Şirketler kâr etmek için mi değer yaratmak için mi vardır? Çığır açan bu kitabında Prof. Alex Edmans ikisi arasında bir seçim yapılması gerekmediğini anlatıyor. Farklı sektörlerden ve ülkelerden örnekler vererek, değer yaratmayı amaçlayan şirketlerin uzun vadede tutarlı bir biçimde daha başarılı olduğunu gösteriyor. Ancak değer yaratmak isteyen şirketler güç kararlar vermek zorundadır. Alex Edmans amaçlarını gerçekleştirmek ve engelleri aşmak isteyen şirket liderleri için bir yol haritası sunuyor. Yatırımcılara hangi şirketlerin toplum ve hissedarlar için değer yaratabileceklerini anlamaları için ipuçları veriyor. Ayrıca sıradan vatandaşların daha iyi bir dünya yaratmak için işletmeleri nasıl etkileyebileceklerini anlatıyor.
“Profesör Alex Edmans Pastayı Büyüt adlı derinlikli yeni kitabında bir işletmenin para kazanması için başkalarının zarar etmesi gerekmediğini ileri sürüyor. Edmans başlıca amacı toplum için değer yaratmak olan bir iş anlayışını savunuyor.”
― Economist
“Pastayı Büyüt şirketlere hem kâr hem de değer yaratma olanağı veren öncü bir yaklaşımı, çok sayıda sektör ve ülkeyi kapsayan titiz kanıtlar eşliğinde sunuyor. Hangi yatırımlara yönelmek gerektiğini söyleyen bir eylem çerçevesi getiriyor ve engellerin nasıl aşılacağını gösteriyor. Şirketler bunu uygulayarak hem yatırımcılara kâr sağlayabilir hem de topluma değer sunabilir.”
― CEO Today
İçindekiler
Giriş …………………………………………………………………………………………11
Bu Kitabı Nasıl Okumalı?……………………………………………………….23
Kısım I / Neden Pastayı Büyütmeli? Fikrin Tanıtımı……………..25
1. Bölüm / Pastayı büyütme zihniyeti ………………………………..27
2. Bölüm / Pastayı büyütmek kârı artırmayı amaçlamaz ama
çoğu zaman artırır………………………………………………………….59
3. Bölüm / Pastayı büyütmek işletmeyi büyütmek anlamına
gelmez ……………………………………………………………………………88
4. Bölüm / Pasta ekonomisi işe yarıyor mu?……………………..115
Kısım II / Pastayı Büyüten Ne? Kanıt Arama………………………..151
5. Bölüm / Teşvikler …………………………………………………………153
6. Bölüm / Rehberlik ………………………………………………………..199
7. Bölüm / Geri alımlar …………………………………………………….239
Kısım III / Pasta nasıl büyütülür? Pratiğe geçirme ……………….263
8. Bölüm / İşletmeler…………………………………………………………265
9. Bölüm / Yatırımcılar………………………………………………………325
10. Bölüm / Yurttaşlar………………………………………………………….370
Kısım IV / Büyük Resim………………………………………………………..411
11. Bölüm / Pastayı büyütme alanını genişletmek……………413
8
Sonuç ……………………………………………………………………………………..447
Eylem maddeleri ……………………………………………………………………452
Ek – A …………………………………………………………………………………….463
Ek – B …………………………………………………………………………………….467
Teşekkürler ……………………………………………………………………………471
Notlar……………………………………………………………………………………..473
Dizin………………………………………………………………………………………503
“İşletmelerin yalnız ve yalnız tek bir sosyal sorumluluğu vardır, o da… kârlarını artırmaktır.”
Milton Friedman, Nobel ödüllü ekonomist
“Bütün paydaşlarımız için temel bir taahhüt paylaşıyoruz. Müşterilerimize değer sunmayı… çalışanlarımıza yatırım yapmayı…
tedarikçilerimizle adil ve etik bir anlayışla iş yapmayı…[ve] içinde
faaliyet gösterdiğimiz toplulukları desteklemeyi taahhüt ediyoruz.”
Kurumsal Bir Şirketin Amacı, Business Roundtable Bildirisi
“Yönetim kurulunun performansını iyileştirmenin en etkili
yolu paydaşların gücünü artırmaktan geçer.”
Lucian Bebchuk, Harvard Hukuk Okulu
“Hissedarlara öncelik vermek yanlış bir yaklaşımdır ve bütün
paydaşların gereksinimlerini karşılamakta yetersiz kalmaktadır.”
Martin Lipton; Wachtell, Lipton, Rosen & Katz’ın kurucu ortağı
“1978’den beri CEO’lara yapılan ödemeler yüzde 940 artarken,
Amerikalıların maaşları ortalama yüzde 12 arttı. Bu yanlış… Artık
sadece serveti değil çalışmayı ödüllendirmenin zamanı geldi.”
Joe Biden, 46. ABD Başkanı
“Eğer Air France rekabet gücüne kavuşmak için gereken çabayı göstermezse yok olup gidecek.
Herkesi sorumlu davranmaya davet ediyorum:
Adaletsiz ücret artışı talep eden mürettebatı, yer personelini ve pilotları.”
Bruno Le Maire, Fransa Ekonomi Bakanı
Giriş
Kapitalizm krizde. Politikacılar, yurttaşlar ve hatta bizzat yöneticiler –siyasi yelpazenin her iki yanında ve dünyanın her yerinde– iş dünyasının sıradan insanlar için çalışmadığı konusunda hemfikir. 2007 finansal krizi dokuz milyon Amerikalının işini, on milyonunun da evini kaybetmesine neden oldu. Ekonomi iyileşti ama kazançların çoğu patronlara ve hissedarlara giderken, işçi ücretleri yerinde saydı. 2019’da dünyanın en zengin yirmi iki ismi tüm Afrikalılardan fazla para kazandı. Bu eşitsizliği Koronavirüs salgını daha da derinleştirecek. Yüz milyon insan aşırı yoksulluğa sürüklenirken, teknoloji milyarderlerinin serveti roket hızıyla büyüyor.
Şirketler küresel trendlerden pasif bir şekilde yararlanmakla kalmıyorlar, aynı zamanda onlara aktif katkı da yapıyorlar. Çoğu olabildiğince çok kâr edebilmek için çalışanlarına olabildiğince az ücret ödüyor; onları sağlık ve güvenlik koşullarını hiçe sayarak canları çıkana kadar çalıştırıyor. Dünyanın dört bir köşesinde her gün 7.500 insan iş kazaları ve meslek hastalıkları yüzünden ölüyor. Bir şirketin etkisi o kadar güçlüdür ki müşterisi ya da çalışanı olmayanlara bile zararı dokunabilir. 2020 Haziranı’nda ABD enerji firması PG&E hatalı ekipmanı yüzünden meydana gelen Kaliforniya yangın felaketinde seksen dört kişinin ölümüne neden olmaktan suçlu olduğunu kabul etti. Sadece insanlar değil, gezegenimiz de bu zarardan nasibini alıyor. 2010’da BP’nin Deepwater Horizon sondaj kulesinde meydana gelen patlama sonucunda 4,9 milyon varil petrol denize döküldü ve sekiz ABD ulusal parkı, dört yüz hayvan türü ve bin mil uzunluğunda bir sahil şeridi büyük bir tehlikeye maruz kaldı. Bundan beş yıl sonra Volkswagen, emisyon testlerini yanıltarak sadece Avrupa’da bin iki yüz kişinin ölümüne katkı yapan bir “hileli cihazı” arabalarına koyduğunu itiraf etti. Mayıs 2020’de Rio Tinto madencilik şirketi, Puutu Kunti Kurrama ve Pinikura yerli halkı için kutsal bir bölge olan, insanların kırk altı bin yıldır devamlı yaşadığı Avustralya’daki Juukan Geçidi’ni patlayıcılarla havaya uçurdu.
Bu olayların dışında ve öncesinde, iş dünyasının yol açtığı çevre hasarının maliyetinin yılda 4,7 trilyonu bulduğu tahmin ediliyor. Yurttaşlar bunlara karşı mücadele ediyorlar. 15 Nisan 2019’da Extinction Rebellion adlı aktivist grup iklim değişikliğini protesto amacıyla otuz ülkedeki seksen kentte düzenlediği gösterilerde yolları ve köprüleri kapadı, binaları işgal etti. İşgal hareketleri, Brexit, popülist liderlerin seçilmesi, ticaret ve göçmenlikle ilgili kısıtlamalar ve CEO’lara yapılan ödemelere isyan gibi daha birçok tepki gerçekleşti. Her bir tepki farklı olsa da altında yatan duygu aynı. “Bizim” sırtımızdan “onlar” menfaat kazanıyor. Şirketler bunlara karşılık veriyorlar en azından görünüşte. Paydaş kapitalizmi iş dünyasının toplumun daha geniş kesimlerine hizmet etmesi– fikri bugün şirketlerin ağzında sakız olmuş durumda.
Davos’taki 2020 Dünya Ekonomik Forumu’nun teması buydu. 2019 Ağustosu’nda bir grup etkili Amerikalı CEO’nun oluşturduğu Business Roundtable “bir şirketin amacı” bildirimini kökten değiştirerek, hissedarlar ifadesi yerine paydaşlar ifadesini benimsedi. Ama bu liderlerin sözlerinde samimi olup olmadıkları net değil. Eleştirmenler Davos’ta herkesin iyi bir şeyler yapmaktan çok, iyi görünme kaygısıyla hareket ettiğini ileri sürüyorlar. Kuşkular Business Roundtable bildiriminin, yasal düzenlemeleri atlatmak için kullanılan bir halkla ilişkiler uygulaması olduğu kanısında. Gerçekten de imzacılardan çoğu Koronavirüs salgını sırasında binlerce işçisini kapının önüne koyarken, yatırımcılarına devasa kâr payları dağıttı.
Yani toplumu sömüren şirketlerimiz, onlara karşı mücadele veren yurttaşlarımızı ve yasal düzenlemeleri atlatmaya yönelik reklam oyunlarıyla karşılık verirken sömürüyü sürdürmeyi amaçlıyor. Ve bu döngü yüzyıllardır böyle sürüp gidiyor. Karl Marx 19. yüzyılın ortalarında sermaye ile emeğin mücadelesini yazıyordu. O tarihten bu yana bir yanda yürütmeciler ile hissedarlar, öte yanda işçiler ile müşteriler arasında gidip gelen bir sarkacı izliyoruz. 19. yüzyıl sonunda Standart Oil gibi dev tekelleri yaratan soyguncu baronları anımsayın; politikacılar buna bazılarını parçalayarak karşılık verdiler. Ya da 1970’lerde zirveye ulaşan sendikaların, ardından getirilen yasalarla gerilemeye başladıklarını anımsayın. 20. yüzyılda yükselen büyük bankaların 1929 Finans Krizi’ne yol açtıktan sonra Glass-Steagall Yasası’yla düzenleme altına alınmalarını anımsayın ama bu yasanın 1980’lerde kısmen geri çekilmesi 2007 Krizi’ne katkıda bulundu. Başka bir yol bulmadığımız sürece, aynı filmi tekrar tekrar izleyeceğimiz kesin. İşin iyi yanı şu ki başka bir yol var. Kökten farklı bir iş anlayışı uygulayarak işletmeler hem yatırımcılara kâr hem de topluma değer yaratabilirler. Dolayısıyla tüm bu çatışmalara rağmen bu kitap temelde iyimser.
Gerçi bu iyimserlik, boş bir umuda değil, bu iş yaklaşımının −çeşitli endüstrilerde ve tüm paydaşlar için işe yaradığını gösteren somut kanıtlara ve onu gerçeğe dönüştürecek elverişli bir çerçeveye dayanıyor. Bu yeni yaklaşımın özünde düşünce tarzında bir değişiklik yatmaktadır. Çatışma, bu kitabın pastayı paylaşma mantığı dediği zihniyetten doğuyor. Şirketin yarattığı değer sabit bir pasta olarak görülüyor. Hal böyle olunca, “bizim” için pastadan daha büyük bir dilim kapmanın tek yolu “onlara” verilen dilimi küçültmek oluyor: Yani iş sıfır toplamlı bir oyuna dönüyor. CEO kârı maksimize etmek için ya fiyatları tırmandırarak ya da ücretleri kısarak toplumdan alıyor. Bunun tersine, iş faaliyetinin toplum yararına işlemesini sağlamak için kârın tepesine binmemiz gerekiyor. Pastadan adil bir dilim almak önemli ama sadece pastanın dağıtımını düzenleyerek bir reform yapılamaz çünkü bu kârı azaltır. O zaman iki sorun ortaya çıkar. Birincisi, eğer reform şirketlerinin kârını azaltacak olursa, çoğu CEO onu gönüllü olarak benimsemez; bildirilere imza atarlar ama hayata geçirmezler.
Bu durumda pasta paylaşımını şirketlere yasal düzenlemeyle dayatmak gerekir ama yasal dayatmalar işi yoluna koymaktan çok, daha da karmaşık hale getirir. Bir şirket, anlamlı bir iş ya da beceri geliştirme olanağı sunmadan da asgari ücret yasalarına uygun hareket edebilir. İkincisi, kârı düşürmek hissedarların aleyhine olur. İş dünyasını eleştirenlerin çoğu bunu umursamaz – zira yatırımcılar ismi ve yüzü olmayan kapitalistler olarak resmedilirler. Oysa yatırımcı “onlardan” değil, “bizden” biridir. Çocuklarının eğitimi için birikim yapan ebeveyn, emekli üyeleri adına yatırım yapan emeklilik fonu ya da gelecekteki hasar talepleri için fon biriktiren sigorta şirketidir. Ve şirketlerin yatırımcıya ihtiyacı vardır; onlar da ancak getiri olanağı görürlerse yatırım yaparlar.
Dolayısıyla iş dünyasında yapılacak herhangi bir reform sosyal değer kadar, kârı da garanti altına almak zorundadır. Elinizdeki kitabın konusu bu. Pastayı büyütme zihniyeti pastanın sabit olmadığına vurgu yapıyor. Bir şirketin paydaşlarına yatırım yapması, pastanın yatırımcılara ait kısmını küçültmez; pastayı büyütür, bu da son tahlilde yatırımcıya yarar. Bir şirket çalışanlarını gerçekten umursadığı için çalışma koşullarını iyileştirebilir ama işçiler daha hevesli ve verimli çalışırlar. Bir şirket hastaların alım gücü olup olmadığını düşünmeden de salgın hastalıklara çare olabilecek bir ilaç geliştirebilir, yine de ürününü başarıyla ticarileştirebilir. Bir şirket sırf çevreye karşı sorumluluk duyduğundan ötürü emisyon miktarını öngörülen düzeyin altına düşürebilir, yine de müşteriler, çalışanlar ve yatırımcılar bu tür değerleri benimseyen bir şirketi yeğleyeceği için, yarar sağlayabilir.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) İş Dünyası
- Kitap AdıPastayı Büyüt
- Sayfa Sayısı512
- YazarAlex Edmans
- ISBN9786258026078
- Boyutlar, Kapak13.7 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviCEO Plus / 2023