk romanları okumaya bayılır. Bu büyükannem için suratına tokat yemek gibi bir şeydi, ne de olsa çok önemli bir şairin soyundan geliyorduk.
Oldukça naif bir tavırla, “Kim? Hangi kitapları?” diye sordum.
“Annen! Şu birbirinin tekrarı romanları!” Büyükannem suratını sanki limon yemişçesine buruşturdu.
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Gençlik Kitapları Roman (Yabancı)
- Kitap AdıPembe ve Mavi - Yanlış Adres
- Sayfa Sayısı216
- YazarHortense Ullrich, Joachim Friedrich
- ÇevirmenYonca Kocadağ
- ISBN9789944825870
- Boyutlar, Kapak13,5x21, Karton Kapak
- YayıneviEpsilon / 2012
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Hacılar Yolu ~ Abdulrazak Gurnah
Hacılar Yolu
Abdulrazak Gurnah
Hacılar Yolu, aşk ve ırkçılık gibi iki uzak ucu aynı merkezde buluşturmayı başaran bir başyapıt. İngiltere’deki hayatında aşağılanmayla, yoksullukla mücadele eden Daud, bir yandan...
- Sirte Kıyısı ~ Julien Gracq
Sirte Kıyısı
Julien Gracq
İki düş-ülke arasında yüzyıllardır süregelen alegorik bir savaş ve ülkeleri birbirinden ayıran, her an köpürmeye namzet bir deniz… İlan edilmiş ancak belirsizliklere gebe mütereddit...
- Meçhul Jane ~ Laurie Faria Stolarz
Meçhul Jane
Laurie Faria Stolarz
17 yaşındaki “Jane” okuldaki son senesine hazırlanan sıradan bir kızdı. Ailesi biraz fazla üzerine düşse de güzel bir hayatı vardı. İşini seviyor, arkadaşlarıyla iyi...