1890’lı yıllarda Yahudiler, Rusya başta olmak üzere Romanya ve Yunanistan’da uğradıkları baskılar yüzünden bu ülkeleri terk etmek zorunda kaldılar. Sığındıkları ilk ülke ise Osmanlı Devleti oldu. Dönemin Padişahı II. Abdülhamid, başlangıçta insani nedenlerle Yahudilerin Filistin dışındaki Osmanlı vilayetlerine yerleşmelerine izin verdi. Fakat Yahudiler ‘vaad edilmiş topraklar’ olarak kabul ettikleri Filistin’e yerleşmek istiyorlardı. II. Abdülhamid’in saltanatı süresince bu konuda yoğun çabalar harcadılar. Özellikle Rotschild ve Baron Hirsch gibi zengin Yahudiler, Filistin’de toprak satın alarak buralara göçmen yerleştirmeye çalıştılar. 1896 yılından itibaren ise sahneye Theodore Herzl çıktı. Herzl Filistin’de Yahudiler için özerk bir devlet oluşturma peşinde idi ve bunun yolunun II. Abdülhamid’i ikna etmekten geçtiğini düşünüyordu. Bu uğurda beş defa İstanbul’a geldi. Bir defasında Padişah’la görüşme imkânı buldu. Herzl’in kafasında, Osmanlı Devleti’ne bazı mali imkânlar sağlayarak hedefine ulaşmayı sağlayacak izni koparmak vardı. II. Abdülhamid ise Herzl’in şahsında, Avrupalı alacaklıları Osmanlı dış borçlarının indirilmesine ikna edecek bir destek bulmuştu. Bütün bu ilişkiler ağının ne şekilde örülüp nasıl sonuçlandığını elinizdeki kitabı okuduğunuzda öğrenebileceksiniz.
ASIRLIK HATALAR NİHAYET DÜZELDİ
Osmanlı İmparatorluğu’nun Sultan Abdülâziz’in tahttan indirilmesi ile başlayan, darbelerle ve savaşlarla dolu olan ve rejim değişikliği ile nihayet bulan 1876 senesinden sonraki tarihinin bazı noktaları, olayların ne şekilde cereyan ettiklerini doğru şekilde aksettiren belgelerin henüz tam ve tarafsız şekilde incelenememiş olması sebebi ile hâlâ karanlıktadır.
Bu bilinmezlik, o dönemin profesyonel tarihçilerin yaraşıra tarih meraklıları tarafından da bir kısmı efsane hâlini almış olan bazı asılsız söylentiler çerçevesinde yorumlanması ve ideolojiler doğrultusunda değerlendirilmesi neticesini vermiştir.
Yaklaşık bir asırdan buyana tartışılan ve İdeolojik şekilde yaklaşılan konuların başında, Sultan İkinci Abdülhamid’in Filistin politikası gelir. Abdülhamid’in 10,00’da tahtından indirilmesinin ardında hükümdarın Filistin’de bir Yahudi vatanı kurulması yolundaki girişimlere İzin vermemiş olmasının yarattığı intikam ve cezalandırma teşebbüslerinin bulunduğu yaygın bir kanı halini almış, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş dönemi bazı tarih yazarları tarafından bu çerçevede değerlendirilmiş, hattâ Abdülhamid ile Siyonist politikacılar arasında geçtiği öne sürülen ve tamamı hayati olan konuşma metinleri bile yayınlanmıştır.
Sultan Abdülhamid dönemi konusunda senelerden buyana arşiv belgelerini kaynak alarak çalışmış ve önemli yayınlar yapmış olan Prof. Dr. Vahdettin Engin, bu son eserinde işte böyle bir efsaneler yumağı halini almış bulunan Sultan Abdülhamid ve Filistin meselesinin gerçeğini, çoğu bugüne kadar farkedilmemiş olan resmi belgelerin ışığında ortaya koyuyor ve bir asırdan buyana devam eden ideolojik kaynaklı yanlış bilgilere ve düşüncelere de nihayet veriyor. Prof. Engin’in eseri Abdülhamid’in Filistin politikasının gerçeğini ortaya çıkartmakla kalmıyor, hatalı bilinen diğer konulan, meselâ İrlanda Kurtuluş Ordusu IRA’nın Sultan Abdülhamid tarafından kurulmuş olduğu yolundaki söylentileri ve ismi bizde kısaca “Baron Hirsen” olarak geçen Baron Moritzvon Hirschauf Gereuth ile Abdülhamid arasında 1891 ‘de yapıldığı iddia edilen bir başka Filistin pazarlığı iddialarına yönelik yanlış bilgileri de tashih ediyor.
Prof. Dr. Vahdettin Engin’in “Abdülhamid döneminde Filistin”!, Abdülhamid, Filistin ve Siyonist hareket konusunda senelerden buyana devam eden ideolojik ve siyasî tartışmaları sona erdiren ve meseleyi belgeler doğrultusunda ilmî gerçekler temeline oturtan akademik bir çalışma olması bakımından, son dönem Osmanlı tarihi hakkında bugüne kadar verilmiş en önemli eserlerden biridir, ikinci Abdülhamid dönemini inceleyecek olan tarihçiler, o dönemde çok önemli bir yeri olan Filistin meselesi konusunda, bundan böyle Prof. Engin’in eserinin getirdiği aydınlıktan büyük ölçüde istifade edeceklerdir.
Murat BARDAKÇI
ÖNSÖZ
Yıl 1996. Filistin meselesinin görüşüldüğü uluslararası bir toplantıya Türkiye Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve İsrail Başbakanı Şimon Perez katılmışlardır. Şimon Perez kürsüde konuşurken Süleyman Demirel de dönerek şu sözleri söyler:
“Geçenlerde sınırda bir Arap vatandaşla konuşuyordum. Sorunları nasıl aşarız diye sordum. Bana şöyle dedi:
Vallahi Beyim, biz Mısır’ın egemenliğinde yapamayız. Peki, ne yapalım?
Sizin de egemenliğinizde yaşayamayız, çünkü siz Yahudisiniz.
O halde
Vallahi, siz iyisi mi, bizi Osmanlıya bağlayın’.
Yukarıda sözünü ettiğimiz toplantının yapıldığı 1990lı yıllarda Filistin adı kan, gözyaşı ve terörle birlikte anılıyordu. Günümüz dünyasında da Filistin adı kan, gözyaşı ve terörle birlikte anılıyor. Aslında 1990lardan önce de Filistin adı kan, gözyaşı ve terörle birlikte anılıyordu. Yani Filistinli Araplar ve Yahudiler, yıllardır devam eden bir husumeti, her geçen gün daha da şiddetlendirerek sürdürüyorlar. Anekdotun bize hatırlattığı bir gerçek var. O da Osmanlı idaresinin Filistin’de bıraktığı derin izler ve bunların ne olduğu bilinmeden de bu sorunun çözümünün zorluğu.
Filistin yaklaşık dört bin yıldan beri tarih sahnesindedir. Bu süre içinde o kadar çok istilaya uğramış ve toprakları o kadar çok değişiklik göstermiştir ki, Filistin adı verilen bölgeye belirli siyasi sınırlar çizmek zordur.
Tarih boyunca birçok çatışmaya sahne olan Filistin 16. yüzyılda Osmanlı hâkimiyetine girdi Yavuz Sultan Selim 1516 yılında Mercidabık Muharebesi’nden sonra Filistin’i Osmanlı topraklarına kattığı zaman buraları Şam Beylerbeyliğine bağlı üç sancak halinde teşkilatlandırdı: Kudüs, Gazze, Nablus. Bundan sonra, Osmanlı Devleti, 16. yüzyılın başından, Birinci Dünya Savaşına kadar olan bir dönemde, hâkimiyet kurduğu bütün coğrafi alanlarda olduğu gibi, Filistin’de de kendine özgü bir idari yöntem uyguladı. ~Pax Ottomanica” adı verilen Osmanlı barışı bölgeye hâkim oldu. 19. yüzyılın ortalarından itibaren ise, bölge üzerinde hâkimiyet kurmak isteyen büyük devletler, Filistin’deki dinî ve etnik grupları kışkırtarak Osmanlı Devletini zor duruma düşürmeye çalıştılar.
Bu çabalar sonuç verdi. Birinci Dünya Savaşı’nı kaybeden Osmanlı Devleti bu bölgeden çekildi. Fakat ortaya çıkan boşluk bir türlü doldurulamadı. Ne bölgeyi mandater bir yönetimle idare eden İngiltere, ne de bölge üzerinde faaliyet gösteren diğer güçler Filistin’de çatışmaların çıkmasını önleyemediler. Osmanlı Devleti, Balkanlar ve Kafkasya’da olduğu gibi, Ortadoğu’da da öyle bir barış ortamı oluşturmuştu ki, geri çekildiği andan itibaren eksikliği hissedildi ve bu bölgelerde sürekli huzursuzluk yaşandı. Aradan bir asır geçmesine rağmen de, hiçbir güç buralara istikrar getirmeyi başaramadı.
Biz bu çalışmamızda Filistin meselesinin sadece bir dönemine değineceğiz ve ağırlıklı olarak Theodore Herzl’in Yahudileri Filistin’e yerleştirebilmek amacıyla yürüttüğü faaliyetleri ve bu amaçla II. Abdülhamid’i ikna çabalan üzerinde duracağız.
Esas itibariyle II. Abdülhamid Theodore Herzl ekseninde konulara daha önce çeşitli araştırmacılar tarafından değinilmişse de, bu değinmeler arşiv kaynaklarına dayanmanın ötesinde, Theodore Herzl’in anıları temel alınmak suretiyle yapılıyordu. Biz biraz daha farklı bir uygulama ile öncelikle arşiv belgelerine başvurarak meseleyi ortaya koyma, daha sonra da araştırma eserlerinden faydalanma yoluna gittik. Filistin’de Yahudi yerleşiminin yasaklanmasına yönelik arşiv belgelerinin de kullanıldığı bir takım çalışmaların daha önce de yapıldığı malumdur. Biz meselenin bu safhası yanında, arşiv belgelerinin yeteri kadar değerlendirilmediği II. Abdülhamid Theodore Herzl eksenindeki gelişmelere kitabımızda yer vereceğiz. Bu vesile ile de yaygın bilinen bir takım söylemlerin aslında gerçeği yansıtmadığı hususu üzerinde duracağız. Bunlardan en çarpıcı olanı da, 11. Abdiilhamid’in, para karşılığı kendisinden Filistin’de toprak isteyen Theodore Herzl huzurundan hakaretlerle kovduğu şeklindeki yaygın söylemdir. Sürecin böyle gelişmediği kitabımızın okunmasıyla gayet iyi anlaşılacaktır.
Şu hususu da özellikle vurgulamak gerekir. Kitabımızda yer verdiğimiz belgelerin en azından bir kısmı, daha önce çeşitli yayınlarda kullanılmıştır. Fakat burada, yapmış olduğumuz bir tespiti vurgulamak istiyoruz. Belgelerin değerlendirilmesi gerçekçi bir buyutta yapılamadığında zaman zaman yanılgıya düsülebilmektedir.
Mesela çeşitli araştırmacılar tarafından kullanılan belgeler arasında yer alanlardan biri Theodore Herzl’in II. Abdülhamid’e gönderdiği 25 Temmuz 1902 tarihli mektuptur (BOA, Y.PRK. ML, no. 23/8 ). Bu belge Osmanlı arşivinde araştırmacılar tarafından talep edildiğinde, kendilerine verilen dosyada bu mektubun Fransızca orijinali ile Latin harfleri ve daktilo ile yazılmış Türkçe tercümesi yer almaktadır. Ortada bir tercüme olunca, bu mektuba çalışmalarında yer veren araştırmacılar orijinal Fransızca metne bakmadan Türkçe tercümeyi olduğu gibi kullanmışlardır. Böyle olunca da, farkında bile olmadan çok vahim bir hataya da imza atmışlardır. Çünkü Türkçe tercüme yanlış yapılmıştır. Bu yanlışlık sadece bir cümledir ama anlam itibariyle meseleyi çok farklı bîr boyuta getirebilmekte ve bu tercüme esas alındığında II. Abdülhamid’in Theodore Herzl’e, Yahudilerin Filistin’e yerleşmesini önerdiği anlamı çıkmaktadır. Bunun ne şekilde olduğuna kitabımızın ilgili yerinde ayrıntılı olarak değineceğiz. Belgede yer alan Türkçe tercümenin 1902 yılındaki tercüme olmadığın], Latin alfabesi ile yazılmasından da anlaşılacağı üzere, Cumhuriyet döneminde yapılmış olduğunu bu arada belirtmek gerekir.
Görüldüğü üzere tarih araştırması yaparken bir takım sorgulamalarla belgelerin neden söz ettiğini iyice algılamak gerekir. Bu yapılmadığında, sözünü ettiğimiz bazı çalışmalarda olduğu gibi, II. Abdülhamid’in Theodore Herzl’e Filistin’i vermiş olduğu gibi bir bilgiyle karşı karşıya kalabilirsiniz. Bu sebeple biz bu çalışmamızda hem bu yanlışlıklan düzeltmeye çalıştık, hem de II. Abdülhamidle Theodore Herzl arasında yaklaşık yedi yıl süren Filistin’e Yahudi yerleşimi konusundaki irtibatın ne şekilde cereyan ettiğini, arşiv belgelerine dayanarak ortaya koymaya çalıştık.
Bu kitap Filistin meselesini bütün yönleriyle ele almak veya Siyonizm’in faaliyetlerini her yönüyle ortaya koymak gibi bir iddia taşımamaktadır. Yapılmaya çalışılan sadece, tarihin bir döneminde Yahudilerin Filistin’e yerleşmek için gösterdikleri çabalan anlatmak, bu konuda çaba gösterenlerden biri olarak da Theodore Herzl’in II. Abdülhamid nezdindeki girişimlerini açığa çıkarmaktır. Bilindiği Üzere bu ilişkiler çoğunlukla abartılı bir şekilde gündeme getirilmiş ve hadiseler yaşanılanlardan çok farklı olarak aktarılmıştır. Kabul etmek gerekir ki bizim tarihimizde şöyle bir alışkanlık vardır. Doğru veya yanlış olmasına bakılmaksızın bir dönemde bir bilgi veya bir iddia ortaya atılır. Giderek o bilgi kutsallık kazanır ve ona iman edilir. Artık o bilgiyi değiştirmek bir yana tartışmaya kalkmak bile bazıları tarafından imana bir saldın gibi algılanır. Hâlbuki, o bilgi aslında baştan yanlıştır, ama değiştirmek mümkün değildir…
“Pazarlık” için bir yanıt
Bir yanıt yazın
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Araştırma/İnceleme Türk-Osmanlı
- Kitap AdıPazarlık
- Sayfa Sayısı232
- YazarVahdettin Engin
- ISBN6054052400
- Boyutlar, Kapak13,5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviYeditepe Yayınevi / 2010
Filistin sorununu bugüne göre yorumlamaya çalışanların düştüğü hatalardan kurtulmalarına yardımcı olacak bir kitap. Olayın kahramanlarının yer yer portrelerinin çizildiği bir arena. Kitapta daha önce yaynlanmamış belge ve bilgilerde bulunmaktadır. Konu üzerine düşünmeyş ve araştırmayı sevenlere tavsiye edilir.